
1918 Mondros Mütarekesi sonrasında manzaramız şöyledir: Devletimiz teslim olmuş, Payitaht İstanbul dahil vatanımız işgal edilmiş, ordularımız büyük çapta dağıtılmıştır. Her şeyin bittiği kabul edilen bu durumda, “Asla esareti kabul etmeyen Türk Milleti” inancıyla hareket eden Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının önderliğinde Milli Mücadele başlamıştır. 1919’dan 1923’e kadar, Lozan Konferansı dahil, 4 yıl süren bu mahşerin her safhasında Türk Ocağı ve Ocaklılar yer almışlardır. Yüksek ruh ve imana sahip Ocaklıların gönüllü olarak oluşturdukları “Sakarya Oymağı” nın tamamı şehit olmuştur. Bu olaya “okumuş son neslin kaybı” adı verilmiştir.
Allah’ın lütfuyla işgalci düşman yenilerek, Türk Milliyetçiliği felsefesine ve çağın şartlarına uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Unutmamalıyız ki; Gazi Mustafa Kemal Atatürk dahil, bütün Paşalarımız, devlet adamlarımız ve fikir adamlarımızın tamamına yakını Türk Ocağı’nın mensubu olmuşlardır.
Malum olan bu tarihi hatırlatma ihtiyacını niçin duyduk? Açık değil mi? Bugün, 80, 90 sene sonra mübarek vatanımızın bütünlüğü, Milletimizin birliği ve Devletimizin bağımsızlığı tehlikededir. Sanki Milli Mücadele öncesine dönüyoruz. Bütün bunlar, bizi yöneten siyasetin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şöyleki; bölücü terör Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda devlet inşa ediyor, dünyanın en vahşi teröristleri Irak, Suriye ve bizim topraklarımızda konuşlanmış vaziyette; Kıbrıs, Ege ve İstanbul’da Patrikhane ile kuşatılıyoruz; Ermeniler, uluslararası bir kampanyayı başlatmak üzereler.
Bu acı gerçeği herkes yaşıyor, görüyor ve biliyor. Bu ağır tablo karşısında; Devletimizin kurucusu Türk Milliyetçiliği felsefesi, Türk Milliyetçileri ve tarihi Türk Ocakları’nın konumlarını ihlasla düşünmeleri gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor. Her derneğin ve vakfın yaptığı gibi üç-beş bildiri yayınlamak, yazı yazmak, senede üç-beş konferans düzenlemekle görev tamamlanmış olabilir mi? Türk Milleti uyandırılabilir mi? Asla... Bunlar yasak savma kabilinden işler olabilir.
İfade etmeye çalıştığımız bu hususu belki de en veciz şekilde ortaya koyan Prof. Dr. İlber Ortaylı olmuştur. Hoca; “Prof. Dr. Mustafa Kafalı’nın Başkanlığında Türk Ocakları’nın tarihi misyonuna döneceğine inancım tamdır.” Demek ki, Türk Ocakları’nın tarihi misyonuna dönmesine, içinde bulunduğumuz yıkıcı ve kuşatıcı tehlikeler karşısında, birlik ve beraberliğe dayalı daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bu kanaatle hareket eden seçkin, ömrü Türk Milletine hizmetle geçmiş olan, camiamızın yüz akı bilim ve dava adamlarımız 43. Kurultayda yönetime talip olmuşlardır. Bir nöbet ve kan değişikliğine ihtiyaç olduğunu düşünerek, dava adamlarımızın bu teşebbüsünü memnuniyetle karşılıyoruz. İzaha çalıştığımız bu tablo karşısında, her Ocaklı ve Türk Milliyetçisinin konumunu gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Her türlü, indi, hissi ve şahsi kaygılardan uzak durarak, asil milletimizi, aziz vatanımızı ve asırlar ötesinden emanet olarak gelen kutsal egemenliğimizi düşünerek karar vermesini tavsiye ediyoruz. Vebal delegelerin üzerindedir; Allah yardımcımız olsun!
Sadi SOMUNCUOĞLU, 19 Nisan 2014
sadisomuncuoglu@yahoo.com