
Türkiyenin etrafı ateş çemberi ile çevrili gibi. Kafkasyada daha birkaç ay öncesinde sıcak çatışmaya dönüşen gerginlik halen sürüyor. Kıbrısta Talat-Hıristofyas görüşmelerinde neler verildiği kamuoyundan ısrarla gizleniyor. Irakın kuzeyinde yaşayan bir aşiret reisi, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde devlet başkanı gibi karşılanıyor ve kukla devletini ilan etme çalışmalarını yürütüyor. Karadeniz, Ermeni meselesi, Ege gibi daha birçok dış sorun ABD ve AB ile ilişkiler bağlamında devam ederken iç siyasette de Türkiyenin üniter, ulus-devlet yapısına, laiklik ilkesine aykırı saldırılar da sürüyor. Böyle bir dönemde bir süredir kamuoyunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında bir gerginlik mi var sorusu tartışılıyor. Özellikle Abdullah Güle yakınlığıyla bilinen ve Hükümete övgüler dizen bazı gazetecilerin özellikle Başbakan Erdoğana yönelik sert eleştirileri dikkat çekiyor.
12 Kasım 2008 tarihli Yeniçağ Gazetesinde, Selcan Taşçı bu duruma vurgu yaptı. Gül Kokulu Muhalefet başlıklı yazıda AKP koalisyonu çatırdıyor. ATA uçağından, Cumhurbaşkanlığı uçağına terfi eden liberaller Erdoğan eleştirilerini neden linç düzeyine vardırdı denilerek şunlar kaydedildi: Güle yakın gazetecilerin Başbakana salvoları Fehmi Koru Obama gibi geldiler, Busha benzediler ifadesini kullanınca Erdoğan Yazıklar olsun! dedi. Yuh çekebilirdi, Oohaaa diyebilirdi, boykot edebilir, ceketini çıkarıp kollarını sıvayabilirdi... Neden ciğerden bir Yazıklar olsunu tercih etti? Çünkü bu gül demetine iliştirilmiş kısa ve öz sitem notuydu... Hatta veda! Belli ki Erdoğan adrese teslim yaptığından emin olmak istedi. Kuryelik Koruya düştü! Başbakan Erdoğana bu ifadeleri kullanan Fehmi Korunun Gül ile can dostu olması dikkat çekici. Yine Taşçının verdiği bilgilere göre, Gül, gençlik yıllarından beri Korunun hayatında önemli bir yere sahip. 60lı yıllarda Milli Türk Talebe Birliğinde, sonra İngilterede beraberler. Aynı odayı paylaşacak kadar yakınlar! Gülün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Korunun unutulmayacak ifadesi: Cumhurbaşkanı bizim evden çıktı! Eğer Koru Erdoğanı Busha benzetiyorsa ev ahalisinin bundan haberdar olmaması mümkün değil. Hele Korunun evden izin almadan böyle riskli bir taarruz başlatması çok zor! Peki bu evin reisi kim? Erdoğanın beraber yürüdük biz bu yollarda klibinde başrolü paylaştığı isim! Erdoğann kızgınlığı, Korunun kulaklarını çekmeyen evin reisine! Erdoğanın koltuğu çok sevdi diyen Ahmet Altana yeni bir not tutuşturmasının nedeni de aynı!
Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Mehmet Altan, Ahmet Altan gibi isimlerin Hükümete övgü dönemini bırakıp, birden bire hücuma geçmesi de ayrı bir gösterge gibi. Özellikle Başbakanın Hasan Ağabey dediği Hasan Cemalin Erdoğana karşı kalemini giderek sertleştirdiği görülüyor. Fethullahçılar da Erdoğan karşıtı Fethullah Gülen cemaatine yakın isimlerin de Başbakana eleştirileri dikkat çekiyor. Taraf Gazetesinde yazan Emre Uslu-Önder Aytaç ikilisi, 8 Kasım 2008de çok sert ifadelerin yer aldığı bir yazı kaleme aldı. Fethullah Gülene yakın olarak bilinen ikilinin Ulusalcılara Washingtondan kötü AKPnin Ankarasından iyi haberler başlıklı yazısında Başbakana yönelik şu ifadeler yer alıyor: Başbakanın içinden çıktığı toplumu ve geçmişte nelerle nasıl mücadele ettiğini hiç bilmeyen bir kişi, yalnızca Erdoğanın son iki haftada yaptığı konuşmaları ve tonlamalarına bakarak, onun hakkında bir hükme varsaydı acaba ne düşünürdü? En hafif değimiyle; iflah olmaz bir Kürt düşmanı demezdi değil mi? Sanırız Erdoğanın bu çizgiye gelmesi Anayasa Mahkemesinin AKPyi kapatma(ma) kararı çerçevesinde hazırlanan bir proje kapsamında oldu. O kararı çıkarttırmak için farlı çevrelerle görüşmeler yapanlar, sonuçta mahkemedeki askerî üyenin oyu ile AKPyi kurtaranlar, Erdoğanı bu kurgulanan çizgiye çekmeyi önceden planladılar mı ne? Gül-TÜSİAD cephesinin karşısında Erdoğan-TOBB cephesi Bu eleştirilerin dışında temel bazı politikalarda da ayrışmalar dikkat çekiyor. Son ekonomik gelişmelerin ardından da Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan arasında bir karşıtlık dikkatlerden kaçmadı. Küresel ekonomik krizin ardından TÜSİADın IMF ile anlaşın yönündeki çıkışına Başbakan Erdoğan ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu sert çıkmış ve IMF ile yapılacak bir anlaşmaya karşı olduklarını dile getirmişlerdi. Başbakan Erdoğan, IMFnin yatırımları durdur, büyümeyi düşür, bütçeni indir demesi halinde böyle bir anlaşmaya evet demeyeceklerinin altını çizmiş, Hisarcıklıoğlu da Ekim ayında Trabzonda yaptığı konuşmada TÜSİADa gönderme yaparak Biz de borç almaktan, emir almaktan bu ülkeyi kurtarmalıyız demişti. Buna karşın TÜSİAD cephesi ısrarla IMF ile yeni bir anlaşma yapılmasını istiyor. TÜSİADa destek ise Çankaya Köşkünden geldi.
4 Kasım Salı günü İstanbulda Türkiye Bankalar Birliğini ziyaret eden Cumhurbaşkanı Gül, IMF ile anlaşmanın politik olarak sakıncası olmayacağını, bunu daha önce yaşadıklarını kaydetmişti. Gül'ün bankacılara, kriz yaşanırken hükümetin yerel seçimi düşünmemesi gerektiğini belirtmesi de TÜSİAD ve bankacılarda memnuniyet yarattı. IMF ile anlaşmanın politik olarak sakıncası olmayacağını, bunu daha önce yaşadıklarını kaydeden Gül'ün, kriz yaşanırken hükümetin yerel seçimi düşünmemesi gerektiğini belirtmesi bankacılardan tarafından memnuniyetle karşılandı. Gül'ün, aynı söylemini devam ettirerek, "Hükümetler için asıl olan genel seçimlerde aldığı sonuçlardır" dediği ve yerel seçimlerin alınacak önlemlerin bu arada IMF ile anlaşmayı da engellememesi gerektiği görüşünde olduğu belirtildi. Cumhurbaşkanı Gül böylesine bir dönemde kısa vadeli düşünülemeyeceğini, ekonomik istikrarın her şeyden önce gelmesi gerektiğini ve orta vadeli ülke çıkarlarını düşünerek hareket etmek gerektiğini de söylediği ifade edildi. TSK ile ilişkiler Terör olaylarının artışının ardından askerle hükümet arasındaki yoğun bilgi paylaşımının Çankaya Köşkü ile yaşanmaması da dikkat çekici. Asker, Başkomutan sıfatını taşıyan Abdullah Gül yerine ağırlıklı olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet üyelerine bilgi veriyor. Önce Bakanlar Kuruluna bu konu ile ilgili bilgi verilirken, Genelkurmay Başkanlığı Kasım ayı başında da Başbakan ve bazı bakanlara, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele kapsamında mücadele eden Mehmetçiklerle ilgili bir bilgilendirme gezisi düzenledi. Uzmanlar: Küresel sermaye ile ulus-devlet kavgası Stratejist ve eski istihbaratçı Mahir Kaynak, bu süreci küresel sermaye ile ulus-devletler arasındaki kavga olarak yorumluyor.
Kaynak, Ulusa yaptığı açıklamada şu değerlendirmelerde bulundu: Her zaman vurguluyorum. Abdullah Gül Türkiyede küresel sermayenin temsilcisi. Erdoğana yönelik eleştirilerin arkasında da küresel sermaye bulunuyor. Bakıyoruz bu mücadelede saflaşma var. Abdullah Gül ve onun düşüncesinde olanlar AB sürecinin yılmaz savunucusu. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerini neredeyse tasfiye etmeyi savunuyorlar. IMF konusunda da öyle düşünüyorlar. Ancak Başbakan son dönemlerde AB sürecini önemsemiyor. Türk Silahlı Kuvvetleriyle beraber hareket ediyorlar. Sürekli temas halindeler. Bu gelişmeleri iyi okumak gerekiyor. Eski siyasetçi ve Anka Kuşu Platformu yetkilisi Avukat Dursun Yassıkaya da, son ekonomik krizle birlikte dünyada sermayenin devletlere yönelik tahakkümünün sona erdiğini kaydederek Başbakanın son çizgisinin makul çizgiye yakın olarak yorumladı.
Ancak uzmanlar, Başbakanın BOP eşbaşkanlığı gibi bir misyonu ısrarla savunması, Kuzey Irak ve Kıbrıs politikalarında halen Türkiyenin kırmızı çizgilerinin aleyhinde adımlar atmasının handikap olduğunu belirtiyor.
Ceyhun BOZKURT
kaynak