Cam Gözlüler, Gözleri cam
(Oy, ben öleceğim, aklımı yiyeceğim, delirip gideceğim)
Cam gözlülerin gözüyle bakıyoruz biz artık. Gözlerimiz cam.
Evvelsi gün, eli kanlılar, memleketimizin bakımsız bırakılan, taş toprak yollarına yine mayın döşediler. Ne demekse uzaktan kumanda- bir uzaktan kumanda ile- mayını patlattılar. Elle bile kolayca kazılabilen, asfalt olmayan, daracık, taşlık köy yoluna bu ölüm aracı mayını döşediler. Memleketin kentlerinin güvenliğinden sorumlu polisimiz, polis aracıyla oradan geçerken de bu mayını patlattılar.
Biri 24 yaşında, Gökhan Büyükarslan, diğeri 30 yaşında, Hakan Yavuz, iki polisimiz bu patlamada can verdi.
Öyle gözlerini kapatıp uyur gibi ölmediler. Trafik kazası geçirmediler, yataklarında hastalanıp kalmadılar…Ya ne oldu?
Bu gençler parçalandılar, gövdeleri unufak oldu. Bir futbol sahasından daha geniş bir alana dağıldı vücut parçaları, kanları, bütün organları…
Neydi suçları? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin polisi olmak. Devletinin şehirlerinin güvenliğinden sorumlu olmak…Ve de görevini yapmak!
Bu olayı öyle ya da böyle duyurdu gazeteler, televizyonlar. Ama küçücük önemsiz bir haber olarak, ama terör örgütünün gücüne bakın diyerek, art niyetli, gözdağı vererek…
Bir terör suçlusunun meclise girip girememesine kitlendi dün memleketin haber kanalları…televizyonları…
Bölücü parti tehdit üstüne tehdit savurdu. Neymiş, bu yollara mayın döşeyen, insanları havaya uçuran, askerimize silah çeken, köyleri basan, şehirlere bomba koyan örgütü övmekten kesinleşmiş cezası olan bu katil savunucusunun derhal vekil edilmesi gerekiyormuş…
Bir yanda, bu örgütün canına kıydığı gencecik memleket evlâtları…
Henüz kanları soğumadı şehitlerin. Dalda yamaçta, ağaçta yerde, taşta toprakta kanları öylece duruyor…Yüzlerce metre havaya savruldular, param parça oldular…Yaşamları ellerinden alındı. Ölümlerin en korkuncuyla can verdiler. Görevleri başında, vatanlarına hizmet ederken öldürüldüler!
Beri yanda bu olayı görmezden gelenler…
Bu olayın ardına düşmeyenler!
Bunu yapan örgütün savunucularına dünyayı dar etmeyenler! Yüzlerine tükürecekleri yerde çözüm mecliste diyerek hainliğin, katilliğin önünü açanlar…Katil yoldaşlarının sırtını sıvazlayanlar! Hem de Atatürk Cumhuriyeti’nin kurumlarını ele geçirerek, meclisine geçerek, oyla geçtim ben diyerek bunları yapanlar!
Gözleri cam onların. Dünyayı ellerine almış, istedikleri yeri kan, gözyaşına boğan küresel çetenin yardımcısı, bir elemanı, onlar!
En başta, küresel çete, altta bu çetenin yandaşları, daha altta kemik yalayıcı maşaları, daha da altta bok böcekleri, karasinekler, yeşil, konduğu yere kurt bırakan, ceset yiyen sinekler…
Hepsinin gözleri cam!
İşin kötüsü bir tek bunların gözü değil, artık çoğumuzun gözü cam!
Ülke insanlarının gözlerini camdan ettiler. Cama çevirdiler…Gözbebeklerimizi yediler!
Gözbebeği olmayan cam gözlerle bakıyor millet bu olup bitene.
Terör partisinin canını aldığı Gökhan ve Murat’a aldıran yok. Haberlerini ülkemizin bilgisayar çocukları (!)tıklayıp izlememişler bile. Üzerinde düşünmemişler…İçleri yanmamış…
Dizi kahramanlarının final sahnelerine kitlenmiş Türkiye. Haber başlıkları böyleydi dün, ben uydurmadım.
Kahrolmuş milletimiz aşk acısı çeken dizi kahramanlarına…Onlardan film icabı şakadan kurşun yiyip yere yıkılanlara…Bunlara vermiş dikkatini herkes…
Gazetecilerden kimi, büyük adlı olanları ,ünlüleri, iflah olmaz vatan hainleri, bu terör örgütünün başı olan cani serbest kalmalı diye yazı yazabilmişler dün…Ev hapsine alınmalıymış…
Elleri varmış, bunu yazmaya. İşin daha acısı, bunu yazan gazeteyi okumuş vatandaş. Kuzu kuzu, uslu çocuklar gibi okumuş, cam gözlünün yazı yazdığı gazeteyi para verip almış. Çıktığı televizyonu açıp izlemiş…
Cam gözlülerin ortaklarını, kendilerini cam gözlü yapan maşaları, işbirlikçileri, cam gözlü kadınları , cam gözlü erkekleri alkışlamış…
Kendisini koruyacak tek güç olan kahraman ordusu derdest edilirken, kurtla kuzu hikayesi gibi uydurma bir nedenle subayı, komutanı yani şerefli Türk askeri aşağılanırken, bir düşman casusu gibi, düşmanın askeri gibi deliğe tıkılırken de izlemiş herkes bu kalleşlikleri…
Ellerine kalemlerinden başka silah almayan, Silivri’de neden yattıkları kendilerine söylenmeyen, hücrelerde çile çektirilen üç pırıl pırıl insanımıza ise (Engin Alan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal,) vekil seçildikleri hâlde salıverilme izni yok! Üç yıldır delil toplanamamış, delilleri karartma ve kaçma şüphesi varmış bu kişilerin…
Bu kişilere ne partileri, ne de kendilerine aydın denilenler sahip çıkmış…
Aynı günlerde, Riki(Rick) Martin denilen kişi, her kimse bu kişi, Bursa’yı sallamış: 10 bin vatandaş konserde.
Yine aynı gün veya bir gün sonra neler olmuş hatırlayın:
Başımızdan hiç eksik olma bakanım diye açılıma katkı payı veren adı kendine has, “Süper Star Ajda” Bursa’daymış: 6 bin kişi izlemiş konserini. Bilet alıp gitmişler, bu açılımcıyı dinlemişler…Onunla ve kendileriyle gurur duymuşlar…
Bir arabeskçiyi, bilmem ne yarışmasından elenen sakallı maço kılıklıyı havaalanında binler karşılamış. Omuzlara alınmış…Bu haberin görüntüsünü internette (bilgiağında) 30 bin kişiye yakın kişi izlemiş. Şehit haberini bin kişi, bunu 26 bin kişi…
Bu omuzlara alınan, davul zurnayla karşılanan kişi (Nihat Doğan), öyle havaya girmiş ki:
“Bu ülke insanı kahramanını unutmaz!” deyivermiş!
Breh,breh, breh!...Kahramana bakınız!
Timati (kimse bu Timati) Alanya’yı coşturmuş.
Antalyalılar bir muhteşem geceye akın etmişler. Geceye çok sayıda vekil, bakan ve gazeteci katılmış.18’inci Aspendos Uluslararası Opera ve Balesi Festivali kapsamında gelen Viyana filarmoni orkestrası ayakta alkışlanmış: 20 bin kişi ayakta alkışlamış.
Antik kentte samba rüzgârı esmiş. Mersin’in Mezitli ilçesindeki -şimdi dikkat edin ne yazacağım- Soli Pompeipolis Antik Kenti’nde Brezilya’dan gelen Rio Samba Show topluluğu muhteşem bir dans gösterisi yapmış.
Sakın bu da ne demeyin! Ben uydurmadım. Haberi gördüğüm hâliyle yazdım.
Soli Pompeipolis Yunan’da, Yunan’ın ülkesinde falan değil.
Öz be öz Anadolu topraklarında, yurdumuzda, Türkiye’de, Türk Milleti’nin hüküm sürdüğü, devletini kurup milletiyle yaşadığı ülkede bu kent!
Yunan,Türk vatanı Selânik’e bile Selânik demezken, Batı Trakya’da neredeyse Türkçe adlı hiçbir yerleşim kalmazken, biz Yunan’ın işgalinden kurtardığımız vatan toprağına bir Yunan kenti diyoruz böylece, Yunanca adla çağırıyoruz orayı.
Oy ben öleceğim, aklımı yiyeceğim, delirip gideceğim…
Cam gözlüler öyle bir iki tane değil ki?
Milletimizin gözlerini camla örttüler, çoğumuzun yüreğini camlaştırdılar…
Bize ne verilirse o, ne istenirse o, ne yapmamız söyleniyorsa o…
Hadi çıkarı için cam gözlü olanı anlayalım. Kanlı paraları veya garibanın göz yaşlarıyla yıkanmış paraları kullanmak onları öyle yaptı.
Kolay yoldan, emek vermeden, insanı sömürerek, ülkesini yabancıya peşkeş çekerek zengin olmak onların gözlerini cam etti.
Ya bu sıradan insanlar…Memleketimin gençleri…Memleketimin insanları…Onlara ne oldu?
Gözlerine ne zaman cam takıldı herkesin?
YCHP'nin en son yediği halta (affedersiniz) bir bakın!
Terör uzantısı partinin yani memleketi bölme için kurulan bölücü terörün partisinin, PKK teröristini koruyan vekil adayını koruyor, Erdoğan formülü yapalım diyor!
Erdoğan'ı başbakan biz yaptık, yasaları pas pas etmenin yolunu biz açmıştık diye utanacağına! Af dileyeceğine!
Teröristi koruduğu mahkemece kanıtlanmış, hükme bağlanmışı (Hatip Dicle) niye koruyor bu YCHP?
Seçim de yok görünürde, oy için olamaz! İktidarda da değil.
O halde bu hâller neyin nesi? Benim dilim varmıyor nedenini bulup demeye! Zaten aklım almıyor bunu nasıl diyebildiklerine…
İki polisimizin, polis aracıyla birlikte havaya uçuruluşu, iki polisimizin şehit edilişi haberine bir devlet yetkilisinin tepkisi şöyle olmuş. Gazeteden kopyaladım haberi:
“Bunun adı resmen savaş ilanıdır
“İçişleri Bakanı Osman Güneş, "Bunun adı resmen savaş ilanıdır. Bunun adı resmen edepsizliktir."dedi.
Tunceli´nin Nazimiye ilçesinde polis aracına yönelik gerçekleştirilen saldırıda 2 polis memurunun şehit olmasının ardından ilçeye gelerek incelemelerden bulunan İçişleri Bakanı Osman Güneş, "Bunun adı resmen savaş ilanıdır. Bunun adı resmen edepsizliktir."dedi.”
Başlığı görünce ben sandım ki Suriye'den söz ediliyor. Yetkili, resmen PKK'yı muhatap almış, bunun adı savaş ilanıdır, diyor!
Benim bildiğim savaş iki devlet arasında olur. İki güç arasında.
Terör örgütü devlete savaş ilanı etmişmiş bu hareketle!
Sonra bu edepsizlikmiş.
Edep, eski dilde terbiye demektir.
Terörle devlete başkaldırmanın, devletin güvenlik gücüne saldırmanın, terörle cana kıymanın adı ne zamandan beri edepsizlik oldu?
Yani terbiyesizlik?
Bir anlı şanlı gazeteci de köşesinden buyurmuş, devlete karşı işlenen suçlar neden affedilmezmiş? Pekâla affedilirmiş. İşte M. A. Birand’ın yazdıkları:
Eğer Ergün' ün açıklamaları gerçekten Başbakan'ın düşüncelerini yansıtıyorsa, Kürt sorunu konusunda çok daha ümitli olabiliriz.
Ben, eninde sonunda bir genel af ile karşı karşıya kalacağımızdan eminim. Eğer sorunu çözmek istiyorsak, af kaçınılmaz olacaktır.
Üstelik, devlete karşı suçlar neden affedilemezmiş?
Bu kargaşada ABD büyükelçisi iç işlerimize bodoslama dalıyor:
“Yeni Hükümet, muhalefet ve sivil toplumla birlikte çalışmayı sürdüreceklerini kaydeden büyükelçi Ricciardone, "Seçimler, Türkiye’nin modern demokrasi yolundaki gelişimini gösterdi" dedi.”
Biz farkında değilmişiz, demokrasimiz modernleşiyormuş.
Siz hiç modern demokrasi diye bir kavram duydunuz muydu? Kendi eliyle bir devletin kendini bölmeye çalışmasının adı bu olmalı!
Kendini akrep gibi sokmanın adı: Modern Demokrasi.
Aslanlar (!)gibi, 35 vekil çıkaran, ben ülkemi bölmek, böldürmek istiyorum, terörle bir yerlere gelmek istiyorum, diyen partinin, terörü övme suçlusu vekil adayları için son dedikleri de bu sözler:
“Bu uygulama Türkiye’yi kaosa sürükleyen uygulamadır. Bu kaos ortamından hepimiz büyük acıları yaşayabiliriz. Basından bu karara karşı demokrasi için halkların kardeşliği için ortak tavır geliştirmesini istiyor ve bekliyoruz. Biz parlamentoyu çözüm yeri olarak esas aldık. Demokratik zeminin önünü açmaya yönelik bir çalışma alanı olarak gördük. Diyalog ve müzakerelerin başlatılması için parlamentoda bulunmayı esas aldık.”
Seçilip meclise gelme nedenleri demokratik zeminin önünü açmakmış…Yani neymiş?
“Ülkenin bölünmesinin önünü açmak!”
Eskiden bizde, yalnızca kirli paralarla, insanı sömürerek zengin olan, halkını küçümseyen cam gözlüler vardı.
Şimdi sömürülen de cam gözlü oldu. Ezilen de gözüne cam takılmasına izin verdi. Cam gözlülere teslim oldular…
Bir kısmı bilerek teslim, bir kısmı olan bitenin hâlâ ayırdında değil.
Aşağıdaki şiiri on yıl kadar önce yazmıştım. Memleketimin ve dünyanın cam gözlülerine.
Dört koldan çalışan, yabancı casus örgütleri gibi insanlarımızın beyinlerini yıkayan , ulusal çıkarlarımızı gözetmeden yayın yapan televizyonların ve gazetelerin devşirdiklerinin veya yoksulluğun sadakaya muhtaç ettiklerinin, cahilliğin, eğitimsizliğin, aldatılmışlığın, yabancılaştırılmanın yarattığı cam gözlülüleri nereye koyacağız peki şimdi? Ben bilemedim, siz söyleyin…
Cam Gözler
Gözlerine cam takılmış onların
Canlı değil gözleri, camdan
Ayırırlar insanları
Kendi sınıfı ve diğerleri
Bazen konuşursun bilmeden
Yanıt vermez, öyle bakarlar
Küçücük bir böceği inceler gibi
Yüz çizgilerinden anlarsın
Biraz tiksinti, biraz nefret
Gözleri ise öyle cam gibi
***
Gereksinmeleri bile farklıdır
Sizin yediğinizi yemez
Giydiğinizi giymezler
Hakları sayarlar, hizmet edilmeyi
En iyi evlerde oturmayı
Kanlıdır paraları, ta derinine insen
Dünyanın her yerinde var onlardan
Hemen tanırsınız
Gözleri cam
Feza Tiryaki, 24 Haziran 2011