ABD elimize bir saatli bomba tutuşturdu…
Türk hükümeti bunu bir ganimet olarak üstlendi ve siyaset arenasında kendi lehine artı puana dönüştürmek üzere politikalar üretti…
Sonra bu saatli bomba için “özel” yasal değişiklikler gündeme geldi.
İdam cezası kalktı; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası geldi.
Ve sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi, adaletin terazisini eline aldı ve bir saatli bombadan Türkiye’nin siyasetini belirleyen bir siyasi “aktör” yarattı…
Evet, Sayın Başbakan’ın hükümran olduğu AK Parti, idamlık bir teröristten Türkiye’nin geleceğini karartan siyasi bir aktör üretti…
Demokratik açılım olarak halka sunulan politika, bu aktörün belirlediği çizgiler arasına sıkıştırılmış çirkin bir oyundur.
Bunca şehit ve bu ölçüde milli servetin toprağa gömüldüğü hazin bir trajedidir…
Batı Avrupa’nın siyaset kabarelerinde “van münit” şovları ile sahne alan bir siyasetin Türkiye’yi sürüklediği hazin bir çizgidir üzerinde yürünen kader…
Cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse dönüştürülen terör liderinin Türk dış siyasetini atlayıp, iç siyasetimize dahi egemen olmasını kabullenmek ve hazmedebilmek mümkün değildir.
Avukatlar İmralı’ya gitmekte, talimatlarını almakta ve bu talimatları gereken yerlere ulaştırmakta ve böylece de “vekâlet ücretleri”ne hak kazanmaktadırlar[!..]
PKK lideri, ikamet ettiği İmralı adasındaki malikânesinden hem Türk hükümeti ile arasındaki siyaseti yürütmekte ve hem de kendi örgütü [ve yan örgütleri] içindeki siyasi mücadelesini sürdürmektedir.
Hatta zaman zaman, verdiği talimatların yeteri ölçüde yerine getirilmemesinden doğan hoşnutsuzluğunu açıkça dile getirmekte ve gerekli gördüğü yerleri, şeyleri ve kişileri “fırça”lamaktadır.
Talimatlar dilediğinde yandaş medyada manşetlere çıkabilmekte… Daha geniş kitlelere ulaşmasında yarar görülen sözleri, kendisine göbekten bağlı medyanın halka halka yayılan yayın politikası ile yeri göğü inletebilmektedir…
Genelkurmay başkanının “a-simetrik psikolojik savaş” olarak tanımladığı medya saldırısı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni her Allahın günü ateşe tutmaya serbestçe devam edebilmektedir.
PKK lideri, terör örgütünü İmralı adasındaki malikânesinden özgürce yönetmeye devam edebilmekte… Ama onunla yıllardır göğüs göğse çarpışan Türk subayları Silivri zindanlarında terör iddianameleri ile boğuşmaktadır.
Bu işte bir sakatlık vardır.
Önemli bir hata mevcuttur.
Terör liderinden bir siyaset aktörü oluşmuş; onu kodese tıkan subaylar sanık haline gelmiştir…
Üstelik hapishanelere tıkılan Türk subaylarının da suçu “terör örgütü üyeliği”dir…
Demek ki yıllardır, PKK terör örgütü ile savaşan subaylarımız gerçekten birer terör örgütü üyesidirler…
Ve yine demek ki Türkiye, birbiri ile savaşan iki terör örgütünün arasına sıkışmış durumdadır…
Bu işin getirildiği yer, saçmadan da ötelere varan bir bataklıktır.
Bu bataklıkta Türk adaleti halk içinde tartışılır hale gelmiş, vatandaşın yargıya, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve kendi devleti’ne olan güven duygusu bir belirsizliğe doğru itilmiştir.
Bu yaralar nasıl iyileştirilecektir?
Bu bataklıktan nasıl çıkılacaktır?
Bu ülke tekrar nasıl rayına oturtulacaktır?..
Ve nasıl kurtarılacaktır?
İşimizi gücümüzü bir tarafa bırakıp düşünmemiz ve çözmemiz gereken soru budur; sorun budur!..
LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:
http://www.soruyusormak.com
http://www.kitlecizgisi.com