Bu iş böyle tek taraflı olur mu? Bugüne kadar hep Amerikan çıkarları ve planları için ucu açık açılımlar yapmak bize düştü.
Ortaklardan birinin sürekli vermesi, diğerinin de sadece alması şeklinde bir ortaklık çeşidinin olamayacağını, eğer gerçekten ortağımız ise, Amerika Birleşik Devletleri'ne söylemenin zamanı geldi çünkü, onun sınırsız istekleri, bizi, devletimizden vazgeçme ve tabelasını indirme noktasına getirdi dayadı artık.
Kendilerinin bütün taleplerini karşılayacak karakterdeki insanları, ülkemizi yöneten iktidar ve ana muhalefet partilerine çeşitli yöntemlerle yerleştirmiş olmanın verdiği cesaretle, bizden bunu bile isteyebilecek cüreti gösteriyorlar bugün.
Amerikan planlarının hepimizin yararına olduğunu söyleyenler, şu sorunun cevabını versinler; "Madem ki, Amerikan projeleriyle Türkiye Cumhuriyeti, ya da yerini alacak 'ılık islam' kılıklı şey her ne ise, çok güçlenecek ve biz de onun vatandaşları olarak daha iyi şartlarda yaşayacağız, öyleyse, hepsi de iyi eğitimli, bilgili, kültürlü, namuslu ve akıllı insanlar olan muhalifler, neden mantıklı ve tutarlı bilgilerle ikna edilemiyor ve kendi ülkelerinde dış kaynaklı bir hukuk terörü saldırısına uğruyorlar?"
Bence, bu soruya en dürüst cevap ancak, Amerikalıların yapacağı bir "Türk Açılımı" ile verilebilir.
İTİRAF ve TÖVBE bölümlerinden oluşacak bu açılımda, bütün suçları ve kabahatleriyle ilgili sabıka dosyalarının ele alınması, her biri için üzüntü ile pişmanlık bildirme ve özür dileme aşamalarından geçerek, tövbe kısmına gelinmesi lazım.
Yaptıkları kötülükler 1800'lerde başladığına göre, devletimizin yıkılmasında önemli rollerden birini oynadıkları için ve kendi çocuklarını cahil bırakma pahasına, ülkemizde açtıkları yüzlerce misyoner okulunda, binlerce Ermeni'yi isyana sürükledikleri, o isyanlarda yapılan katliamlarda çok sayıda masum ve savunmasız Türk çocuklarının, kadınların, yaşlıların öldürülmelerine sebep oldukları için duydukları üzüntüyü bildirip, özür dilemeye o dosya ile başlayabilirler.
Eğitim dosyasını kapatmadan, şimdiki adı 'Milli Eğitim' olan bakanlığımıza, 1940'lı yıllarda 'danışman' sıfatıyla misyonerler yerleştirerek müdahale edip, Cumhuriyet döneminde Oktay Sinanoğlu gibi insanlar yetiştiren eğitim sistemimizi bozdukları için de af dileseler iyi olur.
Ondan sonra da itiraflarına Kıbrıs ile devam edebilmek için, şunları söylemeleri gerekir;
"Kıbrıs'ta Rumların Türklere yaptıkları katliamlar, bizi çok memnun ediyordu ama, siz oyunbozanlık yaptınız ve soydaşlarınızı kurtardınız. Sizi engellemek için çok uğraşmamıza karşın, 'Millet Yapar' kampanyası ile ambargomuzu etkisiz hale getirdiniz ve ordunuzu güçlendirip adadaki katliamı durdurdunuz. Üstelik, bu size yetmedi ve onlara bir de devlet kurdunuz...
Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak için yapılan Akritas Planı'na uygun bir şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin sona erişi, Cumhurbaşkanı Makarios tarafından ilan edilmiş olmasına rağmen, darbeci-katliamcı-soykırımcı terör örgütü EOKA'nın kurduğu hükumeti meşru kabul edip, Rumların işledikleri bütün suçları onaylama ve hatta hepsine ortak olma anlamına gelecek bir biçimde, olmayan devletlerini tanıdık ve devlet ortaklığından atılan, etnik temizlik kapsamında yapılan katliamlarda hayatlarını kaybeden, yerinden yurdundan edilen Türklerin, soykırımdan kurtulup hayatta kalmış olanlarına da, yaşamaları suçmuş gibi 'Siz niçin ölmediniz ?' diye sorarcasına insanlık dışı bir ambargo uyguluyoruz...
Bir çok devletin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti'ni de bölüp parçalamaya uğraşıyoruz ama, sizinle bağlantısını kesmek için Kıbrıs'ta tam tersini yaparak, beraber yaşamak istemeyen iki toplumu zorla birleştirmeye ve Rumların başlattığı, sonradan yarım kalan etnik temizlik işini tamamlayacak şekilde, Türkleri gene onların eline düşürmeye çalışıyoruz...
Soykırım demişken; İkinci Dünya Savaşı'ndan beri işgâl altında tuttuğumuz Almanya'da, 'Yahudi Soykırımı' sloganıyla manevi baskı yapıyor, Almanları suçluluk duygusu altında eziyoruz. Bu sayede onları kontrol etmek çok kolay oluyor. Yalan da olsa, 'Ermeni Soykırımı' diyerek, aynı şeyi size de yapmak istiyoruz...
Yalancılığımıza bakmayın, aslında hem, Ermeni isyanında başrol oynadığımızı, hem de, Ermenistan'ın kuruluş hikayesini biliyoruz. Bölgede çoğunlukta olan Türklere karşı girişilen katliamlarla, Türk şehri Revan'da tek bir Türk kalmadı ve adı Erivan oldu. Bizans'ın elinde yok olmaktan Türkler sayesinde kurtulan Ermeniler, işte böyle teşekkür ettiler...
Her dediğimize inanıyorsunuz. Böyle kolay kandırılabilmenize şaşırıyoruz. Yabancılara karşı iyi niyetli ve çok iyimsersiniz ama biz, Türkiye'de etnik ayrışma ve çatışma çıkarmak için size 'Kürt Sorunu' dedirtiyoruz. Halbuki, ülkenizin güneydoğusunda sadece Kürtler yok, Zazalar ve Kurmançiler gibi başka etnik gruplar da var. Aynı sorunun adı, onu bir Türk yaşayınca 'Türk Sorunu', Arap yaşayınca 'Arap Sorunu' mu olacak ? Böyle saçmalık olur mu ! Her sorun, kendi adıyla anılır, kurbanınkiyle değil...
Siz Türklere duyduğumuz nefret ve düşmanlık yüzünden, 'Türk' denince, bize insanlığımızı unutturacak şekilde, aklımız başımızdan gidiyor. Bu sebepten ötürü, uyuşturucu kaçakçılığı ile finanse edilen PKK terör örgütünü destekliyor, koruyor, yardım ve yataklık yapıyoruz. Halbuki o uyuşturucu ticareti bizim çocuklarımızı hedef alıyor. Yani, sırf size zarar verebilmek uğruna, kendi çocuklarımızın uyuşturucu ile zehirlenmelerine dahi razı olacak kadar insanlıktan çıkıyoruz...
Bunların çok ağır suçlar olduğunu biliyoruz. Acaba bizi affedebilecek misiniz?
Size karşı sabıka dosyamız çok kabarık. Asker-sivil, yaptırdığımız darbelerin bütün zararlarını da eklersek, önümüze koyacağınız faturanın altından kalkamayız. İyisi mi, bir kaç başlık daha açıp, bu işi bitirelim;
Fener'deki Patriği neden ekümenik yapmak istediğimizi ve kabul etmeniz halinde İstanbul'da ve üç bin kilisenin bulunduğu Anadolu'da neler olacağını söylersek, ılık islam, kızgın islam'a dönüşür. O yüzden o konuya hiç girmeyelim...
'Dinler Arası Diyalog' ve 'ılımlı islam' diyerek, içine musevi ve hristiyan sosları karıştırdığımız, Erbakan'ın tabiriyle bir 'patates dini' hazırlıyoruz size. Değişikliği anlamayacak ve halâ müslüman olduğunuzu zannedeceksiniz. Irak'ta ve başka yerlerde de aynı işi yapıyoruz. Başbakanınızın ağzından kaçırdığı gibi, her yerde tek din olacak ve o da sadece bize hizmet edecek...
Irak'ın kuzeyi ve Türkiye'nin güneydoğusu bizim için çok önemli. Oralarla ilgili planlarımıza zarar veren Gaffar Okkan, Eşref Bitlis, Hrant Dink gibi insanları durdurmamız gerekiyordu. Biz, Kürtlerle Ermenileri soykırım çorbasında malzemeleştiren bir cümleye Nobel verirken, Hrant kalkmış Kürtlere 'Bizim hatamızı siz de yapmayın' diyor. Söylenecek lâf mı bu!
Yalnız bu konuda sizin yaptığınız yanlışlar da var tabii. Mesela, öldürülen bazı insanlarla ilgili olarak 'faili meçhul' ifadesini kullanıyorsunuz. Bu haksızlıktır. Biz haybeye plan yapıyor ve dünya kadar parayı boşa mı harcıyoruz ! O planlar devam ettikçe, hiçbir cinayet 'faili meçhul' olamaz...
Deniz Kuvvetlerinize zarar vermek için ortak tatbikat iyi bir fırsat oldu. Muavenet, mayın da döşeyebilen tehlikeli bir gemiydi. Eğer, hurdaya çıkarmak istediğiniz elinizdeki ABD yapımı eski savaş gemilerinin yerine, planladığınız gibi Türk-Alman yapımı modern gemileri koymanıza izin verseydik, deniz filolarınızdaki Amerikan bağımlılığı ortadan kalkacaktı ve birisine kakalamak istediğimiz eski gemilerimizi, size, olayın tazminatı olarak verip, donanmanızdaki ağırlığın tekrar Amerikan yapımı gemilere geçmesini sağlayamayacaktık. Bu ağırlığın, yedek parça işinden tutun, personel gidiş-gelişleriyle elde edilen istihbarat ve kontrol bakımından sayısız faydaları vardır...
Devlet kadrolarına ve bütün siyasi partilerin yönetimlerine hep kendi adamlarımızı yerleştiriyoruz. Hepsi bizden emir alıp, bize çalışıyorlar. Bu sayede, sanki onlara tasma takmışız gibi, politikacılarınızı istediğimiz her ülkeye saldırtabiliyoruz...
Ordunuzu da aynı şekilde kullanabilmek için, bizimle işbirliği yapmayan komutanlarınızı esir alıp toplama kampına kapattık...
Ayrıca, bir buçuk senedir, en kalabalık ve en etkili sivil toplum kuruluşunuz olan bir spor kulübünüzün üzerinde de çalışıyoruz...
Bu işlerde kullandığımız bir kısım yargınızın önemli bir görevi de, bizim işlediğimiz bütün suçları, sizin devletinizin üzerine atmaktır...
Yazılı ve görsel basınınızı satın aldık. Paramızın geçmediği gazetecileri, esir aldığımız komutanların yanına gönderdik. Geri kalanları da korkutup, sindirdik. Korkmayan bir avuç namusluya ise izin veriyoruz. Onlara da saldırırsak, millet uyanır...
Kötülemeye ve size unutturmaya çalıştığımız Atatürk'ü hiç sevmiyoruz çünkü, 'Türkiye, kendi iyiliği için, Türkler tarafından, Ankara'dan yönetilir' şeklindeki Atatürk Milliyetçiliği, 'Bütün ülkeler, ABD'nin çıkarı için, Amerikalılar tarafından, Vaşington'dan yönetilir' diyen, Amerikan Milliyetçiliğini engelliyor...
Milliyetçi saldırılara ancak, milliyetçi savunma ile karşı koyabilirsiniz. 'Ayıp oluyor ama, durun yapmayın' diyerek onlardan kurtulamazsınız. Savunmanızı zayıflatmak için, milliyetçiliği sizin kafanızda ırkçılık ile eşanlamlı hale getirmeye çalışıyoruz...
Televizyonda, Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesine, 'Türkiye'de neler oluyor. Türkler kontrolden çıkıyor mu ?' diye soran BBC program yapımcısı gibi biz de, Türkiye'yi işgâl planı olan '1 Mart Tezkeresi' meclisinizde reddedilince, endişelenmiştik ve 'Ne Şeriat, Ne Darbe' , 'Ne ABD, Ne AB' , 'Tam Bağımsız Türkiye' diyerek 'Cumhuriyet Meydanları'nda toplanan milyonlar, alârm çanlarımızı fena halde çaldırmışlardı. Neyse ki, AKP'nin sivil darbesi, askeri darbelerin başlattığı işi tamamladı ve Türkiye iyice kontrolümüz altına girdi...
Yüksek Seçim Kurulunuzun seçimlerde kullandığı, henüz açılmayan sandıklardaki oyları bile sayabilen bizim bilgisayar programı da, görevini çok iyi yapıyor doğrusu. Zaten, oyların hepsini tek tek saymaya kalkışırsanız, iş çok uzun sürer. Sonuçları bilgisayar belirlediği için, çok kısa zamanda ilan ediliyor ve kazananlar hemen 'Yalan Balkonu'na çıkıp, hiçbir zaman tutmayacakları sözleri vermeye başlayabiliyorlar...
12 Eylül askeri darbesi, rekor sayıda imam hatip okulu açılması, Diyarbakır Cezaevi, işkenceler, idamlar, 82 Anayasası vs. hepsi de bizim o yıllardaki ihtiyaçlarımız ve bugünlere yönelik yatırımlarımız olarak gerçekleştirildiler...
Bugün, Türkiye'yi bölüp parçalamak için dayattığımız 'Yeni Anayasa' ile taçlandırılacak AKP sivil darbesi marifetiyle yapılanlar da, şimdiki ve yarınki ihtiyaçlarımız için düşünülüp, hayata geçiriliyorlar".
Buraya kadar gelen İTİRAF bölümünde yer alan bütün bu suçlar nedeniyle özür diledikten sonra, açılımın TÖVBE bölümünde şunları söylemeleri lazım;
"İşte gördüğünüz ve zaten gayet iyi bildiğiniz gibi, size çok büyük kötülükler yaptık, yapıyoruz. Evet, biz çok kötüyüz ama, çok da pişmanız. Artık sizinle yeni ve temiz bir sayfa açmak istiyoruz...
Bazı gizli acayip masonik örgütlerin sapık düşüncelerini, dinlerin saçma sapan kehanetlerini, Yahudi Protokollerini, Vilson Prensiplerini, Rokofeller mektubunu, Büyük Ortadoğu Projesini, vs. her şeyi unutacağız. Medeniyetleri çatıştırıp dünyayı kendimize göre düzenlemeyi falan bırakıp, hırsızlık, haydutluk, soykırım gibi suçlardan uzak duran, insanlık için çalışan, güçlüye karşı zayıfı koruyan vicdanlı ve uygar bir devlet olmaya gayret edeceğiz. Söz veriyoruz".
Amerikalılar bütün bunları söyleseler ve gereğini de yapsalar, Türklerle çok sağlam bir ortaklık kurabilirler ama, ne yazık ki batı kültürü ve onun temelindeki iki sömürgeci din, kötü huylardan, vahşilikten kurtulup bize ve insanlığa yaklaşmalarını engelliyor.
Selçuk TINAZ, 12 Haziran 2012