Cumhuriyet'in Karalanmasında Bir Başyapıt

Cumhuriyet'in Karalanmasında Bir Başyapıt

İletigönderen Otopsi » Cmt Haz 20, 2009 16:20

CUMHURİYET KARALAMASINDA BİR BAŞYAPIT!

Hadiye Yılmaz


Sevan Nişanyan’ın imzasını taşıyan “Yanlış Cumhuriyet” isimli, “Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru” altbaşlıklı kitap, bu zamana kadar Atatürk ve Atatürkçülük üzerine yapılmış karalama ve çarpıtmaların neredeyse en kapsamlısı! Kitabın eksiklerini gidermek için okurlara ilk elden Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” ve İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım”ını öneriyorum.

Nişanyan’ın kitap kurgusu oldukça ilginç. Hani bugünden düne giden filmler gibi! Milli mücadele yılları sona bırakılmış. Nispeten soft (!) sayılabilecek ya da tartışma kaldırır konular, başlara konulmuş. Okuru ısındırmak için yapılmış olmalı! İşte bunlardan bazıları; Kemalizm eşsiz mi, Atatürk demokrat mıydı, o günlerde demokrasinin koşulu var mıydı, demokrasi ileriye dönük bir hedef miydi, Harf Devrimi ne işe yaradı, Batılılaşma vb. Fakat, sayfalar ilerledikçe kitap insanın tansiyonunu fırlatacak bir hal alıyor. Kemalizmin “ırkçılığı”ndan tutun da milli mücadelenin ufacık bir Yunan ordusuna karşı verildiğine; emperyalist devletlerin öyle Türkiye’yi parçalamak gibi bir hedefinin zinhar olmadığından, Sevr ile Lozan’ın tek farkının, Lozan’ın bir parça daha fazla toprak kurtarmaya yaradığına kadar bu bölümlerde sayısız “dahiyane” tez öne sürülüyor! Dosya sayfalarımızda Nişanyan’ın tezlerinden birkaçını bulacaksınız. Ve tabii bizim yanıtlarımızı da...

Sevan Nişanyan’ın “Yanlış Cumhuriyet”indeki yanlışlara, maddi hatalara, çarpıtma ve yalanlara geçmeden önce bir “genel doğruyu” hatırlatmak gerek sanıyorum. En çok da bir tarih kitabı yazan Nişanyan’a. Beğenmediğiniz memleketimizin üniversitelerinin tarih bölümlerinde ilk öğretilen şey “tarihsel bakış”tır. Yani olayları kendi döneminin koşulları içinde değerlendirip hükmetmek ve bugüne ne getirecekseniz onu getirmek. Yine beğenmediğiniz Mustafa Kemal Atatürk, o büyük öngörüsüyle sizin gibi tarih yazarlarına (!) şu öğüdü vermiştir: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Tarih yazanlar yapanlara sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” Şaşkınlığım bundan, mazur görün!

Fakat, bu kitabın bilimsel kaygılardan oldukça uzak, bambaşka gayelerle yazıldığı açık!

Bu girişin ardından yazıya, kitabın olağanüstü çarpıcı bölümleriyle başlamak istiyorum. Aslında bu bölümlerde öne sürülen tezler okura tanıdık gelecek ancak Nişanyan’ın farkı, bu konuları oldukça kapsamlı ele almış olması.

Tez 1: Türkler Kurtuluş Savaşı sırasında büyük devletlerle değil Yunanistan’la savaştı!

Gerçek: Yunanistan’ın arkasındaki kuvvet İngiltere’den başkası değildi!

“Türk kuvvetleri Fransa, Ermenistan ve Yunanistan’a karşı savaşmıştır. Bunlardan Fransa dışındaki ikisini dünyanın en güçlü devletleri ve orduları arasında saymak mümkün değildir” (s.355) Böyle bir iddia neden ortaya atılır? Basit, Nişanyan, “Türk milleti, orduları, öyle sanıldığı gibi müthiş bir mücadele vermemiştir, işte hepi topu küçük bir kuvveti yenmiştir” demeye getiriyor.

Peki işin aslı nedir? Süreci biraz geriden alalım, Yunanlılardan bir Yunanistan kurulmasına gidelim... Yıl 1830; fakat bundan çok önce Rusya’nın girişimleri başlamıştır.

Ama başta İngilizler olmak üzere büyük Avrupalı devletlere kısmetmiş, Mora isyanıyla başlayan sürecin sonunda Avrupa’dan ithal bir prensin başkanlığında Yunanistan kurulur. Rusya-İngiltere çekişmesinden sonra konjonktür gereği İngiltere hamisi olur bu “yapma devletin”. Yunanlılar da Venizelos döneminde, “Balkanlar’da ve Anadolu’da İngiliz askeri olarak onun politikalarını yürüten baş aktör” olur. Koskoca İngiliz ordusu neden böyle bir şeye ihtiyaç duysun ki? Duyar çünkü, bütün askeri gücünü Kuzey Afrika, Kanal, Ortadoğu ve Hindistan’a yığmıştır, öte yandan evinde İrlanda sorunuyla uğraşırken gücü zayıflamıştır. Bu bilgileri dönemin yerli gazetelerinden ve “Times”, “New York Herald”, “Le Temps” gibi Batılı gazetelere yansıyan İngiliz Parlamentosu haberlerinden aktarıyorum. Yunan-İngiliz komuta heyetleri arasındaki işbirliğinden, büyük para yardımından elbise yardımına varan ciddi lojistik desteğe ya da Ermeni, Rum, Çerkes, Süryani ve Kürt gibi İngilizler tarafından ayaklandırılan, silahlandırılan adı azınlık olsa da ciddi asker gücüne sahip öğelerden bahsetmiyorum bile. Bu bilgiler için ise referansım devlet arşivlerimizde bulunan vesikalar ve İngiliz Dışişleri arşivindeki belgeler. Bunlar için de İngiltere’ye kadar gitmeye gerek yok, Salahi Sonyel gibi kıymetli tarihçilerimiz vakti zamanında yayımlamışlar bu belgeleri.

Tez 2: Batı’nın Türkiye’yi sömürgeleştirme amacı “gâvur düşmanlığı”ndan kaynaklı bir paranoya!

Gerçek: Batı’nın Anadolu’yu paylaşım planları 14. yüzyıla kadar gidiyor!

“Batı ülkelerinin değişmez emelinin Türkiye’yi sömürgeleştirmek, parçalamak (...) olduğuna ilişkin yaygın inancın kaynağını Türk kültüründeki geleneksel gâvur düşmanlığı söylemiyle beslenen milliyetçi ideolojinin saplantılarında aramak”tan söz ediyor Sevan Nişanyan.(s.362) Hadi, Ekim Devrimi’nden sonra ifşa edilen gizli antlaşmaları bir kenara bırakalım, sadece Romanya’nın İstanbul elçisi Djuvara’nın Avrupa’nın çeşitli arşivlerinde çalışma yaparak ortaya koyduğu Anadolu’nun paylaşımına dair 100 planı nereye koyacağız? Üstelik bu planların başlangıç tarihi 14. yüzyıl. Gerçi bir “gâvur düşmanlığı” varsa, 14. yüzyıldan 20. yüzyıla bu düşmanlığın gelenekselleşmesi için yeterli bir süre aslında! Oysa Nişanyan’a göre, Avrupa devletleri bu güçlü ülkeyi aralarında paylaşmaya kalkarlarsa kendi içlerinde sorun yaşayacakları için “paylaşmaya yanaşmamışlar” bile! Bilakis Osmanlı’nın Rusya’ya karşı ayakta kalmasını istemişler. “Buna rağmen Osmanlı devleti dağılmaya devam etmişse bunun nedenini Batılı emperyalistlerin oyunlarından çok Osmanlı’nın dokusunun zayıflığında aramak gerek”miş. (s.365) Bir Batı ve Rusya çekişmesi olduğu sır değil. Söz konusu Batı politikası da bir keşif değil. Hatta Avrupalıların Türkiye’yi paylaşmak hususunda bir türlü anlaşamadıkları da. Fakat, Rusya ortadan kalktığından itibaren, 1917’den sonra, İngiltere ılımlı(!) siyasetini terk ederek Anadolu’ya hâkim olma mücadelesine girişmiş, Fransa ve İtalya ile hatta Yunanlılar ve Ermenilerle çeşitli ihtilaflar yaşayarak en mükemmel paylaşma planını ortaya koymaya çalışmıştır. Bir dizi konferans, ardından Sevr... Malum, bir türlü gerçekleşememiştir paylaşım planları. Nişanyan haklıdır, bunda işgalci devletlerin toprakları üzerinde bir türlü mutabakata varamamış olmasının payı büyüktür. Ancak planların varlığı tartışmasızdır; Türkiye’nin paylaşım planlarını çeşitli zamanlarda gösteren haritalar hem Türk hem de Batı arşivlerinde mevcuttur.

Tez 3: Sevr ile Lozan arasındaki fark küçücüktür. Sadece kaybedilen toprak miktarı değişmiştir!

Gerçek: Yazarın “küçük fark” dediği, Türkiye Orta Anadolu’nun küçük bir kısmına hapsedilecekken bugünkü Misakı Milli sınırlarının çizilmiş olması ve tam bağımsızlığın kazanılmasıdır!

“Türkiye için en kötüsünü temsil eden Sevres antlaşması ile en iyilerinden birini temsil eden Lozan antlaşması sadece kaybedilen arazinin miktarı ve uygulanacak kısıtlamaların niteliği açısından farklılık arz eder.” (s.397)

Kaybedilen arazinin miktarını küçümsemenin saçmalığı, herhalde savaşların zaten bu araziler için yapıldığını hatırlatmakla anlaşılabilir! Ve tabii Sevr ile sadece Orta Anadolu’nun küçük bir kısmının Türklere bırakılmışken, Lozan’la bugünkü vatanımızda tam bağımsızlığımızı elde etmiş olduğumuzu yinelemek gerek. Ve Nişanyan ekliyor, dolayısıyla “Milli Mücadele olmasa da Türkiye bağımsızlığını kaybetmezdi”(s.397) Nişanyan’a sormalı, Türkiye bağımsız mıydı ki, bağımsızlığını kaybetmezdi diyorsunuz! 1830 Balta Limanı Antlaşması’yla başlayan süreçte İngilizlere kolumuzu kaptırmadık mı? Fransız, İngiliz ve Almanlardan alınan borçlar neticesinde, memleketin maliyesinin ana kalemi pek çok vergi hakkını yabancılara hibe etmek zorunda kalmadık mı? Düyunu Umumiye ile maliyemizin idaresini tamamen Batılı devletlere terk etmedik mi? Mondros Mütarekesi’nden sonra başkent İstanbul ve Anadolu’nun her köşesi işgalci kuvvetlerinin çizmesi altında ezilmedi mi?

Tez 4: Türkiye 1923’ten sonra Bolşeviklerle dayanışmayı sonlandırdı!

Gerçek: Oysa 1935 yılının I. Sanayi Planı Sovyetlerle ortak hazırlanmıştır. 10. yıl kutlamalarında, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın açılışında yapılan konuşmalarda iki ülke arasındaki dostluk sürekli vurgulanmıştır.

Kitabın başındaki nispeten soft (!) konulara geçelim derseniz ilk sorudan başlayabiliriz: “Kemal Atatürk, dünyada eşi olmayan bir siyasi anlayışın temsilcisi midir?” Nişanyan’ın yanıtı: Stalin, Hitler, Musolini, Ahmet Zogo, Franco vb. gibi Kemal Atatürk de bir diktatördür. (s.23-29) Peki hepsi yıkıldı da o niye yıkılmadı? (s.37) Daha insancıl, daha dikkatli (ne demekse!), uzlaşmacı, barışçı olduğundan ama bunlar yetmez milli mücadele yıllarının Bolşevizm politikasını terk etti, İngiltere ve Fransa ile yakınlaştı.(s.37-38 ) Nişanyan olağanüstü bilimsel bir değerlendirmeyle(!) dönemin tüm liderlerini bir çuvala koyuyor, yanlarına da Atatürk’ü atıyor. Ama Atatürk daha insancıl. Tabii bu yetmez bir de Batı’ya yaklaştı. Oysa Batılılaşma bahsinde okuyacaksınız ki, Batı’ya yaklaşma adına Atatürk bir iki şekilcilik yapmış; harfi değiştirmiş, şapka taktırmış, takvim almış! (s.219-253)

Bu vesileyle bir bahsi daha açalım; Atatürk’ün Sovyetlerle yakınlaşma politikası 1923’ten sonra terk edilmiş değildir. Milli mücadele yıllarındaki bu yakınlaşma pragmatizmden ibaret bir siyaset de değildir. Nişanyan, Taha Akyol gibi 1923’ten sonra Atatürk’ün yazdıklarında, söylediklerinde tek bir Bolşevizm lafı geçmemesinin bu iddianın ispatı olduğunu düşünüyor olmalı.
Sayın Akyol üstelik, içinde bulunduğum ve 10 senesini tamamlamış bir ekibin hazırladığı “Atatürk’ün Bütün Eserleri”ne atfen bu iddiayı dillendiriyor. Bolşevizm sözcüğünün kitap ciltlerinin dizininde bulunmaması, bir devletin politikasının değişmiş olduğuna nasıl kanıt gösterilir? Ciltlerin içindeki belgeleri okumak bu iddianın sığlığını kuşkusuz gösterecektir. Kaldı ki, yine ciltler dikkatle okunursa görülecektir ki Atatürk için “Bolşevik olmak” diye bir mesele hiçbir zaman söz konusu olmamış, O ve kurmaylar, devrimlerin taklitle değil kendi ülkelerinin koşullarına uygun olarak yapılmasını öngörmüşlerdir. Öte yandan her fırsatta Ekim Devrimi’nin başarısından söz ederek çeşitli uygulamaları örnek almışlardır. 1933 I. Sanayi Planı’nın Sovyetlerle ortak hazırlandığı, ya da Sovyet yetkili Voroşilof’un sıcak Türkiye seyahati, 10. yıl kutlamaları ya da Cumhuriyet Halk Fırkası açış konuşmaları vb. bu durumu gözler önüne sermek için kâfidir. Fakat doğru, Atatürk’ün Bütün Eserleri 10 yıllık çalışmanın sonunda ancak 1930 yılına ulaşabildi. Sonraki yılları bulmak elbet okurlarımız için henüz mümkün olamadı...

Tez 5: Atatürk rejimi demokratik değildi. Saltanat ve hilafet kaldırılmasaydı bugün demokrasi sorunu diye bir sorun olmazdı!

Gerçek: TBMM’nin varlığı, muhalefet gruplarının oluşmuş olması, kadınlara oy hakkı tanınması gibi çeşitli demokratik uygulamalar bu tezi çürütmeye yeter. Ancak gerek yok, Nişanyan zaten “monarşinin demokratik hukuk devletinin garantisi olabileceğini” söyleyerek ve ardından hilafeti de savunarak kendi tezini kendisi çürütüyor...

Demokrasi ve Atatürk bahsine gelelim...

“Atatürk’ün kurduğu rejim demokrasi miydi? Hayır, değildi, çünkü yapılmış olan şeyler halkın yararına da olsa demokrasilerde yapılacak şeylerin yararlı ya da zararlı oluşuna halk karar verir.” (s.41)

Halk karar vermiyor muydu? TBMM var ama? Hayır, vermiyordu, TBMM Ata’nın diktası altında kararlar alıyordu!

Kadınlara oy hakkı tanınması demokrasi yolunda atılmış bir adım değil miydi? Hayır, çünkü siyasi iktidarın mutlaklaşmasına set çekmeye yaramadı.

Ama muhalefet olmuş zaman zaman. Hayır, İkinci Grup, Terakki Perverler ve Serbest Fırka gerici denilip ezildi. Oysa onların karşı olduğu, muhalefet ettiği tek şey “bir kişinin iktidarı, diktası (yani Atatürk)” idi.

E, böyle olunca milli egemenlik ilkesi göstermeliktir, milli egemenlik olmayınca da demokrasiden bahsedilemez!

Aynı kalemin sahibi üstelik aynı kitapta, bu sefer monarşik rejimlere methiye düzüyor: “Monarşi, siyasi diktatörlüğe karşı, siyasi gücün kontrol dışına taşmaması için etkili bir engel teşkil edebilir. Dolayısıyla demokratik hukuk devletinin önemli bir güvencesini oluşturabilir” (s.98 ) İşte bu nedenle Nişanyan, Atatürk diktatörlüğüne karşı koymanın tek yolunun, saltanatın ve hilafetin yaşatılmasından geçtiğini söylüyor! (s.99 vd.) Türkiye’de, günümüze varan demokrasi sorunu saltanat ve hilafet yaşatılsaymış olmazmış!

450 sayfalık kitapta yer alan her iddiaya cevap vermek sanırım yeni bir kitabı gerektiriyor.

Aslında bütün iddiaların Nişanyan’ın Atatürk’le ilgili algısından beslendiği anlaşılıyor. Nişanyan, Atatürk için bakın ne diyor: “Kuşaklar süren kulluk edebiyatının tahribatına rağmen Kemal Atatürk’ün kişiliğinde hâlâ övgüye değer bazı özellikler bulmamak elde değildir. Kültürü kısıtlıdır. Dünya görgüsü Selanik ve Sofya’nın batısına geçmez.”

Bu algının bir tarihçinin, bir bilimadamının dimağından çıkması mümkün değil. Dolayısıyla, Nişanyan’ın kitabıyla hedeflediği gaye ve bu gayenin kimlerin yararına olacağı, zihinlerde kocaman bir soru işareti bırakıyor!

Hadiye Yılmaz

http://www.remzi.com.tr/kitapGazetesi.a ... &sayfaNo=1
Kullanıcı küçük betizi
Otopsi
Üye
Üye
 
İletiler: 251
Kayıt: Sal Ağu 12, 2008 13:55

İletigönderen Otopsi » Cmt Haz 20, 2009 16:25

Eleştiren'in dahi bazı yargılarına katılmasamda -Akyol'un kitabını tavsiye etmesi gibi- konuyu açmayı uygun gördüm.
Kullanıcı küçük betizi
Otopsi
Üye
Üye
 
İletiler: 251
Kayıt: Sal Ağu 12, 2008 13:55

Re: Cumhuriyet'in Karalanmasında Bir Başyapıt

İletigönderen MansurSah » Cmt Haz 20, 2009 17:17

Ne yalan söyleyeyim, yazının tümünü okumaya, şimdilik dayanamadım.

Lakin eklediğin ve bizi haberdar ettiğin için çok teşekkür ederim. Çıktısını alıp kitaba karşı anti-tez olarak arşivleyeceğim. Gerçi, her deli zırvasıyla uğraşmaya vaktimiz de yok ya; kuyuya atılan her taşı çıkarmaya uğraşacak değiliz; ama yine de bir kenarda dursun.

Öte yandan,

Eleştiren'in dahi bazı yargılarına katılmasamda -Akyol'un kitabını tavsiye etmesi gibi- konuyu açmayı uygun gördüm.


Demişsin ya, ben öyle değil de tam tersi anladım:

.. altbaşlıklı kitap, bu zamana kadar Atatürk ve Atatürkçülük üzerine yapılmış karalama ve çarpıtmaların neredeyse en kapsamlısı! Kitabın eksiklerini gidermek için okurlara ilk elden Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” ve İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım”ını öneriyorum.


Yani bu kitap, Atatürk ve Atatürkçülüğü karalamak ve çarpıtmak için şimdiye kadar ki belki de en kapsamlı kitap, ama gene de bu amaçla yazılmış başka kitaplar var. Yani kitabın eksikliğinden kastı ben, karalama ve çarpıtmada bu kitabın eksik kaldığı bazı noktaları Taha Akyol'un falan kapattığını anladım.
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

Re: Cumhuriyet'in Karalanmasında Bir Başyapıt

İletigönderen Otopsi » Pzr Haz 21, 2009 9:18

MansurSah yazdı:Yani bu kitap, Atatürk ve Atatürkçülüğü karalamak ve çarpıtmak için şimdiye kadar ki belki de en kapsamlı kitap, ama gene de bu amaçla yazılmış başka kitaplar var. Yani kitabın eksikliğinden kastı ben, karalama ve çarpıtmada bu kitabın eksik kaldığı bazı noktaları Taha Akyol'un falan kapattığını anladım.

Bende şimdi anladım dostum teşekkürler zaten Sevan Nişanyan'ın kitabını böylesine eleştiren birinin Taha Akyol'un kitabını önermesine bir anlam verememiştim.
Kullanıcı küçük betizi
Otopsi
Üye
Üye
 
İletiler: 251
Kayıt: Sal Ağu 12, 2008 13:55

İletigönderen Yargan Kam » Pzr Haz 21, 2009 21:14

Zamanında Turgut Özakman gibi bir güzel insan, Sevan Nişanyan gibi bilgi kirliliği yaratan kuklalara cevaplarını tek tek vermiştir. Cevaplarını herzaman almaya daima hazır olmalılardır da!
...Umut Samimiyettir...

Resim ''Üze Tenri Basmasar, Asra Yir Telinmeser''
''Yukarıda Gökyüzü Çökmedikçe, Aşağıda Yer Delinmedikçe''

...Cumhuriyet Fazilettir.
Kullanıcı küçük betizi
Yargan Kam
Üye
Üye
 
İletiler: 199
Kayıt: Prş Şub 12, 2009 15:28
Konum: Türkiye Cumhuriyeti/Akdeniz Bölgesi


Şu dizine dön: Mustafa Kemâl ATATÜRK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x