DEVLET ULUS’A KARŞI (V)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DEVLET ULUS’A KARŞI (V)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Cum Nis 14, 2017 4:01

DEVLET ULUS’A KARŞI (V)
Bismarck’ın ‘realizm’i Hegel’in idealizmine karşı
‘Modern Devlet’ de denilen Batı Tipi Modern Devlet’in ‘Yunan Felsefesi’, ‘Hristiyanlık’ ve ‘Roma Hukuku’na dayandığı söylenir.
Bu üçlü dayanağın ‘bireysel özgürlük’le çelişmediği gözönüne alındığında, ‘üretim biçimi’ olarak kapitalizm için de uyumlu bir üstyapı oluşturduğu söylenebilir.
Zaman içinde nasıl evrildiğine ileride değineceğiz, ama şu aşamada söylenecek olan, ister ‘modern’ isterse ‘Batı tipi’ denilsin, günümüz Devlet’i, Yunan felsefesi, hristiyanlık ve Roma hukukuyla olan ilişkisini, yılanın deri değiştirmesi gibi, tamamen atarak, yeni bir ‘kapitalist ruh’a bürünmüştür.
Bu ruh, bireysel özgürlüğe benzer bir ‘serbestiyet’ (liberalité d’Etat) biçimi almış ve böylece bir anlamda devlet ‘özerk’ bir konum kazanmıştır.
Giderek Almanya’da, Bismarck’la birlikte, tek tek küçük Devlet’lerin ‘özerklik’lerinin üstünde, onların hukuksal ve ekonomik birliğinden oluşan bir politik birim (entité) oluşturmuştur.
Bu dönüşüm, Hegel’in ‘idealizmi’ yerine Bismarck’ın ‘realizm’i olarak yorumlanmaktadır.
Çok daha önemlisi, idealizm, realizm, romantizm ya da herhangi bir ‘izm’e bakılmaksızın, Batı ve özellikle de Avrupa uygarlığının, dünyanın geri kalanına, ‘kolonyalizm’ yoluyla kendi ‘değer’ ve ‘kurum’larını yaydığını görüyoruz.
Afrikalı bir araştırmacı ise, Afrika’ya kolonyalizmin gitmemiş olması halinde ve hatta sadece Afrika da değil ama Asya ve yerli Amerika’ya kolonyalizmin girmemiş olması halinde, oralara ait kültürlerin, bugün ‘Modern’ denilen ‘Devlet’leri doğurabileceğini bilimsel bir tez olarak ileri sürmüştür (1).
O zaman, günümüz ‘modern devlet’inin, ‘kapitalizm’in bir ‘ürünü’ değil ama ‘kavramsal düşünce’nin (pensée conceptuellement) bir ürünü olduğu da söylenebilecek midir?
Bertrand Badie’nin de belirttiği üzere, Afrika’da Devletler ‘ithal’ (L’Etat importé. L’occidentalisation de l’ordre politique, Fayard, Paris, 1992) ve sınırlar ‘keyfî’ olup, ülkelerin ‘yazgısı’nı da coğrafyaları değil ama ‘kolonyalistler’ belirmişlerdir.
Bir an için, bu ülkelerin ‘yazgı’larını, kolonyalistlerin değil de, sözkonusu ülke halklarının ‘azim ve kararlılığı’nın belirlemiş olduğunu varsayalım.
Günümüzde kimi halklar için bir anlamı olan bu ‘azim ve kararlılık’ söyleminin (discours) kolonyalizm-öncesi topluluklarda herhangi bir anlamının olabileceğini söylemek zordur.
Şöyle de söylenebilir; herhangi bir ülkede, halkın ‘azim ve kararlılığı’nı ortaya koyabilmesi için, sözkonusu halkın kendinde olma halinden kendisi için olma haline gelmiş olması gerekmektedir.
Burada Hegel’in (l’Encyclopédie des sciences philosophiques)’de sözünü ettiği halkların sezgi (intuition) ve heyecanları (émotion) ile felsefî düşünce ve kavramlar arasındaki ayırımına gelmiş oluyoruz.
Sezgi ve heyecanların ussallıkla herhangi bir bağı yoktur.
Oysa aynı sezgi ve heyecanlar, ancak bilince çıkarıldıklarında yani ussallık kazandıkları zaman kavramlaştırılmış olacaklardır.
Demek ki, her halkta bulunduğu varsayılan ‘azim ve kararlılık’, ancak kendi yazgısını kendisi belirlemeye karar vermiş bir halkta ‘ulusal bilinç’ haline gelmiş olmaktadır.
Tam da bu nedenle Abdulhamit’in ‘sezgi ve heyecanı’nın Genç-Türkler’in duydukları ‘ulusal heyecan’a; Vahdettin’in ‘sezgi ve heyecan’ının da hiçbir koşulda Mustafa Kemal’in ‘ulusal bilinç’ine karşılık gelmeyeceği söylenebilecektir.
Bu durumun kesiksiz bir tarihsel sürecin sonucu olmadığına da dikkat çekilmelidir.
Dolayısıyla, günümüz Türkiye’sinde, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Devlet Katı’nda görev almış herhangi bir yetkilinin, Genelkurmay başkanı dahil, duydukları ‘ülke aşkı’ ve ‘millet sevgi’leri, bilinç düzeyine çıkarılmış ‘felsefî düşünce’ olmaktan çok uzaktır.
İlgisi yoktur da denilebilir.
Zaten herhangi birinin, tarih dahil herhangi bir sosyal bilim kitabı okuduğu da kuşkuludur.
Hangi savaşta kaç süvari bölüğü ya da yaya taburu olduğu konusu ayrı.
Ya da, Abdulhamit’in kaç karısı olduğu ya da bir öğünde kaç tabak yemek yediği..
Şimdi bu ‘yönetici alayı’ndan, Türk ulusunun ‘kendi yazgısını kendisinin belirlemesi’ne yardımcı olacağı düşünülebilir mi ?
Düşünülemez.
Ancak ve ne var ki, günümüz Türkiye’sinde, uzun süredir bastırılan ve hatta silinmeye çalışılan ‘ulusal bilinç’in, şu ya da bu biçimde, ortaya çıkmayacağı da söylenemez.
Ha bugün ha yarın, ama pek çok yakında..
Çıkacaktır.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem

(1)Jean-Bosco EDZANG ABAGA, Lecture hégélienne des fondements de l’Etat moderne en Afrique, Thèse de doctorat, Université Paris-Est, Soutenue le 27 novembre 2008
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1532
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x