Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali ERALP

Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali ERALP

İletigönderen TÜRKK » Cmt Kas 06, 2010 21:53

BİZ, NEOLİBERAL, İŞBİRLİKÇİ BİR CHP İSTEMİYORUZ…


 : Kurtuluş Savaşı ortamından daha kötü ve tehlikeli günler yaşıyoruz.



O yıllarda düşman, yurdumuzu askeri, topu tüfeği ile işgal etmişti. Ve kolları, ayakları, bacakları, kafası yani tüm gövdesiyle ortadaydı. Karşımızdaydı. Görüyorduk onu. Bize nereden, hangi yönden saldıracağı belliydi. Ona göre önlem alıyor, ne yapacağımızı biliyorduk.

Düşman şimdi gizleniyor. Tanınmamak için çeşitli maskeler takıyor yüzüne. Gerçek yüzünü saklıyor. Bazen insan hakları savunuculuğu maskesi ile ortaya çıkıyor. Bazen özgürlükçü oluyor, etnik grupların haklarını savunuyor gibi gözüküyor. Ama saman altından su yürütüyor. Dinler, mezhepler, ırklar aracılığı ile insanları, ülkeleri bölmeye çalışıyor.

Planlar, tertipler hazırlıyor. Dönekler, hainler satın alıyor. İsterse bir partiyi, bir siyasal kuruluşu, sendikaları içten yıkma yoluna gidiyor. Sinsi bir kurt gibi kemiriyor.

Emperyalizm, 1980’lerden sonra yayılmacı, sömürgeci politikasını tüm dünyaya kabul ettirebilmek için, yeni bir politik çizgi izlemeye başladı. Dış görünüşünü cilaladı, parlattı, göz alıcı bir şekle soktu. Bu yeni emperyalizmin adı “küreselleşme” (globalizm) idi. BOP onun bir uzantısı, uygulama alanıydı.

Bu küresel plana göre sınırlar kalkacak, dünya “global bir köy” haline gelecek ve neoliberalizm ile birlikte özgürlük, demokrasi, insan hakları da yeryüzüne dağılacaktı.

Dağılacaktı dağılmasına da bu ilerlemeye set çeken bazı engeller(!) vardı, bunların kaldırılması gerekiyordu. Neydi bu engeller? Başta ulus-devletler, ulusal ekonomiler, sonra, bağımsızlık bilinci, antiemperyalist duruş… Bu ulusal yapılanmalar, örgütlenmeler, düşünceler yok edilmedikçe küreselleşme gerçekleşemeyecek, ülkeler bütünleşemeyecekti. Bu nedenle tüm ulusal sanayi kuruluşları, bankalar, haberleşme ağı, enerji üretim ve dağıtım sistemleri devlet tekelinden alınıp, özel ellere teslim edilmeliydi. Zamanla ulusal gümrükler de kaldırılmalı, ticaret uluslararası olmalıydı.

Bu küresel sisteme göre her şey özelleştirilecek, devlet küçülecek; sağlıktan, eğitimden, ekonomiden elini eteğini çekecekti. Böylece kırtasiyecilik, bakkallık(!) görevini bırakacaktı. Yani daha açık bir anlatımla sosyal devlet yok edilecek, Türkiye Cumhuriyeti, küresel emperyalizmin ve yerli ortaklarının çıkarlarına göre yeniden şekillenecekti.

Ulus-devlet, ulusalcılık küreselleşmenin baş düşmanıydı. Ama antiemperyalist düşünceye karşı çıkarak ümmetçiliği savunan siyasal İslam onun dostuydu. Bu nedenle emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşı vererek; ezilen, sömürülen mazlum ülkelere örnek olan Mustafa Kemal Atatürk ve 1923 Devrimi, küresel emperyalizm ve işbirlikçilerine göre bulaşıcı bir hastalık kadar tehlikeliydi. Atatürk’ü ve Atatürkçü düşünceleri kendilerine en büyük engel olarak görüyorlardı.

Bu küresel oluşuma 1980’lerden sonra Türkiye de omuz verdi. Özellikle Özal zamanında serbest rekabet ve liberal demokrasi dillerden hiç düşmedi. İlk kez bu dönemde dönek solcular da satın alınarak 1923 Devrimine, Cumhuriyet değerlerine bir saldırı kampanyası başlatıldı. Devletçilik, ulusalcılık çağdışı ilan edildi. Küresel emperyalizmin azgelişmiş ülkelere dayattığı yeni liberalizm ve onun felsefesi postmodernizm, yerli işbirlikçilerin temel ideolojisi oldu.

1980’lerden günümüze değin her şey bu plan çerçevesinde yürütüldü. İş başına gelen hükümetler şu ya da bu şekilde bu plana hizmet ettiler. Tansu Çiller “Özelleştirme Yasası”nı çıkardığı gün kadehini “son sosyalist devletin yıkılması”na kaldırmıştı.

Elbette emperyalizme çözülmez bir bağlılıkla ve onun emrinde bir kurşun asker gibi çalışan AKP, bu planı pervasızca uygulayan tek iktidar oldu. Onun sayesinde ülkemiz, Osmanlı’nın kapitülasyonlarına yeniden döndü. A’dan Z’ye tüm kamu kuruluşları, Cumhuriyetin birikimleri “babalar gibi” satıldı. Her şey özelleştirildi. Devlet, fakir fukaranın sosyal devleti olmaktan çıkarıldı. Çünkü uluslararası kapitalizm, cumhuriyet hükümetlerinin kurduğu kamu ekonomisini “yeni liberalizm” örtüsü arkasında yıkma görevini AKP’ye vermişti.

Cumhuriyet hükümetlerinin kurduğu “kamu ekonomisi”nin yanında, Cumhuriyet ideolojisine, yani Atatürkçü düşünceye de neoliberal bir kimlik kazandırılmalıydı.

Bu oluşuma, bu gelişime kim karşı çıkıyorsa, hakkından gelinmeli, hedef tahtasına yatırılmalıydı. CHP, Kemalist yapısıyla bu kuruluşların başında geliyordu. Çünkü üniversite, yargı, asker AKP tarafından ele geçirilmişti. Geriye CHP kalıyordu. Artık Kemalizm, “Yeni Kemalizm”, Neo Kemalizm olmalıydı. Atatürk’ün “En doğru tarikat uygarlık tarikatıdır…” “Din, devlet ve dünya işlerinden ayrılmalıdır…” “Türkiye meczuplar, dervişler, şeyhler ülkesi olamaz…” sözlerini yok sayan, şeriatçı cemaatlere saygılı, AKP ile birlikte “türban özgürlüğü”nü gerçekleştirmeye çalışan bir lider, partinin başına geçirilmeliydi. Bu başkan arada bir de etnik gruplara hafifçe göz kırpmalıydı.

CHP, “altı ok” ilkesini bir yana bırakmalı, AB ve ABD ile daha yakınlaşmalıydı. AB Genişleme Komiseri Stephan Fule, 23 Ekim’de görüştüğü Kılıçdaroğlu’na “AB sürecinde rol oynamak istiyorsanız AB ile daha çok temas kurmanız gerekir” mesajını veriyordu.

Plan uygulandı ve CHP üç parçaya bölündü.

Bu oluşumda Kemal Derviş yine sahnedeydi. O, oyunun değişmez baş aktörüydü. AKP’nin iktidara gelmesine ortam hazırlayan, DSP’yi parçalayan bu ABD işbirlikçisi adamla Kılıçdaroğlu’nun buluşmasından sonra bir şeyler değişmeye başladı. Oyunun öteki oyuncuları ABD ve AB yanlısı neoliberal CHP’liler, Gürsel Tekin, Enver Aysever, Sencer Ayata, Hurşit Güneş, Umut Oran, vb. bu oyunda rol aldılar.

Amaç, CHP’nin de AKP’lileşmesi, egemen güçlerle ve emperyalizmle diyalog ortamına girmesiydi. İşte bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu Referandumdan sonra kendi halkının bağrına koşacağı yerde AB’ye, CFR’ ye Bilderberg’e, Davos’a, koşmuştu.

Bu gerçeği bir AB yetkilisi şöyle ifade ediyordu:

“Bundan 5 yıl öncesiyle kıyaslarsak Ordu’nun rolü çok daha geriye çekilmiştir. Bütün aktörlerin birlikte çalışması gerekiyor. Burada Türkiye açısından bir arada yaşama meselesi karşımıza çıkıyor. Türk toplumunun bir arada yaşamanın yollarını geliştirmesi gerekiyor.”

Biz CHP’nin ABD, AB, AKP, PKK ve Fethullah Gülenle “uzlaşı ve diyalog” içerisinde bir arada yaşamasını istemiyoruz. Tam bağımsızlığı, altı oku savunmasını, yeniden Atatürk’ün partisi olmasını istiyoruz.

Biz, neoliberal, işbirlikçi bir CHP istemiyoruz.



ALİ ERALP, 6 Kasım 2010

ali-eralp@hotmail.com
En son TÜRKK tarafından Prş Kas 18, 2010 22:45 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44

Re: Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali E

İletigönderen Öznur Dede » Çrş Kas 17, 2010 2:18

Ülkenin durumunu çok güzel özetlemişsiniz. Keşke bir de şu soruya cevap verebilseniz. Biz önümüzdeki seçimlerde hangi partiye oy vereceğiz.? CHP deki son gelişmeler ortada, seçimlerdeki baraj meselesi ortada eeeee bu vatandaş ne yapacak şimdi? CHP böyle-AKP ortada-MHP barajı geçer mi geçmez mi belli değil, oyları kaymış durumda-DSP deseniz, öyle bir parti varmıydı? Bağımsızlara oy verelim desek, onların mecliste esamesi hiç yok, zaten hemen hepsi de bir partinin kanatları altına girdi. Eveeet vatandaş ne yapacak şimdi? Cevap lütfen......
Kullanıcı küçük betizi
Öznur Dede
Üye
Üye
 
İletiler: 7
Kayıt: Pzr Kas 14, 2010 0:13

Re: Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali E

İletigönderen ABDÜLCANBAZ » Prş Kas 18, 2010 22:29

Sayın Dede,

Kişisel düşüncem*, genel olarak, AKP karşıtı olduğunu savlaması bir siyasi partiye oy verilmesi için yeter neden değildir. "Ok"larının niceliği ve niteliği konusunda demans** yaşayanlara acil şifalar dilerim...!!!

Tam bağımsızlığı, Nato'dan çıkılmasını, AB üyelik başvurusunun geri çekilmesini, Gümrük Birliği'nden çıkılmasını, "adına-her-ne-dersek-diyelim-sorunu"nun devlet marifetiyle feodal yapının tasfiye edilmeksizin çözülemiyeceğini, "yabancılaştırılan/özelleştirilen" KİT'lerin yeniden kamulaştırılmasını önermeyen, ve/veya programında içermeyen hiçbir parti çare değildir.


Özgül olarak, böyle bir siyasi parti var mıdır? Eveeet, vardır...
Hangi partinin lideri "yurdumun-üzerine-CIA-marifetiyle-kon-davası"nda
Guantanamo hukukuyla toplama kampında tutulmaktadır...???


Eveeet işte hukuk, işte seçim, işte özgür irade...!!!


Hayde Bre...

Alta düştüm diye

yerinme,

üste çıktım diye

sevinme...

"Taban"a kuvvet...!!!


------------------------------------------
(*)Sorununuzu Sayın Eralp'in ileti adresine de gönderebilirsiniz.
(**) Hatırlama, düşünme ve akıl yürütme becerisindeki zamanla artan kayıp demektir.
Kullanıcı küçük betizi
ABDÜLCANBAZ
Üye
Üye
 
İletiler: 18
Kayıt: Prş Kas 18, 2010 20:54

Re: Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali E

İletigönderen Öznur Dede » Çrş Kas 24, 2010 1:47

Sayın Abdülcanbaz,

Özel mesajlarınıza baktınız mı? Sizden cevap alamadım ?
Kullanıcı küçük betizi
Öznur Dede
Üye
Üye
 
İletiler: 7
Kayıt: Pzr Kas 14, 2010 0:13

Re: Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali E

İletigönderen ABDÜLCANBAZ » Cmt Ara 04, 2010 20:42

.
.

Resim

.
Kullanıcı küçük betizi
ABDÜLCANBAZ
Üye
Üye
 
İletiler: 18
Kayıt: Prş Kas 18, 2010 20:54

Re: Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali E

İletigönderen Öznur Dede » Cmt Ara 04, 2010 22:33

GÜZEL CEVAP..............
Kullanıcı küçük betizi
Öznur Dede
Üye
Üye
 
İletiler: 7
Kayıt: Pzr Kas 14, 2010 0:13

Re: Biz, Neoliberal, İşbirlikçi Bir CHP İstemiyoruz… / Ali ERALP

İletigönderen sarıçizmelimehmetağa » Prş Nis 07, 2011 2:56

TOBB ZİYARETİNDE ÖZAL'I ÖVDÜ
Resim

Özalcı ve sermayeci “Yeni CHP”

TOBB Yönetim Kurulu toplantısına konuk olan Kemal Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada Özal’a övgüler düzerken, patronlara bir çok vaadde bulundu. Kılıçdaroğlu’nun “Yeni CHP’si” sermaye severliği ile dikkat çekti.

CHP’nin başına geldiği günden beri sermaye çevreleriyle partisinin arasını ısındırmaya çalışan Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu toplantısına konuk oldu. Burada yaptığı konuşmada esas gündemin sermayenin önünü açmak olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, sanayicilerin aslında birer kamu görevlisi olduğunu öne sürdü. Özal’ın başarılı birisi olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, özelleştirmeye de karşı olmadıklarını vurguladı.

“Özelleştirmeye karşı değiliz”
Türkiye’de yıllardır uygulanan ekonomi politikalarının yanlış olduğunu, istihdam yaratmadığını belirten Kılıçdaroğlu, bunun yanında kendilerinin özelleştirmelere karşı olmadıklarını belirtti. İktidarın AB uyum yasalarındaki durgunluğunu eleştiren Kılıçdaroğlu, özelleştirme sürecinde yaşanan durgunluğu da eleştirmeyi ihmal etmedi.

“Aynı pencereden bakıyoruz”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve “işverenden sorumlu MYK üyesi” Umut Oran da, toplantının basına kapalı geçen bölümünü “Son derece sıcak ve gelecek açısından son derece umut verici karşılıklı bir görüş alışverişi oldu. Sorunlara ve çözümlere aynı perspektiften bakıyoruz” şeklinde değerlendirdi. TOBB yönetimine yakın kaynaklar ise TOBB üyelerinin Kılıçdaroğlu’nu “dersine çalışmış, iş dünyasına yakın bulduğunu”, muhafazakâr üyelerin bile Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından “tatmin kaldığını” ifade etti.

“Özel sektörün gelişmesi için herkes çalışmalı”
”CHP’nin, iş dünyasındaki algısı biraz olumsuz, bu tabloyu kırmak istiyoruz” diyen Kılıçdaroğlu, TOBB’u özel sektörün kalbi olarak nitelendirdi ve gelişip büyümesi için herkesin çalışması gerektiğine savundu.

“Güneydoğu’yu Mısır yapamadık”
Meslek örgütlerinin tüm partilere eşit mesafede olması gerektiğini öne süren Kılıçdaroğlu, Güneydoğu’nun Mısır gibi olamamasına da hayıflandı:

Bizim ekonomi anlayışımızda şu var, bizimle aynı dünya görüşünü paylaşmayan sanayicinin de önündeki engelleri kaldırmakta kararlıyız. Çünkü o sanayici kendisi için değil, ülkesi için çalışıyor. Farklı dünya görüşlerine sahip olabiliriz ama bir ortak payda yaratmak zorundayız. Çalışan, üreten, alın teri döken, risk üstlenene bizim saygı duymamız gerekir; hedefimiz bu, bu saygıyı göstereceğiz. İster doğuda ister batıda, ister kuzeyde ister güneyde bunu yapacağız. Bizim tekstilcilerimiz Türkiye’den ayrıldılar Mısır’a gittiler. Doğu ve Güneydoğu da ekonomik büyüme açısından ciddi sorunuz var. Mısır’ın Türk tekstilcilerine sağladığı olanakları biz Doğu ve Güneydoğu’da niye kendi tekstilcilerimize sağlamadık? Ne vardı engel? İnsan eksiğimi, girişim eksikliği mi? Ne eksikliğimiz vardı?

“Özal’ın başarısı”
Özal’ın ekonomik olarak başarılı olduğunu da savunan Kılıçdaroğlu, uzun yıllar bürokraside çalıştığını bu nedenle işlerin nerede tıkandığını görebildiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, ‘‘Rahmetli Özal’ın başarısı da burada yatar. Devleti iyi tanımasında yatar” dedi.

TOBB: Herkese eşit mesafedeyiz
Türkiye’nin esas gündeminin sermayeyi büyütmek olduğunu savunan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise, Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden çok memnun olduklarını belirtti. Yine de tarafsız olduklarını vurgulama ihtiyacı duyan Hisarcıklıoğlu, “İktidar partisine neyi anlatıyorsak, muhalefet partilerimize de aynısını anlatıyor, aynı görüş ve önerilerimizi iletiyoruz” dedi. Bu çerçevede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı Türkiye Ticaret ve Ekonomi Şurasında ve Kiev'deki Oda-Borsa Başkanları toplantısında misafir ettiklerini anımsatan Hisarcıklıoğlu şimdi de anamuhalefet partisinin genel başkanı ve ekibini ağırladıklarını bildirdi. Hisarcıklıoğlu, Kılıçdaroğlu'na hem TOBB'u, hem de ekonomideki gelişmeleri, özel sektörün bakışıyla anlatacaklarını kaydetti.

TÜSİAD önemli bir marka
Daha önce de TÜSİAD’ı ziyaret eden Kılıçdaroğlu orada yaptığı konuşmada, TÜSİAD'ın önemli bir marka olduğunu, çok sayıda başkanın değiştiğini, ancak bu markanın kurumsal kimliğiyle, araştırmalarıyla, araştırmaların kamuoyunda tartışılmasıyla, demokrasiye duyduğu özlemle, demokrasiyi geliştirmek için çaba harcayan bir kurum olarak aklında durduğunu söyledi.

“Türkiye’de girişim özgürlüğü var mı?” diye soran Kılıçdaroğlu, “Ben inanmıyorum. Eğer siz vergi denetimini bir silah olarak kullanırsanız, 'konuşursan seni denetlerim' derseniz burada girişim özgürlüğü olabilir mi? Yatırımı bana yakın iş adamı yapacak. Ceyhan'daki yatırımı söylüyorum. 'Ona söz verdik, o yapacak diyorsa, ekonomi açısından özgürlükler açısından olmaz, sermayede siyasal yandaşlık olmaz. İş adamı ülkesi için çalışır, ülkesi için yatırım yapar. Bizim görevimiz onun önündeki engelleri kaldırmaktır. Ona 'sen gel yanımda ol' demek yanlıştır. Girişim özgürlüğünden bunu anlıyoruz” dedi.



Haber.soL, 6 Nisan 2011
Kullanıcı küçük betizi
sarıçizmelimehmetağa
Üye
Üye
 
İletiler: 18
Kayıt: Pzr Nis 03, 2011 21:55


Şu dizine dön: Ali ERALP

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x