Cumhurbaşkanı sütten çıkmış ak kaşık olmalı!

Cumhurbaşkanı sütten çıkmış ak kaşık olmalı!

İletigönderen kush » Cum May 22, 2009 11:24

Cumhurbaşkanı sütten çıkmış ak kaşık olmalı!

Son mahkeme kararına bakıp; “Sincan’da 28 Şubat’ta tank sürdüler tutmadı şimdi yine Sincan’dan bu kez, gözlerinden öpülmüş, hâkim sürüyorlar” diye dudak bükemeyiz. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi’nin kararına “kötü niyetli bir karardır” damgasını vuramayız.

Ben vursam.

Sen vursan.

Cahil halk vursa...

Hoş görülebilir.

Gülüp geçilebilir.

Fakat “mahkeme kararına kötü niyetlidir” damgasını Cumhurbaşkanı makamı vurursa başımıza taş yağabilir. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin “Cumhurbaşkanı’nı özel evrakta sahtecilik yapan ve Hazine’den verilen halkın parasını iade etmesi gerekirken toplu buharlaştırma hareketine katılan şüpheli bir şahıstır” diye işaret eden kararı “yanlış” olabilir. Bir bölüm hukukuçular, “bu, yanlış, taraflı, peşin hükümlü karardır” da diyebilirler, bir bölüm hukukçular da “doğru bir karadır” diye diklenebilirler ancak Cumhurbaşkanı makamı; “Sincan hâkiminin aldığı karar kötü niyetlidir” diyemez.

Derse!

Çifte standart olur.

***


Ve akla şu çelişki geliverir:

Türkan Saylan’a dokunulabilir.

İlhan Selçuk’a dokunulabilir.

S. Kanadoğlu’na dokunulabilir.

Rektörlere ve emekli generallere dokunulabilir; sabah vakti-gece yarısı demeden, bunlar kaçar mı kaçmaz mı diye düşünmeden içeri alırsın, sorgularsın, aylarca içerde yatırabilirsin çünkü Türkiye hukuk devletidir ve kanun önünde kimsenin ayrıcalığı yoktur dersin. Fakat “Cumhurbaşkanı’na dokunulamaz” diyebilir misin?

Hadi dediniz diyelim.

İçimizde aptal var ya...

Dediğinize inandık ve “miting düzenleyen profesöre, rektöre, yazara, kardelenin annesine, ablasına dokunabilirsin ama milli görüşçülükten dönüşüp muhafazakâr demokrat hale geldikten sonra Cumhurbaşkanı olan kardeşimize dokunamazsın” yaklaşımını size özgü “adalet paradigmanızın” ince filtresinden geçirip kabullendik.

***


Tamam da...

Buharlaştırma var.

Kayıp etme...

Beni bağışlayın, temsilde hata olmaz; ortada “bir pislik” bulunuyor. Bu pislik, halkın parasının çalınması ve siyasi tarihimize “kayıp trilyon davası” diye geçirilip, çalınan bu paranın bir bölümüyle yaşı şimdi 90’a dayandığı için, cuma namazı çıkışında mübarek eli öpülen affa da uğramış Genel Başkanı’na İstanbul Boğaziçi’nde yalı alındığı laflarının bile çıkmış olmasıdır. Ankara Cumuhuriyet Başsavcısı H. Melih Tarı, 14. 9. 1998 tarihinde Adalet Bakanlığı kanalıyla TBMM’ye gönderdiği fezlekede o sırada Kayseri Milletvekili olan Abdullah Gül’ün dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi.

Niçin istedi?

Bu fezleke ne diyordu?

Özetle şöyle diyordu:

Partiye Hazine’den (yani halktan toplanan vergilerden) yapılan yardım Ziraat Bankası Merkez Şubesi’nden çekildi, 10.000.000 (on milyon) Alman Markı’na çevrildi, Yapı Kredi Bankası’nın Balgat Şubesi’ndeki hesaba yatırıldı. Parti, mahkemece kapatılıp, bu paranın yeniden Hazine’ye dönmesi söz konusu olunca 10 milyon Alman Markı, 1997 başında çekildi, Alman Markı’ndan 869.300.000.00.- TL’ye (eski TL ile 869 milyar 300 milyon) çevrilerek partinin 71 il teşkilatına kısa bir süre içinde değişik miktarlarda makbuz karşılığı dağıtılmış gibi gösterildi.

***


Gerçekte dağıtılmadı.

Dağıtılmış gibi gösterildi.

İl başkanlarından makbuz karşılığı imza alındı, harcama belgesi olarak gösterilen faturaların 118.065.250.000.- TL tutarında bayrak, anahtarlık, çakmak, rozet, et, sucuk ve peynir satın alındı diye gösterildi fakat satıcı firmalar nezdinde yapılan incelemelerde faturaların da gerçeği yansıtmadığı belirtildi.

Para buharlaştı.

Kayıp edilidi.

Bu halkın parasıydı ve o sırada milletvekili olan Abdullah Gül’ün de sorumlu yöneticileri arasında bulunduğu parti kapatılınca para Hazine’ye geri dönmek yerine siyasi tarihe “kayıp trilyon” diye geçti. Zaman aşımından şal yapılmaya çalışıldı, pisliğin üstü böylece örtüldü.

Dokunulmazlığı var mı?

Yok mu?

Suçlu denilebilir mi?

Denilemez mi?

Yargılanır mı?

Yargılanmaz mı?

Hangisini istiyorsanız siz ona inanın fakat bizim Cumhurbaşkanı, temiz sütten çıkmış ak kaşık olmalıydı.


Kaynak
kalbinizdeki vatan ve bayrak sevgisine selamım olsun!

ya istiklal ya ölüm!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
K. ATATÜRK 20 Ekim 1927
Kullanıcı küçük betizi
kush
Üye
Üye
 
İletiler: 905
Kayıt: Çrş Ara 12, 2007 1:49

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x