Cemaat-AKP Kavgasının Anatomisi / Fatma Sibel YÜKSEK

Cemaat-AKP Kavgasının Anatomisi / Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen Türk-Kan » Çrş Mar 05, 2014 11:22

Cemaat-AKP Kavgasının Anatomisi

Cemaat-AKP savaşında geri dönüşü olmayan bir noktaya gelindiğine tanık oluyoruz.

Taraflar artık hiç bir etik kaygı gütmeden birbirlerine karşı bütün silahları kullanıyor. 12 yıl sürmüş büyük bir suç ortaklığı ortalığa saçılırken, ülkenin bütün kurumları ve değerleri kirlenmeden en ağır şekilde nasibini alıyor.

Tarafların konumu itibarıyla hükümet cephesinin daha fazla yıprandığını söylemeye gerek yok, bütün bu olup bitenlerin siyasi faturası önünde sonunda kendilerine çıkacaktır. Devlet içine çöreklenmiş bir paralel örgütün ürkütücü icraatlarından söz ederken, aynı zamanda "Ne istediler de vermedik" şeklinde suç ortaklığı itirafında bulunuyorlar. Bu itirafa rağmen sözünü ettikleri paralel yapının yıllardır mağduru olmuş bizleri "Pensilvanya'ya arka çıkmakla" suçluyorlar.

Yalan, şizofreni ve ahlaksızlık kaygı duyulacak veya utanılacak şeyler olmaktan çoktan çıktı. Her iki taraf da inkâr ve kara propagandayı bir yöntem olarak kullanıyor. Düne kadar birlikte linç ettikleri insanları kendi cephelerine çekmek için olmadık iknâ yöntemlerine baş vuruyorlar.

Sosyal medyanın bu kirli savaşın en amansız mecralarından biri olduğunu söylemeye gerek yok. Özellikle 17 Aralık'tan sonra açılmış bazı twitter hesaplarından AKP iktidarı ve Erdoğan ailesine ait en mahrem bilgileri ortalığa saçılıyor.

Sosyal medyayı etkin kullanmada Cemaat, kıyas kaldırmayacak bir beceriye sahip. Olaylar karmaşıklaştıkça görüyoruz ki cemaat, hükümetten çok daha stratejik bir akla sahiptir.

Esasen bu olayda, hükümeti Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsından ve Erdoğan ailesinden belki de kısmen ayrı tutmak gerekiyor. Dikkatli baktığımızda, kavganın AKP ve Cemaat'ten çok, Recep Tayyip Erdoğan ile Cemaat arasında geçtiği görülebilir. Aslında Recep Tayyip Erdoğan, hükümeti ve devletin kontrol edebildiği bütün aygıtlarını Baas rejimlerine özgü bir Devlet-Lider ilişkisi içerisinde kendi kişisel kavgasının silahları olarak kullanıyor.

Erdoğan ailesinin odakta olduğu bir savaştır bu. Kurumlar ve yapılar, ailenin ve liderin kendilerine verdiği görevler çerçevesinde kavgaya dahil oluyorlar.

Başbakan'ın oğlu hakkında gözaltı kararı çıkınca İçişleri Bakanlığı harekete geçiyor ve Emniyet teşkilatında operasyon yapılıyor. Soruşturmayı başlatan savcılara Adalet Bakanlığı eliyle neşter atılıyor. Savcıları korumaya kalkışan HSYK'nın karşısına Meclis çıkarılıyor. Ve bütün bunlar Başbakan'ın talimatıyla gerçekleşiyor.

Normal şartlarda en kötü demokraside bile kuvvetler ayrılığı mekanizması işlemese de "görevler ayrılığı" çatışmasının işlemesi ve bazı direnç noktalarının ortaya çıkması gerekir.

Ama hayır, çıkmıyor.. Çünkü tıpkı Baas rejimlerinde olduğu gibi lider, devletin bütün aygıtlarını elinde tutuyor ve sadece kendi ihtiyaçları için devreye sokuyor.

İktidar cenahındaki bu Baasçı çelik çekirdeğe karşın Cemaat'in "demokrasinin" aygıtlarını kullanmayı tercih ettiğine tanık oluyoruz.

Ellerindeki medyanın yanı sıra, sosyal medyayı da oldukça stratejik kullanıyorlar. Yolsuzluk soruşturmasının siyasi zorbalıkla engellendiğini bir güzel kayıtlara geçirdikten sonra çoğu soruşturma dosyasından olduğu anlaşılan ses kayıtlarını sosyal medya ortamına sürüyorlar. AKP'ye oy veren kitlenin desteğini gözden geçimesidir burada amaç -ki başarısız olunduğu söylenemez-

Nitekim şiddeti giderek yükselen bu yıpratıcı savaş, Tayyip Erdoğan'ı kendisini yıllardır destekleyen liberal sol ve merkez sağı feda etme noktasına getirmiş olmalı ki "Başörtülü bacıma üstü çıplak erkekler saldırdı" söylemiyle toplumun en karanlıkta bırakılmış kesimlerini elinde tutmaya çalışıyor. Böyle bir söylem ne liberal solu, ne de merkez sağı ikna edebilmekten uzaktır zira...

Tayyip Erdoğan'ın çevresinde işlerin şöyle döndüğünü tahmin edebiliyoruz:

Başbakan'ın öfkesi her şeyi yönetmektedir.

Ses kayıtları doğruysa, anayasanın kendisine yüklediği görevleri yıllardır bir yana bırakıp para kazanma işlerine vakfolduğu anlaşılan Recep Tayyip Erdoğan, artık 24 saatini yeni düşman Cemaat'e vakfetmiştir.

Cemaat'ın medya, sosyal medya ve yargı üzerinden gelen her taciz atışına devletin bütün aygıtlarını seferber etmektedir. Erdoğan ailesini hedef aldığı düşünülen her kımıltıya istihbaratçılar, savcılar, bakanlar, milletvekilleri ve başıan vasi tayin edilmiş medya koşturulmaktadır.

Herkes ve her şey Tayyip Erdoğan'ın öfkesini tatmin etmeye odaklanmıştır. Öfke ve hırsla aldığı her karar için telaşla bir telefon açılmakta, bir yönetmelik değiştirilmekte, bir yasa çıkarılmakta veya yeni bir atama-görevden alma kararnamesi yazılmaktadır.

Bunun bir "strateji" olmadığını söylemeye sanırız gerek yok...

Tayyip Erdoğan'ın belagatı başa koyan bu tarzına karşılık Cemaat'in belirli bir strateji izlediğine yukarıda değinmiştik.

Toplumu şoke eden ses kayıtları belli bir sistematik içerisinde piyasaya sürülmektedir. Bunların Tayyip Erdoğan'ın imajında hiç bir aşınmaya yol açmadığını söylemek zayıf bir kendini kandırmadır.

İmajında hiç bir olumsuzluğa neden olmuyor, aksine saygınlığını daha da pekiştirıyorsa Başbakan neden bu kadar sinirlenmektedir?

Sanırız Cemaat, Recep Tayyip Erdoğan'ın halihazırda elinde bir operasyon gücü olmadığını da bilip kıs kıs gülmektedir.."Ne istedilerse verildiği" için elde operasyon yapacak adli makam ve kolluk gücü belli ki kalmamıştır. Öyle değilse, devleti içten içe kemirdiği ileri sürülen bu kadar korkunç bir paralel yapıya operasyonun "seçimlerden sonra" yapılacağını açıklamak da neyin nesidir?

Peki bundan sonra ne olacak?

17 Aralık'tan sonra açılan gizemli ve etkili kimi twitter hesapları ile Cemaat kanadının medyadaki açık neferleri Mehmet Baransu ve Emre Uslu gibi isimler, "Mart ayı ortasını bekleyin, güzel şeyler olacak" derken ne söylemek istiyorlar?

En ekstrem olasılıktan başlayacak olursak:

Mısır örneğini hayata geçirmek adına, TSK içinde bir cuntayı harekete geçirebilirler mi?..

Ukrayna modeli uygulanacak olursa, Melih Gökçek'in de dediği gibi "ülkücüleri harekete geçirip" sokaklar ateşe verilebilir mi?

(İyi ama toplumun her kesiminin katıldığı Gezi olaylarıyla istifa etmeyen hükümet, ülkücüler sokağa döküldü diye neden etsin?)

Her ikisi de Cemaat'in tarzı ve gücü açısından gerçekçi tahminenler değildir. Türkiye'nin Mısır ve Ukrayna'ya benzemediğini ayrıca unutmamak gerekir...

Ve şunu da unutmamak gerekir: Bizim kavgalarımız ne kadar kirli ve şliddetli olursa olsun, belli bir "hukuk içinde" yürümektedir...

Dolayısıyla, bundan sonra olacaklar konusunda şu tarz tahminler yürütmek belki daha gerçekçi olur:

Şoke edici ses kayıtlarının seçimler yaklaştıkça dozunu artıracağı öngörülmelidir.

Örneğin, Oslo görüşmelerinin ortaya çıkmamış bölümlerini dinleyebilir veya Recep Tayyip Erdoğan'ın sesini bu kez Uludere'nin emrini verirken işitebiliriz...

Bütün bunlara rağmen Recep Tayyip Erdoğan istifa etmezse-ki bunu hiç bir şart altında yapmayacağı anlaşılıyor-sonuç almanın mümkün olmadığı ortadadır...

Geriye, yine "hukuk içerisinde" bir yol kalıyor:

Yüz kadar milletvekili istifa ettirilir ve Meclis'ten hükümet için güvenoyu istenir.

Siyasi istikrarsızlık başgöstereceğinden seçimler ileri bir tarihe ertelenir...

Abdullah Gül geçici bir hükümet atar..

Bu arada engellenen fezlekeler Meclis'e tekrar gelir, Recep Tayyip Erdoğan ve bazı kabine üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılır, savcılar süratle harekete geçer...

Her şey 70 ilâ 100 adamın AKP'den çekilmesine bağlı.

Cemaatin bunu yapacak gücü var mı?


Bilmiyoruz..

Bizler oyun dışıyız;

Seyrediyoruz...

Fatma Sibel YÜKSEK - Açık İstihbarat
4 Mart 2014
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x