Çoklu terör açmazı / Ahmet TAKAN

Çoklu terör açmazı / Ahmet TAKAN

İletigönderen Balasagun » Çrş Mar 23, 2016 13:56

Çoklu terör açmazı (1)


Resim
“IŞİD”, şimdinin en popüler (!) “İslamcı” terör örgütleri arasında birinci sıraya yerleşmiş durumda. Dün Taliban bugün IŞİD; isimleri farklı ancak kullanım amaçları aynı. Popüler diyorum, çünkü yakın geçmişe baktığımız zaman, İslam ve Müslümanlık üzerinden, bu kutsal değerler kullanılarak birçok terör örgütü kurulmuş, kullanılarak dünya çapında terör saldırıları düzenlenmiş, masum insanların ölümüne sebebiyet verilmiştir.

Bu katliamlar, söz konusu örgütleri kuranların, dünya yönetiminde istediği etkinliği ve beraberinde asıl gaye olan petrol, doğal gaz, altın, elmas gibi doğal zenginliklere sahip olmak ve yönetmek adına birer bahaneden öte bir şey değildir. Çünkü, dünya gündemine oturan ve bu örgütler eliyle gerçekleştirilen büyük çaplı katliamların hemen akabinde, “saldırıyı yapan” örgütün merkezi olan ülkelere askeri operasyonlar gerçekleştirilmekte hiç geç kalınmamış ve terörü yok etme kamuflajı altında bir yandan o ülkelerde yaşayanlar katledilirken, diğer yandan asıl amaç olan doğal kaynaklar yağmalanmış ve yağmalanmaktadır. Bu sayede hem Müslümanlar dünyaya “barbar”, “terörist eylemler” gerçekleştiren kesim olarak empoze edilmiş, hem de İslam coğrafyası yıllardır aralıksız bir zulme maruz bırakılmıştır.

Bu müdahalelerin bahanesi bazen IŞİD, Taliban gibi terör örgütleri olmakla birlikte, bazen de Irak ve Libya’da olduğu gibi, zalim olarak adlandırılan devlet yöneticileri olabilmektedir. Ancak sonuç her hal ve takdirde aynıdır; Müslüman halkın katliamı, ülkelerin tarumar edilmesi ve sonrasında doğal kaynakların sömürülmesi...

Ülkemizin de içine sürüklenmek istendiği Orta Doğu bataklığının baş aktörlerinden IŞİD ve PKK terör örgütleri, çok derinden, koordineli ve uyumlu bir şekilde çalıştırılmaktadır. Bu sistem birbirinden bağımsız, kendi çıkarları doğrultusunda ve ayrı çalışıyormuş gibi görünüyor olabilir. Ancak işin gerçeği bunun tam tersidir. Terör örgütlerini maşa olarak kullanan derin güçlerin şimdilerde gündemine aldığı konu ne yazık ki ülkemizdir.

İlk olarak IŞİD’i ele alalım: Yakın geçmişe kadar var olmayan terör örgütü, Irak ve Suriye’deki karışıklıklardan sonra, ortaya çık(arıl)mış bir projedir. Her nasılsa!.. Çok kısa süre içinde neredeyse tüm dünyayı saracak düzeyde eylemler yapma gücüne erişmiş bir yapı haline gelmiştir. Öyle ki yapı, bu kadar kısa süre içerisinde, dünyanın süper güçleri olarak nitelendirilen ABD, Rusya, Çin ile Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, İtalya gibi daha birçok ülkelerin (hatta Birleşmiş Milletler ve NATO’nun) bir numaralı gündemi oluvermiştir. Bu devletlerin her biri elinde bulunan son model askeri uçak, gemi, araç, mühimmat ve malzemelerini bir anda İran, Irak, Suriye, Ermenistan, birçok Arap ülkesi, Doğu Akdeniz ve hatta Güney Kıbrıs’a konuşlandırmaya başlamıştır. Sonuç olarak, birkaç sene içerisinde ülkemizin nerdeyse üç tarafı adeta patlamaya hazır ve bizi de içinde yakabilecek bir ateş çemberi haline gelmiştir.

Rusya ve ABD, Soğuk Savaş döneminin başından beri açık bir şekilde birbirine düşman iki ülkedir. Ancak Orta Doğu üzerinde gün yok ki savaş uçakları IŞİD’e yönelik bombardıman gerçekleştirmesin. Ancak Rusya’nın gerçekleştirdiği bombardımanlara baktığımızda IŞİD haricinde bölgede Esad rejimine muhalif olan tüm kesimlere yoğunlaştığı görülmektedir. Hatta son zamanlarda ülkemizi dahi tehdit edecek seviyelere ulaşmıştır. Diğer taraftan yine Rusya, İran ile her fırsatta müttefik olduğunu dile getirmekten çekinmemiştir. Bunun bir kanıtı olarak da yakın zamanda İran’a S-300 denilen füze sistemlerini dahi kurmuştur. Acaba Rusya, İran’a kurduğu bu füze sistemlerini gerçekten de IŞİD’e karşı mı kullanacaktır? Gerçekte bu füzeler hangi ülkeye karşı kullanmak için yerleştirilmiştir?!

ABD ve Türkiye’nin “stratejik müttefik” iki ülke olarak Orta Doğu konusunda, en azından kağıt üzerindeki çıkarlarının aynı olması gerekmez mi?.. Madem amaç ve çıkarlar aynı, neden ABD Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaşmak üzere bölgedeki yerel askeri güçleri eğittiği Başika’daki askeri varlığından rahatsızlık duymakta ve geri çekilmesinin daha doğru olacağını dile getirmektedir?! Yoksa ABD, Suriye’nin kuzeyinde PYD/PKK terör örgütünü Türkiye’ye tercih ettiği gibi, Irak’ta da IŞİD’i mi tercih etmektedir?! Yoksa Körfez Savaşı ile birlikte yerle bir edip, ayrılmamak üzere yerleştiği bölgede çok daha farklı ve Türkiye’nin de aleyhine gizli plan ve çıkarları mı bulunmaktadır?!

“Doğu Akdeniz’de an itibariyle kaç ülkenin savaş gemisi dolaşmaktadır” sorusunun cevabını hiç düşündünüz mü?.. Ayrıca her gün Suriye ve Irak üzerinde birçok ülkenin jetleri uçuyor.

Peki biz ne durumdayız? Uçaklarımız, Karadeniz’in batısında uçamadığı gibi Akdeniz’in doğusunda da rahatça havalanamıyor. Ege’deki sorunları ise bu sütunda kaç kez okudunuz. Bu gidiş sürerse uçakları ve gemileri hava ve kara sınırlarının dışına çıkamayan içine kapalı bir ülkeye dönüşeceğiz.

Bir tarafta dünyanın süper güçleri dediğimiz ülkeler diğer taraftan IŞİD terör örgütü. Hal böyle olunca ister istemez akıllara şu soru gelmektedir. Onca ülkenin bu çapta hazırlığı sadece IŞİD denen örgütü ortadan kaldırmak için mi?! Bunca yığınağın sebebi bu mudur?!

İkinci olarak PKK terör örgütünü ele alacak olursak; katil çetesi, dünya çapında bir terör örgütü değildir. Bu örgüt daha çok başta ülkemiz olmak üzere, Irak, Suriye ve az da olsa İran’da eylemler gerçekleştiren bölgesel bir terör örgütü niteliğindedir. Ancak her nasılsa(!) bu örgüt de en az IŞİD kadar, yukarıdaki ülkelerin gündemindedir. Çünkü PKK’nın faal olduğu ve sözde “Kürdistan” olarak adlandırılan bölge şu an IŞİD’in ve ayrıca iç savaşların olduğu, petrol ve doğal gaz yataklarının bulunduğu, Orta Doğu’nun Kuzey’inden başka bir yer değildir. Aslına bakılacak olursa PKK, sözde “Kürt sorunu” adı altında bölgenin istikrarının ortadan kaldırılması ve derin güçlerce doğal kaynaklarının sevk ve idaresini kolaylaştırma adına, 1925’ten bu yana kullanılan farklı maşaların günümüzdeki bir versiyonudur. Geçmişin Musul-Kerkük oyununun güncellenmiş versiyonu “Kürt sorunu” oluvermiştir. Yeter ki her dönemde kullanılacak, kullanışlı maşalar bulunabilsin!

Ahmet TAKAN, 23 Mart 2016
ahttakan@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Çoklu terör açmazı / Ahmet TAKAN

İletigönderen Balasagun » Cum Mar 25, 2016 14:55

Çoklu terör açmazı (2)


Resim
Son dönemlerde PKK, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu kesimlerinde ve metropollerde yaptığı kanlı eylemlerle dünya gündeminde kendisine bir hayli yer buluyor. Bu eylemlerin gerçekleşmesinde iç ve dış olmak üzere birden çok etken olduğu çeşitli mecralarda yazılıp çizilip, dile getiriliyor. Bize bakan yönüyle; biz ülke ve millet bütünlüğümüzü koruma adına terör örgütüyle mücadele eden, kanlı bir terör örgütünü yok etmeye yönelik operasyonlar düzenleyen bir ülkeyiz. Öyle ki; son dönemde PKK ile mücadelemiz, bazı dünya devletlerince bir “iç savaş” olarak nitelendirilmeye dahi başlandı. PKK ile mücadelede ne kadar samimi olunduğu ve gerçekten bazı siyasi çevrelerin asıl amacının ne olduğu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte bu yazıda üzerinde durulmayacaktır.

Yazının, IŞİD’i konu alan bölümünde bahsettiğimiz; karşı ittifak oluşturmuş ve Türkiye’nin de müttefiki (!) olan ülkelerin birçoğu, kameralar karşısında Türkiye’nin toprak bütünlüğünü savunarak, PKK’nın bir terör örgütü olduğunu dile getirirken, çeşitli platformlarda Türkiye’nin PKK konusunda haksız taraf olduğu ve bu sorunun iki taraflı çözüme kavuşturulması gerektiğini ifade etmekten de geri durmuyor. Aynı ülkelerin, el altından ve gizli yollarla bu örgüte silah ve para yardımı yaptığı sağır sultanın bile bildiği gerçek olarak önümüzde duruyor... Daha da ilginci, son dönemde IŞİD’in Fransa ve Belçika’daki eylemlerinin ardından, yabancı basında; IŞİD’in yok edilmesine yönelik olarak, bölgede bulunan ve fakat yeterli askeri gücü bulunmadığına inanılan YPG, PYD, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi gibi bölgedeki Kürt kesimlere gerekli ve yeterli finansman ve silah yardımı yapılması gerektiği dahi açıktan ve sesli olarak dile getirilmeye başlanmıştır.

Bir taraftan müttefiki olduğumuz bu ülkeler IŞİD konusunda aynı safta yer aldığımızı açıklarlarken, diğer taraftan Irak ve Suriye’deki, dolayısıyla dışarıdan da ülkemize sızan PKK ve benzeri diğer örgütlerin, ağır silahlarla donatılmasını istiyorlar. Hem de bunu ülkemizin Doğu ve Güneydoğu’sunda güvenlik güçlerimizin tarihin en kapsamlı terör operasyonlarını yaptığı dönemde seslendirmeleri pek manidardır. Biz, gerçekten bu ülkelerle müttefik miyiz? Bu ülkeler bizim toprak bütünlüğümüzü gerçekten ve samimi olarak istemektedirler mi? Ya da bu ülkelerin bu topraklardaki asıl emelleri nedir?..

Ayrıca, güvenlik güçlerimizce yapılan bu operasyonlar dış basında bir “iç savaş”mış gibi lanse edilmeye çalışılarak, bölgede yaşayan halkın güvenliğinin tehlikede olduğu savı güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Yoksa bu sayede “Büyük Kürdistan(!)”a giden yol, uluslararası güçler tarafından aralanmaya mı çalışılmaktadır?! Bu açıdan devlet yetkililerimizin -özellikle PKK konusunda- ülkemizin toprak bütünlüğünün korunması adına çok hassas ve dikkatli adımlar atmaları gerekmiyor mu? Aksi takdirde Türk milleti olarak, Irak ve Suriye halklarının yaşadığı zulmü yaşamama garantimiz olmayacaktır.

Son olarak Orta Doğu bataklığı dediğimiz Irak’taki istikrarsızlık ve özellikle de Suriye’deki iç savaşın, derin güçlerin bölgedeki emellerine ulaşması adına çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Çünkü, doğal kaynaklar açısından bir cennet olan Orta Doğu, bu karışıklıklar sayesinde tekrardan şekillendirilecek, her yönüyle istenildiği gibi sevk ve idare edilebilecektir. Bu açıdan, iç savaşla birlikte, IŞİD probleminin(!) var olması bölgeye daha geniş çaplı daha kanlı bir müdahaleye imkân sağlamış olacaktır. PKK ve diğer bağlantılı örgütlerin bu plan içerisindeki yeri de unutulmamalıdır. Ancak bu şekilde pazılın parçaları sağlıklı ve doğru olarak bir araya getirilecek ve asıl amacın ne olduğu görülebilecektir.

Dolayısıyla ülkemizin Doğu ve Güneydoğu’sunda yanan ateşin, Suriye’deki iç savaşın ve bölgedeki kaos ortamının, IŞİD’in bölgedeki varlığının, komşumuz konumundaki hemen hemen tüm ülkelerin ancak savaş durumunda rastlanılacak şekilde, helikopter, savaş uçağı, ağır silahlar ve füze sistemleriyle donatılması doldurulmasının ve en önemlisi de Doğu Akdeniz’in onlarca ülkenin savaş gemileri ile dolup taşmasının artık birbirinden bağımsız düşünülmemesi gerekmektedir. Orta Doğu cehennemi yeni ve çok daha büyük sıkıntılara gebe görünmektedir. Asıl sorun ise ülkemizin bu sıkıntıların neresinde olacağı ve nasıl etkileneceğidir. Ülkemizin, milletimizin geleceği açısından bu soru ve sorunları içerisinde barındıran çoklu açmazın menfaatlerimiz göz önünde bulundurularak aşılmaya çalışılması ve doğru hamleler yapılması gerekmektedir.

İki günlük bu değerlendirmenin ardından, Brüksel’deki patlamayı yeniden çok sağlıklı kafayla değerlendirmek elzemdir. Türkiye’deki tasvip edilemez her pisliği, devleti kirli göstermek ve vatandaşın gözünde itibar kaybetmesi için “derin devlet” algısı ile oynayan “İslamcı”ların, artık Türk milletinden ve tüm Müslümanlardan çok büyük özür dileme zamanı gelmiştir... Brüksel’deki saldırı sadece Avrupa’nın bir başkentine değil aynı zamanda NATO’nun başkentine yapılmıştır. Şu veya bu nedenle hiçbir zaman masum insanların öldürülmesini kabul etmem. Fakat, herhalde NATO’nun başkentinde güvenlik zafiyeti, istihbarat zafiyeti gerekçeli tartışmalar sizde de acı bir tebessüm bırakmıştır. IŞİD, PKK ve benzeri derin NATO yapılanmalarının nereye hizmet ettiğini -hiç istemem- yakın zamanda Müslümanların yaşayacağı büyük acılarla bir kez daha göreceğimiz Perşembe’nin gelişi gibidir.

Unutmayın!.. Kendi yasalarında NATO, bir terörle mücadele gücü değildir. Ve kendisine asla böyle bir yetki verilmemiştir. Türkiye’nin bu kanlı badireden sıyrılması ve dünya insanlığını kurtarabilmesi için de -diğer yandan tezgâhlanan- kişiye yönelik darbe algı oyunlarını da yutmayın. Biz Müslümanlar, Allah’ın kendisinden başkasını Rab edinmeyi yasakladığını unutur muyuz?..

Unutursak; Libya, Mısır, Lübnan, Irak, Suriye ve...

Ahmet TAKAN, 24 Mart 2016
ahttakan@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x