Devlet Bahçeli Apo’yu Mandela Yapmak İstiyor! MHP Bir Operasyon Partisi Olarak Kurulmuştur

Genel & Güncel Konular

Devlet Bahçeli Apo’yu Mandela Yapmak İstiyor! MHP Bir Operasyon Partisi Olarak Kurulmuştur

İletigönderen İlteriş Kağan » Sal Nis 29, 2025 0:28

Osman Başıbüyük Emekli Hava Pilot Kurmay Albay, 26 Nisan 2025

Devletin Temeline Koyduğu Bomba
Devlet Bahçeli 22 Ekim 2024 günü MHP grup toplantısında yaptığı konuşmada; “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisinde DEM (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) Parti grup toplantısında konuşsun, terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın.” diyerek Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin temeline büyük bir bomba koymuştur. Üstelik Türklerin 1071’de Anadolu’ya girişine gönderme yaparak, “PKK’nın fesih kongresini Malazgirt’te yapmasını teklif ederek” koyduğu bu bombanın üzerine bir de mum dikmiştir.
Resim
Devlet Bahçeli bir siyasetçi değil görev adamıdır. Yukarıdaki sözleriyle giderayak kendisine verilen son görevci icra etmektedir. Asıl mesele Bahçeli’ye bu görevi kimin verdiğidir. Gelin MHP’nin Türkiye siyasetindeki rolü üzerinden ülkemize kurulan tuzağı keşfetmeye çalışalım.

MHP Bir Operasyon Partisi Olarak Kurulmuştur
Ülkücü arkadaşlar kızacaklar ama devletin bekası için gerçeklerle yüzleşme zamanı geldi. Alparslan Türkeş, 1960 Darbesi’nin baş mimarlarından birisidir. Darbeciler arasında çıkan bir anlaşmazlık sonucu 13 arkadaşı ile birlikte tasfiye edilir. Cuntacıların kurduğu Milli Birlik Komitesi’nin niyeti bu 14 subayı öldürmektir. Onları ipten CIA’nın Ortadoğu İstasyon Şefi Ruzi Nazar alır. Türkeş ile Nazar yakın aile dostudurlar. Mesela 13 Kasım 1960 gecesi Alparslan Türkeş tutuklandığında, kızı Çağrı, Ruzi Nazar’ın evinde yatmıştır.[1] Türkeş, Hindistan’a sürgüne gönderildiğinde de çok sevdiği atına Ruzi Nazar bakar.

Türkeş, Mart 1963’te Türkiye’ye döner, askerlikten ayrılmıştır, aynı yıl Albay Talat Aydemir ile yeni bir darbe için işbirliğine girer. Ancak liderlik konusunda anlaşamayınca darbecileri ispiyonlar. Başarısız bir darbe girişiminde bulunan Talat Aydemir idam edilir. Darbeye karışma suçlamasıyla Türkeş de dört ay hapis yatar. Artık onun için devleti yönlendirme adına siyasete girmekten başka seçenek kalmamıştır. Bu yönde en büyük desteği Ruzi Nazar’dan alır. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)’ne girer. CKMP’nin 1965 yılı kongresinde partiyi ele geçirir. Partiyi ele geçirmesini sağlayan en büyük güç Talat Aydemir darbesine katılmak suçuyla okuldan atılan Harbiyeli öğrencilerdir. Harbiyeliler bir dayanışma derneği kurmuş başına da şu an hapiste olan ve FETÖ’nün kurucularından Enver Altaylı’yı getirmiştir. Altaylı’nın babası ile Ruzi Nazar, Buhara’nın Margilan bölgesinde doğmuştur, çok eski tanıştırlar. Altaylı, arkadaşlarını örgütler, CKMP’nin gençlik kollarında hep bu eski Harbiyeliler vardır. Kongrenin yapılacağı Büyük Sinema’yı kuşatırlar, tekme tokat milleti döverek Alparslan Türkeş’in kongreyi kazanmasını sağlarlar. Türkeş, ele geçirdiği partinin adını 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) olarak değiştirir.
Resim
Enver Altaylı, Taha Akyol ile yaptığı bir mülakatta, “MHP’nin sadece sola karşı aksiyoner/hareket partisi olmak amacıyla inşa edildiğini” söylemiştir.[2] Gerçekten de bu böyledir. ABD’de “gerilla harbi” eğitimi alan ve yüzbaşı rütbesinde iken Çankırı Gerilla Okulu’nda öğretmenlik yapan Alparslan Türkeş’in partiyi ele geçirdikten sonra yatığı ilk iş, komünizmle mücadele edecek milliyetçi gençlerin, ideolojik ve askeri eğitim görecekleri komando kamplarını açmak olur. Böylece milliyetçi vatansever, tertemiz Türk gençleri, yine vatansever, tertemiz solcu gençlerin karşısına koyulmak için yetiştirilir. Türkiye’yi 1980 Darbesine götürecek sağ-sol çatışmasının bir bacağı işte böyle inşa edilmiştir.

Timsahın Çeneleri
12 Eylül 1980 Darbesi bir gladyo operasyonudur. Gladyo operasyonları, kutuplaştırılan insanları birbirine tokuşturma prensibi üzerine kurulur. Bu amaçla her iki kutbun içerisine de gladyo elemanları yerleştirilir. Ülkücü kanadın içerisine yerleştirilen gladyo elemanlardan birisi de bugün yeni PKK açılımın borazanlığını yapan Mümtaz’er Türköne’dir.
Resim
Darbe öncesi karşılıklı kan dökülmesini hızlandıran en önemli operasyonlardan birisi, tarihe Bahçelievler Katliamı olarak geçen yedi Türkiye İşçi Partili gencin öldürülmesidir. Bahçelievler katliamının emrini veren Ülkü Ocakları İkinci Başkanı Abdullah Çatlı’dır. Bu sırada Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Başkanı, Mümtaz’er Türköne ise Yönetim Kurulu üyesidir. Aynı dönemde bir de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurucu başkanı Kemal Türkler’in öldürülme olayı vardır. Cinayete karışanlardan birisi Ünal Osmanağaoğlu’dur. Osmanağaoğlu ile Türköne oda arkadaşıdır.[3] Cinayetin bir diğer zanlısı, uzun yıllar MHP milletvekilliği yapan Celal Adan sorguda Kemal Türkler’i öldürme emrini Alparslan Türkeş’in verdiğini söylemiş sonra mahkemede verdiği ifadeyi reddetmiştir.

Bu kanlı olaylar doğal olarak solcu gençleri çok etkiler. Onları kışkırtma görevini ise gladyonun diğer kanattaki elemanı Doğu Perinçek üslenmiştir. Aydınlık Gazetesi üst düzey ülkücü gençlerin kimlik ve adres bilgilerini yayınlayınca ülkede kan gövdeyi götürmeye başlar. Eş zamanlı olarak benzer bir görevi karşı tarafta da Enver Altaylı ve Hergün gazetesi yapmaktadır. Onlar da ülkücü gençleri solcu gençlere karşı kışkırtır.

O dönemde Mümtaz’er Türköne’nin Ülkücüler içerisindeki pozisyonuna karşılık gelen diğer kutup içerisine sızmış gladyo elemanı Cengiz Çandar’dır. Kendisinin İbrani köklerini saklamayan Çandar, 1968’de “kahrolsun Amerikan emperyalizmi” diyen bir devrimci, 1970’te Perinçek’in kurduğu Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Merkez Komitesi üyesidir. Sonradan CIA’nın önemli elemanlarından Graham Fuller’in yakın dostu olmuştur.

Gladyonun bu elemanları sanki bir timsahın alt ve üst çenesindeki dişler gibi vazife görürler. Alt çene Mümtaz’er Türköne ise üst çene Cengiz Çandar’dır. Timsahın çeneleri pırıl pırıl vatan gençlerimizi parçalayarak 12 Eylül darbesinin taşlarını döşemiştir. Sağ-sol çatışmasının yarattığı istikrarsızlık, ülkeyi IMF’ye el açmak zorunda bırakmış, darbeyi gerçekleştiren Kenan Evren liderliğindeki cunta da silah ve işkence zoruyla Turgut Özal’a hazırlattırılan 24 Ocak kararlarını yürürlüğe koymuştur. Böylece devletin malını-mülkünü özelleştirme yoluyla yavaş yavaş küresel sermayeye peşkeş çekmesinin önü açılır. Asıl darbeciler Türköne ve Çandar örneğiyle açıklamaya çalıştığımız perde arkasındaki gladyo elemanlarıdır. Kenan Evren ve arkadaşları sirkte oynanan oyunda üniformalı palyaço görevini üstlenmiştir.

Kendisinden kıdemli üç orgeneralin emekliye ayrılmasıyla, beklenmedik şekilde kara kuvvetleri komutanlığı, ardından genelkurmay başkanlığı koltuğuna oturan sonra da darbe yapan Kenan Evren.

Yeni Bir Gladyo Operasyonu ile Karşı Karşıyayız
12 Eylül’ün düşman kardeşleri Mümtaz’er Türköne ve Cengiz Çandar bugün bir araya gelmişler, “Abdullah Öcalan için ‘bebek katili’, ‘terörist başı’ gibi sıfatlarının yerini ‘PKK lideri’ veya ‘kurucu önder’ gibi sıfatların almasını istiyorlar.
Resim
Neymiş efendim; “PKK’nın silahsızlandırılması ile yeni bir millet oluşturulacakmış”, “Türk-Kürt ittifakı, Irak ve Suriye’yi içine alan, giderek genişleme potansiyeline sahip bir Pax Turcia (Türkiye Barışı) yaratacakmış”, “Türkiye bölgeye nizam verecek, Kuzey Irak’ta ve Kafkasya’da olduğu gibi Kuzey Suriye’yi de ekonomik ve kültürel olarak kendisine entegre edecekmiş”!

Bu gerçeği kimler görmüş? Mümtaz’er Türköne, Cengiz Çandar, Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek ve Abdullah Öcalan görmüş. Maalesef bizler Biz görememişiz!

Peki bu hayalin gerçekleşmesi için ne yapılması gerekiyormuş? Öcalan’ın hapisten çıkması ve rahat bir çalışma ortamına kavuşarak bu planda önemli roller üslenmesi gerekiyormuş. Bak sen!

Abdullah Öcalan hapisten çıkar ayrılıkçı Kürt hareketinin tekrar başına geçerse kendi elimizle yeni bir Nelson Mandela yaratmış olmaz mıyız?

Bu arada Nelson Mandela halk kahramanı falan değildir. Hapisten çıkma karşılığında Güney Afrika’nın en büyük zenginliği olan altın ve gümüş madenlerinin küresel şirketlerin elinde kalmasına evet demiştir. Yönetim siyahlara geçmiş, ama ekonomi küreselcilerin tekelinde kalmış, sonuç olarak halkın hayat standartlarında hiçbir değişiklik olmamıştır. Beyazlar rahatça yaşarken ayrıcalıklı küçük bir grup hariç siyahlar halen asgari ücretli köleliğe devam etmektedir.

Buraya not düşelim, eğer terörist başı hapisten çıkartılırsa çok geçmez ülke kan gölüne döner. Eskiden dağlarda teröristler ile güvenlik kuvvetleri arasında yaşanan çatışma bu sefer batıdaki büyük şehirlerde kapı komşuları arasında yaşanmaya başlar. 12 Eylül öncesine tekrar döneriz. Geçmişte sağ-sol çatışmasını tezgâhlayan aynı ekip, bu sefer bitmiş olan PKK’yı yeniden canlandırarak Türk-Kürt kutuplaşmasında yeni bir kardeş kavgasının peşindedir.
Resim
Gladyonun Gülü[4] Doğu Perinçek, proje açıklandığında hemen karşı çıkmıştı ama aradan altı saat geçmeden tekrar fırıldak gibi döndü ve hemen kervana katıldı. Demek ki derin devletten talimat geç geliyor. Muhtemeldir ki açığa çıkmamak için dijital haberleşme kullanmıyorlar.

Kim Bu Derin Devlet?
Hem Mümtaz’er Türköne hem de Cengiz Çandar, bu projede bir devlet aklından, bir derin devlet kavramından bahsediyorlar. Diyorlar ki; “Devlet katında devletin derinlerinde mantık olarak akıl sahibi, refleks gösterebilen, muhakeme yürütebilen bir kurum varmış! İstihbaratçılardan, diplomatlardan, bazı akademisyenlerden, mülki kadrolardan, güvenlik birimlerinden meydana gelen bu kurum, meseleyi Devlet Bahçeli’nin gördüğü şekilde görüyormuş! Devlet Bahçeli’nin ortaya koyduğu meseleyi onun gibi anlayan ve savunanlar varmış! Bu konuda bir uyum varmış ama AK Parti bu uyumun dışındaymış!”

Vay anasına sayın seyirciler! Bizim alî menfaatlerimizi düşünen, devletin bekasını önceleyen bir derin devletimiz varmış! Ama bizim haberimiz yokmuş! Kimmiş bu derin devlet? Birçok ülkücü genç Kurtlar Vadisi dizisindeki gibi devletin derinliklerinde Encümen-i Daniş benzeri bir yapının varlığına inanabilir. Bu insanları rahatlatan bir kavramdır. Ama insanlar şunu düşünmez mi? Kimdir bu adamlar? İn midir cin midir? TBMM yerine kim olduğunu bilmediğimiz bu adamlara niçin güvenelim? Evet buna benzer bir yapı vardır ama bu yapı kesinlikle yerli ve milli değildir. Anlatalım.
Resim
Bir zamanlar Ergenekoncular, Balyozcular vardı. Derin devlet onlardı! Kumpas davalarla AKP hepsini tasfiye etti. Bir de baktık, FETÖ çıktı ortaya! Meğerse derin devlet FETÖ’cülermiş! Onları da planladıkları darbeye göz yumup suça bulaştırarak tasfiye ettiler, meydan tek başına Erdoğan’a kaldı. Şu an asker, polis, yargı, istihbarat hepsi Erdoğan’ın tekelinde, istediğini içeri atıyor, istediğini MİT başkanı yapıyor. Gel gör ki Türköne ve Çandar’a göre yine bir devlet aklı varmış ve bu akıl Erdoğan’a rağmen yeni PKK açılımını dayatıyormuş. Demek ki derin devlet bitmemiş! Bitmez, çünkü derin devlet Türkiye’de değil. Derin devletin bir ucu İsrail’de öbür ucu ABD’dedir. Püskülleri Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da sarkar. Derin devlet, küresel bir ağdır. Ağın ülke elemanları, planı dışarıda yapar, içerideki piyonlara uygulatır. Bu piyonların bazıları işin aslını biliyordur bazıları ise önlerine koyulan projeden hayır çıkacağına gerçekten inanır. Maşa olarak kullanıldıklarını hiç fark etmezler. Çünkü hamaset ve barış lafları bu safların gözünü boyamak için yeterlidir.

Açmaz Operasyonu
Erdoğan, ilk günden beri terörist başını hapiste çıkartma projesine mesafeli, hiç kendisini ön plana çıkarmadı. Çünkü bu projeden hayırlı bir iş çıkmayacağını adı gibi biliyor. Erdoğan pragmatik bir liderdir. Devletin bekasını falan da pek düşünmez, ama iktidarda kalmak onun için hayat memat meselesidir. Terörist başını hapisten çıkartırsa ülkenin karışacağını ve halkın faturayı ona keseceğini bilir. O yüzden altı aydır projeyi sallayıp duruyordu.

Erdoğan’ı teşvik etmek gerekti. Önce yolsuzluk, hırsızlık suçlamalarıyla İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na operasyon yapıldı. Böylece CHP sokağa teşvik edilerek erken seçimin zemini hazırlandı. Arkasından turpun büyüğü Kıbrıs’ta patlatıldı. Kara para aklama imparatoruyken öldürülen Halil Falyalı’nın sağ kolu Cemil Önal, Hollanda’da hapisten çıkartılıp konuşturuldu. Amerikan ve Hollanda istihbaratına verdiği belgelerle koruma altına alındığı söylen itirafçı Önal, Falyalı tarafından gizlice kaydedilen 45-46 kasetten bahsediyor. Kasetlerde kimler yok ki? Eski içişleri bakanı Süleyman Soylu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AKP sözcüsü Ömer Çelik, Binali Yıldırım ve Hakan Fidan’ın oğulları gibi birçok önemli isim var. Falyalı’nın birçok AKP’liye milyonlarca dolar rüşvet verdiği ve bunların hepsinin belgesi olduğu iddia ediliyor. Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’nu yolsuzluk, hırsızlıkla suçlamıştı ya, işte bu kaset operasyonu ile asıl hırsızlar senin partinde deniliyor.

Arkasından hemen Mümtaz’er Türköne devreye girdi. Ruşen Çakır’a verdiği röportajda, Erdoğan’a aba altından sopa gösterdi. Yeni PKK açılımına evet demez, terörist başını hapisten çıkartmazsa Bahçeli ülkeyi erken seçimi götürürmüş! Erken seçimde de Erdoğan iktidardan düşermiş! İktidardan düşünce de başına neler gelir bilinmezmiş! Gerçekten de Erdoğan için iki ucu pisli bir değnek pozisyonu var. Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal olan bir açmazda.

Böyle bir planı ne bir Türkün ne de bir Kürdün yapma potansiyeli vardır. Böyle bir planı yapsa yapsa kriptolar yapar.

Tasfiye Operasyonları
Bu tür projeler uzun erimlidir, onlarca yıl sürebilir. Öyle birkaç operasyonla amaca ulaşılamaz. Mesela Irak’ta Kürt Devletiymiş gibi görünen İsrail kontrolündeki Barzanistan’ın kurulması 60 yıldan fazla zaman almıştır. Türkiye’deki operasyon ise 1984’ten bu yana 41 yıldır devam ediyor. Devletin çözülmeye adım adım hazırlanması gerekir. Adımlar nasıl atıldı kısaca hatırlatalım.

Önce Kürt kimliğinin oluşturulması gerekiyordu. Kimlik oluşturma operasyonu kan dökülerek yapılır. Önceden Kürk kökenli vatandaşlar diğer etnik kökenli vatandaşlarda olduğu gibi kendisini Türk sayıyordu. PKK terör örgütü ile yapılan mücadelede çok kan aktı, böylece bir Kürt kimliği oluşturuldu. Bu mücadelede askerler ve milliyetçilik ideolojisi ön plana çıkmıştı. Bu dönemde MHP askerin bir numaralı destekçisiydi. Ancak terörle mücadelenin içinden gelen askerlerle PKK açılımı yapılamazdı. O halde zamanı geldiğinde bu askerler tasfiye edilmeliydi. İşte Ergenekon ve Balyoz operasyonları bu maksatla kullanıldı.

Bu operasyonlarda tasfiye edilen yüksek rütbeli subaylar komutan olarak PKK ile mücadele etmiş, düşük rütbeli subaylar ise bizzat çatışmanın içinde yetişmişti. Hepsi kurmay ve geleceğin komuta kademesine gelecek parlak subaylardı. Bu subaylar varken Türkiye parçalanmaya hazırlanamazdı. Çünkü hepsi kanın, gözyaşının içinden gelmişti. Terörist olarak ölen Kürt kökenli çocukların da bu vatanın evladı olduğunu, onların da anaları babaları olduğunu görmüş, bu işin ucunun İsrail’e uzandığını idrak etmişlerdi. İşte bu yüzden tasfiye edilmeleri gerekiyordu.

Mümtaz’er Türköne, 29 Ekim 2009 tarihinde Zaman Gazetesi’nde yazdığı “Bize Nizam-ı Cedit Ordusu lâzım…” başlıklı makalesinde bu askerlere yapılacak tasfiye operasyonunun niçin yapılması gerektiğini anlatıyordu. Anlayacağınız Türköne, o günlerden beri PKK açılımının içindeydi.

Peki bu sırada Devlet Bahçeli neredeydi dersiniz? Hatırlatalım. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ terör örgütü lideri olarak tutuklanırken dut yemiş bülbül gibi susuyordu. Ama bugün sıra terörist başını hapisten çıkartmaya gelince bülbül gibi şakıyor. Zaten bebek katilinin asılmasını da o engellemedi mi? İdam cezası kaldırılırken bebek katilinin de bundan faydalanması için çıkarılan kanuna MHP’li milletvekillerini razı etmek için 1 saat 15 dakika süren özel bir toplantı yapmış, vekiller toplantıdan yüzleri kıpkırmızı çıkmıştı. Sonuçta Bahçeli Apo’yu ipten almayı başarmıştı. Ne de olsa Apo da eski bir gladyo elemanıydı. Sonra FETÖ davasından içeride yatan Türköne’yi de yine o hapisten çıkartacaktı. Çünkü operasyon elemanları kolay kolay yetişmiyor. Gladyoya eleman lazım.

O dönemde Türköne ve Çandar’ın da içinde bulunduğu bu derin akıl, Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile milliyetçi/ulusalcı askerleri Fetöcülere temizletti. Ancak Fetöcü askerler de terörle mücadelenin içinden geliyordu, onlarla da açılım yapmak hiç de kolay değildi. Bu sefer o akıl, Fetöcülerin planladığı darbenin gelmekte olduğunu bilmesine rağmen darbe girişimine göz yumarak onları suça bulaştırdı ve temizledi. Geriye TSK’da kılıç artıkları kaldı. Bakın terörist başını salmaya hazırlanıyorlar TSK’dan “çıt” çıkıyor mu? Gık diyemezler hiçbirinin maçası yemez.

Zamanlama Suriye ile Alakalı
Gelelim günümüze. PKK örgüte katılacak genç bulamaz hale gelmiş, operasyonel kabiliyetini yitirmişken Bahçeli nereden çıkardı bu terörist başını salma veya şartlarını iyileştirme projesini? Zamanlama Suriye ile yakından ilgilidir. Suriye’de Esad rejimi devrildi. Yerine İsrail’in kuklası Ahmed el Şara geldi. Şara’nın kim olduğunu “Mista‘arvim’ler – İsrail’in Gizli Hizmetkârları”[5] başlıklı makalemizde anlattık, isteyen bakabilir. Ancak Şara ve tepedeki dar kadrosunun İsrail kontrolünde olması yetmez.

Suriye’de iç savaş başlayınca Türkiye sınırına paralel Kobani-Kamışlı hattında Demokratik Birlik Partisi (PYD) adı altında bir örgütlenme yapılmıştı. Biz PYD’yi hep PKK’nın kolu olarak adlandırdık ama işin aslı öyle değil. PYD’nin içerisinde Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler var ama asıl büyük kitleyi Sünni Araplar oluşturuyor. Halk kendini İŞİD ve Esad rejimine karşı korumak için örgütlenmişti, bu örgütlenmenin YPG adı verilen askeri kanadına İsrail ve ABD desteği ile PKK hâkim olmuştu. Suriye’de iç savaş bitti, ülke yeniden yapılanıyor. Bu yeni yapılanmada Kürtlerin içindeki kriptolar federalizm veya en azından özerklik istiyor. Ancak işgal edilen bölgede yeterince Kürt nüfusu yok, Araplar çoğunlukta. Kriptoların kontrol ettiği silahlı güç bölgeyi elde tutmaya yetmez. Halka rağmen hiçbir şey yapamazlar.

Herkes TSK’nın Suriye’ye yapacağı operasyonu bekliyordu. Türkiye kuzeyden, Arap aşiretleri güneyden bastırsa Suriye’de YPG falan kalmaz, dağılır giderdi. İsrail’in Büyük Kürdistan kurma hayali ile bölgeyi istikrarsızlaştırma projesinin Suriye bacağı ölü doğardı. İşte tam bu noktada Bahçeli imdada yetişti. Terörist başı Meclise gelsin konuşma yapsın diyerek yeni açılım sürecini başlattı ve PYD/YPG’yi ipten aldı. Göreceksiniz, yakında Suriye’de Kürtler özerklik ilan edip Suriye’yi parçalanma yoluna sokacaklar. Sonra sıra Türkiye’ye gelecek.
Resim
Eğer bebek katilini hapisten çıkarır veya şartlarını iyileştirme adı altında dış dünya ile serbestçe temas kurmasına izin verirsek bu Türk halkı açısından büyük bir yenilgi olarak algılanır. Bu duyguları kriptolar öyle bir istismar eder ki aklınız şaşar. Korkunç bir Kürt düşmanlığı pompalanır, aynı şekilde Kürtlere de emperyalist Türkler sizi sömürüyor, bağımsız olmalısınız propagandası dayanır. Ortalık toz duman olduğunda Kürt ve Türkler asıl düşman İsrail’i görmez birbirini yemeye başlar. Sonuç, Türkiye’nin kaderi bugünkü Irak ve Suriye’ninkinden farklı olmaz. İşte gladyo bize bu kaderi dayatıyor.

Bu ülkede yaşayan herkes kendini hangi kökenden sayıyorsa saysın bu tuzağa düşmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri anayasa herkesi Türk saymıştır. Anayasadaki Türk kelimesi bir etnik kimlikten ziyade hepimizin üst kimliğini ifade etmektedir. 1984’den beri bütün çabalara rağmen birbirimizi kırmamızı engelleyen işte bu tekçi anayasadır. T.C. nüfus kâğıdı taşıyan herkes eşittir ve ayrım yapılamaz. Eğer bu tuzağa düşer ve ırk ayrımına gidersek, Cumhurbaşkanı Türk, yardımcısı Kürt, ötekisi Çerkez, berikisi Laz olsun diye sürüp giden tartışmalarda paramparça olup dağılıp gideriz. Bu senaryo ülkede yaşayan hiç kimseye yaramaz. Vatansız Para artık şehir devletleri istiyor. Ne kadar küçülürsek sermaye karşısında o kadar savunmasız kalırız.

Çözüm
Karşı karşıya olduğumuz tuzağı çözmenin en iyi yolu bu operasyon planı içerisinde yer alanların etnik kimliklerini tartışmaya açmaktır. Bence bu planı yapanlar ne Türk ne de Kürt olamaz.

İkinci hamle olarak Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ bir an önce hapisten çıkartılmalıdır. Özdağ, “Öcalan’ın ev hapsine izin vermeyiz” dediği için hapse atılmıştır. Öcalan yerine onun dışarı çıkması, Bahçeli ve operasyon arkadaşları üzerinde ciddi bir baskı yaratacaktır.

Türköne’nin Bahçeli ülkeyi seçime götürür tehdidine kulak asmayın. Bahçeli’nin başbakan olma, devleti yönetme gibi bir derdi hiç olmamıştır, o bir görev adamıdır. Giderayak Cumhur İttifakını dağıtarak Erdoğan’a darbe vurmak isteyebilir. Ancak bu durumda bir operasyon partisi olarak kurulan MHP de siyaset sahnesinden silinecektir. Erdoğan olası erken seçimi kaybetse dahi, enkaz CHP’nin üstüne yıkılacağından, kısa süre sonra yeniden iktidar şansını yakalayabilir. Ama tercihini bebek katilinin şartlarını iyileştirmekten yana kullanırsa bir daha torunları bile bıraktığı enkazın altından kalkamayacaktır.

Bu arada en önemli görev, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e düşmektedir. “Öcalan’ın ev hapsini kabul etmiyoruz”, şeklinde beş kelimeden oluşan bir cümle kursa, bütün kripto plan anında çöker. Ama kıvırtır, kriptoların sözlerine kanar ve terörist başının ev hapsine yeşil ışık yakarsa CHP iktidar olabilir ama iktidarı uzun süreli olmayacaktır.

En güzel çözüm yolu Öcalan’ı TBMM’ye getirmektir. Ama Bahçeli’nin dediği gibi konuşma yapması için değil bahçesinde asmak için. 40 bin kişinin katilini asamayan devlet, kardeşin kardeşi kırmasının önüne geçemez çünkü içindeki “Kripto” problemini çözememiştir. Aynı aşı ısıtıp ısıtıp önünüze koyarlar. Ama bir kriptoyu asmayı başarırsak Türkiye’nin kaderi kökünden değişecektir.

Bu uzun makaleyi bir mizansen ile bitirelim; hayalinizde canlandırın.
Abdullah Öcalan haber göndermiş evlenmek istiyormuş! Bizim Devlet Bahçeli de bekar. Gelin çifte düğün yapalım. Bütün ekibi İmralı’ya gönderelim, nikahlarını İbrahim Kalın kıysın, şâhitlerden biri Mümtaz’er Türköne diğeri Cengiz Çandar olsun, garsonluğu Ruşen Çakır yapsın ama şu uşakların taktığı papyon var ya işte ondan taksın, Doğu Perinçek damatların nedimesi olsun ama bu sefer kızıl yıldızlı bayrak yerine IMF flaması sallasın, Müsavat Dervişoğlu davudi sesiyle çav bella şarkısını söylesin, Genelkurmay Başkanı ORGENERAL metin gürak da düğüne tören kıyafetiyle katılsın, kılıcı elinde, mezarlıktan geçerken korkudan ıslık çalan adam taklidi yapıp misafirleri güldürsün. Düğün sonunda hepsi adada kalsın mutlu mesut yaşasın.

[1] Enver Altaylı, “Ruzi Nazar: CIA’in Türk Casusu”, Doğan Kitap, 2016, S-354

[2] https://t24.com.tr/yazarlar/dogan-akin/ ... -notu,4010

[3] https://www.sunsavunma.net/gladyonun-gulu/

[4] https://www.sunsavunma.net/mistaarvimle ... etkarlari/
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2242
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x