
Demokratikleşmeye bak
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladık. Bu gibi anlamlı bayramları sadece bayramlık ve günlük olarak değerlendirmekten uzaklaşmalıyız. Bugün asıl tartışılması gereken konu, Türkiye’nin ne ölçüde kuşatıldığı, iradesine ipotek konulduğu, milli egemenlik ve milli bağımsızlığın hangi noktalara doğru götürülmekte olduğudur. Bugüne kadar hiçbir ciddi devletin tartışmayacağı ve taviz vermeyeceği, hangi hayati konulardan tavizler verdik ve veriyoruz?
Egemenlik haklarının ona buna devredilmesinin tartışıldığı bir ortamdayız. Yapılmak istenen değişiklikle Anayasanın 6. ve 7. Maddelerinde “hiçbir suretle bırakılamaz ve devredilemez” denen haklarımız, AB üyesi olmadan AB üyeliğinin gerektirdiği hallerde devredileceğini öngörüyor. Şimdi de Devlete ve egemenliğe iç ortak arıyoruz.
Ses bayrağımız ve egemenlik göstergelerinden biri olan Türkçeye de ortak aranıyor. Türkiye, yapısına uymamasına rağmen; yamalı bir bohça haline getirilmek isteniyor. Etnikliği bile bilimsel olarak tartışmalı olan marjinal gruplar, Anayasaya taşınmaya çalışılıyor. Peter A. Andrews ’ün bile “Türkiye’de Etnik Gruplar” adlı kitabında (sh. 253) tam etnisite özelliği taşımadığını belirttiği Gürcüler, Çerkezler ve diğerleri bizzat onlara rağmen, milli kimliğe ötekileştiriliyor. Bu etnik taassup ve ırkçılık demokratikleşme diye yutturuluyor. Büyük bir oranla sandıktan çıkan iktidar da bunu destekliyor.
Terör örgütlerinin siyasi kolları olan partiler, Avrupa’da kapatılırken, İspanya’da kapatılan parti için AİH Mahkemesinden “Terörle bağlantılı olanların demokratik hakları kullanmaya lâyık olmayacakları” kararı çıkarken; bizde malûm partinin milletvekilleri sokak eylemlerinde başrol alıyor. Halkı itaatsizliğe kışkırtıyor. Her konuyu istismar ediyor ve bazılarına göre, Türkiye demokratikleşiyor.
Türkiye’de terör örgütünün temsilcileri ve faal eylemcileri haline gelenler, maalesef Çankaya’ya davet ediliyor. Bunlar ise, bu davete nazlanıyor ve gitmiyor. Cumhurbaşkanlığının itibarı zedeleniyor; ama Türkiye demokratikleşiyor.
Hürriyetler kısıtlanıyor, korku, baskı ve endişe yaygınlaşıyor, bazılarına Silivri kampı hedef gösteriliyor, binlerce insan dinleniyor, ÖYS ve diğer birçok sınav hakkında kuvvetli şaibeler ortaya çıkıyor, güven zedeleniyor, bazı siyasiler tatmin oluyor, millet ise, tatmin olamıyor. YSK, malûm partinin bağımsız adaylığa soyunanlarına önce ret cevabı veriyor, üç gün sonra siyasi baskı ile karar değişiyor, devlet teröre boyun eğiyor, ama yine de ülke demokratikleşiyor.
Doğu Karadeniz’de, ülkenin birçok yöresinde kanser tavan yapıyor, GDO’lu gıdalar, kanserojen etki yapan kırtasiye, giysi ve oyuncaklar, laminantlar, Kore ve Çin malı süslü duvar kâğıtları birçok ülkede satılmazken, Türkiye’de vatandaşa pazarlanıyor. Üretim frenleniyor, ithalat patlıyor, dış ticaret açığı ve cari açık artıyor, IMF’nin yerini sıcak para girişi alıyor, tek amacı kâr olan “vahşi kapitalizm” örnekleri bütün hızıyla sürüyor, kamu sağlığı, kamu düzeni ve ahlâkı hiçe sayılıyor; ama Türkiye demokratikleşiyor.
Teröristbaşı katilin kitapları vitrinlerde yer alıyor, ama henüz basılmamış kitaplar hakkında takibat yapılıyor. “Teröristbaşının görüşlerinden de istifade edilebilir” diyen Başbakan yardımcıları ortada dolaşıyor, teröristbaşıyla müzakere yapılıyor, ama yine de Türkiye demokratikleşiyor.
İşte 23 Nisan 2011 Türkiye’sinden bazı manzaralar!
Mustafa ERKAL
24 Nisan 2011 YENİÇAĞ

Bizzat kendisi çılgın proje değil mi?
Dokuz yıldır tek başına iktidarda olan AKP,kuruluşundan parti programına kadar, genel başkanının millet vekili olmadan dünya başkentlerinde "ağır misafir" olarak ağırlanmasına kadar bizzat kendisi çılgın proje değil mi?
Günlerdir çılgın proje aşağı, çılgın proje yukarı kamuoyu meşgul ediliyor.
Yok bu gün açıklanacak, yok on gün sonra açıklanacak.
Dokuz yıllık iktidar süresi boyunca altına imza attığı hangi proje normal proje ki?
Bizzat kendi kuruluşu ve iktidara gelişi, daha doğrusu getirilişi birilerinin çılgın projesi zaten.
Yılmaz Özdil’in 19 Nisan 11 tarihli yazısı bu manada çerçevelik bir yazı.
Buyurun:
Çılgın proce
"Kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken... Buğday ambarı’nın buğday ithalatında şampiyon olacağı, nohut’u Meksika’dan, mercimek’i Kanada’dan, sarımsak’ı Çin’den alacağı, el âlemin patates’ine fasulye’sine muhtaç kalacağı, topraklarımızın İsrail’e satılacağı aklınızın ucuna gelir miydi? Taaa Uruguay’dan inek getirmek çılgın proje değil de nedir?
"Aziz vatanın bütün tersanelerine girilmiş olabilir" uyarısına rağmen... 16 Mayıs’ta, Mustafa Kemal’in Bandırma vapuruyla Samsun’a gitmek üzere yola çıktığı günün tıpatıp aynısı, 16 Mayıs’ta, Bandırma Limanı’yla Samsun Limanı’nın satılması, çılgın proje değil de nedir?
Şeref madalyalı subayların "terörist" ilan edileceğini; şehitlerin "kelle", Apo’nun "sayın" olabileceğini, PKK’lıların üstü açık otobüsle şehir turu atıp, milletvekili adayı yapılabileceğini hayal edebilir miydiniz? "Anayasa’dan Türk kelimesi çıkarılsın" denirken, devlet büyüklerimizin "Güzel şeyler oluyor" demesi, çılgın proje değil de nedir?
Hukuk ulemaya sorulacak, polisimiz imamın ordusu olacak, Nutuk suç delili sayılacak; tembel kedi Garfield’le külkedisi Cinderella gözaltına alınacak deseler, inanır mıydınız Allah aşkına? Anne–babasıyla restoranda yemek yiyen bebelere, matiz’likten suçüstü yapılması, çılgın proje değil de nedir?
AB’ye sittinsene giremeyeceğimizi belki düşünmüşsünüzdür ama...
Papa heykelinin önünde, yani, manevi huzurunda, AB Anayasası imzalayacağımızı, sonra da "Ya Allah, bismillah" diye güpegündüz havayi fişek fırlatacağımızı tahmin edebilir miydiniz? Gençlerimiz havaya uçurulurken, çocuklarımız sellerde boğulurken istifini bozmayanların... 85 yaşındaki Papa’nın yatağında vefat etmesi üzerine, İçişleri Bakanlığı genelgesiyle, tüm yurtta bayrakları yarıya indirmesi, çılgın proje değil de nedir?
Türk Telekom Arap, rakı İngiliz olacak deselerdi, hadi oradan demez miydiniz?
Meyveli ithal cıvık’lar rahat rahat satılsın diye, ahalinin damak alışkanlığını değiştirmek için, Bakanlık emriyle yoğurdumuzun kıvamını değiştirmek, çılgın proje değil de nedir?
Telefonlara kulak, makam odalarına böcek konulmasını, 10 sene önce hangi vizyoner hayal edebilirdi? Yatak odalarına kamera döşenmesi, çılgın proje değil de nedir?
12 Eylül’de "evet" deyip, postalını yaladığı darbeciye evinde parti veren yalakaların, öbür 12 Eylül’de hiç utanmadan "hayır" diyenlere darbeci demesi... Yargılanacak denen Evren’e zam yapılması... Muhtıra verene, zırhlı makam aracı hediye edilmesi, çılgın proje değil de nedir?
İşsiz çoğalırken, işsizliğin azalması... Dünyanın en pahalı benzinini kullanırken, enflasyonun düşmesi... Donumuzu satmamıza rağmen, borcun büyümesi... Son 8 senede 80 şehrimizde 888 kere petrol bulunması... Kişi başına milli gelir hesaplanırken, nüfusun 7 milyon kişi eksik çıkması... Seçim yaklaşırken, seçmen sayısının 7 milyon kişi artması, çılgın proje değil de nedir?
Atamamız niye yapılmıyor diye soran öğretmenlerin gözüne gaz sıkılırken, yurtdışından öğretmen ithal edilmesi... Hekimlere dolandırıcı, eczacılara yankesici muamelesi yapılırken, rabbimin Cleveland demesi... Pantolon paçasının çoraba sokulması, Nobel’e aday gösterilmesi gereken çılgın proje değil de nedir?
Çevrecinin daniskası olup, ormana gecekondu kondurmayı, bi nebze akıl etmiş olabilirsiniz ama... Ha nükleer santral kurmuşsun, ha evine tüp bağlatmışsın, çılgın proje değil de nedir?
Kız çocuklarımızın okula gitmesi için son nefesine kadar gayret eden profesör’ün "Fahişe bu" diye evi basılırken...
"Dekolte giyen kadınlar tecavüzü hak eder" diyen profesör, hâlâ görevinin başındayken... Üniversite sorularına alenen şifre koyup, gençlerimizin hayallerinin ırzına "şehven" geçilirken... Yetkililerimizin "tatmin" olması, çılgın proje değil de nedir?
Sanatın içine tükürmek, tiyatroları kapatmaya çalışmak, Taliban gibi heykel yıkmak... O heykel yıkılmasın diye mücadele veren Atatürkçü, çağdaş, onur duymamız gereken ressamımızı bıçaklamak... Bırak çılgını mılgını, cinnet projesi değil midir? Ahali hâlâ çılgın proje bekliyor iyi mi. "Yetmez ama evet" diyorlardı...
İnanmıyorduk.
Aziz KARACA
23.04.2011 yenimesaj.com.tr