Futbolun denen bu büyük heyecanın zirveye çıktığı noktalardır derbiler. Genel olarak kelimenin anlamına baktığımızda, aynı şehrin iki takımı arasındaki yapılan müsabakadır. Fakat bazı rekabetler de vardır ki aynı şehrin takımı olmasalar da aralarındaki karşılaşmalar derbi olarak adlandırılır. Hatta günümüzde yavaş yavaş farklı ülkelerin takımları arasındaki karşılaşmalar da derbi niteliği kazanmaya doğru gitmekte.
Genel olarak dünyanın belli başlı derbilerine bakacak olursak genelde temellerinde futbol dışı öğelere rastlarız. Kimi zaman politikadır bu, kimi zaman dindir, kimi zaman da sosyal statü farklılıklarıdır. Elbette içlerinde sadece renklerin savaşı olarak nitelendirebileceğimiz temelini sadece futboldan alan rekabetler de vardır..
El Superclasico
Dünyanın en büyük derbisi olarak nitelendirilen El Superclasicodan yani Boca Juniors - River Plate derbisinden konuyu açalım.
Boca - River rekabetinin temelinde para ve sosyal statü yatmaktadır. Her iki kulüp de Buenos Airesin gelir düzeyi çok düşük olan La Boca bölgesinde kurulmuş olsa da River Plate 1938 yılında şehrin gelir düzeyi çok yüksek Nunez bölgesine taşınmıştır. Boca Juniors ise şehrin gelir seviyesi düşük bölgesinde kalmayı tercih etmiştir.
Boca Juniors taraftarları River taraftarlarını korkak tavuklar diye çağırırken Riverlılar, Bocalıların fakir ve pis olduklarını ima etmek için domuzlar diye seslenirler. Ayrıca Boca temsil ettiği kesimden dolayı halkın takımı olarak nitelendirilirken River milyonerlerin takımı olarak nitelendirilir.
El Superclasico maçlarının bir başka özelliği ise tribün şovlarıdır ki zaten bu da birbirinden nefret eden iki sosyal sınıfın birbirine karşı giriştiği üstünlük savaşı olarak algılanabilir.
Bu güne kadar yapılan 295 karşılaşmanın 113ünü Maradonanın takımı Boca kazanırken 90 karşılaşmadan River galip ayrıldı, 90 karşılaşma da berabere sonuçlandı.
El Clasico
İspanyada birçok derbinin altında siyasi nedenler vardır. Athletic veya Athletico takısını almış direniş takımları ile Real unvanını almış olan kraliyetin takımları arasında büyük bir rekabet vardır. Osasuna, Sevilla, Athletic Bilbao, Atletico Madrid gibi takımların maçlarında genelde kızıl bayraklar ve Che resimleri mevcutken Real Madrid, Real Sociadad, Real Zaragoza gibi takımların maçlarında siyahî oyunculara karşı yapılan ırkçı tezahuratları duyabilirsiniz.
Bu derbiler arasında en fazla göze batanlar, Bask Bölgesinin özgürlüğünü savunan Athletic Bilbao ile İspanyaya bağlılık ve kraliyetten yana olan Real Sociadad, Madridde yaşayan Basklı öğrenciler tarafından kurulan ve kısa bir süre Athletic Bilbao bünyesinde varlığını sürdürdükten sonra ayrı bir kulüp haline gelen Atletico Madrid ile diktatör Franconun desteğini arkasına almış olan Real Madrid, Katalunyanın özgürlüğünün bir simgesi olan ve bu bölgenin ulusal takımı olan Barcelona ile Katalunyada yaşayan ve kraliyete bağlı olanların takımı olan Espanyol derbileridir.
Fakat bütün bunlardan daha büyük bir rekabet; Cumhuriyetçiler ile Francocuların amansız mücadelesi... El Clasico yani Barcelona Real Madrid rekabeti...
Bir tarafta iç savaş yıllarında Cumhuriyetçilerin kalesi olan bir şehrin takımı, diğer tarafta Franconun her zaman desteklediğini söylemekten çekinmediği kraliyetin takımı...
Barcelona takımı futboldaki veya sosyal yaşamdaki ırkçılığa karşı mücadelenin en yoğun olduğu yerken ve hatta bu konudaki hareketin merkezi iken Real Madrid takımı taraftarları kendi takımlarında oynayan siyahî oyuncuları yuhalamaktan çekinmezler.
Rekabetin kökeni daha eskilere dayanmasına karşın asıl kendisini 1936 iç savaşı ile gösterir, faşist Franco seçimle gelen devrimci ve Cumhuriyetçi hükümete karşı darbe yapar ve özellikle Cumhuriyetçilerin kalesi durumunda olan Katalunya bölgesi ve Bask Bölgesi üzerinde büyük bir baskı kurmaya çalışır. Kültürleri yok edilmeye çalışılan Katalanların varlıklarını devam ettirebildikleri tek yer Camp Noudur.
1975 yılında Franconun ölümü ile cumhuriyet ilan edilerek Katalunya özerklik kazanmış olsa da Katalanlara karşı 2. sınıf insan muamelesi devam eder. O kadar ki 1992 Barcelona olimpiyatları hazırlıkları sırasında İspanya hükümeti hazırlıklara neredeyse hiç bir yardımda bulunmaz bunun üzerine Katalan hükümeti de olimpiyatlarda kullaınlacak dil olarak ilk sırada Katalanca ardından İngilizce ve ancak üçüncü olarak İspanyolcayı gösterir.
Kökeninde politik bir mücadele olan El Clasico bu iki ezeli rakip var oldukça devam edecektir...
Old Firm
İskoçyanın Glaskow kentinin iki takımı, Celtic ve Rangers. Celtic, İrlanda nüfusunun yoğun olduğu ve gelir seviyesi son derece düşük olan şehrin doğu kısmında kurulurken, Rangers Protestanların takımı olarak sahneye çıkmıştır.
Bu derbinin temelini politika ve din oluşturur. Celtic, İrlandalıların takımıdır ve Katolikleri temsil eder, Rangers ise Protestandır ve bu yönden İngilizlere daha yakındır.
Presbiteryen Gençlik Kulübü olarak Presbiteryen klisesince kurulan Rangers, ilk Katolik oyuncusu olan Mo Johnstonı transfer ettiğinde Rangers taraftarının çok büyük bir tepki ile karşılaştı. Biletlerini yakan taraftarlar bu oyuncunu golü ile 1-0 kazandıkları Celtic maçını hala 0-0 kabul ederler.
Celtic ise her ne kadar Katoliklerin takımı ola da kadrosunda Protestan oyuncu bulundurmaktan hiç bir zaman çekinmemiştir.
Maviler (Rangers) ile Yeşiller (Celtic) arasındaki bu rekabette Kuzey İrlanda sorunun da büyük katkısı vardır. Genelde İrlanda nüfusunun olduğu yerde kurulmuş olan ve İrlandalılar ile aynı mezhepten olan Celtic klübü İngilterenin bu bölgedeki işgalinin sona ermesi için mücadele eden İRAya destek verirken tam bir İskoç klübü olan ve Protestan olan Rangers bu mücadelede İngilizleri desteklemektedir.
Dünyadaki diğer derbiler:
Dünya futbolunda derbi maçların yeri çok farklı. Şehir kulüplerinin mücadelesinde politik ve dinsel çekişmeler etkili oluyor. İskoçyada Rangers ve Celticin maçlarında Katolik-Protestan çekişmesi yaşanırken, İtalyada Roma-Lazio derbileri sağ-sol çatışmasına sahne oluyor.
Futbolda rekabet duygusunun kültürlere göre farklılık oluşturması, çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor. Mesela, İskoçyada futbol rekabeti dinsel çekişmelerin yansıması olurken, bu durum İspanya ve Belçikada etnik farklılık şekliyle kendini gösteriyor.
Arjantin, Brezilya, Şili, Uruguay gibi Güney Amerika ülkelerinde ise toplumsal tabakalarda bölünmeler göze çarparken ekonomik sorunların bu rekabeti tetiklemesi stat anarşisini körüklemeye başladı. Bir diğer ince ayrıntı ise derbi diye anılan aynı şehrin takımlarının rekabetinin çıkış noktasını İngilterenin oluşturması. Türkiyedeki bu görüntü Avrupadan pek farklı değil. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş rekabeti dünyanın sayılı derbileri arasında heyecan fırtınasına neden oluyor.
Türkiyede derbi denince Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş maçları akla geliyor. 70li yıllarda dördüncü büyük olan Trabzonspor da bu halkaya katıldı. Ankarada Gençlerbirliği ile Ankaragücü, İzmirde Karşıyaka, Altay ve Göztepe, Karadenizde Trabzonspor, Samsunspor karşılaşmaları her zaman büyük seyirci toplamıştır.
İngiltere: İngilterede en büyük rekabet kent takımları arasında oynanan maçlarda ortaya çıkıyor. Manchester United ile Arsenal arasındaki maçlar hiçbir zaman Manchester kentinin derbisi olan Manchester United-Manchester City, Londra derbisi olan Arsenal-Tottenham ya da Liverpool kentinin derbisi olan Liverpool-Everton maçları kadar değer bulmuyor.
İtalya: İtalyada ezeli rekabet olgusu hem kentlerin kendi takımları arasındaki maçlarda hem de şehirlerarası maçlarda kendini gösteriyor. Bu yönüyle ülkemizdeki rekabet çekişmesine en yakın lig olarak Seri Ayı gösterebiliriz. Milano kentinin derbisi olan İnter-Milan, Torino kentinin derbisi olan Juventus-Torino ya da Roma kentinin derbisi olan Roma-Lazio maçları ne kadar önemliyse Juventus-Milan ya da Lazio-İnter maçları o kadar önemli ve kıran kırana geçiyor.
Almanya: Almanyanın en büyük takımı Bayern Münihin Dortmund ile olan çekişmesi son yıllarda sekteye uğradı. Bazen Schalke ile Werder Bremen yarışa ortak görünse de bu durum fazla uzun sürmüyor. Nitekim Bayern bu üstünlüğünü sürdürmeye devam ediyor. Tek fark, Bayern artık tek başına ve rakipsiz.
G.Amerika: Brezilyada aristokrat Fluminense ile, yoksul adamın takımı Flamengonun 1911den beri süregelen rekabeti, kahve ülkesinin sınırlarını aşıp tüm dünyaya açıldı.
Asya ve Afrika: Geçmişi Şah dönemine kadar uzanan İran rekabetinde başkentin en önemli iki kulübü olan İstiklal Kraliyet (Şah) ile elit kesimi, Persepolis ise halkı temsil ediyor. Bilindiği gibi Mustafa Denizli şu anda ülkenin önemli takımlarından Pası çalıştırıyor. Mısırdaki durum ise biraz farklı. Al Ahly, Arap aleminin en eski ve köklü kulübü olarak tanınıyor. Zamalek ise ülkedeki yabancılarla kurulan bir ekip.
BELÇİKA
Belçika'daki etnik kimlik İspanya kadar sert değil
Belçika'da yine etnik kimlik farklılığına dayanan bir rekabet var. Ama durum İspanya'daki kadar sert değil. Fransız ve Flemenk asıllı iki halkın yaşadığı bu küçük Batı Avrupa ülkesinde Flamanları Anderlecht temsil ederken Fransızlar, Club Brugge ve Standard Liäge kulüplerini destekliyor
Balkanlar: Sırbistan-Karadağ'daki en güçlü rekabet Belgrad'ın Kızılyıldız'ı ile Partizan takımları arasındaki rekabette göze çarpıyor. Kızılıyıldız kralı, Partizan ise sosyalist kesimi temsil ediyor. Hırvatistan'da ise Zagrep kenti iki tane güçlü takım çıkaramadığı için ezeli rekabet Dinamo Zagrep ile Split'in takımı olan Hajduk Split arasında yaşanır. Yunanistan'da Panathinaikos ile Olympiakos arasındaki mücadele Yunanlıların çok önem verdiği maçların başında geliyor.
FB-GS derbisi zirvede
Türkiye'de, kuruluşları Osmanlı dönemine rastlayan, İstanbul'un köklü üç kulübü Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş arasındaki karşılaşmalar her zaman ülkenin gündemini meşgul etti. F.Bahçe-G.Saray derbisi dünyanın en büyük derbileri arasında gösteriliyor. Bu üç kulüp arasındaki ezeli rekabetin lokomotif maçlarını F.Bahçe ile G.Saray karşılaşmaları oluşturuyor.
Bir Dünya Derbisi
İki ekibimizin yüzyıla merdiven dayayan mücadelesi, emsalleri gibi dini, sosyal ve politik nedenlere dayanmıyor belki ama heyecan ve gerilim olarak hepsini geride bırakacak nitelikte.
Futbolun vazgeçilmez heyecanları arasında derbilerin yeri ayrıdır. İngilizler'in at yarışları için kullandığı derbi kelimesi futbolda da yer bulmuş ve aynı şehrin takımlarının maçları için kullanılır olmuştu. Ancak zamanla şehirlerin dışına taştı derbiler. Avrupa'dan Güney Amerika'ya kadar futbol oynanan ülkelerde takımların rekabeti etnik kökenlerden, dini nedenlere yayılacak şekilde kemikleşmiş durumda. Öyle ki İskoçya'da Glasgow Rangers ile Celtic arasındaki rekabet dini, İspanya'da Barcelone ile Real Madrid çekişmesi milli ve politik nedenlere dayanırken, Arjantin'de Boca Juniors ile River Plate arasında sosyal ve İtalya'da Lazio-Roma arasındaki sosyopolitik farklara dayanan bir çekişme var.
Bizimkisi renk aşkı Dünya futbolunda hal böyleyken, bizim F.Bahçe ile G.Saray arasındaki ezeli rekabet de emsallerini aratmayacak nitelikte. Ama bir farkla. Bizim derbide ne milli, ne dini, ne de politik farklar var. Kısaca bizimkisi renk aşkı. Hem de öyle bir aşk ki, gerilim ve heyecan olarak İngilizler'in ünlü dergisi Four Four Two'nun 'Dünyanın En Büyük Rekabetleri' arasında 3. sıraya soktuğu cinsten. F.Bahçe-G.Saray rekabetinin Türkiye'nin bütün sorunlarını unutturduğu günlerin sayısı hiç de az değildir.
İki takımın arasındaki rekabetin bu kadar kızışmasında G.Saray'ın Avrupa'daki başarılarının da payı büyük elbette. Avrupa'da boynu bükük F.Bahçe'nin, UEFA ve Süper Kupa'yı kazanan G.Saray'a karşı galibiyeti prestij sayması ve 'tek şut ve golle' kazandığı maçların tansiyonun yükselmesinde etkisi çok.
Bu maçlar unutulmaz
Hafızalardan çıkmayan maçlar vardır. Fener'in 10 kişiyle G.Saray'ı 6-0 yenmesi ve sarı-kırmızılı takımın 7 kişi bitirdiği maç en taze iki örnek.
17 Ocak 1909'da Papazın Çayırı'nda başlayan F.Bahçe-G.Saray rekabetinde bugüne kadar inanılmaz maçlar oynandı. Taçsız Kral Metin Oktay'ın F.Bahçe ağlarını delen şutu, G.Saray'ın 7 kişi ile F.Bahçe'yi 7-0 yenmesi, F.Bahçe'nin kupada 3-0 geriden gelip 4-3 kazandığı maçlar tarihten birer yaprak oldu şimdi. İki takımın derbilerinde sonuç olarak her zaman ilgi çekici 90 dakikalar yaşandı. Özellikle yeni adıyla F.Bahçe'nin Şükrü Saracoğlu Stadı'nda.
6-0 tarihe geçti
Tarih 6 Kasım 2003. F.Bahçe, Arjantinli yıldızı Ortega'nın atılmasına rağmen G.Saray'ı 6-0 yeniyordu. Bir sezon önce de bir başka unutulmaz 90 dakika yaşanıyordu Saracoğlu'nda. F.Bahçe, G.Saray'ı Rapajc'in golü ile 1-0 yeniyordu. Hakem Ali Aydın, Emre, Bülent, Hasan ve Batista'yı oyundan atmasına rağmen F.Bahçe 7 kişilik G.Saray'a başka gol atamamıştı.
29 Şubat'ta ilk kez Ali Sami Yen'de F.Bahçe'ye pek gün yüzü göstermeyen G.Saray rakip sahada tutunamıyor. G.Saray, Kadıköy'deki son galibiyeti 22.12.1999'da 2-1'lik sonuçla alırken, 1992-1993 sezonunda kazanılan 4- 1'lik zafer ise unutulmadı. 95 yıllık rekabette yüzlerce futbolcu forma giydi ancak sadece 50 isim iki takımda da oynayarak tarihe geçti. 4 bir yılda gelen 29 Şubat'ta ilk kez oynayacaklar.
En iyi derbiler yazarlara göre
KAZIM KANAT
1- F.Bahçe-G.Saray
2- Real Madrid-Atletico Madrid
3- Bayern Münih-1860 Münih
4- River Plate-Boca Juniors
5- Lazio-Roma
LEVENT TÜZEMEN
1- Boca Juniors-River Plate
2- Milan-Inter
3- G.Saray-F.Bahçe
4- Roma-Lazio
5- Celtic-Glasgow Rangers
GÜRCAN BİLGİÇ
1- Real Madrid-Atletico Madrid
2- Milan-Inter
3- Panathinaikos-Olympiakos
4- Lazio-Roma
5- F.Bahçe-G.Saray
EMRAH KAYALIOĞLU
1- Glasgow Rangers-Celtic
2- Lazio-Roma
3- F.Bahçe-G.Saray
4- Barcelona-Real Madrid
5- Boca Juniors-River Plate
MERT AYDIN
1- Glasgow Rangers-Celtic
2- Barcelona-Real Madrid
3- River Plate-Boca Juniors
4- F.Bahçe-G.Saray
5- Lazio-Roma
devamı gelecek
****************************
kaldığımız yerden devam edelim