BİR ZAMANLAR TÜRK-İŞ VARDI… Dr. Noyan UMRUK
Ama, artık yok. Gelin de, rahmetli Halil Tunç’un şalter indirdiği günleri, hüzün ve ibretle anımsamayın…
Tarih12 haziran 1970… Anlamlı bir sendikal dayanışma örneği…
Sendikalar kanunu'nda değişiklik yapan tasarı Millet Meclisi’nde görüşülerek kabul edildi.
274 ve 275 sayılı sendikalar yasasında yapılmak istenen değişiklik üzerine DİSK’e; kısmen de Türk-İş’e bağlı onbinlerce işçi, daha sonra tarihe geçecek direnişlerin adımını atmış oldu. DİSK, doğrudan kendi varlığını hedefleyen sendikalar yasası’ndaki değişikliğe doğal olarak başından beri karşıydı.
15 haziran 1970 günü 113 işyerinde 70 bin işçi eyleme katıldı. İstanbul’daki işçiler üç koldan, İzmit’tekiler iki koldan yürüyüşe geçti. DİSK üyesi işçilerin yanısıra, Türk-iş üyesi işçiler birçok işkolunda direnişe katıldılar.
16 haziran günü çok daha fazla iş yerinde 150 bine yakın işçi, İstanbul’da Topkapı-Eminönü istikametinden, Levent-Mecidiyeköy- Zincirlikuyu istikametine, Kadıköy’den Üsküdar ve Kartal istikametine yürüyüşe geçtiler.
Sonuç: 275 sayılı yasada değişiklik öngören tasarı, meclis’e bile sevk edilmeden geri çekildi.
Tarih 4 Ocak 1990…Ülke Tarihinde en büyük ve anlamlı emekçi hareketlerinden biri: 4-8 Ocak 1991 Büyük Madenci Yürüyüşü
Maden emekçisinin başkenti Zonguldak’ta yerin yüzlerce metre altında çalışan madenciler, Genel Maden İşçileri Sendikası ve Başkanı rahmetli Şemsi DENİZER önderliğinde iş, aş ve hak arayışlarını kazanmak için Ankara’ya yürüdü. 100 bin kişinin katıldığı ve Türkiye’nin en büyük ve en geniş işçi hareketi olan Büyük Madenci Yürüyüşü’nü başlattı. 4 Ocak 1990 Büyük Madenci Yürüyüşü, emekçi ve işçi sınıfının bir en ciddi hak arayışı mücadelelerinden biriydi...
Ve nihayet tarih 2009 Aralık ayı… TEKEL işçilerinin Ankara’nın ünlü ayazında iş güvencelerine, ücretlerine yani ekmeklerine sahip çıkmak için direnişi…
TEKEL işçileri güvencesizliği, düşük ücreti ve örgütsüzlüğü dayatan 4-c uygulamasına karşı direniyordu
Ankara'dan TEKEL işçilerinin direniş haberi duyulduğunda ilk tepkiler, diğer birçok mücadele girişimi gibi bunun da başarısız olacağı yönündeydi. Zira böyle bir direniş örgütsüz olmazdı. Evet, TEKEL işçileri sendikalıydı ama sendikaların hali malumdu. İşçiler ne kadar kararlı olsalar bile nasılsa TEKEL işçisinin örgütü Tek Gıda-İş Sendikası ve Türk-İş, bir yolunu bulur en kısa yoldan direnişi bitirirdi. Aslında hükümet de böyle düşünüyordu. Hükümetin özellikle Türk-İş yönetiminden hiç şüphesi yoktu, diğer bazı sendikalar gibi Türk-İş’in son genel kurulda, kendisine sorun çıkartmayacak bir yönetimin oluşmasını sağlamıştı.
TEKEL işçisi herkesi şaşırttı ve direnişini 78 gün sürdürerek işçi sınıfı tarihine geçecek bir mücadeleyi gerçekleştirmiş oldu. 78 gün direnmek kolay olmadı elbette, ama TEKEL işçisi tüm bu baskılara karşı direnirken örgütlülüğün gereğinin bilinciyle, kimi zaman eleştirerek kimi zaman överek Tek Gıda-İş Sendikasının direnişin içinde kalmasını sağlamaya çalıştı ve de en azından sorunlarını ülkenin gündemine oturttu…
Aslında, Türk-İş’in başlangıçtan beri “Uzlaşmacı-Ücret Sendikacılığı” anlayışını benimsemesi anlaşılır bir şeydir. Anlaşılamayanı, Türk-İş gibi tarihi bir kurumun kendisini, gerektiğinde nasıl davranılması gerektiğini gösteren tarihini ciddiye almamasıdır.
Dostlar acı söylerler. Sendikal hareket önderliği ciddi bir iştir. Özerk bir duruş ve tutarlı bir kararlılık ister. Tutarlı kararlılık, siyasi eğilim ve partilerin politika ve uygulamaları karşısında, çalışanların istem, beklenti, tercih ve ideallerine göre tavır almayı gerektirir. Bu duruş, sendikal önderliğe, sosyal muhatapları karşısında da onur ve prestij kazandırır. Aksi takdirde, tabanını da yitirme sürecine giren önderlik, açık mikrofon falan gibi azizliklerle komik durumlara düşer ve de bu son olayda da yaşandığı gibi sosyal muhataplarınca da hafife alınmaya başlanır. Bu da zaten sendikal hareket önderliği falan değil, başka bir şeydir…
Bizim Davazlı’nın dediği gibi "Yalancının mumu yatsıya gaden gaari... İşleri garıştırmeycekti emme, şincik eyice bi garıştırıviidi,... Mirgofonun gablosu boynune dolanveedi gendini intaar gibisine… Sonu kötü oldu bu ademceğzin be daayı..."