
“Atatürk ilkeleri Milli Eğitim’den gitti.”
Bu haber yeni değil. Aynı başlıkla verdiler üç kez. Eylül aylarında, okul açılırken muştuladılar.
İki yıl öncenin haberi. Geçen yılın haberi. Bu yılın en son haberi.
Atatürk ilke ve devrimlerini önce eğitimin amaçlarından çıkardılar, sonra kitaplardan çıkardılar, şimdi de bu ilkeler, Türk devrimleri, yönetimden, işleyişlerden çıkarılıyor.
Kös dinliyoruz nasılsa, artık çekinilecek bir durum yok, verin haberi diyorlardır.
Bu Eylül’ün başında okul kayıtları başlamadan duyurdular:
“Millî Eğitimin ilkelerinden, “Atatürk ilke ve inkılâplarını (devrim) benimsemiş bireyler yetiştirilir.” hükmü çıkarıldı.”
Millî Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Kurumları Yönetmeliği Resmî Gazete’de yayımlanmış. Eğitim ve öğretimin yönetim ve işleyişine ilişkin usul ve esaslarmış bunlar.
İki yıldır duyduğumuz, sezdirmeden içine sokulduğumuz yolun, Türkiye Cumhuriyeti’nin getirildiği yerin, adım adım gidilen yolun, başka bir deyişle Atatürk’ün yolundan dönülmenin, Atatürk yolundan sapılmanın haberi.
Sömürge ülkesi olmanın habercisi.
Türk vatanının bölüneceğinin ilk ağızdan duyurulmasının haberi.
Kişiliksiz, benliksiz (öz varlığı olmayan), kimliksiz, adı olmayan, bir tarihi, geçmişi, geleceği olmayan, geçmişini bilmeyen, öğrenmeyen, geçmişi öğretilmeyen, öğretilse de çarpıtılarak, ters yüz edilerek, hainler, eli kanlılar, yobazlar, işbirlikçiler övülerek öğretilecek olan bir kuşağın yetiştirilme haberi bu. Geçmişiyle onur duymayan, kahramanlarını tanımayan, atalarıyla göğsü kabarmayan, maymunumsu, gördüğünü taklit edecek, yabancıya köle, iş gücü olarak yetiştirilecek, düşünmeden boyun eğecek, düşünemeyen, ezik, paraya tapan, dini imanı para, güç olan, küresel çeteden, dünyadan habersiz, zavallı, acınası bir kuşak yetiştirileceğinin duyurusu…
En kötüsü, dili olmayan bir kuşağın amaçlanması.
Sömürge dili İngilizce’nin öne çıkarılması, yabancı dil eğitiminin kaldırılıp, İngiliz’in, Amerikan’ın dilinin açıkça, uluorta eğitim diline dönüştürülmesi… Orta öğretimde liselerin buna göre yeniden düzenlenmesi. Dilimiz Türkçenin bilinerek- istenerek değersizleştirilmesi, yerel ağızlarla, ufacık dilciklerle bir tutulması…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş amaçlarının, kuruluş temelinin inkâr edilmesinin haberi bu! Atatürk Cumhuriyeti’nin temellerinin yıkımına girişilmesi…
*
Atatürk ilkeleri, Türkiye Cumhuriyetini yaşatan ana kan damarlarıdır. Atatürk devrimleri damarlarda dolaşan kan, Türkçe de Türkiye’nin kalbidir. Kanı damarlara pompalayan organıdır devletimizin. Atatürk’ün sözleriyle dersek, “ Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”
Unutmamamız gereken, kaç kez yazdığımız gerçek şudur:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Atatürk kurmuştur. Herkesin bildiği tek gerçek:
Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Atatürk, Türk ulusuyla birlikte, tarihe destan yazan bir Kurtuluş Savaşı’yla, kurtuluşa önderlik ederek, kurtuluşun her adımını planlayarak, ya İstiklâl ya ölüm diyerek düşmanı kovmuştur…
Yüce önderimiz, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, Türk ordusuyla, Türk ulusuyla birlikte kurduğu bu devletin gelişmesi, çağdaşlığa erişmesi, durmadan yükselmesi, ileri gitmesi, dünya durdukça var olabilmesi için de, devlet idaresine, ekonomisine, ülküsüne dair bazı ilkeler koymuştur.
Bu ilkeleri bilmeyen var mı? Bu ilkeler nedir? Bu ilkelere kısaca göz atalım mı?
Atatürk ilkeleri:
Cumhuriyetçilik, millîyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik, inkılâpçılık (devrimcilik).
Bunlardan vazgeçilmesi çağdaşlık yolundan dönülmesidir.
Bu ilkeleri kısaca tanımlayıp, nelerden vazgeçildiğini, Atatürk’ün söylediği sözlerle (tırnak imi içine alınan) açıklayalım:
Cumhuriyetçilikten vazgeçmek, halkın kendi kendini yönetmesinden, meclisin üstünlüğünden, ulusal egemenlikten vazgeçmek. Bir kişinin veya bir anlayışın emrine girilmesi.
“Millete değer veren, milleti devletin yönetiminde söz sahibi yapan cumhuriyet rejimini sonsuza kadar yaşatmak hepimizin en önemli vatandaşlık görevidir.”
Millîyetçilikten vazgeçmek, devletimizi kuran Türk ulusunun, ulusal birliğimizin, bütünlüğümüzün yok sayılması.
“Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz, Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluma dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.”
“Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir milletin evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır.”
Halkçılık olmazsa, her şeyimiz bir sultan, bir padişah, bir grup, bir aile için olur. Bireyler arasında ayrımcılık yapılır. Yabancılara yarar ülkemizin zenginlikleri, onlar sömürür kendi halkımızın varlıklarını… Oysa devlet halkı için vardır. Halkının güvenliği, refahı, mutluluğu…
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”
“Türkiye halkı, ırkça, dince ve kültürce ortak, birbirine karşılıklı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu, kaderleri ve menfaatleri müşterek olan sosyal bir toplumdur.”
Laiklik yok edilirse, hukuk kurallarının yerini dinsel kurallar alır, akıl ve bilimden uzaklaşılır, beyinler kalıplara hapsedilir, ayrımcılıkla, bağnazlıkla, artan din baskısıyla ülke yönetilmeye kalkışılır… Devletin, tüm inançları devlet güvencesi altına almasıdır laiklik. Dinsel kurallarla devlet yönetilemez. Asıl olan bilimdir, akıldır.
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz biri milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz."
"Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar."
Devletçilik, devleti siyasal, düşünsel ve ekonomik konularda korumanın, devlet düzenini savunmanın adıdır.
Devletçilikten vazgeçmek devletten vazgeçmektir.
Anayasa’daki ilk üç maddede Türk devlet varlığının, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu açıklanmıştır. Atatürk milliyetçiliğine bağlı olmak bu bölümde özellikle belirtilmiştir. Anayasa’daki tanıma göre devletimiz, bu ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir.
“… Devletin siyasal ve düşünsel hususlarda olduğu gibi bazı iktisadi işlerde de düzenleyici rolü prensip olarak kabul edilmelidir. “
“Prensip olarak devlet, ferdin yerine geçmemelidir. Fakat, ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. Bir de, ferdin kişisel faaliyeti, ekonomik gelişmenin esas kaynağı olarak kalmalıdır. “
İnkılâpçılık, devrimcilik demektir. Nedense Türkçe karşılığı olan bu sözü devrim korkusundan mı nedir hep eski adıyla söylemeyi seviyorlar devletin yöneticileri.
Devrimcilik çağdaşlık anlamına gelir. Atatürk ilke ve devrimlerinin korunması devrimciliktir.
Devrimcilikten dönmek çağdaşlıktan geriye dönmektir.
"Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlam ve biçimi ile uygar bir toplum haline getirmektir. İnkılâbımızın asıl hedefi budur. Bu gerçeği kabul etmeyen zihniyetleri darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan ve bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler (boş inan) tamamıyla kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyinlere gerçeğin ışıklarını sokmak imkânsızdır."
İşte bu ilkeler, Atatürk’ün sözleriyle daha iyi anladığımız bu ilkeler artık eğitimimizin amacı değil. Cumhuriyet devrimlerine uymak zorunlu değil. Bu ilkelere göre öğrenci yetiştirmek gerekmiyor.
Durumumuzu söze, yönetmeliğe dökmüşler, saklanmadan gizlenmeden, kimseyi kandırmadan… Olacakları, olmasını istediklerini saklamadan.
Bu yönetmeliğin ardından ilk uygulama kamuda türbana izin verme yasası hazırlamaları. Dünkü gazetelerin haberiydi. Tekke zaviye ve türbelerin kapatılması yasasını, bunların yasaklanmasını günlük yaşamda çoktan uygulamıyorlar. Adı konmamış bir geriye dönüş, devrim yasalarını tek tek yürürlükten kaldırma uygulaması var.
Alevileri kullanıyorlar bu tekke işinde. Sizin isteklerinizin engeli bu yasa, bu yasa elimizi kolumuzu bağlıyor, kabul edin kaldıralım diyorlar.
Laiklik karşıtı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla kesin olarak bilinen, duyurulan bir parti ülkemizi on bir yıldır yönetiyor.
Kılık kıyafet yasası çoktan delindi. Din adamları özel giysileriyle sınıflara bile girmeye kalkıştılar geçen yıllarda. Şimdi adını koyup devletin tüm kurumlarını türban adlı örtüye büründürecek, kızı kadını çarşafa kapatacak, kadınları ikinci sınıf vatandaş yapacaklar… Erkeğin emrinde, görevi çocuk doğurmak, bakmak, erkeğe hizmet etmek olan bir varlık. Eşitlikmiş, insan haklarıymış, birey olmakmış… Bu kavramları yavaş yavaş unutturuyorlar. Başı kapalı bile değil, başı tepeli, alnı, yanağı, boynu rahibeler gibi bağlı, örtülü olacaksın.
Atatürk devrimlerinin en önemlisi Türk diline, Türk tarihine verilen önemdir. Eğitimde birliktir. Millîyetçi anlayıştır. Türklüğün manevi değerlerinin, Türk tarihinin korunması gerekliliğidir. Türk dilinin korunması, geliştirilmesidir.
Türk dilinin gelişmesi demek, çağdaşlaşmanın uygarlık yolunun açılması demektir.
Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ikinci maddesinde yazar:
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.”
Bizi ulus yapan, birleştiren, ortak tarihte buluşturan, gelecekte aynı ülküde kaynaşmamızı, kenetlenmemizi sağlayacak olan dildir. Türkçedir.
Kültürün gelişmesinde dil önemlidir. Ortak dil önemlidir. Öğretim birliği önemlidir. Öğretmenler, okullar çok çok önemlidir.
Bu yönetmelikle kültürümüze, bütünlüğümüze, ulus özelliklerimize saldırılıyor. Türk milliyetçiliği yok edilmek isteniyor. Dilimiz değersizleştiriliyor.
*
Hedefteki dilimize daha kolay saldıracaklar bundan böyle. İlk belirtiler gelmeye başladı.
Bölücü terör partisinin sesi daha bir güçlü çıkıyor.
Olmayan, yeryüzünde böyle bir ad taşımayan bir dil adıyla ortaya fırlıyorlar. Bu olmayan dille eğitim istiyorlarmış.
Bu olanak verilmezse, yani o olmayan dilleri, yani yerel ağızlarından şimdilik yalnızca biri, Türkçeye eş sayılmazsa, eğitim dili kabul edilmezse, bölücü terör örgütünün öncülüğünde bazı yörelerde çocuklar okula gönderilmeyecekmiş.
O olmayan dilde, yerel küçük ağızlarda okullara dil dersi kondu geçen yıl. Ne oldu? Öğrenmeyin, o derslere katılmayan diyen mi var? Yoksa kimse ilgi göstermedi mi?
İngiliz dilinin dayatmacıları, sömürgecilerin tutulmuş adamları, küresel çetenin çatlak sesleri daha da arsızlaştılar.
İngiliz- Amerikan sömürgecileri, Türklük düşmanları çok çok ilerdeler bu arsızlıkta:
İngilizce öğrenmek “Alzheimer”i (bir tür bunama, bilişsel yetenek kaybı) önlüyor yazmışlar, gazetelere duyuru göndermişler.
Okullar yetmemiş, her yerde gördüğümüz İngilizce tabelalar, işyeri adları, uyarı yazıları yetmemiş, İngilizce ürün adları, sözlerimize karıştırdığımız İngilizce sözcükler yetmemiş, bunların yıllardır bize bizi bölmek için, dilimizi, Türkçemizi bozmak, öldürmek için dayattıkları o üç harf (X,W,Q) yetmemiş, daha da ileri giderek herkesin İngilizce öğrenmesini istiyorlar.
Zaten bölücü kürtçümüz, Türkçeyi inkâr ediyor… Yerel ağızları, kültür dili olamamış, yetersiz, birçok dilin toplaması, karması, yalnızca bir konuşma dili. O zaman bu bölücüler hangi dille eğitim görebilecek? Kuzey Irak’ta eğitim dilleri İngilizce bunların. Olmayan dillerini denemişler orada, olmamış…
Şimdi koskoca bir ulusu, aydınlanmadan geçmiş, Atatürk devrimleriyle ışıldamış, çağdaş uygarlık yolunu görmüş bir ulusu geriye döndürmek, bunaklaştırmak istiyorlar. Dilini bozarak, dilini değersizleştirerek…
Yediden yetmişe İngilizce öğrenmeye kalkışmak, İngilizceyi ders gibi değil eğitim dili olarak öğrenmek, liselerin hepsini ikiye ayırıp bir kısmını İngilizce ağırlıklı Anadolu liselerine, yani bir iki ders dışında tüm dersleri İngilizce gören okullara, bir kısmını Arapça ağırlıklı dinsel okullara, çoğu dersini İngilizce gören Anadolu imam hatip okullarına çevirmeleri bizim sonumuzu getirecektir.
İngilizce öğrenen bunamıyormuş. Kafası çalışıyor, diri kalıyormuş haberiniz var mıydı?
Başımıza geleceğin tam tersini demişler.
İngilizce ve Arapça Türkçenin yerini alıyor. Yerel ağızları saymayın, onlar işin çerezi. Asıl düşman, Türk dilinin karşısına konan İngilizce.
Böyle giderse, bu planlar tutarsa toptan ulus olarak bunayacağız. Ortalık bunaktan geçilmeyecek!
Dilini bilmeyen, Türkçe konuşamayan, Türkçe okuyamayan, yazamayan, derdini anlatamayan, duyduğunu, söyleneni, denileni, olanı biteni anlamayan bunaklar!
Feza Tiryaki, 14 Eylül 2013