Daldan Dala Atlayalım mı?
Birilerini Biraz Taşlayalım mı?
Haftada bir gün dizi izliyorum. „Öyle Bir Geçer Zaman ki.“
Bu dizinin geçtiği tarih bizim kuşağın okul yıllarına rastladığı için mi?
Kendimizden bir şeyler bulduğumuz için mi?
O günleri, bire bir olmasa bile, giyimiyle kuşamıyla, arabalarıyla, yaşamıyla, dansıyla, müziğiyle, kişilerinin, toplumunun davranışlarıyla bize hatırlattığı için mi? Neden izliyorum, bilemem...
Bir tepeye çıkıp olan biteni kuş bakışı görmek gibi bu...
Yaşadık, geldik geldik bu günlere eriştik. Şimdi geri dönüp bakıyoruz: Biz nerelerde yanlış yaptık? Bu biz miyiz?
O tarihleri düşünürsek daha kırk yıl önce İngiliz’le, Fransız’la, Yunan’la, Avusturalyalı’yla...kurtuluş savaşı yaparak, yoktan var olan bir milletin evlâtları mı bunlar? Nasıl böyle döndürülmüşler, taklitçi maymun haline getirilmişler...Milliyetsiz olmuşlar...
Liseler arası müzik yarışması yapılıyor. Filinta gibi gençler…Kelebek gibi kızlar...
Sahneye çıkmışlar, o zamanların İngiliz müzikçilerinin, Amerikan müzikçilerinin taklidini yapıyorlar. Bacaklar sallanıyor, ağızlar Coni’nin ağzı gibi açılıyor, kocaman bir oyuk, dudaklar sakız çiğner gibi bükülüyor...
Herkes mest olmuş…Yaşlı nineler kafasıyla tempo tutuyor... Atatürk’ün devrimlerini yaşamış, düşmanı kovan oğulları yetiştirmiş anneler...Dirilişi yaşamış, dirilişe katkıda bulunmuş eli öpülesi anneler...
Çocukları ise ellerinde gitar bacak sallıyor, yaylanıyor, başka bir milletin kimliğiyle bağırıyor...Halkımızın türkülerini almış, eğmiş bükmüş, sanki miyavlıyor...
Kim bunlar? Bunları kim böyle yaptı? Suçlusu kim?
Nineleri hayıflanıyor:
„Neden Çanakkale türküsü gibi bir şeyler okumadın?“ Genç anında „Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı...“diye bir döktürüyor.
"Çanakkale içinde aynalı çarşı,
Ana ben gidiyorum düşmana karşı..."
Girişini okuyuveriyor. Alay eder gibi ama. Ayaküstü, gülerek…Böyle, bir öyküsü olan, hüzünlü, geçmişimizi anlatan, içten dinleyeni ağlatan bir türkü ayaküstü “patlatılır mı?” Bir dizesi söylenerek… Nine, yok o Çanakkale türküsü değil, Kastomunu türküsü deyiveriyor hemen ne demek istiyorsa?
Zamanınız mı yok, madem bu konuda bir şeyler demek istiyorsunuz, şunu adam gibi deyiverin…Neden Kastamonu türküsü? Ne olmuş? Ne yaşanmış? Anlatıverin bari…Bu kadar izleyiciniz var, herkesi ekrana kilitliyorsunuz bir iyilik yapmak yok mu? Elinizde mi kalırdı?
Çanakkale Zaferini ve Çanakkale şehitlerini andığımız haftada bizden haber bu kadar bir dizide. O da alay eder gibi...Şehitlerimiz sayesinde yaşadığını bilmeyen taklitçi, kimliksiz gençler...
Birden aklıma geliyor:
Güneyde benim akranım köylü kadınlarla denize giriyoruz. Elbisesiyle denize giren, başı örtülü ama yüzme öğrenmiş büyükannemiz suda tivist yapıyor. „Tiviste gel“ diye de Öztürk Serengil taklidi yaparak...Kervan geçmez kuş uçmaz köylerimizi bile fethetmiş sizin anlayacağınız bu İngiliz’in bitlileri(!) bir zamanlar...Şimdi yaptıkları çok mu?..
Dillerini o birşeye benzemeyen „abudik gubidik „ dillerini dayatıyorlar bize ve bizim gibi sarılmış kafalı ülkelere...
İktidarın eliyle, öyle böyle değil, tam "40 bin İngilizce öğretecek yabancı öğretmen getirilecek" haberi, gündemin kargaşasında boğulup gitti bile...
Bu sömürgeci zihniyet, bu Avrupa’nın barbarları, „mavi cam gözlü“(sömürgeci) hocalarını göndermeye hazırlanıyorlar ülkemize...Silahsız işgale hazırlanıyorlar. Dinci, milliyetsiz iktidarın eliyle kendi dillerini ve dinlerini bize benimsetecekler! Kültürlerinde yoğuracaklar genç beyinlerimizi...Çocuklarımızı bizden alacaklar...
Bu korkunç olayı sadece yeni öğretmen ataması olarak görenlere, bizde atama bekleyen öğretmenler ne olacak, diye meseleyi basitleştirerek görenlere şaşıyorum...
Siz yine İngilizce öğrenin ama Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. Adam gibi...Kendi yetiştirdiğiniz, kendi öğretmenlerinizle...
Gazetede yine kaç gündür şöyle bir haber başlıklardan inmedi:
„Bursa’da düzenlenen imza gününde hayranları ile buluşan pop müzik şarkıcısı Sıla, izdihama neden oldu.
Sıla da yoğun ilgi nedeniyle zaman zaman zor anlar yaşadı. Sanatçıyı görmek, imza alabilmek için AVM içinde uzun kuyruklar oluşturan hayranları, albümlerinin yanı sıra tişörtlerini de imzalattı.“
Haberi verildiği biçimde aldım. Haberdeki Türkçe imlâ bozukluğuna bakınız. Sanki iyi dil bilmeyen biri, yabancı dilden çevirmiş. Bu haberi veren muhabirin adı soyadı da var haberin altında...Doğan Haber Ajansı'ndanmış.
Bu Sıla kimdir bilmem, adını sanını duymadım ama haberdeki fotoğraf durumumuzu gösteriyordu. Genç insanlar üst üste, sıraya girmişler...İmza alacaklar!
Vatan tehlikedeymiş, Rusya, Akdeniz bölgemizi farkettirmeden santral yapıyorum numarasıyla işgal ediyormuş. Santral kendinin olacakmış. O bölge kendinin olacakmış. Kendi insanının onbinlercesi burada çalışmak için kocaman bir şehir kuracaklar, orada yaşayacaklarmış...
İngilizler, Fransızlar Ege, Akdeniz kıyılarımızı ele geçirmişler, habire yerleşiyorlarmış...
Çanakkale, geçilmez diye tarihe geçen Çanakkale, geçilmiş, oradan kovulanlar toprak satın alma, oraları parselleme işinin peşini hiç bırakmamışlar...
Yunan Türk vatandaşlığına müracaat numarasıyla bize tertip düzenliyormuş, yüzbirlerce Yunan kovuldukları yerlere, yakıp yıktıkları, insanlarını katlettikleri yerlere yeniden geliyorlarmış...Davalarını kaldıkları yerden yürüteceklermiş...Vatandaş olunca haklarını arayacaklarmış, tarihin hesabını(!) soracaklarmış...
Emniyet amiri, devletin temsilcisi, devletin güvenlik gücünün üst yönetecisi yani bir komiseri, terörist uzantısı partinin bölücü temsilcisi tarafından meydanlarda tokatlanabilirmiş, itilip kakılabilirmiş, böyle "zelil"(hor, hakir görme)durumlara düşürülebilirmiş...
Ülkemizin çivisi çıkmış, sağlam yeri bırakılmamış...
Ve gençlik Sıla’nın kuyruğunda...İmza alacaklar...
Büyüklüğü neresindeyse, büyük mü büyük bir sanatçıyı(?) pusu kurup kurşunladılar geçen hafta. Olayın önemi yalnızca bir insanın kurşunlanmasında bence. Başkalarından farkı olmaması gereken biri. Vatandaşsak hepimiz, bu da vatandaşın biri...Ama ne yazık ki iş öyle değil...Bizde sağlıkta, iyilikte hep farklı muamele vardır! Adam kayırma, adam ayırma vardır...
Birilerinin beğenip yürü ya kulum dedikleri ve böylece ünlü olan türkü ve arabesk okuyan bir kişi bu. Türkücü bile değil. Yorumcu... Ne iş yaptığı belli değil...Adı her türlü yasadışı olaya karışmış, kaç kez adliyelik olmuş, kadın kız dövmüş...Teröristin isteklerini bile televizyonlardan seslendirebilmiş...
Bütün millet verilen gazla bunu kendine baştacı yapmıştı bir zamanlar...
Devlet, onu vuranın peşine düşüp hemen yakalayıp cezasını vereceğine, bu kişinin ardında kuyruğa girdi. Geçmiş olsun kuyruğuna, yıkayıp yağlama kuyruğuna...
Gün bölücülerin günü ya...Bu, bölücü söylemleri olan, cahil ama çok bilmiş, çok para kazanan kişiyle puan toplayacaklar!
Devlet başkanı tedavideymiş gibi saat başı doktorlar rapor veriyor. Öylesine sözler söylüyorlar ki bunun yaşaması mucize...Allaha kalmış...
Televizyonlar, bilgiağı(internet) gazeteleri buna, bunun haberine kilitlenmiş...En az yarım saatlik haber süresi boyunca bu konu günlerce ilk haber
PKK bildiri üstüne bildiri yayınlıyor : Halk kahramanımız, halk savaşcımız, dava adamımız...Biz yapar mıyız? Bize iftira...“Biz Kanarya Sevenler derneğiyiz(!)Biz halkımızın davasını yürütüyoruz...
Devlet büyükleri: Büyük sanatçımız, büyük türkücümüz...
Çocuktan al haberi derler, haberin doğrusunu öğrenmek isteyene. İşin doğrusunu altı gün sonra öğreniyoruz: Başbakan yardımcısı eksik kalmıyor, o da bunu ziyaret ediyor:“Rica ettim, uyandırmayın dedim. „diyor. Doktorların derin komada dedikleri, senaryolar uydurdukları hasta için. Anlıyoruz ki, millet öyle böyle oyalanıyor. Maksat dikkat bir yerlere çekilsin, milletin beyninin derin hipnoz hâli devam etsin...
Libya olayında da böyle yapıldı. Nasıl becerdilerse becerdiler aslı yok, dayandığı bir somut olay yok, Ayşeciğin pazarda adı yok, iktidarın bu işteki önemi anlatılıyor, ortaya yandaş, yağlayan basın yayından inanılmaz övgüler yayılıyor!..
Etnik bölücü partinin başı açıkça tehdit ediyor:
„ Çözümsüzlük süresinin daha fazla uzamasına rıza göstermeyeceğiz!“
Ne istediklerini de sayıyor. Birincisi anadilde eğitimmiş...
Hangi anadil? Senin beş altı yerel dilin var, hangi yerel dilinle?
Toplam dört beş yerel ağızdan senin Türkçeyle aşık atacak bir dilin var mı?
Yeryüzünde nerede bir okulun olmuş? Hani dil bilimi insanların? Şairlerin? Yazarların? Dünya kültürüne katkıların?
Sen Avrupa’da çıkardığın örgüt gazetesini bile Türkçe yayınlıyorsun! İmralı’daki bölücübaşınla bile Türkçe anlaşıyorsun!
Türkiye'de 28 yerel dil olduğunu Başbakan dahil herkes söylüyor! O 28 dil ne olacak? Bu iş nerede bitecek?
CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü, İşadamları ve Sanayiciler derneğinin (TÜSİAD) yeni anayasa için yayınladıkları raporu bugün şöyle değerlendiriyordu:
“Bunlar çok tehlikeli şeyler…kabul etmemiz mümkün değildir! Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde üstü kapalı şekilde Kürtçenin ikinci dil olarak kullanılmasını söylemişler…
Bu, ülkenin bölünmesine gider! Başka hiç bir yere gitmez! Sen böyle diyerek ülkeyi bölünmeye götürüyorsun!
Hangi devlet kendini parçalamaya onay veren bir anayasaya evet der?
Bu ülke Çanakkale’den başlayarak kanla, gözyaşıyla kuruldu. “
Ayvalık’tan gelen bir hanım, bir sohbette anlatıyor: „Bizim oralarda artık bitkiden tohum ele edilemiyor, hep yeniden tohum almak zorundasınız, bunu bana çiftçiler söylediğinde çok şaşırdım,“ diyor. İsrail tohum vermese milletimiz yanarmış...
Dün hakimler, savcılar yürüdü. Doktorlar yürüdü...Gazeteciler yürüyor...Bu gün işçiler yürüyor...
Mete Akıncı(araştırmacı-ekonomist) şu anda Ulusal kanal’da, dobra dobra söylüyor:“ Bu BOP haritası gerçekleşecek...Böyle eşbaşkanımız olursa daha beter haritalar da gerçekleşir. Takılmışız içi boş karizmaya, iman hırsızlarının ardına, gidiyoruz...Devlet adamı olmak strateji geliştirme, bunu uygulayabilme demektir. Bizde 9-10 senedir bu yok, devlet adamı yok...Alın sıcak para, alın tüketin, alışveriş merkezlerinden çıkmayın, tüketin, borçlanın...
Tayyip Erdoğan’ın ayak izlerini takip ederseniz sıranın kime geldiğini, hangi diktatörün gideceğini görürsünüz...Kimden madayla aldıysa o gidiyor. Nobel benim hakkımdır, dedi. Nobel değil oskar senin hakkın!“
Televizyonlarımızda son günlerde çok sık duyduğumuz bir reklâm sözü var: Ne zaman açsak televizyonu, kırmızı elbiseli bir kadın kırıtarak, elinde, kulağında cep telefonu, kalça oynatarak giderken arkasından sesleniyorlar:
„Türkiye artık cebinizde!“
Dün akşam, buna yeni bir söz daha eklemişler, ilk kez duydum:
„İngiltere Anadolu’ya taşınıyor!“ "Anadolu jet!"
Ben de ellerimi açıtım dua ediyorum:
"Allahım sen aklımızı koru !
« 40 bin yabancı (İngiliz) öğretmen geliyor !“haberini anlama gücü ver !
Bizi beyin uyuşukluğundan kurtar, bu derin mi derin uykudan uyandır !
Bak bunlar o kadar da namussuz değiller, seni uyarıyorlar !"
« Türkiye artık cebinizde ! İngiltere Anadolu’ya taşınıyor ! »
"Sen büyüksün yarabbim !…
Bize anlama gücü ver! Kendimizi koruma, kollama gücü ver!..
Türk Milleti titresin ve kendine dönsün!
Sözde değil, özde!"
Feza Tiryaki, 23 Mart