CUMHURİYET ve ATATÜRK
Gelen gideni aratırmış. Her şey aklımıza gelirdi de bu yıl geçen yılı arayacağımız, geçen yıldan bin beter olacağımız gelmezdi. İşlerin bu kadar hızlı gideceğini bilemezdik…
İlkokul üçüncü sınıfa giden Sude seslendi demin, bayram kutlaması yapmayacakmışız yarın, tören yapılmayacakmış okulda, haber vermeye geldim dedi. Bayramda programı o sunacaktı, aralarda Atatürk’ten özdeyişler ve Atatürk, Türklük üzerine kısa kısa şiirler okuyacaktı. Birlikte çalışıyorduk, okuyacağı sözlerin vurgulu ve anlamlı okunması için yardımcı oluyordum.

Her şiir okuyacak arkadaşını o tanıtacaktı, yapılacakları söyleyecekti.
Görseniz öyle güzel okuyordu ki… Sanırdınız ilkokul üçüncü sınıfa değil ortaokul üçüncü sınıfa gidiyor.
Sordum: Niye kutlanmıyor, ne olmuş? İşgale mi uğradık, Ankara’ya düşman mı girmiş? Atom bombası mı atılmış yurdumuza?
Aynen şunları söyledi bu dünya tatlısı, akıllı, güzel çocuk:
“Depremde altmış öğretmen ölmüş. Bu gün bir de öğrenci ölmüş. Hem şehitlerimiz de varmış. Öğretmenim böyle dedi.”
TRT de zaten demin dedi ki:
“Van depremi nedeniyle 29 Ekim törenlerine kısıtlama getirildi. Törenler sadece tebrik kabulüyle sınırlı kalacak..”
Devletin radyosunda 29 Ekim törenleri dediler. Cumhuriyet bayramı bile diyemediler .
Bu bahanelere kargalar bile gülerdi ama ben gülemedim. Cumhuriyeti yıkmanın anayasasının yapılmaya başlandığı bir dönemde, hem de maşallah iktidarı muhalefeti birlikte tek vücut olarak bunu kotarmaya çalıştıkları bir dönemde başka ne bekleyebilirdiniz…
Yıkılacağı ilan edilen bir cumhuriyetin bayramı olur mu?
Geçen yıl, bu gün bayram üzerine yazdığım yazıya şöyle başlamıştım:
“Bu gün, 29 Ekim 1923 yılının yıldönümü, Türk Milletinin en büyük millet bayramıdır: Cumhuriyet Bayramı.
Yedi sekiz senedir bu bayramı gittikçe artan bir keder, bir endişe ve gönül burukluğuyla kutluyoruz. Oysa bu günün önemini kötü idareler azaltamamalı...Bu günü değerine uygun bir şekilde, gururla, sevinçle ve umutlarla kutlamalıyız...”
Aradan bir yıl geçiyor. Bu bir yılda, geçen yıl 12 Eylül’de yapılan anayasa değişikliği halk oylaması sonucunu veriyor, yargı bağımlı oluyor, askerlerimiz topluca çok büyük gruplar halinde tutuklanıyor, ordumuzdaki terfilere müdahale ediliyor, ordumuz etkisizleştiriliyor, kolu kanadı kırılıyor… Son yapılan seçimle de ülkemizde tek otoritenin hakimiyeti adım adım kuruluyor.
Dokuz ay içinde de beklenen bebek doğacak!
Terör örgütüyle başbaşa görüşmelerde karar verilen maddelerle Cumhuriyetimiz yıkılacak! Yenisini kuracaklar!
Kimse bunu saklamıyor ki zaten! Şaşkın olan, kafasını kuma gömen,bilmezden gelmeyi tercih eden biziz! Aptal rolü oynamak herkesin işine geliyor.
Böylece ne başı ağrıyor,ne karnı!
Bayram ertelense anlaşılır bütün söylenen nedenler ama dikkat ediniz iptal ediliyor okullardaki bütün törenler!
İstiklâl marşı okumanın, saygı duruşunda bulunmanın, şiirler okumanın, kahramanlık türküleri söylemenin, marşlar söylemenin, belki düşman işgalini anlatan bir okul piyesi oynamanın depremde hayatını kaybedenlerle ne ilgisi olabilir? Cumhuriyeti kuran kahramanlarımızı, şehitlerimizi minnetle anmanın kime ne zararı olur? Bu yapılanların neresi sevinçtir? Bayramdır?
Bu yapılanlar kutlamadır, anmadır, biz bağımsızlığımızın, devlet kurmamızın bayramını kutluyoruz… Bayram etmek, eğlenmek başka şeydir, bayramı kutlamak başka.
*

Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önder Atatürk cumhuriyeti şu sözlerle tanımlamıştır:
(Bu sözleri gençlerin iyi anlayabilmesi için bazı eski sözlerin anlamını parantez içersinde yazdım.Bu anlamlara bakıp sözleri anlayarak bir kez değil defalarca okuyunuz… )
“Cumhuriyet ahlâki fazilete müstenit(dayanan) bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir(erdemdir). Sultanlık korku ve tehdite müstenit bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuskâr insanlar yetiştirir, sultanlık korkuya , tehdite müstenit olduğu için korkak, zelil( hor görülen), sefil (alçak), rezil(aşağılık) insanlar yetiştirir.”(14 Ekim 1925)
“Şuur (bilinç) daima ileriye ve yeniliğe götürür,dönüşsüz bir haslet (güzel huy, tabiat) olduğuna göre, Türkiye Cumhuriyeti halkı, ileriye ve yeniliğe uzun adımlarla yürümeğe devam edecektir.”(1 Eylül 1925)
“Memnuniyetle tekrar görüyorum ki, “Lâik Cumhuriyet” esasında beraberiz. Zaten benim siyasî hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur.”(11 Mart 1930)
“Benim naçiz (önemsiz) vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet(sonsuza kadar) pâyidâr kalacaktır( yaşayacaktır).”(Mayıs 1929)
“Türk Milleti’nin tabiat (huy) ve şiarına (özelliğine) en mutabık (uygun) olan idare Cumhuriyet idaresidir.”(1924)
Geçen yıl TRT bayram gecesi “Son Buluşma” adlı gazilerle bir söyleşi programı yapmıştı. Bu gazilerle sanki alay edilen programı izlerken şunları yazıp sormuştum. Bu günü görmüşüm. Bu yıl kutlanmayacağını bilmişim bayramın. Bakın bir yıl önce dediklerim:
"Son Buluşma" ne demektir dersiniz? En büyük bayramımızın sabahında. Son kez yapacağımız bayrama mı işaret ediyorlar acaba? Gizli duyurusunu mu yapıyorlar? "
*
Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarında Atatürk'ün yaptığı bir konuşma vardır. Eskiden her okuma kitabımızın içinde mutlaka olurdu. Hepimiz ezbere okurduk.
Atatürk' ün sesinden dinlediğimiz tek belgeydi bu. Sesin Atatürk’ün sesi olduğuna inanamaz, her satırıyla sarsılır, saygıyla dinlerdik. Türk milleti olmaktan onur duyardık. Kendimize güvenirdik… Geleceğe umutla bakardık…

Atatürk bu kendi sesiyle dinleyebildiğimiz nutkunda bizlere bakın nasıl sesleniyor:
“Türk Milleti;
Kurtuluş savaşına başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün; Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun.
Bu anda büyük Türk Milletinin bir ferdi olarak , bu kutlu güne kavuşmanın , en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım,
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü , temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.”
*
Bu nutkun içinde demin oturdum şöyle bir saydım da, onlarca defa Türk, Türk Milleti, Türklük sözü gördüm... Atatürk tarifini yapmıştır Türk milletinin. „Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” demiştir.
Türkiyelilik diye bir tanım yoktur. Bu söz bir ihanetin, bir kendini inkârın, Atatürk’ün yolundan dönmenin ifadesidir!
Bu konuşmanın ortalarında Türk Milletinin özelliklerini ne güzel anlatır Atatürk:
“...Çünkü Türk Milleti'nin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır.Türk Milleti zekîdir...”
Sonra milletimizin özelliklerini sayarken:” ...Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.” diye bir tesbitte daha bulunur.
Daha sonra:
“Büyük Türk Milleti!” diye devam eder seslenmesine.
Bu nutkun son bölümü unutulmaz güzeldir. Ve son cümlesi kalplerimize, beynimize kazınmıştır adeta...
“Türk Milleti;
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!”
*
Böyle büyük günler, toparlanma, kendine gelme günüdür. Bilinçlenme, tarihini hatırlama, milletiyle bütünleşme günüdür...
Cumhuriyet düşmanlarına inat,Cumhuriyet yıkıcılarına inat, Cumhuriyet karşıtlarına inat, gelin bu günü hakettiği şekilde kutlayalım.
Kendimize güvenelim...
İçimiz buruk da olsa, yüreğimiz yansa da, çocuklarımıza bu bayramı kutlamak yasaklansa da, öğretmenleri çocukları eve salarken, “Yarın bayram kutlama yok, Van depremi için. Şehitlerimiz de var. Okul yok, bayram yok! Yarın evde yatın!” deseler de, millî duyguları köreltilse de çocuklarımızın, bu memleket sahipsiz değil.
Dağdaki çoban Ali’ye sordum bugün. Sürüsünü otlatan, keçilerini güden… Dağ yolunda rastladık ona. Yarın günlerden ne? dedim.
Cumartesi, dedi önce. Onu sormadım, yarın ne var? Yarın günlerden ne?
Coşkuyla söyledi:
“Cumhuriyet Bayramı.”
“Atatürk bu Cumhuriyeti kurmasaydı buralar gâvurlarındı. Bizi çoktan kovmuşlardı, uzaklara… “ diye ekledi. “Atalarımıza borçluyuz….” dedi.
“Bayramınız kutlu olsun öğretmenim, “dedi.
Bu en büyük bayram, bizim bayramımız...
29 Ekim 1923 gününün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yıldönümü.
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!
Feza Tiryaki, 28 Ekim 2011