Bir Millet tanımı: Tam Bağımsızlık -II- / Prof. Dr. Nurullah ÇETİN

Bir Millet tanımı: Tam Bağımsızlık -II- / Prof. Dr. Nurullah ÇETİN

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Sal Ağu 07, 2012 6:19

Bir Millet tanımı: Tam Bağımsızlık -II-

Milletin efendisi ona hizmet edendir.” ilkesini unutan, hizmet etmek üzere seçilip vekalet alan yöneticilerin milletine ağalık tasladığı bir ülke bağımsız değildir. Milletin istekleri, beklentileri, ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmeyen, eli böğründe kalmışları sevindirmeyen, milletin evlatlarına aş, iş, eş temininde uygun şartları hazırlamayan yöneticilerin olduğu bir memleket, bağımsız olmak için çok çalışmalıdır.

Gavur illerine gidip de oralarda kapalı kapılar arkasında milletten habersiz, milletin aleyhine olacak şekilde, milletin rızasını almadan gizli anlaşmalar yapan yöneticilerin hâkim olduğu bir ülke, bağımsızlık meselesini hemen tartışmalıdır.
Hukukunu, siyasetini, eğitimini, kültürünü, ekonomisini, kafasını, dinini, diyanetini, geleceğini, geçmişini Avrupa Birliği’nin ve Amerika’nın insafına teslim etmiş, bu durumu da uygar dünyayla birlikte hareket etmek, çağın gerisinde kalmamak olarak pazarlayanların itibar gördüğü bir millet, bağımsızlık kelimesini çoktan unutmuştur.

Emperyalist Batılı şer odakları, bir ülkenin bazı bölgelerine gidip, o bölge insanlarının kavmî özelliklerini öne çıkarıyor, ayrılık noktalarını, biyolojik farklılıklarını kutsal bir hak olarak propaganda ediyor, onları güya himayelerine alıyor görünüyorsa, Avrupa Birliği fonları, Soros fonları, bilmem ne proje paralarıyla yardım etme, koruyup kollama adına onları sürekli devletlerine, asıl millet gövdesine karşı kışkırtıyorsa, bu anlamda o bölgelerde gazeteci, misyoner, araştırmacı, diplomat bilmem ne kılığında rahat rahat cirit atıyorsa o ülke, acaba bağımsızlık kavramına nasıl bir anlam yüklüyor? Emperyalist ülkelerin bölüp parçalama faaliyetlerine açık hâle gelmiş bir ülkenin bağımsızlığı çoktan tarih olmuştur.

Yazarının, çizerinin, profesörünün, siyasetçisinin, televizyoncusunun, proje yapıcı uzmanının, şusunun busunun Avrupa Birliği işbirlikçisi, Amerikan postalı yalayıcısı, bilmem neci olduğu, bunların da büyük ve önemli adam sayılıp köşe başlarını tuttuğu, milletinin ve devletinin millî menfaatleri yerine sürekli yabancıların menfaatlerini koruyan uşakların itibar gördüğü bir ülkeye nasıl bağımsız denilebilir? Aklı eren varsa söylesin.

Ensesi kararmış kaşarlı Türk düşmanlarının her Allah’ın günü çöreklendiği şeytan ininden Türk’e Türk düşmanlığı propagandası yapmayı meslek saydığı, bunların küfürnamelerini rahmet belleyip yüzüne gözüne sürenlerin az olmadığı bir memleketin neresi bağımsızdır?

Türk milletini, tarihini, değerlerini, dinini, diyanetini, kültürünü, medeniyetini orada burada sürekli kötüleyip alaya alan, bunlardan güya postmodern abuk sabuk metinler üreten, emperyalistlerin hoşuna gidecek şekilde konuşarak Türkleri barbar, yok Ermeni, yok bilmem ne katili diye suçlayan, her türlü eşkiyayı, bölücüyü, caniyi, teröristi masum insan hakları, kültür hakları savunucusu gösteren, böyle yaptıkça küresel emperyalist efendilerince ödüle ve paraya boğulan romancı, yazar, gazeteci, siyasetçi, bilmem necilerin en yüksek seviyelerde adam sırasına sokulduğu, ülkenin gururu sayıldığı bir ülkenin bağımsızlığını izah edecek bir aklı tam adam varsa ortaya çıksın.

Kendi kendisini idare etmekten umudunu kesmiş, “biz adam olmayız, gelsin bizi başkaları adam etsin, yönetsin”, ruh hastalığına maruz kalmış insanların devlet yönetmeye soyunduğu ve bunların da devlet yönetmeyi Avrupa Birliği’nin, Amerika’nın, NATO’nun, İMF ve Dünya Bankası’nın emirlerini uygulamak olarak anladığı bir ülkenin bağımsızlığı nasıl bir şey acaba?

Türkiye’yi iki milletli, iki kimlikli, iki dilli gören, ülkemizi etnik kabileler ve mezheplere bölen bir Avrupa Birliği, başörtülü bir Türk kızının kendisini istemeyen Avrupalı bir erkeğin kollarına atılmasını temsilî olarak gösteren ve altına da “viagra ile bile olmaz… Türkiye, ne bir gecelik ne ömür boyu” şeklindeki yazılarla Türkiye’nin hiçbir zaman Avrupa Birliği’ne girmeyeceğini belirten afişlerin sokaklarına asıldığı bir Avrupa Birliği sevdası ile yanıp tutuşan, her meselesinin çözümünü Avrupa Birliği’ne girmekte gören bazı millet mensupları, bağımsızlık ruhunu kendi kendileri öldürmüştür.

Türk milletine küfretme “özgürlüğüne!” engel olan 301. maddenin anayasadan çıkarılmasını ve böylece rahat rahat Türk milletine küfredebilme şehvetini yaşama talebini özgürlük, demokrasi, insan hakları diye yutturmaya kalkanların büyük fikir adamı sayıldığı bir memleketin bağımsızlığı derin derin düşünülmelidir.

Biz şanlı Millî Mücadelemizi “ya istiklâl ya ölüm!” parolasına dayalı olarak Mustafa Kemal’in önderliğindeki Kuva-yı Milliye ruhuyla batı emperyalizmine esir olmamak, Haçlı zihniyetiyle üzerimize çullanıp son bir darbeyle bizi tarihten silmek isteyen bu akbabalara yem olmamak, onların kırbacı altında köle gibi yaşamamak, şanlı ve asil bir ecdadın torunları olarak millî irademizin hükmettiği, kendi ülkemizde kendi kültürümüzü, kendimize ait her şeyi, dinimizi diyanetimizi hür bir şekilde yaşamak, kendi işimizi kendimiz görmek, kendi işimizin hem patronu hem amelesi olmak için verdik. Türk milleti tam bağımsız ve bağlantısız kalabilirse yaşayabilir, tarihî yolculuğuna ancak böyle devam edebilir, yoksa silinip gider. Bizi siyasetten ekonomiye, eğitimden kültüre, medyadan tarıma kadar her alanda küresel emperyalizme, Haçlı/Siyon ittifakına bağımlı kılarak zaman içinde silinip gitmemizi isteyenler, kimler olabilir? Bir düşünün!

Prof. Dr. Nurullah ÇETİN, 5 Ağustos 2012
Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm!
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x