Cemaat Savaşı, Erdoğan Lehine Yepyeni Bir Siyasi Alan Yaratıyor... / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Cemaat Savaşı, Erdoğan Lehine Yepyeni Bir Siyasi Alan Yaratıyor... / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen NİLGÜN BAŞTUĞ » Pzr Haz 10, 2012 18:28

Cemaat Savaşı, Erdoğan Lehine Yepyeni Bir Siyasi Alan Yaratıyor...

Yakında Türkiye'nin gündemine bomba gibi bir dava düşebilir. Telefonları dinleyen, bilgisayarlara giren,düzmece deliller üreten, devlet içine sızmış bir "çete" için düğmeye basılabilir...

Erdoğan'ı da meydanlarda "Ucu nereye varırsa varsııın" diye bağırırken görebiliriz..Yeni cumhurbaşkanlığı (veya başkanlık) seçimlerinde kendisi açısından hiç de fena bir siyasi zemin olmaz bu...

"Ergenekon" samur kürk oldu, kimse sırtına almak istemiyor!

Fethullah Gülen cemaati ile Tayyip Erdoğan ve adamları arasında bir süredir tırmanan gerilimi en iyi özetleyecek cümle belki de bu...

Oysa ne güzel başlamışlardı, ne de güzel iş bölümü yapmışlardı. Hükümet kanadı yasal düzenlemeleri gerçekleştiriyor, siyasi sorumluluğu üstleniyor; cemaat kanadı ise yasadışı dinleme, sahte delil üretme, isim kirletme, internete ses ve görüntü yükleme gibi psikolojik savaşın kirli ve karanlık boyutunu götürüyordu.

Ne olduysa oldu ve ayrı düştüler. Şimdi birbirlerini "Ergenekon" üzerinden vurmaya çalışıyorlar. "Demokrat" Erdoğan, uzun tutukluluklara ve özel yetkili mahkemelerin hukuk dışına çıkan uygulamalarına karşı! Cemaat ise bu yaklaşımın "darbelerle mücadele" sürecini baltalamasından, elde edilmiş bütün kazanımların yok olup gitmesinden endişeli!

Oysa bundan bir süre önce Ergenekon'da cemaatin frene basmak istediği ancak Erdoğan'ın kininden vazgeçmediği konuşuluyordu siyasi kulislerde. Nasıl oldu da pozisyon birden bire değişiverdi?

Esasen bunun pek de bir önemi yok..Yani, kimin hangi pozisyonu almış olduğunun bir önemi yok.. Eğer cemaat "süreci yumuşatalım" demiş olsaydı, bu bu kez Erdoğan "Darbelerle mücadele zaafa uğrar" diyen taraf olmuş olacaktı.

Erken kalkan avantajlı pozisyonu kaptı ve "sokak politikacısı" Erdoğan, arkadan dolanıp bir puan aldı. Erdoğan, "süreci hukuksuzluktan arındırmak isteyen" taraf olunca, cemaat de faşizan yöntemlerde direnen taraf olmak zorunda kaldı.

Bunun kaybetmeye mecbur bir misyon olduğu düşünülürse, tuzağa ddüşmüş oldukları da hemen anlaşılır. Nitekim şimdi, kendi kazdıkları kuyuda debelenip duruyorlar.

Erdoğan, bir taşla iki kuşu da vurmuş oldu. Hem AB ve ABD çevrelerinde belirgin hale gelmeye başlayan "Ergenekon rahatsızlığını" yatıştıracak, hem de Ergenekon'u kendi başına dolayıp sıvışma planları yapan cemaatin oyununu bir güzel bozacak.

Hatta, bir taşla üç kuş! ATV'deki programda söylediği gibi, vatandaşta yargıya güven azaldı.Bu yaraya da Tayyip Bey neşter atmış olacak. Bakarsınız, cumhurbaşlanlığı seçimini "Mustafa Balbay'a özgürlük" kampanyası ile başlatır!

Erdoğan, son MİT-Emniyet savaşından sonra cemaat karşısında 6 ay içinde ikinci galibiyetini de böylece aldı.

Tayyip Erdoğan, ATV'de Taha Akyol, Erdal Şafak, Mustafa Karaalioğlu ve Ekrem Dumanlı'nın sorularını yanıtlarken şöyle dedi:

"250 bütün yetkileri kendisinde toplamış ve bunu da istedikleri gibi kullanıyorlar. Tutuksuz yargılanabileceği halde malesef tutuklu yargılanan insanlar var. Bu insanların tutuksuz yargılanmaları mümkünken neden tutuklu yargılama yapılıyor. Bu süreci bizim farklı bir şekilde yumuşatarak atlatmamız lazım. Bunlar ülkede yargıyı da zor duruma sokuyor. Yargıya güven artmışken şimdi azalmaya başladı. Bunları da görmemiz lazım".

Siyasetin bu kadar kirlendiği, siyasetçinin ilke kavramını ayaklar altında çiğnediği bir ülkede basının vazifesi de ilkesizliğe alkış tutmak, hatta ilkesizliği "ilke" diye yutturmaya çalışmak olur haliyle.

Vatan gazetesinin yazarlarından Murat Çelik bu berbat durumun güzel bir örneğini sergilemiş.

"Alacaksan beni al" cümlesinden yola çıkarak, Erdoğan'ın "Talimat verilen alınmaz, talimatı veren alınır" ilkesini ortaya koyduğunu öne sürüyor...

Erdoğan ve "ilke"...

Bu iki kelimeyi bu kadar kolay yanyana koymadan önce Erdoğan'ın Ergenekon sürecindeki bütün hukuksuzlukları baştan beri nasıl desteklediğini, hatta koruma altına aldığını hatırlatmak gerekmiyor mu?

Kim hatırlatacak bunu? Murat Çelik gibi bir zavalllı mı?

Yazısını, gazetesinin yeni patronu Erdoğan Demirören' e övgüler düzerek bitirmiş zaten...

Hürriyet yazarı Sedat Ergin ise "Erdoğan'dan özel yetkili mahkemeler yeni bakış" başlıklı yazısında Erdoğan'ı adeta "hukuksuzluklara isyan eden, bütün bu olup bitenleri yeni duymuş bir başbakan" mevkisine taşırken, "Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın geçen yıl mart ayında tutuklanmalarına Başbakan'ın ciddi derecede içerlediği biliniyordu" demesin mi?

Bu iki tutuklamayı Avrupa parlamentosunda savunurken, "Kimse gazetecilik faaliyeti yüzünden tutuklu deeğil. Türkiye’de cezaevinde yatan gazetecilerin çoğu gerçek gazeteci değil. Çünkü onların terör örgütleri ile bağlantıları var." dediğini biz "Ergenekoncular" uyduruyoruz öyle değil mi? Yok aslında Erdoğan'ın öyle bir konuşması...

Ülkeyi beş yıldır özel yetkili mahkemeler eliyle bir ortadoğu diktatörlüğü gibi yöneten Erdoğan, şimdi ÖYM'leri kaldıran, haksız tutuklulukları sona erdiren, yargı ve polis içinde çöreklenmiş bir gizli gücü tasfiye eden demokrat ve kahraman başbakan haline getirilmek isteniyor.

Erdoğan'ın bütün günahlarını bilen ve zaman zaman bu günahlardan mağdur olan basın, daha ilk cümlede bu sahte misyonu göklere çıkarıyor...

"Alacaksan beni al" sözünün ayran içip ayrı düştüğü cemaate bir meydan okuma olduğunu bile yazmaya kimsenin yüreği yetmiyor. Bu yeni iktidar savaşında figüran rolü almak için birbirleriyle yarışıyorlar.

Erdoğan'ın ortaya "yeni ilkeler" koyduğunu yazıyorlar utanmadan...

"PKK ile görüştüğümüzü ispatlayamayan şerefsizdir"den, "Benim MİT'im, benim müsteşarım..Alacaksan beni al" noktasına gelen Erdoğan' a "ilke" kelimesini yakıştırabiliyorlar...

"Siz, son Emniyet-MİT krizinde MİT yetkililerini kurtarmak için özel bir yasa çıkardınız. Bu yasadan Teoman Koman neden yararlanamadı?" sorusunu kat'â sormuyorlar...

"Alacaksan beni al diyorsunuz da, hani kimse dokunulmaz değildi?" sorusunu sormak için ise, affedersiniz insanda değirmen taşı gibi mabad olmalıdır..

O an karşıdakinin hangi pozisyonu aldığına göre konum alıyorlar. siyasette ilke yerlerde sürünüyor. kimsenin arkasında duracağı bir fikri, bir ideali yok...

Gelinen noktada, iktidar savaşının artık AKP ile Gülen cemaati arasında geçtiğini saklamak imkânsız duruma geldi.

Fethullah Gülen, bilinen siyaset tarzı gereği bu yenilgiyi de sineye çekebilir ama belli ki genç müridler rahatsız. Cemaat içindeki Erdoğan karşıtı tepkileri bastırmak, Gülen açısından biraz daha zor olacak gibi görünüyor. Cemaat yandaşları, AKP'nin Atatürk cumhuriyetinin yıkılmasına verdikleri büyük katkıları unutmaya başlamasından, vefasızlık göstermesinden rahatsız. Erdoğan ise cemaatin aşırı öz güven kazanmış, kontrol edilemez hâle gelmiş büyümesinin zaman içinde kendi iktidarını tehdit etmeye başladığını görüyor.

Şimdiye kadar cemaatin bütün suçlarının siyasi sorumluluğunu üstlenmiş olan Erdoğan'ı bu durum her geçen gün biraz daha köşeye sıkıştırırken, hayalet güç cemaat, "Yalan, iftira, hocaefendi asla siyasetle uğraşmaz" deyip köşeye çekiliveriyordu. Erdoğan'ın artık bu yükü sırtında taşımak istemediği anlaşılıyor.

Doğru bir zamanlama ile müdahale ediyor. AKP içinde cemaatin tamamen tasfiyesine yönelik planların ciddi bir güç kazanmaaya başladığını da belirtelim ki cemaat bu kıyağımızı unutmasın...

Tarih tekerrürden ibarettir sözü bir kez daha kendisini kanıtlamak üzere...

Geçen akşam Andrei Wajda'nın "Danton" filmini videoda bir kez daha izlerken düşündüm bunu. Robespierre, büyük Fransız ihtilalini birlikte yaptığı Danton'u kontrolsüz bir güç haline gelmeye başladığı için tasfiye etti. Hem de tıpkı Ergenekon gibi düzmece bir dava açtırıp Danton'u kalpazanlar, ölü soyucular, katillerle birlikte yargılatarak...

Mustafa Kemal, Kurtuluş savaşında büyük yararlılıklar göstermiş son ittihatçı kadronun defterini, İzmir suikasti gibi şaibeli bir davayla dürdü...

Şimdi Erdoğan, cemaati deliğe süpürmek için bileniyor...

Yakında Türkiye'nin gündemine bomba gibi bir dava düşebilir. Telefonları dineleyen, bilgisayarlara giren,düzmece deliller üreten, devlet içine sızmış bir "çete" için düğmeye basılabilir...

Erdoğan'ı da meydanlarda "Ucu nereye varırsa varsın" diye bağırırken görebiliriz..

Yeni cumhurbaşkanlığı (veya başkanlık) seçimlerinde kendisi açısından hiç de fena bir siyasi zemin olmaz bu...

Daha üç yıl önce "TSK'nın karşısına polis teşkilatını hazırlıyorlar" diye dehşete düşen bizler ise, öngördüğümüz gibi bir "Polis -Asker savaşına" tanık olabiliriz..

Bir farkla:

Fethullah Gülen'in polisi ile Tayyip Erdoğan'ın askeri...

ABDURRAHİM KARAKOÇ İÇİN:

"Gölgesinde otur amma /Yaprak senden incinmesin/Temizlen de gir mezara /Toprak senden incinmesin..."

Hangi ideolojiyi savunmuş olursa olsun, hangi gazetede yazmış olursa olsun, hangi düşmanlıkta hangi safı tutmuş olursa olsun...

Türk Milleti, Türk dilinin bu büyük ozanını gönlünün en yüce yerinde tutacaktır. Mekânı cennet olsun. Dualarımız Abdurrahim Karakoç için.


Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN) - 9 Haziran 2012, Açık İstihbarat
Kullanıcı küçük betizi
NİLGÜN BAŞTUĞ
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 694
Kayıt: Çrş Eki 26, 2011 12:44

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x