BİR TAŞLA İKİ KUŞ (GURBETİN OYLARI)
Duyuruyu sabah aldım. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin akşamüstü saat beşteki toplantısına bu yüzden zar zor yetiştik. Duyuruda “Dernek lokalimizde cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili bilgilendirme toplantısı yapılacak.” deniyordu.
İlk kez oy kullanacak olan gurbetçiler ne düşünüyorlar hep bilmek istiyordum. Böyle bir toplantıya gelecek kişilerin hepsi okumuş, en azından yurtdışında zorunlu tutulan dokuz yıllık ilköğretimi iyi kötü bitirmiş kişilerdir, meslek sahibi, emekçilerdir. Dünyayı gören, bağımsızlık nedir, başka bir ülkede yaşamak, ülkenden ayrı kalmak nasıldır, çağdaşlık ne demektir, Atatürkçülük neyin adıdır, bulundukları yerlerde bölücüler nasıl yetiştiler, dinciler nasıl palazlandılar yaşayarak bilen insanlardır. Eminim aydınlık düşüncelerle karşılaşacağım, işte okumuş, kimseden sadaka almayan, parasal sıkıntısı olmayan insanların duruşu böyle olur diyeceğim, duyduklarımdan sevineceğim diyordum.
Otuz beş- kırk yıl önce, sen Türk değilsin, Kürtsün diye sırtları sıvazlanarak, göçmen, sığınmacı olarak Almanya’ya gelenlerin nasıl bölücülükte kullanıldığını herkes biliyor. Terör örgütü PKK’ya yönetimlerce nasıl yüz verildiğini, toplantılarına, kanlanmalarına göz yumulduğunu gözleriyle gördü o dönemleri yaşayanlar. Dincilerin de aynı korunmayla Almanya’da arsızca, engellenmeden büyüdüklerini, nasıl kılıfına uydurup soygun yaptıklarını, vatandaşından toplanan paralara bir şekilde el koyduklarını bilmeyen varsa bile son “Deniz Feneri” soygunuyla öğrenmişlerdir.
Vatan düşmanı, Türkiye Cumhuriyeti karşıtı yetişen bu iki kesimden başka, bir de Atatürkçüler yaşıyor yurtdışında. Vatan millet sevdalıları…
Otuz beş, kırk kişi kadar vardı toplantıyı dinlemeye gelen. Çoğunluk kadındı. Öğrenci gençlerden küçük bir grup vardı. Emeklilerden, dernek ve partilerin yönetimlerinde çalışanlardan söyleyeceği sözü olanlar gelmişlerdi. Bir de sıradan vatandaş, gönlünde Atatürk’ü hep taşıyan, yüce önderimizi unutmayan. Dinlemeye, bilgilenmeye gelen…
Dernek başkanı Turgut Bey, toplantıyı, “Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Gazze’de ölen canlarımız, Irak’ta öldürülen Türkmenler için bir dakikalık saygı duruşu!” diyerek açtı. “ Ruhları şad olsun!” dedi. Seçim için bilgi verecek Cansu Hanım gecikmiş. Bir saate yakın sürecek bu gecikmeyi değerlendirelim, kişi başına konuşma süresi iki dakikayı geçmeyecek şekilde bu seçimi tartışalım, denildi. Gelenlere unutmadan en önemli bilgiyi verelim diyen Başkan şunları söyledi:
“Sanıldığı gibi oylar konsolosluklarda kullanılmayacak. Örneğin Berlin’de, “Olimpiyat stadında”, Hannover’de Fuar alanında yani “Messe’de” oy verilecek. Oy verme işlemi, 21- 25 Temmuz arasında, bilgisayardan gün (randevu) alınarak belirtilen yerde olacak.”
Derneğin bilgilendirme toplantılarının baş öğretmeni olan, Türk Hava Kuvvetleri kökenli Balyoz sanıklarından Osman Komutan burada söz aldı. Madem Cumhurbaşkanı seçimini tartışacağız. Önce Cumhurbaşkanı ne iş yapar? Onu konuşalım, kısaca tahtada bunu anlatayım, dedi.
Cumhurbaşkanı Ne İşe Yarar?
Türkiye’de cumhurbaşkanını milletvekilleri seçiyordu. Tarihimizde ilk defa vekiller seçmeyecek.
Cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarını bilmeniz lazım. Evren darbe cumhurbaşkanıydı. Anayasa halkoyuna sunuldu. Buna eklenen bir maddeyle seçildi.
Cumhurbaşkanı ne işe yarar? Yetki ve sorumlulukları nelerdir?
Anayasa’da bu konu 101. Madde ile başlıyor, 104. Maddeyle sürüyor.
Cumhurbaşkanı adayı olmak için 40 yaş üzeri, üniversite mezunu olma, en az 20 milletvekilinin adaylığını önermesi gerekiyor.
AKP’nin adayı, CHP-MHP’nin adayı, HDP’nin adayı olmak üzere, üç aday var.
Ne olacaksa, o yasa Meclis’ten çıkıyor. Yasayı cumhurbaşkanı onaylamazsa geçerli olmuyor. Onaylamadığı yasayı cumhurbaşkanı geri gönderiyor. İkinci kez önüne getirilirse onaylamak zorunda.
Cumhurbaşkanı, seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
Başbakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu’nu atar.
Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.(Olağanüstü haller, kriz dönemi, savaş dönemi…) Kısaca Tayyip Erdoğan, bundan böyle Bakanlar Kurulu’na ben başkanlık edeceğim, diyebilir.
Yabancı devletlere Türk devletinin temsilcilerini (Büyükelçi) göndermek… Dış siyasette başbakan kadar yetkisi var. İstemediği temsilciyle görüşmüyorum diye temsilciyi ülkesine geri gönderebilir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin temsili Başkomutanı. Savaş halinde ordunun başı. Savaş ilan etme yetkisine sahip. Genelkurmay başkanını atar. Cumhurbaşkanlığı çok kritik bir makam. Orduya da hükmediyor aslında.
Görevlerinden biri, Milli Güvenlik Kurulu’nu toplantıya çağırmak. Bu kurula başkanlık ediyor.
Cezaları affedebiliyor.
Bir görevi de, Devlet Denetleme Kurulu üyelerini atamak. Cumhurbaşkanı yolsuzluk dosyalarını isterse açar, isterse kapatır.
(YÖK)Yüksek Öğrenim Kurumu üyelerini seçmek. Yani Türkiye’nin eğitiminde söz sahibi.
Üniversite rektörlerini atıyor. En önemli görevleri yargıyla ilgili. Yüksek yargının üyelerini seçiyor. Yakında Yargıtay’da seçimler oldu. Yargıtay cemaatin elinde. Anayasa Mahkemesi’nde benzer problemler var. Erdoğan diyor ki, buradaki cemaat kadrosunu temizleyeceğim.
Yargı bizim hukuki güvencemiz.
Bağımsız değilse, kimsenin ne malı, ne canı güvende değildir.
Cumhurbaşkanının yetkisi bu kadar çok.
Sorumluluğu var mı? Yok!
Hükümetin hesap yeri, sandık. Sorumluluğu var.
Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu dışında yargılanamaz!
Cumhurbaşkanı Seçimi ile İlgili Düşünceler
Bu bilgilenmeden sonra Başkan, konuşmak isteyenlere sırasıyla söz verdi. Baştan konuşanlar adlarını söylemeden düşüncelerini açıkladılar. İlk konuşan kimseyi şaşırtmadı:
“Erdoğan gelmesin de kim gelirse gelsin!..”
Sonraki iki kişi şunları dedi:
“Cumhurbaşkanını ilk defa halk seçiyor. Doğru değil. Yine Millet Meclisi seçiyor. Hatta milletvekilleri seçmiyor, parti genel başkanları seçiyor. Aynı renkte… Okay!”
“Üçün birini seçmezsek istemediğimiz kişiye oyumuz gidecek. Adamlar yoğun çalışıyor. Biz daha ne yapacağımızı bilmiyoruz. Önümüze üç aday geldi. Birini seçmek zorundayız.”
Sözü Cengiz Bey aldı:
“Bu üç adayı ne kadar tanıyoruz? Erdoğan gitsin diye diğer adayı seçersek ne kadar doğru olur bilmiyorum. ”
Sözün burasında bu semtin eski öğretmenlerinden, uzun yıllardır vatanda yaşayan Özer Öğretmen, yerinde duramadı. Önce kendini tanıttı:
“Beni tanıyanlar belki aranızda vardır. Kırk yıl önce bu semtte göreve başlamıştım, kaç nesil yetiştirdim…
Dernek başkanlığına soruyorum:
“Bu toplantının amacı nedir? Neyi amaçlıyorsunuz? Neden geldik?”
“Bu konuyu sonra konuşalım, ara verdiğimizde dışarda konuşalım, şimdi seçimle ilgili düşüncenizi söyleyin! “uyarısının ardından emekli öğretmenimiz kendini tutamadı, sesini yükseltti:
“Üç aday var deniyor. Lütfen gözünüzü seveyim. Bunları yerle yeksan ediniz! Hiç kimse gitmesin sandığa! Bu iş bu kadar basit!”
CHP’li Emine Hanım, burada hemen söz aldı:
“Sandığa gitmezsek, taviz vermiş oluyoruz. Kontrolümüzü birilerinin eline veriyoruz. Ekmeleddin’e verirsek bin de bir ümit, Türkiye Cumhuriyeti kurtulur diye düşünüyoruz.”
Alevi derneklerinin sözcüsü sayılan, burada çok büyük bir grup oluşturan “Yıldırım” soyadlılardan Karadenizli Veli Bey’in dedikleri:
“Biz CHP’yi destekledik, destekliyoruz. CHP’nin çıkarttığı aday düş kırıklığı yarattı. Bu adayı desteklemeyeceğiz! Bu adayın kazanamayacağı açık! Adayımızla AKP ile mücadele edecektik. Bu kişi ne idüğü belirsiz! Yetmiş iki yıldır Türkiye’de olup bitenden bir şey söylemeyen kişi. Kürt aday yüzde onu aşmazsa, ikinci tura aday olur.”
İdris Bey: “ Halkın çıkaracağı bir aday belirlemeliydik. Yirmi milletvekili bizden akıllı mı? Kılıçdaroğlu gözdağı veriyor. İkinci adaya müsaade etmem diyor. Hani CHP halkın partisiydi? Bu adı (Ekmeleddin) belki ancak Uğur Mumcu’nun Rabıta’sını okuyanlar duymuşlardır.
Bizim sandığa gitmemiz, halkın adayları benimsemesi demek…”
Hatice Hanım: “Ben burada sosyal danışman olarak çalıştım. Erdoğan başa geçip bu maddeleri, Cumhurbaşkanlığı görevlerini kendi için hazırlatmış, değiştirmiş gibi.
Bizim seçmemizde anlam ne? Her şey hazırlanmış.”
Eski ADD başkanı Atilla Bey söz aldı burada:
“ Halkın istemediği bir aday gösterildi. Seksen seneden beri halk mı belirledi? Hangi dönemde (Cumhurbaşkanını) halk belirledi?
Ben seçime gidece’m arkadaşlar. Bir tanesine verece’m!.."
Adını söylemeyen bir vatandaş söz aldı:
“Atilla Hoca’yı destekliyorum. Aynı düşüncedeyim. Vermediğimiz her oy AKP’ye gidecek. Elli beş yaşındayım. Her şeyi biliyorum!”
Sözü genç bir hanım aldı: “Adım Burcu. Gurbetin oylarını temsilen burada bulunuyorum.
Bu üç aday benim de istediğim aday değil. Şimdiye dek cumhurbaşkanını seçme olanağımız olmadı. İstemiyorsanız aktif olmanız gerekirdi. En azından şimdi bir tane oy hakkımız var."
Sözün burasında toplantıda çok ilginç bir durum yaşandı. Sosyal paylaşımlarda elden ele dolaşan bir yazıyı gazeteden kesip getiren Seçkin Bey, okudu. Benimsediği bu düşünceleri baştan sona hızlıca okudu.
“Ekmeleddin’e neden evet” başlığıyla dağıtılan bu yazıyı ben de son yazılarımdan birinde eleştirmiştim. Bu sözü eski CHP milletvekili Uluç Gürkan demişti. Arkasını da Türk solu yazarlarından biri tamamlamıştı. Şöyle başlıyor yazı:
“Neden evet? Çünkü Tayyip’e hayır! Ve Tayyip’e hayır demenin tek yolu, “Ekmeleddin”e evet!”
Sonrası şöyle sürüyor:
Ekmeleddin seçilirse cumhurbaşkanı olacak, Tayyip seçilirse başkan. Ekmeleddin seçilirse Türkiye üniter kalacak. Tayyip seçilirse…
Böyle akla zarar bir sürü konu sıralanmış. Hele biri insanı güldürecek türden: Ekmeleddin seçilirse Tayyip’in karizması çizilecek demişler. Şu konu da düşündürücü: Ekmeleddin’le bir İslamcı’nın eşinin başının açık olabileceği kabul edilecek, türban istismarı (kötüye kullanma) bitecekmiş.
Kendileri ağızlarıyla demişler:
Bir İslamcı’nın… Bu kişinin İslamcı olduğunu bu sözle anlatmaları yetmemiş, daha sonra şunu da demişler: “Ekmeleddin kültürel İslâmcı’dır. Tayyip siyasal İslamcı’dır! İki yerde İslamcılık belirtilmiş. Bu sözleri Atatürkçülerimiz destekliyor işin en acısı. Atatürkçüler İslamcıyız diyorlar kısaca. İslamcı sözü toplantıdaki kimseyi incitmedi. Öylesine alıştırılmışız ki İslamcı adaylardan birini seçmek zorunda bırakılmak olağan sayıldı…
Bu yazıdan sonra iki kişi daha söz aldı:
“ Seçime gitmeliyiz. Herkes kendine uygun bir adayı seçebilmelidir.”
Bunu söyleyen kişi en azından kendine uygun adayını bulmuş. İslamcının birisini veya PKK’nın temsilcisi bölücüyü seçmek. Uygun adayı bulmayanlar, Atatürkçü olanlar, iki kötünün birini seçmek zorunda mıyım diyenler ne yapacaklar?
Yine toplantıdaki bir kişi, cep telefonundan, içimizden kendimize sorduğumuz soruya yanıt olacak şu sözleri okudu:
“Sizden sandığa giderek Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılışına vekâlet vermenizi istiyorlar!
Bu bir seçim değildir. Bu meclis, Türkiye’nin meclisi değildir!
Bu seçim müstemleke (sömürge) valisi seçimidir!”
Osman Bey, yerinden seslendi:
“Bir soru sormak istiyorum: Yüzde yirmi seçime gitmedi, yazlıkçılar, CHP’deki karar veremeyenler… Yüzde altmışla Tayyip seçildi, diyelim. MHP’nin başındaki Bahçeli’ye, CHP’nin başındaki Kılıçdaroğlu’na ne olur?”
Başkan: “Birbirimizi ikna etmek zorunda değiliz. Biz dernek olarak (ADD)partilere aynı uzaklıktan bakıyoruz.”
Murat: "Mısır’da Mursi’yi seçen, seçmenden yüzde kırktı. Mursi Mısır halkının çıkarını karşısına aldı. Yüzde altmış onu ayaklanarak devirdi.
Bu yıkma, ne Tayyip’in elindedir. Ne başkasının elindedir. Yayılmacıların elindedir.
Cumhuriyeti kesin yıktırmayacağız!
Ne Ekmeleddin yıkabilir! Ne Tayyip yıkabilir!”
Nazım: “Şok içersinde kaldım. İki hafta İhsanoğlu’nu izledim. Cemaatten olduğu kesin belli. Kötünün iyisi. Bu arada Türkiye ile telofonlaştım. Kötünün iyisini seçmek lazım.
Yüzde altmış boykot yapabilirsek, boykot iyi.”
Cengiz Bey, bir soru sordu ortaya:
“Cemaat mi tehlikeli? Erdoğan mı tehlikeli?”
Bu son sözleri bir vatandaşımızın, toplantının sonuç bildirgesi gibiydi. Sıfır sıfır elde var sıfır:
“Üç aday var. Üçü de beraber çalışıyor. Şimdi ben sandığa:
Gideyim mi? Gitmeyeyim mi?”
Seçimde Üç Aday
İşin tılsımı burada aslında. Üç adayda. Aday demek, cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi temsil etmeye hazır olan, uygun bulunan. Aday, bir iş için yetiştirilen, eğitilen kimse, hazırlanan kimse.
Bu seçim numarasıyla bir taşla kaç kuş vuruyorlar. En büyük vurgunu bölücüler, bölücü yandaşları, terör örgütü seviciler, kan dökücü katillerin yaptıklarını onaylayanlar, vatanı beklerken, kendi halinde yaşarken, öğretmen olduğu, mühendislik ettiği, devletinden yana tavır koyduğu için öldürülen asker sivil on binlerce ölüye, yaralıya, şehidimize, gazimize aldırmayanlar, onlara acımayanlar, terör örgütünün yanında olanlar vuruyor.
Böyle bir örgütün, siyasi temsilcisi olduğunu saklamayan, son hedeflerinin bağımsız bir devlet kurma olduğunu söyleyen, zırt pırt “Özerklik” diye ortalığa fırlayıp saçmalayan kişi, İmralı’da yatan katil başına liderim diyen kişi, bu seçimde Türkiye Cumhuriyeti’ne cumhurbaşkanı adayı. Yüksek Seçim Kurulu tarafından onaylanmış bir adaylık.
Daha nasıl olur bir taşla vurulan iki kuş?
Kuşun biri bu! Bu bölücü aday, yurdun her yerine gidebilecek. Bölücülüğünü her yerde onaylatacak. Bükemediği kolları bükecek! Bölücülük sandıkla onaylanacak! Yasallaşacak!
İkinci kuş, siyasi İslamcılık. Devlet işlerinde dini kullanmak serbest sayılacak. Din devleti olunacak. Dini kurallarla yönetilen, dini kullanan bir İslamcı devlet olacağız. Toplantıları bile Fatihalarla açmaya başlamadılar mı çoktan. Şimdilik bu dua Türkçe çevirisiyle. Yarın açılışlarda duaların Arapçası da gelecek...
Bir taşla vurulan iki kuş! Karşı devrim, işbirlikçileriyle ortak bir taş attı, iki kuş kazandı. Bölücü kuş, İslamcı kuş. Atatürkçü aday olmadan, Atatürk Cumhuriyeti, cumhurbaşkanını seçecek. Bölücü örgütün yaptıkları, yapacakları yasallaşacak…
Ortada seçim falan yok. Oynanan bir oyun var…
Oyuna katılıp katılmama herkesin aklına fikrine kalmış. Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü bu günlerde çok iyi anlamalıyız! Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda, Cumhuriyetin ilk yıllarında dediklerine bir göz atalım mı?
“Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse bütün kusur ve kabahatlara (suç-kusur) katılmış demektir. (28 Aralık 1920)”
“Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mutlu olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur. (Nisan 1922)”
“Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. (14 Temmuz 1924)”
“Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle, düşkünlüğüyle ilgili olan en önemli faktör, milletin iktisadiyatıdır. (1930)”
“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir. (1936)”
Önderimiz, yol göstericimiz tek:
Aklımız, bilgimiz, yüreğimiz!
Feza Tiryaki, 21 Temmuz 2014