Erik Jan Zürcher çağdaş Türkiye üzerine çalışan yabancı tarihçiler arasında özel bir yere sahip. Hollanda'nın Leiden Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Bölümü başkanı olan Zürcher'in, son dönem Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türkiye tarihi üzerine çok sayıda eseri var.
Bunlar arasında "Turkey: A Modern History" (3. Basım 2004) Zürcher'in kuşkusuz konuyla ilgili herkesin okuması gereken kitabı. (İletişim Yayınları'nın "Modernleşen Türkiye'nin Tarihi" başlığıyla yayımladığı Türkçesi 22 kez basıldı.) Dışişleri Bakanlığı, 2005'te çok yerinde bir kararla, Zürcher'i "Türkiye ile ilgili yanlış algılamaları ve önyargıları sorgulayan" çalışmalarından dolayı Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirdi.
Profesör Zürcher 14 Ekim günü Arı Hareketi'nin İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlediği bir toplantıda "Modern ve uygar bir toplum: Kemalistlerin yeni cesur dünyası" başlıklı bir konuşma yaptı. 1934-41 ve 1947-48 yılları arasında hükümet tarafından, Cumhuriyet Türkiye'sinin Batı'ya yönelik propagandasını yapmak amacıyla, iki ayda bir Fransızca olarak yayımlanan "La Turquie Kemalist" dergisinden hareketle, tek parti dönemi modernleşme projesinin özelliklerini şöyle sıraladı:
Sovyet modernleşmesinden esinlenen, sanayileşmeye, eğitime, uygulamalı bilim ve teknolojiye, insan aklına ve iradesine vurgu. Kadınların toplumsal rolünün modernleşmenin esas ölçüsü olarak anlaşılması. Anadolu'nun bir "tabula rasa" (üstüne yazılmayı bekleyen boş bir levha) olarak görülmesi. Tarihten ve gerçek insanlardan soyutlanmış bir bakış açısı. Kitlelere güvensizlik ve onlar üzerinde denetim kurulması gereği. Siyasete hiç yer tanınmayışı. Devletin tek partinin bir uzantısı olarak görülmesi. Pozitivist, bilimin mutlak ve şaşmaz gerçeği temsil ettiği anlayışı. Dinden hiç söz edilmeyişi, vs. Zürcher konuşmasını şöyle tamamladı: 1930'larda uygulanan modernleşme projesi, o günün Avrupa uygarlığını Türkiye'ye taşımayı amaçlıyordu, ama geleceğe dönük bir yönü yoktu. Kemalizm'in "altın çağı" ("asrı saadet"i) olarak görülen o yılların modernlik anlayışı, 21. yüzyılın başındaki Türkiye için bir "yol haritası" olamaz.
Ben de söz aldım ve Zürcher'e tümüyle katıldığımı ifade ettim. Evet, 1930'ların modernlik anlayışı kesinlikle geleceği inşa için bir rehber olamaz. Neden? Her şeyden önce, günümüzün uygarlık anlayışı 80 yıl öncesine göre çok farklı olduğu için... Çağdaş modernlik ya da (dilerseniz post-modern, modernlik-sonrası) uygarlık anlayışı, her şeyden önce çoğulculuk ve farklılığa saygı temel ilkelerine dayanır. İnsan haklarına, yani bireyin temel hak ve özgürlüklerine, öncelikle de ifade ve inanç (din) özgürlüğüne mutlak saygıyı içerir. Özgürlükçü ve çoğulcu demokratik rejimi öngörür. Bilim anlayışı, pozitivizm değil eleştirel rasyonalizmdir. Bilim bize en güvenilir bilgileri sağlar, ama bilimsel teoriler ancak aksi ispat edilene kadar geçerlidir. Bilim teorilerin yanlışlığının gösterilmesiyle ilerler ve ilerledikçe ne kadar az bildiğimizin farkına varırız. Din ile bilim rakip değildir; biri diğerinin yerine konamaz.
Bugün asker-sivil bürokraside yaygın şekliyle Cumhuriyetçilik ya da Kemalizm anlayışı, sadece farklılığa saygısız bir kültür anlayışını içermekle kalmıyor, bürokratik vesayet altında olan türden bir demokrasiyi öngörüyor. Genelkurmay'da birileri tarafından hazırlanan "AKP ve Gülen'i bitirme planı"nın en açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere, sadece ülke güvenliğini sağlamakla görevli ve tümüyle siyasi otoriteye bağlı olması gereken orduyu, millet iradesinin üzerinde silahlı bir siyasi parti haline getiriyor. Böylesi bir Cumhuriyetçilik, günümüzün uygarlık anlayışı ile kesinlikle bağdaşmıyor. Evet, "Birinci Cumhuriyet", Türkiye'nin 18. yüzyıl sonunda Osmanlı ile başlayan modernleşme hamlesinde önemli bir aşamaydı. Ama artık çağdaş uygarlıkla bağdaşan (Mehmet Altan'ın koyduğu adla) "İkinci Cumhuriyet"e ihtiyacımız var.
s.alpay@zaman.com.tr
Şahin Alpay, 29 Ekim 2009
- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=908976&title=neden-ikinci-cumhuriyet
Askeri Cumhuriyet’in sonu
Adliye çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Çolakkadı ne diyor? 12 gün önce Ankara’dan posta yoluyla kendilerine bu belgenin yollandığını söyleyerek, imzasız gönderilen belgenin...
Zabıt tutulduktan sonra Adli Tıp’a gönderildiğini belirtiyor.
***
Peki, Adli Tıp ne karar veriyor?
Belgenin orijinal, imzanın ıslak olduğunu saptıyor.
Hangi belgenin?
Albay Dursun Çiçek’in hazırladığı “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” belgesinin...
İşin özü bu değil mi?
***
Ergenekon sevdalılarına bakılırsa değil...
Acaba gene çamura yatabilir miyiz diye yöntem arayışı içindeler...
Ve ne yazık ki Genelkurmay da top döndürüyor.
***
Genelkurmay, “hukukun üstünlüğü” açıklaması yapıyor ama Ergenekon savcılarının çağırdığı beş askeri mahkemeye göndermiyor...
Genelkurmay, “hukukun üstünlüğü” açıklaması yapıyor ama “darbe girişimi” söz konusu olmasına rağmen konuyu yeni çıkan yasaya aldırmadan “askeri savcılığın” denetim alanına çekmeye çalışıyor.
Genelkurmay, “hukukun üstünlüğü” açıklaması yapıyor ama iddianın vahametinden ziyade “belgenin sızdırılması” ile ilgili...
Özetle, Albay Dursun Çiçek konusunda izlenen stratejinin nasıl felaket bir sonuç getirmiş olduğunu görmek istemeyen, babadan kalma usullerle ve Ergenekon sevdalılarının da yardımıyla durumdan nasıl yırtarız mantığı öne çıkmakta...
Anlaşılan Genelkurmay “mesajı” almak istemiyor...
***
Bugün Cumhuriyet Bayramı...
Cumhuriyet’in ilanı ile Osmanlı Hanedanının elinden iktidar alındı...
Ama halka devredilmedi, “saray iktidarı”, “saray bürokrasisinin” eline geçti...
Halkın değil, “asker ve sivil bürokrasinin” cumhuriyeti oluştu.
Bence hala da öyle...
Yoksa Cumhuriyet’in 86. yıldönümünde askeriyenin “darbe belgesi” gündem oluşturur muydu?
***
Ama geldiğimiz noktada bir fark var...
Türkiye, 1,6 milyarlık Müslüman âleminin “demokratik, insan haklarına saygılı, piyasa ekonomisini” işleten örnek modeli olacak ise “askeri cumhuriyet” olmaktan da kurtulacak...
Dışarıda çok geniş bir coğrafyada örnek oluşturacak bir ülke, içeride bu tür anti-demokratik bir çıfıt çarşısının esiri olamaz...
Genelkurmay’ın almadığı mesaj da bu.
***
Bir irade, Ergenekon’u ortaya çıkarıyor...
Bir irade, Dursun Çiçek imzasının doğru olduğunu ispatlıyor...
Genelkurmay ise hala “duyum aldık, orduya karşı asimetrik psikolojik harekât var” havalarını çalarak eski tas eski hamam gideriz sanıyor.
Gitse, zaten bu gelişmeler olmaz.
***
Ayrıca...
Derli toplu...
Demokratik...
Savunmayla ilgili, güçlü, etkin...
Askeri teknoloji üreten bir ordu olma iradesi yerine, illaki siyaseti ve ülkeyi yönetme ihtirasında ısrar yarar değil zarar getirecek.
Getiriyor da...
Genelkurmay’ın Çiçek olayındaki gibi inkâr ısrarı, prestijini, ciddiyetini, inanılırlığını, güvenilirliğini yok ediyor ve eleştirisel kızgınlığı artırıyor.
Kısacası orduyu yıpratıyor.
***
Cumhuriyet’in 86. yıldönümünde “askeri cumhuriyet’in” sonuna gelmiş gözüküyoruz.
Bundan böyle ancak “demokratik cumhuriyet”e adım atarak kendimizi İslam âlemine model ülke haine getirecek bir iç sağlığa kavuşabiliriz... Bunu sağlamadan da hiçbir açılım başarıya ulaşamaz ve kalıcı olamaz...
***
Umarım, darbe planlarına bulaşanlar da dâhil herkes bu resmi görür.
Bu değişimin çok daha sağduyulu ve maliyetsiz olmasını sağlayarak...
“Demokratik Cumhuriyet”e sancısız geçeriz.
***
Ergenekoncular süreci sinsi sinsi geri döndürmeye, unutturmaya, inkâr etmeye yönelirken, bunun yapılması halinde bir sonraki “belgenin” daha da şiddetli bir örneği vurgulayabileceğini unutmasalar iyi olacak.
Cumhuriyet’in 86. yıldönümü, askeri kimlikten kurtularak, demokratik bir kimliğe ulaşmasının derin kırılmasıyla birlikte gelmekte...
Hayırlı olsun.
Mehmet Altan, 29 Ekim 2009
- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mehmet-altan/askeri-cumhuriyet-in-sonu-221918.htm