
Son zamanlarda Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte, Cumhuriyetin kurucu felsefesi de saldırılara hedef oluyor, kurumların içini boşaltarak, saptırmak yönünde büyük çabalar harcanıyor. Bu çabaların çağcıl İtilaf Devletlerinin üyeleri tarafından da, desteklendiğini görüyoruz.
İç dinamik, cumhuriyetin kurumlarını yerle bir etmeye yetecek güce henüz ulaşamadığı için, bu dış destek fevkalade büyük bir önem arz ediyor.
Anayasa Mahkemesinin, TBMMnin AKPnin önerisiyle anayasanın 10 ve 42. maddelerini değiştirmesini, anayasanın değiştirilemez maddeleriyle ilgili olarak esastan inceleyip iptal etmesi üzerine, yüksek mahkeme, saldırıların hedefi haline geldi.
Özetleyelim: Eleştiriler, Anayasa Mahkemesinin yetkilerini aştığını, belirli kavramları değişmezlik içine sokmanın bu hükümlerin bekçiliğini Anayasa Mahkemesine bırakmak olduğu, bunun Anayasa Mahkemesi Başkanının bile onaylamadığı bir şey olduğu yönünde odaklanmakta. Böyle bir davranışla, artık bırakın anayasayı yeniden yapmayı, değiştirmenin bile mümkün olmaz hale getirdiğini, oysa anayasayı yapma yetkisinin milli iradede olduğunu ancak mahkemenin bu anlayış ile bunun önüne geçerek, kendisini Meclisin üstüne koyduğunu söyleyen hukukçular! ve bilim adamları! çıktı.
Hatta bunlardan biri Anayasa Mahkemesinin tavrını güler yüzlü Francoculuk olarak bile niteleyebildi.
* * *
Bu çevrelere göre, değiştirilemez madde kavramı ve Anayasa Mahkemesinin kararı demokrasiye aykırıydı.
Bunların Bilkent Üniversitesi öncülüğünde yaptıkları toplantı, hem tepkilere neden oldu hem de kendi açılarından hüsranla sonuçlandı.
Bu toplantı yapılırken, Anayasa Hukuku Profesörü Süheyl Batum, Vatandaki haftalık köşesinde, (13.11.2008) birçok demokraside anayasalarda değiştirilemez maddeler olduğunu belirtti ve dedi ki: Açın Almanya anayasasının 79, Fransa anayasasının 89, yine Yunanistanın 110, İtalyanın 139, Portekizin 288. ....... maddelerini...
Hoca söyleyince biz de açıp baktık.
İsterseniz Almanya ile başlayalım: Alman anayasasının (Temel Kanunu) 79. maddesinin 3. fıkrası Bu temel yasanın ülkenin federal organizasyonu veya ülkelerin (eyalet: lander) yasaların yapılmasına katkılarıyla ve 1. ile 20. madde hükümleri ile ilgili değişiklikler yasaktır der.
79/3te sözü edilen 1. madde, devletin dokunulmaz insan onuruna saygı göstermesini öngörür, 20. madde ise Almanya Federal Cumhuriyetinin federal, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet olduğunu söyler ve bu kavramların hiçbiri değiştirilemez der.
İtalyan anayasasının 139. maddesi de aynen şunu söyler: Devletin cumhuriyet niteliği, herhangi bir değişikliğin konusu olamaz.
Nihayet Fransız anayasasının 89. maddesi de, Hükümetin Cumhuriyetçi şekli değişikliğe konu olamaz der.
Uzatmamak için konuyu daha etraflı ele alan Portekiz anayasasının 288. maddesine burada değinmeyeceğim.
* * *
Almanya örneği ile başladım çünkü Yeni İtilaf Devletleri blokunun bir üyesi olan Almanyanın kimi vakıfları ve kuruluşları, bizim aklı evveller ile birlikte, kendi anayasalarındaki hükmü görmezden gelerek, bizim Anayasa Mahkemesinin kararını eleştirmektedirler.
Ayrıca, bizim Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararına da, Başkan Haşim Kılıç mahkemenin türban ile ilgili anayasa değişikliğini iptal ederek, kendi yetkisini genişlettiğini, TBMMnin ise yetkisini kısıtladığını söyleyerek muhalefet şerhi koymuştu.
Şimdi ise Sayın Kılıç arkadaşımız Fikret Bilaya Bilkent Üniversitesindeki konuşmada bu konuyu tartışmanın cesaret istediğini söylediğini belirtiyor.
Ne yazık ki, Türkiyede kimi anayasal konuların böylesine çarpıtılarak tartışılması, cesaret değil, cehalet gerektiriyor, tıpkı Anayasa Mahkemesinin kendi işlevini yerine getirmesini güler yüzlü Francoculuk olarak nitelenmesi gibi...
Sayın Kılıç hukukçu olmadığı için, bu konuları bilmemesini yadırgamayabilirsiniz, ama o zaman da haklı olarak sorabilirsiniz, Bu adam Anayasa Mahkemesinin başında ne arıyor? diye.
Bu soruyu da aidiyeti cihetiyle Anayasa Mahkemesinin sayın üyelerine sormanız gerekir.
Türkiyede Cumhuriyetin kurucusunun ve kurucu felsefesinin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike, onların karşıtlarından değil, onları savunma konumunda olanların dağınıklık ve aymazlıklarından kaynaklanıyor.
Ali SİRMEN