BUNALIMI ANLAMAK ÜZERİNE (II)
İkibinli yılların başı
Bunalım var bunalımcık var diyelim.
Zaman zaman dünya basınında, ‘Arjantin Krizi’, ‘Brezilya Krizi’, ‘Yunanistan Krizi’ gibi ‘krizcikler’ yer almaktadır.
Her ne kadar bu ‘kriz’ler ilgili ülkede önemli hasarlara yol açsa da, ‘dünya ekonomisi’ açısından çok da önemli bir yer tutmazlar.
Benzer biçimde ABD’nin de kendine has ‘krizcik’leri olmuştur.
Ancak ABD’nin, diyelim 1929 krizi gerçek bir ‘dünsayasal bunalım’a yolaçmıştır.
İşte ABD’yi ve ardından tüm dünyayı sarsan ikinci ‘dünyasal bunalım’ 2008 yılında patlamıştı.
O günlerde, bu bunalımın etkilerinin on ve hatta onbeş yıl süreceğini söylemiştik.
Nitekim 1929 Bunalımı da 1939 yılına dek sürmüş ve İkinci Dünya Savaşı’nın patlamasına yol açmıştı.
Dolayısıyla 2008 Bunalımının da ‘Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açabileceği rahatlıkla ileri sürülebilirdi. Ki, bu konuda da az yazı yazılmadı değil.
Yazıldı da neden çıkmadı denilecek olursa; ‘çıkmayacağının garantisi siz misiniz?’ diye bir başka soruyla yanıt verilebilir.
Peki ama eğer böyle bir savaş olasılığı varsa, bu Kuzey Kore Başkanının ‘saç modeli’ yüzünden mi, yoksa Donald Trump’ın tweet’leri yüzünden mi çıkacaktır?
Yoksa Dr Recep’in ‘Ey Trump, Ey Merkel, Ey Esad’ naraları yüzünden mi?
Kıvılcımı her ne olursa olsun, savaşın asıl nedeni genel olarak ‘ekonomik’ ve özel olarak da ‘Dolar Egemenliği’nin tehlikeye düşmesi olacaktır.
ABD’nin Irak’a saldırmasının başka nedenleri olsa da, Saddam Hüseyin’i devirerek ‘yeni bir rejim’ kurması onun ‘Dolar Egemenliği’ni kırmaya yönelik girişimi yüzünden olmuştur.
Hatta bunun için, ABD, gerekirse, kendi İkiz Kuleleri’ni kendisinin vurmasından bile çekinmeyebilirdi.
Halk arasında bu, ‘Kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek’ biçiminde dillendirilmektedir.
Nitekim 11 Eylül 2001’in hemen ardından Afganistan’a saldırmış ama 2003’de Irak’a saldırmak için BM kararlarını bile beklememişti.
Beklediği şeyin ne olduğunu ise, dünyada hiç kimse bilmese bile, Türkiye’dekiler çok iyi bilmektedirler.
Irak’a saldırı ise Saddam Hüseyin’in 2000’li yılların başında, petrolünü $ dışında bir başka parayla, ya da ‘gıda maddeleri’ karşılığında satmaya karar vermiş olmasıdır.
Eğer başta İran olmak üzere diğer petrol üreticisi ülkeler de petrol karşılığında $ dışında başka bir para birimini kabul edecek olmaya başlayacak olsa idiler, ‘Dolar Egemenliği’ sona erecek ve dolayısıyla ABD ‘cari açığı’ da sanal olmaktan çıkıp ‘gerçek açık’ olmaya başlayacaktı.
Tam da burada, ABD’nin ‘karşılıksız para’ ($) bastığı söylentisinin artık sıradan bir bilgi olduğuna işaret edelim.
Oysa ABD, yani FED, ‘karşılıksız’ değil ama otomobil gibi, uçak gibi, mobilya ya da buğday gibi bir ‘mal’ üretmiş olmaktadır, bir para-mal (marchandise-argent) basmaktadır.
Yani ABD’nin para basması, sanıldığı gibi ‘karşılıksız kağıt’ boyaması değil ama dosdoğru bir ‘mal üretimi’ olmaktadır.
Demek ki, marksist kuramın temel taşı olan ‘para-mal’ı anlamadan, bilip-öğrenmeden ileri-geri ‘emperyalizm-memperyalizm edebiyatı’ yapmak, bol keseden palavra atmakla birdir.
Nitekim Dr Recep ve avenesi gibi hemen ‘dış mihraklar’ veya ‘yabancı güçler’ edebiyatına sarılanlar ile, efendim ABD karşılıksız para basıyor, şu emperyalizm olmasa bizi kimse tutamaz diyen sözde solcular, bilerek ya da bilmeyerek aynı tencereye kepçe sallamaktadırlar.
O halde bu karşılıksız olduğu sanılan ama gerçekte ‘para-mal’ olan $ ihracatına biraz daha yakından bakmak gerekecektir.
(Sürecek)