Bugünlerde manşetlerindeki bir haberle yayınlanan gazeteler, demokrasilerde 'dördüncü kuvvet' adını alan basının ülkemizde yaptığı görevin özelliğini gösteren belgelerden, belki de en acıklıları oluyorlar.
Millet olarak on yıldır bir lûnaparkta yaşadığımız için, bu tür "CAMBAZA BAK !" oyunlarından kolay kolay etkilenmiyoruz artık ama, maalesef bütün gazeteler son bir kaç gündür adeta sirk afişleri gibiler ;
"ABD için BUGÜN sivil darbe yapan Erdoğan, ABD için DÜN askeri darbe yapan Evreni yargılayacakmış !"
Amerika'da birileri katıla katıla gülüyorlar şu halimize mutlaka. AKP keyif, ABD zevk içinde izliyor. İşte "operasyon" dedikleri böyle bir şey. Şu anda ülkemizde kendine "şucu-bucu" diyen kim varsa, maskeli baloya 'sazan balığı' kılığında katılıp ABD'nin sivil darbesine taraftar oluyor.
Mazeretlerini şimdiden hazırlasınlar çünkü, 30 yıl sonra 'Türkiye Cumhuriyeti' diye bir devlet kalırsa eğer, hepsi de darbe destekçisi olmakla suçlanacaklar.
Evren ve Erdoğan gibi Amerikancı olan çok çevik bir generalimizin marifetiyle, Almancı Erbakanı tasfiye etmek amacıyla yapılan 28 Şubat olayı, Refah Partisi'nin içinden Amerikancı bir AKP ortaya çıkardı.
Bu işin herkes tarafından anlaşılabilmesi için Erbakan'ın ölümüyle eski defterlerin açılıp, satır satır okunması, Türkiye'nin sürat meraklısı gündemi yüzünden ve cambazın ipe sık sık çıkması sebebiyle çok eksik ve yarım kaldı.
Hikâyeyi özetlemek gerekirse ; Bir Paşa isminde üç harf yer değiştirdiğinde, "Millî Görüş"ün kıblesi de yer değiştiriyor.
Erbakan, kıblesini Berlin'e taşıyarak, gizli müslüman olduğu iddia edilen Alman İmparatoru 2.Vilhelm'in komutası altında, müslüman coğrafyasında eşpanzerlik yapan, ENVER Paşa ekolündendi.
Erdoğan ise, kıblesini Vaşington'a taşımış, gizli müslüman olduğu iddia edilen ABD Başkanı Obama'nın komutası altında, müslüman coğrafyasında eşkovboyluk yapar haliyle, EVREN Paşa ekolüne giriyor.
Yani, biri "Unsere Jungs" diğeri "Our Boys" takımından.
Bu iki ekolün de "Milli Görüş" olduğuna inanmak için "şaşı görüş" veya "bulanık görüş" ekolünden olmak lâzım galiba. Aynı, ayrımcı AKP'nin adalet ve kalkınma, feodal BDP'nin de barış ve demokrasi için çalıştığına inanma konusunda, olduğu gibi.
Sazanlık mertebesine erişemeyen biz statükocular, şu günlerde, bütün gazetelerin birinci sayfalarında büyük harflerle yayınlanması gereken bir haberin, arka sayfalarda da olsa kendine yer bulabilmiş olduğunu görmenin buruk mutluluğunu yaşamaktayız.
Ülkemizde kısılan, duyurulmayan sesine hasret kaldığımız namuslu bir vatandaşımız çıkıp, son yılların en akıllı, en anlamlı ve en önemli sorusunu sormuş : "KÜRT SORUNU NE DEMEK, BİZ SORUN MUYUZ ?"
Bingöl'de canlı bombanın üzerine atlayarak çocuklarına kalkan olan Hatice Belgin'in eşi Kadri Belgin, "Sürekli Kürt sorunu deniliyor...Kürt sorunu yok ki...Biz sorun mu yarattık size...PKK yapıyor, tüm Kürtlere mâl ediliyor...Kürt sorunu demesinler, terör sorunu, mafya sorunudur...Kürt sorunu denilince kafamız allak bullak oluyor, biz sorunlu insanlar mıyız diye..." şeklinde, bütün zekâ ve eğitim seviyelerinde anlaşılabilecek açıklıkta, dürüstçe konuşmuş.
Taşeronlar istedikleri kadar taşeronluklarını yapsınlar, cambazlar da cambazlıklarını. Bizler, çocukları için canını veren bu fedakâr ve kahraman kadınımızın sağduyulu eşi gibi bilinçli, akıllı ve namuslu yaşamaya devam edelim. Bunun şerefi en büyük ödül ve çocuklarımıza bırakacağımız en değerli mirastır.
Selçuk TINAZ, 5 Nisan 2012