
Tarih, Türklerin hiçbir zaman "korkutularak" veya güçsüzlükten dolayı teslim alındığına tanık olmadı.
Çöküşün aymazlıktan, ahmaklıktan, devlet katındaki ahlâk düşkünlüklerinden dolayı geldiği olmuştur da, "alemin enayisi ben miyim?" uyanıklığından ve "bana efendi adam desinler" kompleksinden dolayı bir Türk Devleti'nin yıkılışına ilk kez tanık oluyoruz.
Böyle bir girizgâhtan sonra heddam.com'un yetkililerine biraz gecikmiş de olsa bir teşekkürde bulunmak istiyorum. Sitemiz acikistihbarat.com kaynağını tespit edemediğimiz bir saldırıya uğradı. Yıllardır emekle oluşturduğumuz arşivimiz, bütün birikimimiz yok edildi, adımız, "Ergenekon terör örgütünün sitesi" olarak damgalandı. Sitenin yöneticisi Behiç Gürcihan, her tarafından liğme liğme dökülen bir iddianame müsvettesindeki deli saçması suçlamalardan dolayı, suçsuzluğunu kanıtladığı halde tıpkı diğer vatansever sanıklar gibi aylardır tutsak. Her birimiz işimizden, aşımızdan, eşimiz-dostumuzdan olduk. Tutuklananlara "savaş esiri" muamelesi yapılırken, dışarıda kalanlar yalnızlaştırılarak yok edilmek isteniyor.
Bunda başarılı olamadıklarını ise söyleyemeyeceğim. Açık İstihbarat'ın neredeyse 2 aydır kapalı olmasını sadece 9, (evet, yazıyla "dokuz") vatandaşımız merak ederek arayıp sordu. Vatanı için mücadele eden herkes bu rakamı aklında iyi tutmalıdır. İdeallerinin peşinden bu gerçeği bilerek koşmalıdır. Unutmayın 9, sadece dokuz!
İşte bu şartlar altında, ağır yaralı bir vaziyette gelip heddam'a sığındık. Sağolsunlar, vatanseverlere bu muamele yapılırken sessiz kalmadıkları için Allah onlardan bin kez razı olacaktır. Sitemizdeki sorun çözülene kadar, Açık İstihbarat'ın yazarları Behiç Gürcihan, Sayın Ali İhsan Gürcihan, Meyyal Uygur ve Fatma Sibel Yüksek artık bu adreste yazacaklar. Kendi adıma, sadece "site açılana kadar" değil, uygun bulurlarsa heddam.com gibi önceden beri takipçisi olduğum cesur ve kaliteli bir sitede her zaman, onurla yazmak isterim.
Bu açıklamadan sonra, girişini yaptığımız konuya dönelim. Kumarhane, kahvehane, ganyan bayi ve genelev gibi yerleri takip etmekten sorumlu Organize Suçlar Şubesi, TSK'nın lojmanlarına girip emekli orgeneralleri gözaltına aldı. Genelkurmay'ın bu gözaltılara bir saat gibi bir sürede jet onay çıkardığını ve bunu da "hukukun gereğini yerine getirmek" şeklinde açıkladığını öğrendik. Bir kere bu acı gerçeği tespit edip sağ cebimize koyalım. Evet, Genelkurmay 15 yaşından 65 yaşına kadar kendi eğittiği, yetiştirdiği, görevlendirdiği, rütbe verdiği generalleri "hukuk adına" genelevlerdeki suç şebekelerini takip etmekten sorumlu polis şubesine teslim etti.
Uzun söze gerek yok; bu konuda basındaki en ferasetli yazıyı Serdar Ant yazdı. Sayın Ant'ın da tespit ettiği gibi, Genelkurmay'ın bu işin taraflarından biri olduğunu ve kendi rolünü başarıyla oynadığını artık kabul edelim. Kendimizi daha fazla aptal yerine koydurmayalım.
Lakin, umut fakirin ekmeği Televizyonların "Ankara'da hareketli saatler!" diye çığırtkanlık yaptığı bir ortamda, Genelkurmay'daki 7 saatlik toplantı, ardından General Başbuğ'un BOP Eşbaşkanı Erdoğan ve İngiltere Kraliçesi'nden şövalye nişanı alan Abdullah Bey'i ziyaretinden heyecanlananlar oldu. "Du bakalım, ordu bu işlere sessiz kalmayacak galiba" şeklinde tatlı heyecanlar yaşandı. Genelkurmay'daki toplantı sürerken bizim Meyyal Uygur'un yaptığı espri müthişti: "Baykal'ı kınayan bir açıklama yazıyorlardır!"
Genelkurmay'ın olaylar sırasında takındığı "beyefendi tavır" BOP medyasınca pek değerli, pek medenî bulundu. Sanki ordunun bu hukuksuz ve ahlaksız intikam harekâtına hak ettiği cevabı vermesi için illâ da darbe yapması gerekiyormuş gibi, "demokrasiden ödün verilmedi" diye şablon yorumlar yapıldı. Başbuğ'u "Özkök'ün izinden gittiği için" takdir edenler de mevcuttu.
"Hukuka müdahale etmeyelim" diyenlere ne dersiniz? Hangi hukukmuş o? Bir milletin generallerini, onursal başsavcılarını "terör faaliyetinde bulundukları" iddiasıyla gözaltına almak hangi hukuk kitabında yazıyor? Örneğin, Papa Aziz İnnocenzio'nun heykelinin dizi dibinde imzaladığınız AB anayasasında, böyle akla ziyan iftira ve yöntemlerle adam gözaltına almak var mı?
Genelkurmay'ın "saygı duyduğu" hangi hukukta, müvekkilinin ifadesinde bulunmak üzere Emniyet Müdürlüğü'ne giden avukatın, çalakalem yazılmış bir "yakalama tutanağı" ile oracıkta gözaltına alınması var? Aynı zamanda Silivri'deki davanın avukatlarından olan Sayın Hüseyin Buzoğlu, müvekkili Tuncer Kılınç'ı görmek için gittiği İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde işte bu şekilde gözaltına alındı. İslam hukukunda dahi en kutsal hak kabul edilen savunma hakkına bundan daha ağır bir saldırı düşünebiliyor musunuz siz ey bu ülkenin "Müslüman" yöneticileri? AKP medyasının "İslamcı" yazarları?
Bildiri yayımlamayarak "demokrasimize değerli bir katkıda bulunan" Genelkurmay yetkilileri, eşlerini Tuncer Kılınç'ın ailesini ziyarete göndererek, demokrasimizden sonra "kabûl günü" geleneğimize de önemli bir katkıda bulundular. Yakında tutuklu yakınlarıyla dayanışma amaçlı "kermesler" düzenlerlerse şaşırmayalım.. Sen kendi generalini Organize Şube'nin iki genç komiserine teslim et; sonra da "eş ziyareti" düzenle. Duygulandım, ağlamaklı oldum adetâ..
Arkalarından konuşmak gibi olmasın ama kendilerini tıpış tıpış gözaltına aldıran paşalara da kızgınım ben. Tuncer Kılınç, koluna iki polis girmiş bir vaziyette askeri lojmandan cezaevine götürülürken "Adalete teslim oluyorum" dedi. İşte bu saflık, bu naiflik, bu "beyefendilik" insana her türlü hukuksuzluktan daha fazla koyuyor. Eşiniz hanımefendi ile yaptığınız bir telefon konuşmasını izah etmek için 20 ay F tipinde tutuklu kalırsanız anlarsınız nasıl bir "adalete teslim olduğunuzu" Sayın Paşam.
Nasıl bir "adalete" teslim olduğunuzu, Orgeneral Şener Eruygur'un yaşayan ölü haline getirilmesinden, aynı kahpe oyununun şimdi Tolon Paşa'nın sağlığı üzerinden oynanmaya başlanmasından da anlayabilirsiniz Sayın Paşa
Bu muydu Türk Milleti'nin yıllardır güvendiği kurmay zekâsı, kurmay iradesi?
Yeri gelmişken, Eruygur'un eşi Mukaddes Hanım'ın eşinin okuma yazmayı unuttuğu ve artık tepki vermez olduğu yönündeki açıklamasına da değinelim. Bu vakte kadar niçin sustunuz Mukaddes Hanım? Paşa bu hale getirilirken, bu ihanet imza atanların başına gök kubbeyi neden yıkmadınız? Neden Genelkurmay'a gidip birilerinin masasına yumruğunuzu vurmadınız, neden basın toplantıları düzenlemediniz? Sizi 32. Gün'deki Ergenekon sanıkları yakınlarının katıldığı programa çağırmamıza bile neden ret cevabı verdiniz? "Hanımefendiliğin" bu kadarı biraz fazla değil mi?
Aynı soruları, Türk milletinin bir ferdi olarak Tolon Paşa'nın yakınlarına da sorma hakkımız var. Mustafa Kemal'in üniformasını giyen bu askerler sadece sizin eşiniz, babanız, müvekkiliniz değil, millet olarak bizim de gözbebeğimiz, onurumuz..
Bu utanç verici sessizliği daha ne kadar sürdüreceksiniz?
"Gerçeği yargılama sonucunda göreceğiz" diye salak salak konuşanlara da bir çift lafımız var. Silivri Cezaevi'ndeki duruşmaları tam 3 aydır izliyorum. Savcılar perişan duruma düşmeye doyamadılar.
- Şimdiye kadar savunma yapan sanıklar, dosyaya nasıl sahte belgeler konulduğunu, PKK'lı itirafçıların nasıl gizli tanık yapıldığını, yabancı istihbarat servislerinin bu soruşturmayı nasıl yönetip yönlendirdiğini, savcının inanılmaz kanunsuzluklarını birer birer, somut delilerle ortaya koydular.
"Hele iddianamebir çıksın, sonra yorum yapalım" diyenler İşte çıkmış iddianamenin hali bu! 35 celsedir süren duruşmalarda, suçlamalara dair daha bir tek delil ortaya konulabilmiş değil. Buna rağmen tutuklu sanıkların hiç değilse birkaç tanesi olsun gerekçe gösterilemediği halde salıverilmiyor. Bu şartlar altında yeni bir iddianame hazırlansa ne olur, yargılama başlasa ne olur?
Genelkurmay'ın vebali olmasa, böyle bir zûlü yaşayabilir miydik? Türk Milleti'nin başına böyle bir çorap örülebilir miydi?
Siz ne yüzle, ne hakla paşaları teslim ettikten sonra İstanbul Emniyet Müdürü'ne bir tümgeneral gönderip, gözaltındakilere kötü muamele yapılmaması için ricacı oluyorsunuz?
Genelkurmay tarafından görevlendirilen Tümgeneral'in Celalettin Cerrah'ı ziyaret ettiği haberi duyulunca, "Vatan caddesinde kaloriferler yanmıyormuş, onu rica etmeye gitmiştir" dedim diye, çevremde kalan son 3 kişi de bendenize ters ters bakmıştı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, basına Terörle Mücadele Şubesi'nin fotoğraflarını gönderince bu acıtıcı tahminin doğruluğu kanıtlanmış oldu. Bol bol kalorifer peteği fotoğrafı göndermişler; sanki kaloriferin yanıp yanmadığı fotoğraftan anlaşılırmış gibi.. Hücrede iki adet temiz yatak Duş bile var! İnsanın hemen girip yatası geliyor (!)
Ya General Başbuğ'un Sir Abdullah Gül'ü ziyareti sırasında takındığı asık suratlı tavıra ne demeli? Gül, "mutlu aile fotoğrafı" vermek için çabalayıp dururken, paşamız "surat asarak" bizlere mesaj veriyor, yüreklerimize su serpiyor.. "Ben buraya poz vermeye gelmedim efendi!" diyebilecek bir üniformalı aranıyor! Türkiye Cumhuriyeti'ne kazma kürekle girişenlere "hukuka saygı" gerekçesiyle yüz verenler değil, Atatürk'ün üniformasının hakkını verenler aranıyor..
Yeter artık yeter, bizi daha fazla aptal yerine koymayın.
Her şey ortada Her şey ortada
Fatma Sibel YÜKSEK, 10 Ocak 2009
Fatma hanima acikistihbarat.com'un akibeti hakkinda iki e-posta gönderdik. Su ana kadar bize cevap vermedi. Yukarida hangi 9 okuyucuyu saydigi bilinmez ama biz de buradan "sitemimizi" dile getirelim istedik.