
Haberiniz.com / 13 Mart 2010
Demokrat çıkışlarıyla adından söz ettiren ve büyük bir takdir toplayan Ünlü yönetmen Sinan Çetin son dönemde kendisini eleştirenlere cevap verdi. Kürtçe'yi konuşturmayanlara, başörtülü kızlara zulmedenlere, toplumla oynayanlara İbrahim Tatlıses'in sözüyle seslendi: "Allah cezalarını verecek!"
Ünlü yönetmen Sinan Çetin son dönemde AK Parti'yi desteklediği için kendisini eleştirenleri umursamadığını söylüyor. Çetin, "Çocukluktan bu yana hep eleştirildim ama umurumda değil. Türkiye'de herkes bir mahallede yaşar, benim ait olduğum bir mahalle yok. Mahallem dünya" diyor
Yeni Şafak gazetesinden Aysel Yaşa, son dönemde AK Parti'ye yakınlığıyla tanınan Sinan Çetin'le buluşup, Hindistan izlenimlerini ve Mevlana projesini konuştu. Ama henüz tamamlanmamış bir proje üzerine konuşmayı sevmeyen ünlü yönetmen sözü Türkiye'deki siyasi hayata, sanat filmlerine getirdi. Ortaya her telden çalan bir söyleşi çıktı..
Abdullah Gül'le Hindistan'a gittiniz. Neden sizi tercih etmiş olabilirler?
Sinan Çetin: Orada boru hattı, inşaat, tekstil yapan birçok işadamının arasında bir de sinemacı olsa iyi olur demişler. Bu ülkenin prodüktörlerinden birkaç kişi çağıralım demişler. Benden başka üç-dört sinemacı daha vardı. Yani bir tek ben değildim
Neler yaptınız, neler gördünüz?
Sinan Çetin: Büyük açlık ve sefalet gördüm. Yeni Delhi'de oksijensiz bir gökyüzü, toz ve ceset kokusu... Sonra insana çok çok acı çektiren fakirlik gördüm. Kahredici bir fakirlik, aynı zamanda çok çok yüksek bir zenginlik var. 40 milyon bilgisayar mühendisi var. Aynı fakir ülkede Bollywood var. Çok büyük stüdyolar ve büyük endüstri var ama çok içe kapanık bir Pazar. Robert De Niro ile Al Pacino 100 kişiden sadece 3 kişi için bir şey ifade ediyor. (Hindistan'dan aklında kalan bu mu Sinan Bey! HB)
Hindistan'a gittiniz sinema ile ilgili çalışma yaptınız. Bollywood'da bizim sinemamız nasıl çalışacak?
Sinan Çetin: Çalışamayız. Biz Avrupa sineması olarak ele alınıyoruz. Bizim filmlerimizin içinde bir kere dans, ritim, müzik yok . Onlara göre bizim filmler sıkıcı. Bir Hintlinin bizim filmlere tahammül etmesi mümkün değil.
Orada halkın sinemayla ilişkisi nasıl?
Sinan Çetin: Bollywood'da halkın sinemayla ilişkisi din ve ayin gibi ele alınıyor. Dini gelecek dünya, sinemayı da bugün ki dünya için kendilerini oyalama ve mutlu olma aracı olarak kullanıyorlar. Din bizdeki gibi çatışma nedeni değil, orda mutluluk nedeni. Kimsenin dinine karışılmıyor, kimsenin kimseyle problemi yok. Zaten bu ülkedeki dindarlarla dövüşülmeseydi, ülkenin dindarlarının da kimseyle problemi yoktu. Hindistan demokrasisi o açıdan Türkiye'ye çok büyük bir ayna tutmalı.
Bizde kim neye tahammül edemiyor?
Sinan Çetin: Bu ülkeye düşman lazım. Düşmansız duramayan bir ülkeyiz. Cumhuriyet'in temelleri dediğimiz temeller korku imparatorluğu üzerine kurulmuş. Bütün tehlikeler bitince, en son din gelecek dediler. Hep bir ordu var bizi koruyan, bir de hep düşman var içeride. Bu korkuyu körükleyenlerden daha büyük bir bölücü bilmiyorum bu dünyada. Eğer bu ülkede birisi birisine bölücü diyorsa, kesinlikle onun bölücülükten içeri girmesi lazım. Kim kimi bölüyor anlamadım ki?
Abdullah Gül için 'İlk defa vatandaşı kontrol eden değil de vatandaşıyla işbirliği yapan devlet adamı' diyorsunuz...
Sinan Çetin: Türkiye'de aslında bu açıdan çok çok büyük bir zemin değişikliği oluyor. Ve bu zemin değişikliğini okuyanlar çok az. (O zemin değişikliğini okuyanlar gerçekten az ise, sizin gibi bu değişimi para çevirebilenlerin sayısına ne diyeceksiniz Sinan Bey! HB) Vatandaşını kontrol eden değil de onunla işbirliği yapan bir devlet uçağına ilk defa bindim sahiden. Çünkü daha önce Tansu Çiller'le çalışmıştım. O da böyleydi. Tansu Hanım'ın yapamadığını Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve çok büyük kahraman diye gördüğüm AK Parti kabinesi yaptı. Türkiye'de resmi otoriteye zemin kaydırmaktalar. Resmi otorite zeminini kaybettikçe sivil irade ülkede demokrasiyi ve zenginliği gerçekleştirecektir. Ben AK Partili değil AK Parti'nin sivilleşme ve demokratikleşme liderliğinin peşindeyim. AK Parti gibi sağcı ve muhafazakar bir partiye bunları yaptırdığı için CHP'li aydınların sıkılıp, yere bakması gerekir.
İçinde bulunduğunuz çevre AK Parti'yi desteklediğiniz için eleştiriliyor mu sizi?
Sinan Çetin: Ben lise çağımdan beri eleştiriliyorum. 'Sen bunu yapıyorsun, sen şunu yapıyorsun, hiç kimseye benzemiyorsun, sınıfın kurallarına uymuyorsun, mahallenin kurallarına uymuyorsun' diye eleştirilirdim. Kendimi bildim bileli hep dışlanmış birisiyim. Şimdi öyle bir dışlanma durumu varsa da umurumda değil. Sen bir toplumu çok ciddiye almayınca, onların içinde ya da dışında olmuşun pek umurunda olmuyor. O aslında mahalle kültürüdür. Türkiye'de herkes bir mahallede yaşar, benim mahallem yok. Ayrıca bu ülkedeki resmi otoritenin sivil iradeyle yer değiştirmesini sağladığı için Ak Parti'yi desteklemek zorundayız.
Bir Mevlana filmi çekecekmişsiniz. Bahseder misiniz biraz?
Sinan Çetin: Bu Mevlana'nın bizim hayatımızdaki yedinci senesi. Senaryo yazma ve okuma süresi yani. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Ben aslında yapacağımız işlerden bahsetmeyi sevmiyorum. Size de bahsetmeyeceğim bundan.
Peki, son zamanda tasavvuf herkesin işlediği bir konu. Bir de tasavvuf felsefesi popüler kültüre kurban ediliyor deniliyor Mevlana'nın popüler olmasının neresi kötü?(Keşke bugün tasavvuf dendiğinde akla gelenlerin; Elif Şafak, Yılmaz Erdoğan ve Sinan Çetin olmasının bir rastlantı olup olmadığı sorulsaydı! HB)
Sinan Çetin: İyi anlatılmadığı sürece kötü.
Çoğu da iyi anlatmıyor zaten...
Sinan Çetin: Hayır, sen satın almazsın o zaman. Recep İvedik nasıl bir film olarak varsa, Mevlana da olacak. Entel sanat filmleri de olacak. Recep İvedik'e de, Zeki Demirkubuz'a da, Mevlana'ya da bu serbest piyasada yer var. Kimse bu olur, bu olmaz deme hakkına sahip değil. Markette hangi alıcı varsa, ona uygun satıcı olacak. Popüler kültür aslında en değerli kavramdır, kutsal olandır, iğrenç bir şey değildir. Sen çok satın alınmış bir şey yaptıysan, bunda utanılacak bir şey yoktur.
Siz sanat filmlerine de çok iyi bakmıyorsunuz...
Sinan Çetin: Yok, ben gerçek bir sanatçının yaptığı bir işin adını sanat filmi koyacağına pek inanmıyorum. (Yıllar sonra ilk kez doğru bir söz etmiş! HB)
Neden?
Sinan Çetin: Sinema zaten büyük bir sanattır, büyük sanatçılar tarafından yapılır. İşin tuhafı beceriksiz olanların yaptığı filmlere sanat filmi deniliyor. Çünkü içinde gerçekten sanat yok o filmlerin. Beceriksiz, yeteneksiz yönetmenlerin yaptığı filmin adına sanat filmi deniliyor. Buna karşılık seyirci de diyor ki: 'Bu beceriksiz bir adam, kendisi beceremediği için işin adına sanat filmi' demiş. Ben de gitmiyorum bu filme.
Türkiye'de iş yapmıyor bu filmler ama Avrupa'dan ödülle dönüyor...
Sinan Çetin: Bir kere bu dönem bitti. Yani Avrupa ve Amerika'da takdir görmüş demek, o işin doğru olduğu manasına gelmez. Bir de Avrupa ve Amerika'da her şeyin doğrusu yok. Bazı işlerin doğrusu da doğuda var, bazı işlerin doğrusu Çin'den geliyor mesela, Hindistan'dan geliyor. Eskiden pusula Avrupa ve Amerika'ydı. Artık pusulam bunlar değil. Pusulam kendim. Bir de kendi ülkemde yaptığım filmlerin kimse tarafından sevilmemesini sağlamak bir gurur kaynağı olamaz. İşte bu sanat sineması dünyası bununla gurur duyuyor. Allah'ın sopası serbest piyasada çok güzel çalışıyor, adaleti sağlıyor. Kötüler eleniyor, iyiler kazanıyor.
Filmlerinizden para kazanmak ne kadar önemli?
Sinan Çetin: En önemlisi değil ama en önemsizi de değil. Para kazanmak değil seyirciyle bağ kurmak mühim. O bağı kurunca, seyirci parayla ödüllendiriyor .
Recep İvedik iyi mi o zaman?
Sinan Çetin: Bence Recep İvedik halkın beklentilerine cevap verdiği için para kazanıyor. Sen onun daha iyisini yapabiliyorsan yap.
Ben yapamam da, ya siz?
Sinan Çetin: Yapabilirim. Şimdi niye yapmıyorsunuz dersiniz. Komser Şekspir'i, Propaganda'yı, Berlin in Berlin'i, 14 Numara'yı, Çiçek Abbas'ı yaptım. Yaşımız geldi yetmiyor mu? Akşama kadar sinema hakkında konuşan adamlar var, git onlara sor ne yapmışlar?
Şu an piyasada pek fazla işi yok Plato'nun...
Sinan Çetin: Bazen dinleniyoruz işte. Gülse Birsel yeni bir dizi yazıyor. Onun hazırlığını yapıyoruz.
Yönetmenlik sizin için ne demek?
Sinan Çetin: Yönetmenlik Allah'ın bir ızdırabı. Ben hiçbir zaman keyif falan aldığımı hatırlamıyorum. Bu işe keyif diyenler bu işten gerçekten hiçbir şey anlamayan amatörler.
Neden yapıyorsunuz o zaman?
Sinan Çetin: Başka bir iş bilmiyorum ki. Başka bir iş bilsem yapacağım. Yeteneğim buymuş. Dünyada en çok para ödenen yönetmenlerden biriyim. Profesyonel yönetmenlik belki de böyle bir şey. Amatör olarak yapınca herhalde keyif alıyorlar bunlar. Benimki hobi değil ki. Bu Plato'nun taşlarında, tuğlalarında binlerce reklam filmi var.
Üzerine basarak 'entelektüel değilim' diyorsunuz, niye yani entelektüel sinemacı olsanız zararı mı olur?
Sinan Çetin: Yok değil. Çünkü entelektüel olanların, yani okumuş cehaletin etrafındaki kumpasından o kadar sıkıldım ki... Bu kibirli entelektüeller arasında bir gram yerimin olmadığını düşünüyorum. Her şeyi halktan daha iyi bildiğini düşünen, her türlü bilgiye sahip olduğuna inanan, bütün toplumların nasıl olması gerektiğini anlatanlardan sıkıldım. Kendilerini halktan daha üstün görüp, toplum mühendisliğiyle bize işkence yaptıkları yeter gari diyorum.
Yeni sezonda bir yığın film vizyona girdi. Türk sineması altın yıllarını mı yaşıyor?
Sinan Çetin: Bence altından platine, platinden gümüşe, gümüşten bakıra, bakırdan tenekeye doğru gidiyor. Bu sene Vavien'i, Hayat Var'ı ve Nefes'i beğendim. 80 filmin içerisinde üç tane iyi film varsa, orada bir iyileşme yoktur.