DARBELER ve RENKLERİ (V)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DARBELER ve RENKLERİ (V)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Tem 31, 2016 0:51

DARBELER ve RENKLERİ (V)
Valentin Vasilescu 1961 doğumlu bir Romanyalı eski pilot. Nikola Çavuşesku’nun düşürülmesine yönelik ‘Renkli Devrim’de görev almış.
Çavuşesku’nun önce ‘diktatörlük’ sonra da komünizm suçlamasıyla ‘uluslararası güçler’ aracılığıyla, ama ‘kendi halkı ve ordusu’ tarafından ‘devrildiği’ni unutmuş olabiliriz.
Valentin Vasilescu aracılığıyla onu da anımsatmış olalım.
Hem böylece, ‘Ulusal komünizm’ teriminin o dönemden bir ‘anı’ olarak kaldığını da anımsamış oluruz.
Çünkü, şu ‘kahpe felek’, kimin ne zaman ‘diktatör’, ne zaman ‘ulusalcı’, ne zaman ‘milliyetçi’, ne zaman ‘halkçı’, ne zaman ‘devletçi’, ne zaman ‘laik’, ne zaman ‘devrimci’, ne zaman ‘komünist’, ne zaman ‘faşist’, ne zaman ‘demokrat’, ne zaman ‘sosyal demokrat’ ve ne zaman ‘darbeci’ olduğunu bir türlü ve ‘doğru dürüst’ söylemez.
İşin kötüsü bunların hepsini bir arada söylediği de olur.
Ayıkla pirincin taşını ayıklayabilirsen.
Biz yine de, o ‘derin’ kavram tartışmasına ya da ‘karmaşa’sına girmeden, ‘’Renkli Devrimler’in kimi en yüzeysel en yalın göstergelerine bakmaya devam edelim.
Valentin Vasilescu diyor ki; Türkiye’deki ‘Darbe girişimi’ MİT tarafından deşifre edildiği andan itibaren, Hava alanları ve askeri nizamiyelerin önünün kapatılması ya da elektriklerinin kesilmesi, bir ‘Türk Buluşu’ olmayıp, ‘Standart bir önlem’ olup, ben de 22 Aralık 1989’daki Çavuşesku Darbe’sinde bu önlemi uygulamıştım.
O dönemde Budapeşte’ye 100 km uzaklıktaki Feteşti Hava Üssü’nde 86ncı uçuş filo komutanı idim.
Demek ki, ‘yüce milletimiz’in 15 Temmuz gecesi nizamiyelerin kapısına özel arabalarını çekmeleri ya da belediyelerin çöp kamyonları ile iş makinalarını yığmaları, ‘milletimizin sivri zekâ’sının bir ürünü olmayıp, sıradan ve standart bir önlemin ‘Alaturka’ya çevrilmesinden başkası değilmiş.
Asıl ‘sivri zekâ’lılık, ilgili bölgedeki resmi kurumlar yerine, ‘milletimiz’i oralara yönlendirmek olmuştur.
Tankın karşısına ‘aptal gibi dikilmek’ dediğimiz de işte bu ‘model’dir.
Ve daha ‘Darbe gecesi’nden başlayarak bunun yapılmaması gerektiğini söyledik.
Yanlış hesap, bu kez ve ‘darbe girişimi’nden on gün sonra, ‘Nizamiyenin kapısından dönmüş’ oldu.
Valentin Vasilescu’nun Géopolitique International’de üç yazısı var :
-“Erdoğan neden anti-Öro-Atlantist oldu ?” (Pourquoi Erdogan est-il devenu anti-euro-atlantiste ?)
-“Putin, Erdoğan ve İçimizden Birilerine Kaşı Komplo” (Poutine, Erdogan et le complot contre le reste d’entre nous)
-“Türkiye’deki Darbe Niye Başarılamadı?” (Pourquoi le coup d’Etat en Turquie n’a-t-il pas réussi ?)
Her üç makale de Türkiye’de benim diyen stratejistin yapamadığı ‘çözümlemeleri’ yapıyor ve sanki Türkiye’yi Türklerden çok daha iyi bildiğini ortaya koyuyor.
Nedeni şu; ‘söylemek istediklerini ‘çevresi’nden gelebilecek eleştirilere göre ‘eğip bükmüyor’, dosdoğru ve gördüğü gibi yazıyor da ondan.
Kanımca, Türkiye’deki yorumcuların en büyük ‘eksiklikleri’ bu.
İktidarın ‘tepkisi’ni çekmesin, içinde bulunduğu kurumun ‘tepkisi’ni çekmesin ve hatta ‘milletimizin tepkisi’ni çekmesin isteniyor.
Yanlış anlaşılma korkusu da diyebiliriz.
Oysa bu askerse asker, yazarsa yazar, yayımcıysa yayımcı denilmeden ‘doğru bildiğini söylemek cesareti’nden ödün vermek sonucunu doğuruyor.
Necdet Özel’den (Rütbeleri hâlâ duruyor mu bilmiyorum) buyana, Genel Kurmay’ın uygulamaları artık çığırından çıkmıştı. Ben ‘Özel Paşa’ deyip, hakkında bir daha yazmamaya karar vermiştim.
İşte, Ordu’yu böylesine bir ‘tabu’ haline koyarsan, içinden nasıl çürüdüğünü de göremezsin.
Eksen Kayması
Yeniden bizim ‘püskürtülmüş darbemiz’e dönüldüğü zaman; bunun ‘Ordu’yla ilgili kesimini, yine askerlerin kendisine bırakarak denilebilir ki; bu darbe girişimi, Türkiye-Rusya işbirliğinin dünyadaki jeostratejik dengelerde ‘çok önemli’ bir dönüm noktasına doğru evrildiği bir dönemde geldi.
‘Şûra’dan önce olması, raslantı denilmese de ‘belirleyici etmen’ olarak alınmayabilir.
O arada, bozulmaya yönelmiş ABD-Türkiye arasındaki ilişkiler, AB’den kopan İngiltere’nin, Türkiye’yi ‘arkadan dolanma’ girişimiyle ‘dengelenmeye’ çalışılıyor olabilir.
Yani, ‘Darbe’yele çok ilgisiz gibi görünmesine karşın, ‘Brexit’, yani İngiltere’nin AB’den ayrılması ile Türkiye’ye yapılan ‘uluslararası baskı’ ve ‘seçenek’ler arasında da ‘yakın bir ilişki’ de var.
Bu konunun da ayrıca ele alınması gerekmektedir.
Kitle Psikolojisi
Yine Valentin Vasilescu’nun da gözlemlediği gibi; Batı’da Esad yanlısı gruplar da dahil, kimi gruplar, yanlış bilgi ve yönlendirmeyle Türkiye’deki ‘darbe karşıtı kitleler’i, ‘islamcı’, ‘islamo-faşist’ ya da ‘eşkiya’ olarak göstermeye çalışmaktadırlar.
Gerek bu gruplar ve gerekse sözkonusu kitlenin ‘bilinçaltında’ böyle bir ‘eğilim’in olduğu doğrudur ama, meydanlara salınmalarına izin verilerek Türkiye aleyhine ‘karşı propaganda’ yapmalarına olanak sağlanmış olduğu da doğrudur.
Böylece ‘meydanlara çıkma’nın, her zaman ve her yerde ‘doğru taktik’ olmadığı da görülmüş bulunmaktadır.
Burada ‘kendiliğindenlik’ (spontanéité) ile ‘sürüklenmek’ arasındaki ayırama dikkat çekmek gerekir. Halk hareketleri ‘kendiliğinden’ başlarsa ‘Devrimci’, bir ‘dürtü’ ya da ‘komut’la başlatılırsa, kesinlikle ‘karşı devrimci’ bir nitelik taşıyor demektir.
İncelediğimiz ‘Renkli Devrimler’in hiçbiri, ama hiçbiri ‘kendiliğinden’ başlamamış, şu ya da bu biçimde ‘kışkırtma’ ile başlatılmıştır.
Kaldı ki, ağırbaşlı ve kendine güvenen bir ‘Kamuoyu’ yerine, ellerinde Türk bayrağı da olsa, emir-komuta ile ‘sürüklenen’ bir kitlenin, ne yürüyen halkın kendisine yararı ve ne de karşısısında yürüdüğü varsayılan ‘düşman’a zararı olur.
Hele bu gösterileri ‘Avrupa’nın göbeğinde yapmaya kalkmak, oğlu olduğuna sevinen bir babanın tutup çocuğun zizisini koparmaya kalkmasına benzetilebilir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
DARBELER ve RENKLERİ (V)
Valentin Vasilescu 1961 doğumlu bir Romanyalı eski pilot. Nikola Çavuşesku’nun düşürülmesine yönelik ‘Renkli Devrim’de görev almış.
Çavuşesku’nun önce ‘diktatörlük’ sonra da komünizm suçlamasıyla ‘uluslararası güçler’ aracılığıyla, ama ‘kendi halkı ve ordusu’ tarafından ‘devrildiği’ni unutmuş olabiliriz.
Valentin Vasilescu aracılığıyla onu da anımsatmış olalım.
Hem böylece, ‘Ulusal komünizm’ teriminin o dönemden bir ‘anı’ olarak kaldığını da anımsamış oluruz.
Çünkü, şu ‘kahpe felek’, kimin ne zaman ‘diktatör’, ne zaman ‘ulusalcı’, ne zaman ‘milliyetçi’, ne zaman ‘halkçı’, ne zaman ‘devletçi’, ne zaman ‘laik’, ne zaman ‘devrimci’, ne zaman ‘komünist’, ne zaman ‘faşist’, ne zaman ‘demokrat’, ne zaman ‘sosyal demokrat’ ve ne zaman ‘darbeci’ olduğunu bir türlü ve ‘doğru dürüst’ söylemez.
İşin kötüsü bunların hepsini bir arada söylediği de olur.
Ayıkla pirincin taşını ayıklayabilirsen.
Biz yine de, o ‘derin’ kavram tartışmasına ya da ‘karmaşa’sına girmeden, ‘’Renkli Devrimler’in kimi en yüzeysel en yalın göstergelerine bakmaya devam edelim.
Valentin Vasilescu diyor ki; Türkiye’deki ‘Darbe girişimi’ MİT tarafından deşifre edildiği andan itibaren, Hava alanları ve askeri nizamiyelerin önünün kapatılması ya da elektriklerinin kesilmesi, bir ‘Türk Buluşu’ olmayıp, ‘Standart bir önlem’ olup, ben de 22 Aralık 1989’daki Çavuşesku Darbe’sinde bu önlemi uygulamıştım.
O dönemde Budapeşte’ye 100 km uzaklıktaki Feteşti Hava Üssü’nde 86ncı uçuş filo komutanı idim.
Demek ki, ‘yüce milletimiz’in 15 Temmuz gecesi nizamiyelerin kapısına özel arabalarını çekmeleri ya da belediyelerin çöp kamyonları ile iş makinalarını yığmaları, ‘milletimizin sivri zekâ’sının bir ürünü olmayıp, sıradan ve standart bir önlemin ‘Alaturka’ya çevrilmesinden başkası değilmiş.
Asıl ‘sivri zekâ’lılık, ilgili bölgedeki resmi kurumlar yerine, ‘milletimiz’i oralara yönlendirmek olmuştur.
Tankın karşısına ‘aptal gibi dikilmek’ dediğimiz de işte bu ‘model’dir.
Ve daha ‘Darbe gecesi’nden başlayarak bunun yapılmaması gerektiğini söyledik.
Yanlış hesap, bu kez ve ‘darbe girişimi’nden on gün sonra, ‘Nizamiyenin kapısından dönmüş’ oldu.
Valentin Vasilescu’nun Géopolitique International’de üç yazısı var :
-“Erdoğan neden anti-Öro-Atlantist oldu ?” (Pourquoi Erdogan est-il devenu anti-euro-atlantiste ?)
-“Putin, Erdoğan ve İçimizden Birilerine Kaşı Komplo” (Poutine, Erdogan et le complot contre le reste d’entre nous)
-“Türkiye’deki Darbe Niye Başarılamadı?” (Pourquoi le coup d’Etat en Turquie n’a-t-il pas réussi ?)
Her üç makale de Türkiye’de benim diyen stratejistin yapamadığı ‘çözümlemeleri’ yapıyor ve sanki Türkiye’yi Türklerden çok daha iyi bildiğini ortaya koyuyor.
Nedeni şu; ‘söylemek istediklerini ‘çevresi’nden gelebilecek eleştirilere göre ‘eğip bükmüyor’, dosdoğru ve gördüğü gibi yazıyor da ondan.
Kanımca, Türkiye’deki yorumcuların en büyük ‘eksiklikleri’ bu.
İktidarın ‘tepkisi’ni çekmesin, içinde bulunduğu kurumun ‘tepkisi’ni çekmesin ve hatta ‘milletimizin tepkisi’ni çekmesin isteniyor.
Yanlış anlaşılma korkusu da diyebiliriz.
Oysa bu askerse asker, yazarsa yazar, yayımcıysa yayımcı denilmeden ‘doğru bildiğini söylemek cesareti’nden ödün vermek sonucunu doğuruyor.
Necdet Özel’den (Rütbeleri hâlâ duruyor mu bilmiyorum) buyana, Genel Kurmay’ın uygulamaları artık çığırından çıkmıştı. Ben ‘Özel Paşa’ deyip, hakkında bir daha yazmamaya karar vermiştim.
İşte, Ordu’yu böylesine bir ‘tabu’ haline koyarsan, içinden nasıl çürüdüğünü de göremezsin.
Eksen Kayması
Yeniden bizim ‘püskürtülmüş darbemiz’e dönüldüğü zaman; bunun ‘Ordu’yla ilgili kesimini, yine askerlerin kendisine bırakarak denilebilir ki; bu darbe girişimi, Türkiye-Rusya işbirliğinin dünyadaki jeostratejik dengelerde ‘çok önemli’ bir dönüm noktasına doğru evrildiği bir dönemde geldi.
‘Şûra’dan önce olması, raslantı denilmese de ‘belirleyici etmen’ olarak alınmayabilir.
O arada, bozulmaya yönelmiş ABD-Türkiye arasındaki ilişkiler, AB’den kopan İngiltere’nin, Türkiye’yi ‘arkadan dolanma’ girişimiyle ‘dengelenmeye’ çalışılıyor olabilir.
Yani, ‘Darbe’yele çok ilgisiz gibi görünmesine karşın, ‘Brexit’, yani İngiltere’nin AB’den ayrılması ile Türkiye’ye yapılan ‘uluslararası baskı’ ve ‘seçenek’ler arasında da ‘yakın bir ilişki’ de var.
Bu konunun da ayrıca ele alınması gerekmektedir.
Kitle Psikolojisi
Yine Valentin Vasilescu’nun da gözlemlediği gibi; Batı’da Esad yanlısı gruplar da dahil, kimi gruplar, yanlış bilgi ve yönlendirmeyle Türkiye’deki ‘darbe karşıtı kitleler’i, ‘islamcı’, ‘islamo-faşist’ ya da ‘eşkiya’ olarak göstermeye çalışmaktadırlar.
Gerek bu gruplar ve gerekse sözkonusu kitlenin ‘bilinçaltında’ böyle bir ‘eğilim’in olduğu doğrudur ama, meydanlara salınmalarına izin verilerek Türkiye aleyhine ‘karşı propaganda’ yapmalarına olanak sağlanmış olduğu da doğrudur.
Böylece ‘meydanlara çıkma’nın, her zaman ve her yerde ‘doğru taktik’ olmadığı da görülmüş bulunmaktadır.
Burada ‘kendiliğindenlik’ (spontanéité) ile ‘sürüklenmek’ arasındaki ayırama dikkat çekmek gerekir. Halk hareketleri ‘kendiliğinden’ başlarsa ‘Devrimci’, bir ‘dürtü’ ya da ‘komut’la başlatılırsa, kesinlikle ‘karşı devrimci’ bir nitelik taşıyor demektir.
İncelediğimiz ‘Renkli Devrimler’in hiçbiri, ama hiçbiri ‘kendiliğinden’ başlamamış, şu ya da bu biçimde ‘kışkırtma’ ile başlatılmıştır.
Kaldı ki, ağırbaşlı ve kendine güvenen bir ‘Kamuoyu’ yerine, ellerinde Türk bayrağı da olsa, emir-komuta ile ‘sürüklenen’ bir kitlenin, ne yürüyen halkın kendisine yararı ve ne de karşısısında yürüdüğü varsayılan ‘düşman’a zararı olur.
Hele bu gösterileri ‘Avrupa’nın göbeğinde yapmaya kalkmak, oğlu olduğuna sevinen bir babanın tutup çocuğun zizisini koparmaya kalkmasına benzetilebilir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1532
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x