Bugünlere nasıl geldik? Atatürk'ün günümüze bakışı...

Bugünlere nasıl geldik? Atatürk'ün günümüze bakışı...

İletigönderen Başkomutan » Pzr Şub 07, 2010 21:23

Buralara Nasıl Geldik?..
Din eksenli bir iktidar,

Din eksenli bir iktidar, neredeyse özgür basını yok etme yolundadır ve yurdun bütün kurumlarını kendi emir komutası altında toplama kararlılığındadır. Toplumun ruh sağlığı ve tüm dengeleri bozulmuş, kurumlar birbirine düşürülmüş, üniter yapı iyice sarsılmıştır.

[img]http://www.kuvayimilliye.net/pic.php?id=372[/img]

Yıl 1945, henüz çok partili düzene girilmemiş. Gelmiş geçmiş en büyük Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel bakanlıktan alınıyor. Sayısız hizmetleri yanında, Köy Enstitüleri’nin kuruluşuna öncülük etmiş, Türkiye’ye 500 klasik eser kazandırmış yüce bir insandır Hasan Âli, onun yerine göreve gelen Reşat Şemsettin Sirer, İnönü ile birlikte Köy Enstitüleri’ni Hasanoğlan Yüksek bölümünü ziyaret eder.

Oradan dönüşte İsmet Paşa’ya “Paşam, bunlar böyle bir eğitim görürlerse biz onları idare edemeyiz” deyişi yaygın bir söylentidir. Yine o yıllarda, doğunun güçlü ağalarından Kinyas Kartal Cumhurbaşkanı İnönü’yü ziyaret ederek, “Paşam, bu okulları kapatmazsan sana doğudan hiç oy çıkmaz” demiştir. 1948’de bu defa Dil Tarih Fakültesi’ne bir saldırı gerçekleştirildi. Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Muzaffer Şerif, Behice Boran, Azra Erhat gibi Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük beyinler darmadağın edildi.

Onlar yurtsever solcular idiler. Yakın tarihimizde kara bir sayfadır bu olay, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk icraatı Arapça ezan ve onun ardından CHP mallarına el koyarak aydınlanma odağı Halkevlerini ve Köy Enstitüleri’ni kapatmak olmuştur. Bunların her biri bir karşıdevrim ve halka ihanettir. Aydınlanmanın önünü kesmektir.

Tarihten dersler

DP başbakanı Meclis’e “Siz isterseniz hilafeti de getirebilirsiniz” diye seslenmiştir. Radyolardan saatlerce okunan Vatan Cephesi duyuruları tam bir ayrımcılıktır ve utanç verici bir DP icraatıdır. İktidarın tetiklediği 6-7 Eylül olayları da Türkiye tarihine yazılmış kara bir sayfadır. Bunları yazılarımda sıkça yineliyorum çünkü bu dönemle ilgili çok yalan söyleniyor. Demokrat Parti daha başlarken demokrasi umutlarını yok eden bir parti olmuştur.

DP’yi izleyen Demirel, Evren paşa, Özal, Çiller, Erbakan iktidarları eğitim birliğinin altüst edildiği, tarikat ve cemaatlerin filizlenerek halkın akla, bilime değil dogmalara bağlanmasına yol açan icraatların öne çıkarıldığı dönemlerdir. Sadece Demirel 325 imam hatip okuluna imza atmıştır. Bu iktidarlar Cumhuriyetin ve Büyük Atatürk’ün amaçladığı, “Kendi dünyasını kurabilen, kendi tercihlerini, kendi seçimlerini yapabilen, bilinçli yurttaşların” yetişmesini engellemek için her şeyi yapmış, her çabayı göstermişlerdir.

Sola darbe

Yıllar boyunca emekten yana güçlü bir sol partinin kurulup gelişmesi de sivil ve askeri darbelerle, CIA’nın yeşil kuşak teorileri ile sistemli bir şekilde önlenmiştir. Bu halk karşıtı, akıl, bilim, Aydınlanma karşıtı gelişmelerin sonucunda 21. yüzyılın başında iktidara İslamcı bir parti, AKP gelmiştir. Bu parti de öncekiler tarafından kendisi için hazırlanmış bu çok elverişli zeminde toplumu dinselleştirmek, türbanlaştırmak için sinsi ve takıyyeci bir icraatı gerçekleştirmiş, eğitimde müfredat değişiklikleri yapmış, tarikat ve cemaatlerin güçlenmesi, halkın özgür iradesinin iyice koşullandırılması, aklının üzerine ipotek konması için bütün hünerini ve kurnazlığını kullanmıştır.

Yıllardır seçim sonuçlarını irdeleyen, yorumlayan usta konuşmacılar, ortalama 4 yıl eğitim görmüş, Aydınlanmadan, akıl ve bilime dayanan bir eğitimden yoksun bırakılmış, milli irade temsilcisi halkımızın sosyal, ekonomik, kültürel, eğitimsel yoksunluklarından bunun sorumlularından hiç söz etmiyorlar.

Hangi koşullarda yapıldığını hiç umursamadan onun yaptığı seçimi kayıtsız şartsız kutsuyorlar. Onların özgür iradesini, öngörülerini, bilgi birikimlerini, günlük ihtiyaçlarının baskısını yoksulluk ve yoksunluklarını hiç sorgulamıyorlar.

Seçimlerde halkın bir muhtıra verdiğini ileri sürenler, bu kadar halka karşı, neoliberalizmden, büyük sermayeden yana, işsizliğe, yoksulluğa çare yaratamayan, başımıza türlü belalar açan PKK’ye destek veren ABD’ye bağımlı, şaibeli bir iktidara halkın hangi gerekçelerle oy verdiğini merak etmiyorlar? Çok dikkat çekicidir yıllardır süregelen siyasi tartışmalarda, siyasi gerginliklerde, ülke sorunlarının konuşulduğu panellerde, 72 milyonluk Türk halkının nerede ne durumda olduğu ve bunun sorumlusu olan iktidarlar hemen hiç sorgulanmıyor. Tekel işçilerinin haklı direnişlerini başbakan ideolojik diye suçluyor. Yargı devletinden şikâyetçi oluyor. Aslında beğenmediği hukuk devletidir.

Her kurum kendisine iktidarına bağlı olsun istiyor, onun için darbe, türban hep ön planda tutulmalı, mağdurluk söylemi devam etmeli, tüm acı veren ve yürek yakan ülke gerçekleri darbe söylemlerinin gölgesinde kalmalıdır... Ama sivil darbelerin sözü edilmeyecektir. Halkın yoksulluğundan, işsizliğinden, çaresizliğinden, gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlikten değil, durmaksızın ıslak ya da kuru imzadan, çeşitli belgelerden, balyozdan, 27 Nisan muhtırasından Emine Hanım’ın gözyaşlarından söz edilecektir. Yoksul, işsiz, çaresiz halkın gözyaşlarının sözü edilmeyecektir.

Bir grup soldan devşirme neoliberal sözde aydın da kayıtsız şartsız ordu düşmanlığı yapar, cumhuriyet devrimlerine çullanır, ÇYDD derneğinin kızlarına çamur atarken bunca yıldır sivil iktidarların süregelen ihanetini kötü yönetimini hiç ağzına almıyor. Ben, 60 yıldan beri büyük çoğunlukla sağ partilere oy veren, kendi çıkarlarının nerede olduğunu iyi fark edemeyen, gittikçe artan İslami muhafazakârlık ortamlarında yaşayan halkıma 60 yıldan beri ihanet edildiği, gelişmesinin, aydınlanmasının, bilinçlenmesinin engellendiği kanısını taşıyanlardanım. Bugün açılım ve demokratikleşme adı altında yapılan da sadece bir aldatmacadır ve halktan tepki görmüştür. AKP iktidarının demokrasiye ve hukuk devletine saygılı olmadığı, tek parti diktatörlüğü kurma yolunda olduğu tüm kanıtları ile ortadadır.

Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR
Cumhuriyet
kuvayimilliye


Atatürk’ün
Günümüze Bakışı ve Seslenişi


Güncel olaylar, gelişmeler, uygulamalar, Atatürk’ün “Bursa Nutku” diye bilinen 6 Şubat 1933’te Bursa’da yaptığı konuşmayı anımsatıyor. Gerçi “Bursa Nutku” konusunda farklı savlar var. Ancak Atatürk’ün görüşlerini yansıttığına ve Türk gençliğine bıraktığı emanetle tutarlı olduğuna da kuşku yok.

[img]http://www.kuvayimilliye.net/pic.php?id=3082[/img]

1933 yılında Bursa’da yaşanan olaylar üzerine Atatürk şu konuşmayı yapıyor.

“Türk genci, devrimlerin ve Cumhuriyet’in sahibi ve bekçisidir.

Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.

Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemişitr. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve bir davranış duydu mu ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir.

Polis gelecek asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır.

Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.’

***

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve Meclis’e telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki ‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım, eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir’.”

Atatürk’ün Bursa Nutku’nun anımsanması, toplantılarda okunması günümüzde boşuna değildir. Türkiye, sonu çok net görülemeyen bir süreçten geçiyor. İçeride bir yanda darbe söylemleri, öte yanda Türkiye Cumhuriyeti için vizyonu olmayan, demokrasiyi içselleştirememiş, sözde demokrasiyi bile bir araç gibi gören ve kullanan, partizan, Türkiye’yi nereye ve nerelere sürükleyebileceği kestirilemeyen bir iktidar partisi. Dışarıda Ortadoğu’da en azından siyasal coğrafyayı değiştirme planları ve bunların yerli uzantıları, destekçileri. Türkiye’nin sözde dostları ABD ve AB, düşman demesek bile, Türkiye’yi kundaklamak fırsatını kaçırmayacak cinsten dostlar (!).

***

Türkiye’de tüm kurumlar, hatta hiç güven yitirilmemesi gereken kurumlar da, TSK ve yargı erki de hızla itibar ve güven yitiriyor. Güvenilemeyen Silahlı Kuvvetler, güven vermeyen adalet mekanizması, ülkenin geleceği için, dış kundakçılardan daha tehlikelidir.

Bu koşullarda Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak gerekiyor. Bu yalnız fizik olarak genç olanların değil, aslında ülkenin tüm vatandaşlarının görevidir. Atatürk’ün “Türk Genci” hitabını ben belki de yaşlı olduğumdan Türkiye Cumhuriyeti’ni sahiplenen, düşünce ve davranış olarak genç olan kişiler olarak anlıyorum.

1950’den bu yana ülkemizde yaşananlar, darbelerin ve sözde demokrasiyi kendi ve çevrelerinin ikbali için bir araç olarak görenlerin Türkiye’ye bir şey katmadığını, çok şey alıp götürdüğünü ortaya koyuyor. İşbirlikçilerin, övgü yazarlarının, yandaşların, şeyhin kerameti kendinden menkul misali, kendilerini demokrat, liberal olarak isimlendirenlerin, iktidara yakın görünüp parsa toplamaya çalışanların ya da iktidarın hışmından korkanların, yayınlarını, yorumlarını bir yana bırakın; bu gidişle Türkiye’nin ne politik ne de ekonomik geleceği parlak.

Çabalar, insanımızı aydınlatmak, ülkeyi sahiplenmesini sağlamak, dış ve iç ayartılara (iğvaya) kapılmalarını önlemek, bu ülkede her açıdan insanca yaşanabileceğine onları inandırmak, sözde dış yardımla, iane ile yaşam düzeyinin yükselmeyeceğini kanıtlamak yönünde olmalıdır. Halkımızın karanlıkta kalmasından çıkar sağlayanlar, din dahil her aracı kullanarak halkımızın aydınlanmasını önlemeye çalışmaktadır. Nerdeyse “halkı aydınlatma suçu; emperyalizmi, ABD ve AB’yi eleştiri suçu; hükümete, başbakana yeterli ölçüde övgü düzmeme suçu” Atatürk’e saygı gösterme suçu gibi suçlar ihdas edilecek. Şu anayasa değişikliği önerisi de bir açıklansın. Bakalım demokrasi, insan hakları alalaması altında daha neler budanmaya çalışılacak?..

Oylarımızla elimizden geldiği kadarı ile ülkeye, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve temel ilkelerine sahip çıkmaya çalışacağız.

ÖZTİN AKGÜÇ
Cumhuriyet
kuvayimilliye
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x