Yaman Adanalı...
DİK DURUŞUN USTASI
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Turan Özlü, yitirdiğimiz İşçi Partisi Üyesi, İşçi Partisi Milletvekili Adayı, 2002 yılında ilan ettiğimiz Milli Hükümetin Kültür Bakanı, büyük usta yazar Demirtaş Ceyhun'u yazdı. Özlü'nün yazısını aşağıda sunuyoruz.
Yıl 1971. Anayasa Mahkemesi’nin devrim gibi kararıyla bir anda 44 özel yüksekokul devletleştirilir ve 70 bin özel yüksekokul öğrencisi devlet okullarının öğrencileri olur, parasız eğitim olanağına kavuşurlar. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı’nın önderliğinde yürütülen hukuki süreç, 68 gençliğinin kitlesel mücadelesi ile birleşmiş ve eğitimde özelleştirme saldırısı durdurulmuştur. Zaferle sonuçlanan bu
mücadelenin başındaki isim Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı
Demirtaş Ceyhun’dan başkası değildir. Demirtaş Ceyhun’un 1971’de zaferle sonuçlanan özel yüksekokulların devletleştirilmesi mücadelesindeki öncü rolü bugün ne yazık ki anılmıyor, hatırlanmıyor.
YAZILMAYANLARI YAZDI, SÖYLENEMEYENLERİ SÖYLEDİ
Demirtaş Ceyhun’un Türk edebiyatında her dönemde özgün bir yeri var. Edebiyat ve kültür yaşamının renkli simalarından biriydi. Yazarların, şairlerin, sinemacılarla
ressamların Demirtaş Abisi ve arkadaşıydı. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın
(TYS) kuruluşunda çok önemli bir rolü olmuş, Aziz Nesin başkanlığındaki TYS’nin 2. Başkanlığını, bir dönem de genel sekreterlik görevini yürütmüştü. Edebiyatımızın söz ustası o. Onun temiz ve doyurucu anlatımı içinde, yazılarının her satırında
Türkçeye özeni ve Türkçenin büyük gücü hemen fark edilir. Ulusal Kanal’da yaptığı haftada bir yarım saatlik program için günlerce çalışır, araştırma yapardı. Aydınlık’taki köşe yazılarında da aynı titizliği ve özeni gösterirdi. Her makalesi
bir ressamın tablosu gibiydi. Tek bir sözcüğü dahi yerinden oynatılamaz,
çıkarılamazdı. Aydınlık yazıları onun bütün edebi ve siyasi yaşamının zirvesini oluşturacak düzeydedir.
Sürekli kendini yeniliyor, okuyor ve sürekli araştırıyordu. Son dönemde Talat Paşa’nın yaşamı ve mücadelesi üzerine çalışıyordu. Bunları yayımlamaya ömrü yetmese de yazılmayanları o yazdı, söylenmeyenleri o söyledi. Eserleri, mücadele eden kuvvetler için çözüm, belge ve kanıtlarla döşenmiştir.
Demirtaş Ceyhun, kültür-sanat çevrelerinde az rastlanır bir disipline sahipti. Ulusal Kanal’daki yaklaşık 100 programının hiçbirinde 1 dakika bile gecikme yaşanmamıştır.
Aydınlık’a yazdığı yazıları bir kerecik bile aksatmamıştır. Sözünün eriydi. Sonuna kadar güvenilir bir insandı…
KIRILIR AMA EĞİLMEZ
Aydınlar ve aydın sorumluluğu üzerine sürekli yazıyordu. Kitaplarından üçü doğrudan aydın eleştirisi üzerinedir. “Aydınlarımız ve Laisizm” kitabı ile “Modernizm, Postmodernizm ve Türban” kitaplarında aydınları eleştirir. Neoliberal mandacılarla uzlaşmaz kavgası vardır.
Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat Ödülü verildiinde 80 aydınla birlikte bir basın açıklaması yapar: “Nobel edebiyat ödülü, Orhan Pamuk’a verilmiş bir ücrettir”. Ücret, Pamuk’un emperyalizme yaptığı hizmetin bir karşılığıdır.
Dik Duruş’tu o. Hayatı boyunca dik kaldı, dimdik durdu. Demir ve Taş… Sanki adı o irade ve kararlılıktan gelmiş gibi. Onun ardından yazan hemen herkesin ortak değerlendirmesidir bu.
Yaman Adanalı… Çukurova’nın bereketli topraklarında doğmuş, o toprakların kültürünü, çetin koşullar içinde şekillenen direngenliğini özümsemişti.
Boyun eğmez bir kişiliğe sahipti. Hep akıntıya karşı yüzdü. Sermayenin önünde eğilmemiş, her dönemde emeğin ve emekçinin yanında durmuştur.
Yakın dostu Müjdat Gezen “Demirtaş Ceyhun’u kırabilirsiniz, ama eğemezsiniz” demektedir.
Ceyhun tüm bu özellikleri nedeniyle sistem tarafından dışlanmış, aforoz edilmiştir. Yaşamı boyunca defalarca gözaltına alınmış, tutuklanmıştır.
HİÇBİR KARŞILIK BEKLEMEDEN
Demirtaş Ceyhun ulusalcı ve Kemalist, devrimci ve sosyalisttir. Bütün bu kavramları bilincinde içselleştirmiştir. Demirtaş Ceyhun bir dava adamıdır. “Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır”. Bu doğrultuda hayatının tercihini yaptı. Geldi, vatan savunmasının merkezine dahil oldu. Ulusal Kanal’da haftalık Edebiyat Sohbetleri programı yaptı, Aydınlık’ta Sis Çanı başlığıyla köşe yazıları yazdı, hiçbir karşılık beklemeden ve almadan...
2007 seçimlerinde İşçi Partisi’nden İstanbul Milletvekili adayıydı.
İP Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından açıklanan Milli Hükümet’te Kültür Bakanı’ydı. İşçi Partisi Ulusal Strateji Merkezi’nin (USMER) yöneticileri arasında yer aldı. Talat Paşa Komitesi’nin üyesi oldu. Emperyalist merkezlerden tezgâhlanan Ermeni soykırımı yalanlarına karşı mücadelede ön saflardaydı.
ERGENEKON TERTİBİNE KARŞI
Türkiye’nin yakıcı gündeminden hiç kopmadı. Ergenekon tertibine cepheden tavır aldı. Aydınlara yaşanan son gelişmelerle ilgili görevlerini hatırlatmak ve göreve davet etmek gerekiyordu. Ergenekon tertibine karşı Aydınlar toplantısını bizzat örgütledi. İsimleri tek tek bizzat aradı. Toplantının başkanlığını ve sözcülüğünü yaptı. Silivri duruşmalarına katıldı ve cezaevi önünde aydınlarla birlikte açıklamalar yaptı.
İşçi Partisi’nin “NATO’dan çıkalım Gladyo’dan kurtulalım” kampanyasının ilk imzacılarındandı.
ABD ve AB emperyalizmine karşı mücadeleden, Bismil köylülerinin toprak mücadelesine, mayınlı arazilerin temizlenmesinden Anayasa tartışmalarına kadar her konuda yazdı, konuştu.
Demirtaş Ceyhun’da karamsarlığın zerresi yoktu. Kimi aydınlar gibi sürekli şikâyet eden ama çözümü ağzına almayan tavırlar ona yabancıdır. Devrimci, çözümü gösteren, tünelin ucundaki ışığı ve çıkışı gösteren kişidir.
Demirtaş Ceyhun daima iyimserdi ve geleceğe güvenle bakıyordu. Kendine güveniyordu, milletine ve halka güveniyordu. Arkadaşlarına ve Partisine güveniyordu.
Coşkusu her zaman doruklardaydı. Bulunduğu her yerde insanları güldürür, coşturur ayağa kaldırırdı.
DAHA YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VARDI
Ağabey, arkadaş, yoldaş ve öğretmen… Büyük davalar içinde oluşan yol arkadaşlığı ve dostluk. Biz Demirtaş Ceyhun’u çok sevdik. O da bizi ve Ulusal Kanal’ı sevdi, güvendi ve bağlandı. Demirtaş Ağabey, Prof. Dr. Uçkun Geray, Servet Cömert, Şdi Yenen hocamız, Erkan Önsel, Haluk Dural, Hüseyin Haydar, Dr. Hikmet bir gün görüşmesek, konuşmasak birbirimizi özlerdik. Sohbetine doyum olmazdı Demirtaş Ağabeyin. Her zaman gülen yüzüyle cıvıl cıvıldı. İnsan canlısıydı.
Ondan çok şey öğrendik. Hiç usanmaz, her gün arar, yayında gördüğü bir eksiği, bir hatayı bildirir, öneriler yapardı. Ulusal Kanal’ın başarısı için çırpınırdı. Düzeyli yapımlar bulmak için herkesi arar, dostlarının katkılarını almak için uğraş verirdi.
Cemal Süreya, “her ölüm erken ölümdür” diye yazmıştı. Demirtaş Ağabeyin ölümü gerçekten çok “erken” oldu. Birlikte yapacak daha çok işimiz vardı. Planlarımız vardı.
Türkiye büyük bir değerini kaybetti.
Demirtaş Ceyhun’u çok ama çok özleyeceğiz…
http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp...haber=1911