
Kulaklarınız sağır değilse, vicdanlarınız mühürlü değilse eğer, aynaya baktığınızda gördüğünüz yüzden utanmıyorsanız, bu çığlığa yanıt verin. Öyle ki, bu çığlıklar gök kubbeyi sarsın. Köstebek gibi kendini karanlıklara gömenlerin bile gözlerini, mühürlü vicdanlarını açsın!! Açamıyorsa eğer; bir kırbaç... olsun beyinlerine insin. Ve; ANAYASA MAHKEMESİ DENEN KURULUŞUN “sağırlaşan kulakları, körleşen vicdanları” haline gelen insancıkları, bu çığlıklardan uyuyamasın!!.
İŞTE O MEKTUP:
Sevgili Zahide Hanım,
Ben casuslukla suçlanan bir subaydım.
Her şeyimi aldılar. Geçmişimi, geleceğimi.
Tek bir şeyi almayı başaramadılar: Kelimelerimi...
Yaşadığım sürece bende olacaklar ve hep bir şeyler anlatacaklar.
Evet hala yaşıyorum. Senaryosu tanrısal bir güç tarafından yazılmış oyunun kimliği belirsiz bir oyuncusu gibiyim.
Yabancılaşmanın tanımlanabilir bir sınırı varsa eğer çoktan aşıldı. Aslında tüm sınırlar aşıldı.
Bir sabah çıkar amaçlı suç örgütü üyesi olarak uyandığımdan bu güne kadar hepimizin aynı anda gördüğü bir halüsinasyonun içerisinde yaşıyor gibiyim.
Özel yetkili mahkeme 7 yıl 4 ay hapis verdi. Çok sonralardan öğrendim ki Mecliste benimle ilgili soru önergesi bile verilmiş. Bu esnada ben silahlı kuvvetlerden disiplinsizlik uydurmasıyla iddialar çok vahim denerek çoktan atılmıştım. (Meslek hayatım boyunca tek bir disiplinsizlik cezam bulunmamaktadır.)
Sonra Yargıtay da durum anlaşılır umuduyla bekledim. Fakat Yargıtay dijital verilere dayanan uydurma suçlamaların hepsini de onadı. Oysa Yargıtay Başsavcılığı şahsım ile ilgili olarak; “ortada delil yok ve kanunen benle ilişkilendirilebilecek hiçbir kanıt yokken beraat verilmesi gereken kişiye ceza vermek hukuka aykırıdır.” yazmıştı. Anlayacağınız suçumun ne olduğunu bilmeden, konuyla hiç bir alakam olmadan sadece üretilmiş dijital dokümanlar üzerinden 7 yıl 4 ay hapis yatmam isteniyor.
Farkındaysanız ceza alan sadece ben değilim. Ben sadece bir istatistiğim. Yüce Türk Milleti adına verilen bu kararla; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu ülkede yaşayan herkesin bir word dokümanında adı yazdığı için senelerce hapis cezası verilebileceği onaylandı. Aslında şu andan itibaren ülkede yaşayan sizler dahil hiç kimsenin adaletin ve hukukun güvenilirliğinden bahsetmesi mümkün değildir. Fakat insan çok garip bir varlık. Özellikle bu coğrafyada yaşayanlar. Kendi başına gelene kadar hiçbir olayı sorgulamamak gibi ilginç bir alışkanlığımız var. Oysa Platon’un dediği gibi “Sorgulanmayan bir hayat, hayat değildir!”
Diğer yandan; insan beyninin çalışma prensipleri bilimsel çalışmaların ışığında her geçen gün daha fazla anlaşılır hale geliyor. Bilinçaltının hayatımızdaki müthiş etkisi deneysel yöntemlerle ölçeklendirilebiliyor artık. Örneğin; trafik kazasında ölümle pençeleşen bir insan görmenize rağmen yanından geçip gidiyorsunuz. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Durumu unutmak ve kendinizle ilişkilendirmemek için umursamıyorsunuz. Bilinciniz sayesinde bu durumu görmezden gelebilirsiniz ancak bilinçaltınızı atlatamazsınız. Siz umursamadıkça, görmedikçe, duymadıkça bilinçaltı daha güçlü kaydedecektir yaşadıklarınızı. Siz yaşadıkça görmezden geldiğiniz her şey, dövme olacaktır beyninize ve içten içe kendinizi sorgulatacaktır. Vicdanınız ruhunuza saldıracaktır. Zira hiçbir insan bilinçaltından kaçamaz.
İşte belki de bu yüzden mutsuz yurdum insanı. Bilinçaltı ben ve benim gibi birçok insanın yaşadığı adaletsizlikleri ve zulmü görüyor fakat bilinçleri yok sayıyor. Fakat unutmamak gerek; vicdan en acımasız cellattır.
Başıma gelen bu olaylarda edindiğim öğreti; insanlığın kötülüğünde sınır olmadığı. Kötülük adalet ve hukukla sınırlanmadığı sürece sonsuzluğa uzanabiliyor.
Dediğim gibi: Her şeyimi aldılar. Geçmişimi, geleceğimi.
Tek bir şeyi almayı başaramadılar: Kelimelerimi...
Ve ben inanıyorum ki;
İçimizden geçen düşünceler kelimelere dönüştüğünde sonsuzluğa uzanırlar.
Zaman içerisinde karşılaştıkları her insanla reaksiyona girerler ve farklı bir enerji haline dönüşürler.
Bence bir kaç cümle bile insan zihninde sarsıcı değişimlere sebep olabilir.
Evet, kelimeler aslında tüm evreni değiştiren enerji parçacıklarıdır.
O kelimeler ki fikirlerin yapı taşıdır.
Sağlam bir fikir ise saf enerjidir.
Diğer insanlar tarafından özümsendiğinde daha büyük enerjileri tetikleyen kıvılcım olurlar.
Bu kıvılcım deneyime dönüştüğünde ise devrim.
Belki de otoritenin fikir üreten insanları geçmişten bu güne tehdit olarak görüp yok etmek istemesi bu yüzdendir.
Ancak şunu söyleyebilirim ki bu gün paralel devlet var, çete var diyen erkin yüreği yetiyorsa bana yetki versin. Bir ay içerisinde paralel devleti ve çeteyi ortaya çıkartacağıma garanti veriyorum. Balyoz davasında TÜBİTAK’ın yazmış olduğu rapora karşı, sonradan hapiste yatacak olan bir Genel Kurmay Başkanımızın vermiş olduğu emirle bilirkişi raporu yazmış birisi olarak, üretilen dijital delilleri ve eğer imkan tanınırsa kimlerin ürettiğini bulabileceğimi biliyorum.
Tesadüflere inanmıyorum. Evrende yaşanan her şeyin bir sebebi vardır. İnsan aklı bu sebebi keşfedemediği zaman adına tesadüf diyor işte. Bu maili size atmam da bir tesadüf olmasa gerek. Belki de sonuçlarını sonradan algılayacağımız bir durumdur bu.
Size bir sorum var:
“Eğer ormanda bir ağaç devrilirse ve kimse devrildiğini duymazsa, ağacın devrilmesi gerçekten bir ses çıkartmış mıdır?”
Ve yüreğim size haykırıyor: başka bir ruh, etkilediğimiz ve etkilendiğimiz bir ruh olmadığı zaman bir parçamız eksilmez mi? Etrafımızdaki başka iyi niyetli insanların varlığının sağladığı denetim ve meydan okuma olmadan daha az insan hissetmez miyiz?
İşte benim için sizler o iyi niyetli insanlarsınız.
Sonuçta 11 aydır asrın hukuksuzluğu olan İstanbul Askeri Casusluk Davası için AYM’nin bir karar vermesini bekliyorum. Fakat anlaşılmaz bir şekilde karar vermeyi geciktiriyorlar. AYM Başkanı, Eylülde davanın karara bağlanacağı açıklamasını yapalı aylar oluyor. Aralık ayına girdik hala karar yok. Gecikmiş adaletin adalet olmadığını söyleyen insanların adaleti geciktirmesi paradoksunu çözebilecek bir aklım da yok. Zaten bu davada yıllardan beri hapiste tutsak edilen Emekli Kurmay Albay Mehmet Koray Eryaşa AYM kararını beklerken cezasını doldurdu ve 5 Aralıkta tahliye oluyor. Bu mu ileri demokrasi, bu mu adalet? Neden insanlar bu kadar duyarsız. Biz farkına varmadan ruhlarımızı mı aldılar? Hiçbir şeye anlam veremiyorum artık.
Sizleri çok önemsiyorum. Eğer fırsat bulabilirseniz bu konuyu gündeme getirmeniz belki sizin için bu sadece bir köşe yazısı olacak, fakat bizim için yaşama umudu.
Evet siz umutsunuz ve umudun gücü her şeye yeter.
Zahide UÇAR, 2 Aralık 2014
http://www.zahideucar.com
zahide@zahideucar.com