Bu denlisi de fazla değil mi, Yaşar Kemal?!

Yazılar, www.mudafaai-hukuk.com.tr adlı genel ağ sitesinden alınmıştır.

Bu denlisi de fazla değil mi, Yaşar Kemal?!

İletigönderen Ram » Pzt Eyl 28, 2009 17:04

Bu denlisi de fazla değil mi, Yaşar Kemal?!

Yaşar Kemal, 22 Eylül 2002 tarihli Hürriyet-Pazar'da Doğan Hızlan ile son yazdığı kitabı konuşmuş. İki tam sayfalık söyleşi içinde kitabından bir alıntı özel olarak çerçevelenerek yayınlanmış.

Romanın kahramanlarından denilerek çerçevelenen yorum şudur:

      "Biliyorum korkunç bir durum. Mübadeleyi kabul etmek bizim büyük hatamızdı. Yunanlılar bize, senin gibi birkaç kişi dışında, bize sadece okur yazar olamayan köylüleri gönderdiler. Bizim Rumlar Osmanlının en okumuş insanlarıydı. Bütün Anadolunun zenaatleri onların elindeydi. Doktorların, mğühendislerin, yüksek tahsil görmüşlerin birçoğu onlardı.(..) Bizde yetişen kıymetleri Yunanlılar aldı. Bundan sonra iddia ediyorum ki, Anadoludan giden Rumlar Yunanistan'ı değiştirip çok ileriye götürecekler. Bu kazık bize gene İttihat ve Terakkinin attığı bir kazıktır."


Çerçeve, yeterince açık ama, özetlersek, şunlar söylenmiş oluyor:

Anadolu'nun medenileri, Makadenyo'nın medenileri, Trakya'nın medenileri Türkler değildi. Onlar cahil köylülerdi. Anadolu'nun medenileri, okumuş yazmışları Rumlardı. Mübadele sonrasında da, bildiğiniz aşağı Türk kültürünün üste çıkıp baskınlaşmasıyla olan olmuş!

Roman kahramanı, ortada yok ki ona soralım. Biz de kahramanının ağzından yazan Yaşar Kemal'e sormak zorundayız:

  1. Balkanlardan, adalardan gelen Türkleri, "köylüler" diyerek, aklınca aşağılayan Yaşar Kemal, size ün sağlayan roman kahramanlarının Türk köylüsü olduğunu unuttunuz mu? Yoksa onlar dönme Rum muydular?

  2. Bağımsızlık Savaşı'nda orduda savaşan tıbbiyeliler, hastanelerdeki doktorlar Türk değil miydi? Yoksa, bunlar, Türkleri iyileştirmeye kararlı medeni Helen (Yunan) doktorları mıydı? O doktorların, öğretmenlerin, onda dokuzu savaş alanlarında, gencecik yaşta, işgalcilerin eline tutuşturulmuş, medeni Avrupa'nın süngüleriyle vuruldular. Herhalde onların sayıları, Helen'dekilerden çoktur. Yoksa bu da mı, "resmî tarih" Yaşar Kemal? Yaşar Kemal'e de, atalarına da sağlık ulaştıran doktorlar Stockholm'den mi gelmişti? Yoksa Yaşar Kemal, başı ağrıdığında Paris'e mi gidiyordu? Böyle yaptıysa, Helen doktorlarına ayıp etmiştir!

  3. Bu geri Türkler değil miydi, onlarca yıl süren savaşların hemen ardından yeni bir ülke kuranlar. Demiryolları yapan, 20 yılda elektrik üretimini 30 kat artıran, fabrikalar, hastaneler, tarım işletmeleri , matbaalar kuranlar... Yoksa Yaşar Kemal'in kitapları Atina'da mı basılmıştı?

  4. Tarihi kafana göre yazmak, Amerikan demokrasisine uyar ama, işgal acılarını içine gömmüşlere uymaz! Onların suskunluklarına bakma Yaşar Kemal, yanılırsın! Suskunlukları, sabırlarındandır, içlerindeki iyiliktendir, bağışlayıcılıklarındandır. Siz Yaşar kemal, bu özelliği Atina-Paris-Berlin-Stockholm hattında unutmuş olabilir misiniz?

  5. İşgalciyle bağımsızlık savaşçısı arasında az da olsa bir fark olmalı değil mi? Tıpkı, ihanetle insanlık arasındaki ince çizgi denli bir fark!

  6. Mübadeleye gelmeden önce Yaşar Kemal! Lozan Anlaşması İttihat Terakki'nin değil, Bağımsızlık Savaşçılarının eseridir.

    Mübadeleyse, politik bir karar değildir. Onbeş yıl süren savaşın sonucudur. Unutma ki, Yaşar Kemal, medeni Helen'in Başbakanı İzmir'e çıktıklarında, "Türklere karşı bir ırk savaşı açtık!" demiştir. Bilmemezlikten gelmemeli ki, mübadelenin temel nedeni, işgal ordusuna destek veren Rum taburlarının, Rum İzci Gruplarının barbarlıklarıdır. Daha işin başında,15 Mayıs 1919'da, İzmir'de, esir alınmış Türk subaylarına balkonlardan, kaldırımlardan atılan "sivil" Rum kurşunlarının sonucudur.

    Göç, Rumların tutumlarının da bir sonucudur. Komşuları katledilirken, ırzlarına geçilip soyulurken, çalınan ev eşyaları dahi işgal askerlerince işportada satılırken, çocuklar annelerinin gözleri önünde yanan evlere atılırken, o Rumlar yalnızca izlediklerinden, çoğu zaman da ihbar edip destek verdiklerindendir. İşgal yörelerinin Türk halkı, medeni Helen'in kalelerine, esir kamplarına götürülüp işkenceyle öldürülürken alkış tuttuklarındandır. "Sivil" Türkler, Atina'daki esir kamplarında, ilkel biyolojik savaş yapar gibi, pis su içirilerek dizanteriden ölmelerine yol açıldığından ve o komşu "sivil" Rumların, azından ses etmemelerinden; Türklerin yok olup gitmelerini beklemelerindendir.

    Emperyalist saldırısından arta kalan bu acıları unutmaya çalışırken, hatırlatman nedendir Yaşar Kemal? Türkleri aşağılayarak, "Irkçı propaganda böyle inceden yapılır"diye, ders vermeye mi çalışıyorsunuz?!
  7. Kısaca Yaşar Kemal, bizim mühendisliğimize, doktorluğumuza laf edip ne kazanacaksın? Yoksa Stockholm'de kurduğun "Kürt Nobeli" (Vedat Günyol, senin başkan olduğunu yazıyordu) yetmiyor da, medeni dünyanın Nobelini bu kez, ne olursa olsun, alamaya çoktan kararlı mısın? Ama, şu yaptığın aşağılama o Nobel'in bile barış ruhuna uyar mı?!


Bu tür örtülü kaşımalar, Soros'un parasıyla eylem yürüten HRW'den "1000 dolar" ödül kazandırır ama, insanoğlunun kalbini kazandırmaz. Kalpleri kıranların geriye bırakabilecekleriyse, ancak tuzlu su içen karınca olur! Belli ki, tarih vakıflarınca, "Stiftung" ve "Foundation" parasıyla kotarılan "Rum tehciri" dosyası tamamlanmak üzere. Tıpkı "Ermeni soykırım" dosyası gibi! Tıpkı ABD kongresince hazırlatılan Lozan dosyası gibi!

Ama, asıl suç, aradan geçen bir haftaya karşın, size bir yanıt vermeyen doktorlarda, mühendislerde, öğretmenlerde! Onlar diplomalarını yalayıp yutmuş olmalılar! Ama, unutmamalı ki, bu günler de geçer. Gün olur, petrol kuyuları hesabına yeni işgallere soyunanlar, ödüllendirdiklerini de unuturlar! Bu arada, medyatik oyunlar da tersine döner!
Siz de dönersiniz Yaşar Kemal! Avangardlıkla geçen tatlı günler sona erer! Sonra, sığınacak yer aranır. Kapıları kapamamak gerekir, Yaşar Kemal!

İnce Memed'in yazarı! Siz, belki dönmezsiniz de; bu "okur-yazmaz köylü" Türklerin kültür fukarası torunlarını, size göre, Türklerin dışında herkesin medeni olduğu bu topraklardan yollarsınız! Şaşmıyoruz bu işlere. Ne demiş bilge Türk köylüsü? "İnsanın rengi içindedir!"

Mühendis Mustafa YILDIRIM, Doktor Turgay ALTINAY, Hukukçu M. Emin DEĞER / 26 Eylül 2002

Not: Bu tür psikolojik savaş propagandası yeni değildir. Bu tür kaşımalara, bilerek ya da bilmeyerek, araç olanlar, ya Atatürk'ten vazgeçmeli ya da özenli davranmalı. Çünkü;

    "Bugünkü Türk ulusunun siyasal ve toplumsal birliği içinde, kendilerine Kürtlük, Çerkezlik, Lazlık ya da Boşnaklık düşüncesi aşılanmak istenmiş yurttaş ve ulusdaşlarımız vardır. Ancak, geçmişin zorbalık dönemlerinin bir soncu olan bu yanlış adlandırmalar -düşmana alet olmuş birkaç gerici beyinsiz dışında- ulus bireyleri üzerinde üzüntüden başka bir etki yaratmamıştır."

Mustafa Kemâl, Yurttaşlık Bilgileri, Bölüm: Hoşgörülülük, Ankara, 1929.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Şu dizine dön: Müdafaa-i Hukuk Yazıları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x