Çocuk Kitabı Deyip Geçme! (1)

Çocuk Kitabı Deyip Geçme! (1)

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Oca 31, 2014 12:56

Çocuk Kitabı Deyip Geçme! (1)

İşte Çocuk Kitapları! İşte Halimiz!

Aynı yıllarda hazırlanıp basılan üç çocuk kitabından söz edeceğim. Üçü de derleme kitap. Birinde, Asım Bezirci aynı şairin (Nazım Hikmet) sözde çocuk şiirlerini toplamış. Diğerinde, kökten dinci anlayışın beyin yıkayan öyküleri bir arada (Ahmed Şahin). Üçüncüsünde de, tarihten Türk kahramanlık öyküleri. Derleyeni belirtilmemiş.

Üç ayrı anlayışın, akımın kitabı.

Bu üçüne bakınca neden bu durumdayız ortaya çıkıyor. Seçimlerde ilk açılan sandık nasıl ülkenin durumunu gösterir denirse öylesine seçiverdiğim üç çocuk kitabı da sanki bizim resmimizi çekiyor:

Nerede yanlış yapıldı? Nasıl uyutulduk? Algımızla nasıl oynadılar? Atatürk ilkelerinden nasıl uzaklaştık?

Çocuk kitaplarımızın durumu, bizi dönüştürmeye başladıkları dönemi az da olsa sanırım gözler önüne serecek. Küçücük kitaplar, küçücük adımlar, büyük amaçlar…

Aslında çocuklarımıza neler vermeliymişiz… Nerede yanlış yapmışız ki şu günleri yaşıyoruz. İçimizden bu kadar hain nasıl çıkmış… Soralım:

Allah’la aldatmaları gibi dilimiz Türkçeyle de bizi aldatmalarına nasıl izin vermişiz? Eski dönemin çoğu yazarı neden günümüzde ırkçı bölücülerin yandaşı? Bu eski sol tüfeklerin, terörist sevici, terör aklayıcısı, Cumhuriyet düşmanı çıkmaları bir rastlantı mı? Aydın sandıklarımız neden aydın değilmiş? Neredeyse, bunların hepsi ama hepsi neden ırkçı bölücü (Kürtçü) çıktı? Dinci, Türklük düşmanı, “bölücü” bir iktidarı Cumhuriyetimize nasıl yakıştırmışız? Bu duruma nasıl düşmüşüz…

Birlikte bakacağımız üç çocuk kitabı şunlar:

Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar ( Şiir- Nazım Hikmet, 1978), Üç Arkadaş (Masal- Ahmed Şahin,1982), Türk Kahramanları ( Öykü- Değişik yazarlardan,1971).

Kitapların her birini başka türlerden seçtim. Şiir, masal, öykü.

“Güzel Günler Göreceğiz”

Güzel Günler Göreceğiz adlı şiir kitabı 67 sayfa. Üstünde Cem Yayınevi, “Çocuk kitapları” yazıyor. Arkadaş Kitaplar’dan çıkmış. Karton kapaklı, sarı saman kâğıtlı, 12,5- 19,5 boyutlu. Kapağı beyaz karton, güvercinli, çiçekli kapak resmi var. İçine beş tane renkli resimli parlak sayfalar eklenmiş, şiirlerin üstüne çizgi resimler çizilmiş. Hazırlayan Asım Bezirci.

Buradaki şiirler yetişkinler için. Yirmi yedi şiir. Çocukla bir ikisinin ilgisi olabilir. “Annen” şiiri gibi: “Kimdir seni en çok seven: / Annen!”“Dünyayı verelim çocuklara” gibi… Hani şarkısını da yaptılardı bunun.

Kitaba alınan şiirler, bilindik şiirler. Dünya şairi denilerek çok övülen şairi sevenlerin bir zamanlar ellerinden- dillerinden- düşürmedikleri, ezbere söyledikleri şiirler. Köylümüzün, işçimizin ezilmişliği, esareti, Japonya’ya bomba… konular ne derseniz, bunlar… “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı şiir serisinden çocuklara ne verebilirsiniz? Cumhuriyetin kötü bir yönetimi olduğunu, işçinin köylünün, Kurtuluş Savaşı’na katılanların o günlerde nasıl sahipsiz bırakıldığını, perişan edildiğini düşünecek çocuk bu şiirleri okuduğunda. 1930 yılında yazıldığı altına tarih yazılarak belirtilmiş bu şiir - “Nikbinlik”- ne diyor size göre?

“kayış kopar kolumuzu / kırılan kemik / kan. / Hani şimdi bizim soframıza / haftada bir et gelir. / Ve / çocuklarımız işten eve / sapsarı iskelet gelir. / Hani şimdi biz… / İnanın: / Güzel günler göreceğiz çocuklar ”

1930: Cumhuriyetin Atatürk yönetimindeki altın yılları. Yeni Türk harfleriyle atılım yapılan, Türkçenin yükseltildiği, eğitime önem verilen yıllar… Çocuklarımızın iskelet gibi işten eve gelmelerini yazan,1930 yılında yazıldığı belirtilen böyle bir şiirden çocuk ne anlar?

Bir yetişkin bunları okuyunca ne anlatılmak isteniyorsa onu anlar ama çocuk aynı şeyi anlar mı hiç? Neden çocuklara böyle bir kitap hazırlama gereği düşünülmüş? Bunları çocuk kitabına koyan eleştirmen yazar Asım Bezirci ne yapmak istemiş olabilir? Kendisine neden kimse engel olmamış? Kime danışarak bu şiirleri çocuk şiiri saymış? Neden bunca zorlamayla, yetişkinlere yazılan şiirler çocuklara da dayatılmış. Türkçenin güzelliğini görsün, Türkçenin ustasından Türkçe okusun çocuk denmişse eğer, bıraksaydınız çocuklarımız büyüselerdi bir önce…

Bazı şiirlerde öyle dizeler var ki yüzünüz kızarıyor, bir çocuk bunu okuyunca ne düşünür bilemiyorsunuz.
Bir iki örnekle anımsatayım:

“Memleketimden İnsan Manzaraları (Hamdi)”

Gelin bu dizeleri çocuğa anlatın:

“ 932’de kızlar sırtüstü yatırıp el attılar uçkuruna. / Bağırdı. / Kızların memeleri vardı.”

Bu dize daha sonra geliyor:

“O gece gizliden tütün içti. / Dayak yedi babasından. / Ve ertesi gün/ bir kız yatırdı samanlıkta. / Su dökündü.”

Anasının dövülmesi, namaza gitmek… Bunu biz anlamasına anlarız da ya çocuk? Çocuk dini hakkında ne düşünecek bunu okuyunca.

“Babası dövdü anasını bayıltıncaya kadar. / O yıl ilk defa Hamdi, gitti namaza.”

Burası Hamdi’nin madende bir kazayla acı ölümünün yazılmasından sonra gelen şiirin son dizeleri. Soyadına vurgu yapılıyor. Acı yaşayıp acı ölen, yüzü gülmeyen Hamdi’nin soyadı “Şentürk.”

“Bir beyaz karyolada / hayata veda etti (1939). / Rahmetli Hamdi Şentürk’ün bir oğlu doğdu (1940). / Tuzladılar./ Ahmet koydular adını: / Hamdi oğlu Ahmet Şentürk.”

“Evler” şiiri:

Bu dizede sözü edilen heykellerin Rus heykelleri olduğunu varsaysak bile çocuk bunu ayırabilir mi? 1962 yılında yazıldığına göre şiir, Atatürk dönemine, Cumhuriyetin ilk yıllarına, heykelsiz yıllara ait değil, o zaman akla Atatürk heykelleri gelmez mi?

“aptal ölü ellerini operette arya söylermiş gibi açmış/ mankenleri sevmiyorum / taştan ve tunçtan insanları sevmiyorum tabanlarından inip/ aramızda dolaşmıyorlarsa ”

Ceviz Ağacı ile Topal Yunus’un Hikâyesi (1939- 40)

Yunus anlatılıyor burada. Çerkeş’in Kavak köyünden şiirdeki söyleyişe göre, “hizmetkâr” Yunus üzerine bu şiir.

Yetişkinler buradaki sorunu anlar da çocuk anlar mı? Atatürk’ün, “ Türk köylüsü “Efendi “ yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!” demesini, kısaca “ Köylü milletin efendisidir! ” demesini duymuşsa ne düşünebilir artık genç beyin?

“-Bir gün ateşimizi yakıp/ verirken suyumuzu: / “ - Biz hizmetkârınız senin, / sen efendimizsin”- dedik. / Şaşırıp kaldı Yunus...

Bu konu ile ilgili Sözcü’de geçen yıl şu haberi okumuştuk:

“Bartın’da bir veteriner, işyerinin girişine Mustafa Kemal Atatürk’ün“Köylü Milletin Efendisidir” sözünü yazdı. Tarım İl Müdürlüğü, “Kaldır o yazıyı yoksa ceza keseriz” diye uyardı.”

CHP’li vekil Yalçınkaya, Atatürk’ün sözleri ne zamandır suç sayılıyor diye bu olayı Meclis’e getirmişti.

Atatürk ayrıca, anımsayınız: “Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.” demiştir.

Gelelim Asım Bezirci’nin çocuklar için toparladığı kitabındaki diğer şiirlere:

“Memleketimi Seviyorum” şiiri ne kadar çocuklara seslenebilir?

Buradaki köylüye denilen esir sözünü çocuk nasıl anlayacak?

“çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım / yarı aç, yarı tok/ yarı esir…”

Kambur Kerim’in hikâyesi de öyle.

Kurtuluş Savaşı’nda 14 yaşında olan Kerim, savaşta Zeybeklere yardım ederken attan düşmüş, o yoksunluk yıllarında getirildiği çıkıkçının yanlış tedavisi sonucu kambur kalmış. Bu şiirde, 1941 yılındaki tren yolculuğu sırasında geçen olaydan, geçmişini düşünen Kerim’den söz ediliyor. Kerim’in kahramanlığının anlatılmasını çocuk anlar da, Kerim’in kamburundan tiksinilmesini, yaşamı boyunca horlanmasını, olabilecekken İstiklal madalyasının bile olmamasını, çalıştığı yerden (Telgrafhane) bir arkadaşına yardım için para çalmasını, kısaca ülkesinin, o dönemin yönetiminin savaş gazisine vefasızlığını çocuk beyni nasıl algılayacak? Kerim’e trende kötü davranan kişinin de soyadı ne rastlantı yine Türklü adlardan:

“ Açıldı bölmenin kapısı. / Girdi Nuri Öztürk, (Bakımevi kaleminde muhasebeci) / durdu. / Seslendi dışarıya: “- Burda boş yer var.”

Altı dize sonrası şöyle:

“Nuri Öztürk / Kambur Kerim’e baktı. / Anladı Kambur Kerim: / çekilip yerini bıraktı / sol yanını pencerenin.”

Bunları çocuk kitabına koymayı akıl eden Bezirci, neden Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan, Atatürk’ü anlatan bölümlerden birini bile koymamış dersiniz?

Şu bölüm örneğin:

“Sarışın bir kurda benziyordu. / Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. / Yürüdü uçurumun başına kadar, / eğildi, durdu. / Bıraksalar / İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak / ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak / Kacatepe’den Afyon Ovası’na atlıyacaktı.”

Bunları yazsaydı, Kambur Kerim Kambur Kerim diye kamburluğu şiir boyunca dile dolanan Kerim’i, Kerim’in ağzında büyüyen söylenmemiş küfrü anlatan o şiiri çocuk kitabına alacağına…

Asım Bezirci’nin bu kitabını incelerken bu ayın başında yapılan bir söyleşiye rastladım bilgiağında. Asım Bezirci, kitabının basımı için (1973) günümüzün bir bölücüsüne -ırkçı –Kürtçü- yol göstermiş. Söyleşide bunu özellikle belirtmişler. Söyleşi baştan sona tüyler ürpertici. Bunların içleri öyle kinli ki Türkçe- Türkiye sayesinde adam olan, hem de tutup Türkoloji okuyan bir sözde yazarın (Mehmet Bayrak) yaşam öyküsü orada şöyle anlatılıyor:

“1953’te kayıtsız olarak devam ettiği ilkokula gittiğinde, Türkçenin (T)sini bilmiyordu. Ders yılının ikinci yarısında okula kaydedildiğinde henüz beş yaşındaydı. O tarihten sonra, anadili “Kürtçe’yi”(?) öyle bir bıraktı ki, bu talihsiz sürecin izlerini hâlâ üzerinde taşıyor.”


Elleri varmış da bunları yazabilmişler. Geçmişte değil, daha üç beş gün önce…

Dilimizi, kültürümüzü, gençlerimizi, çocuklarımızı, Atatürk’le kavgalı, Cumhuriyete kinli bu ve bunun gibi beyinlerin ellerine bırakmışız anlayacağınız… Uzun yıllar bunun ayırdında bile olmamışız…

Feza Tiryaki, 30 Ocak 2014 (devam edecek)
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x