Dil Gurbetinde

Dil Gurbetinde

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Haz 09, 2013 21:47

Dil Gurbetinde

Resim

Gurbet, doğulan yerden başka yer, el memleketi, yabancı yer, yaban el, yâd el, en geniş anlamıyla da yurt dışı demektir.

Gurbet yabancılık çekilen yerdir. Dilinin konuşulmadığı yer. Konuştukları dilleri anlamadığın, konuşanlarını kendinden saymadığın yer.

Gurbete çıkmak için kalkıp yaban ele gitmek de gerekmez, gurbeti kimi kez içinde taşırsın. Yurdunu sana yabancılaştırırlar. Senin elinden alır, ellere verirler. Ülkenin düzeni değişir, özü değişir, değerleri değişir, çevresi, görünüşü değişir. Hainler yuvalanır gizli açık köşelerinde. Sonunda nereye gidersen git gurbet seninle gelir. Şairin dediği gibi, sen de:

“Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.” dersin o zaman.

Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinde, Atatürk devrimleri karşıtı, bilime, bilimsel düşünmeye, ulusal birliğe, bağımsızlığa, birey olmaya karşı gelen, ezberci, denileni sorgulamadan kabullenen gençlik yetiştirilmek isteniyor. Bunun için adımlar atıldı, eğitim ters yüz edildi, bir iki kuşak sonra bu yaptıklarının meyvesini almayı tasarlıyorlar. Cumhuriyet öncesindeki gibi, yönetene, devlete kul yapmak istiyorlar vatandaşı. Hem kul, hem köle. Köleleri yabancılara kullandıracaklar; kulları kendileri yontacaklar, şekillendirecekler, onların tepelerinde hep bir sefa sürecekler…

Değerlerin tuz buz edilirse seni yönetenler tarafından, kimliğin elinden alınmak istenirse, sana Türküm demeyi bile yasaklarlarsa, işte o zaman ülken senin gurbetin olur.

Atatürk’ü sevmeyenlerin, ulusal bayramlara saygı göstermeyenlerin, ulusal bayramlara, bilerek, isteyerek, bahane üretmeye dahi gerek duymadan katılmayanların, bayramlarda, özel kurtuluş günlerinde Atatürk anıtına çelenk bırakılmasına bile dayanamayanların, Kurtuluş Savaşımızı inkâr edenlerin, geçmişimizden bizi koparacaklarını, Cumhuriyeti yıkacaklarını sözleriyle, eylemleriyle belli edenlerin yönetiminde geçen her gün, gurbette geçen gündür.

Yönetimdeki partinin din kurallarıyla devleti yöneteceği, en son yönetimin başının, koyacağı bir yasağı - alkol yasaklamasını- dindeki alkol yasağıyla açıklaması, yasa yapıcılarla alay etmesi, onlara ayyaş demesiyle iyice ortaya çıkmıştır. Köktendinci yönetimin, çadır devletinin, din devletinin adım sesleri senin gönlünü vatanından alır, gurbete atar. “Burası neresi, ben neredeyim dersin, hani benim vatanım?” dersin.

Türk topraklarına katılışının yıldönümünde, -29 Mayıs’ta- en büyük kentin İstanbul için, Yunan vatandaşlarının, ellerinde kocaman harflerle yazılmış “Geri alacağız” yazısıyla tören yapmalarına izin veren Yunanistan’ı uyarmayan, bu yapılanı kınamayan, Rum’un, Yunan’ın Karadeniz’i kendilerinin saymasına değil ses çıkarmak, onlara ödün üstüne ödün veren, göğüslerinde Pontus-Rum yazılarıyla tarihi müze Sümela manastırında onlara toplu ayin yaptıran siyasi iktidarın, sana vatanında, vatan işgalcisi, Kurtuluş Savaşı’nda yapmadığı kötülüğü bırakmayan , vatanında hep gözü olan Yunan’ın yanında gurbeti yaşatır…

Burası müze, ayin yapamazsınız diye oraları işgale gelen Rumlara kaç yıl önce Trabzon’da bir müze görevlisi kadın memur kendini siper etmişti. Onları müzenin kapısından kovmuştu. Gözümün önünde o olayın resimleri. Bu olaydan hemen sonra da iktidar durduk yerde onlara ayin izni verivermişti. Gövde gösterileri yapsınlar, Türk’ün sabrını zorlasınlar diye olmalı… Rum’un karşısında gurbete düşmüştü Karadenizli.

Üstüne üstlük Pontus Rumcasıyla radyo yayını bile başlatıldığını duymuştuk o günlerde burada.

Hükümet, 2009 yılında 28 etnik dilde radyo yayınının önünü açan yasa çıkartmıştı. Emrindeki RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) eliyle Dinleyicisi olmayan, küresel çeteye hizmet etmek için kurulan radyolar. Kurtuluş Savaşı sürerken 1921’de, 1641 Türk’ün ölümüne neden olan bir Rum terör çetesine (Pontus Rum) günümüzde böyle teşekkür etmek. Geçmişimizi gurbete salmak…

Arap ülkelerinde halka yaşatılan acımasız insan kıyımını, patlayıcı dolu bomba gibi patlatılan araçlarla gerçekleştirilen toplu katliamları sana da yaşatırlarsa, bunu da tıpkı Irak’taki, Libya’daki olaylar gibi sayar, bu büyük acıya aldırmazsa güdümlü, yandaş basın yayının vatanın artık gurbettir.

Ellerini kaldırıp Allahtan yardım dileyen, toplu ölümler karşısında acı acı feryat eden Reyhanlı’daki ana, o çığlığı atarken, dövünürken gurbete düşmüştür çoktan. Orada, yerlerden onlarca parçalanan beden toplayanlar, gece yarıları, ellerinde fenerler çaresizlikten patlamada ölen yakınlarını apar topar gömenler, yardım çağrılarında devleti yanlarında bulamayanlar çoktandır gurbettedir.

Binlerce askerinin katiliyle görüşen, devletini katil sürüsüyle bir tutan yönetim, bunu yaptığı gün seni vatanında gurbete atmıştır. Gönlün gurbete düşmüştür. Hainlerin çaputlarını, baş caninin resimlerini, senin “Büyük Önder’inle ” bir toplantı salonuna astıranlar, bu şerefsizlere izin verenler, bu rezilliği engellemeyenler, cezalandırmayanlar, el memleketlerindeki yönetimlerden daha da uzaktır sana.

31 Mayıs’ta bir sayfa açtı Türk halkı. Çevreyi korumak adına bir direniş başlatılmıştı İstanbul Taksim’de 28 Mayıs’ta. Bu direniş 31 Mayıs’ta halkla bütünleşip iktidara karşı toplu bir harekete dönüştü. Hem yurt içinde, hem yurt dışında. Halkımız tüm yurtta bir olup diri olurken, halkına polis vahşeti yaşatan, herkese acımasızca gaz sıktıran, basınçlı su fışkırtan, kırk altı kentinde birden karşı duruşlar, Gezi parkı desteği adı altında hak aramaları başladığında bunlara hiç aldırmayan, Arap ülkelerine gezmeye giden bir başbakan, gurbetin başbakanıdır, Arap şeyhlerinin, İsrail’in, Yunan’ın, Ermenistan’ın, Amerikan’ın dostudur.

Sana, gösterilere Türk bayrağıyla katılan üniversite lise gençliğine çapulcu diyenler, pırıl pırıl gençliğe, yurdunu milletini seven vatandaşa yağmacı, serseri diyenler, onlara bu sıfatı uygun görenler, çok açıktır, seni vatanında hor görmüş, gurbetçi saymışlardır…

Vatanını başkalarına karşılıksız, tek taraflı olarak, karış karış satanlar, yabancıya, yandaşa, açgözlü yobaza kamunun malını peşkeş çekenler, petrolünü yabancıya devreden yasayı, geçen hafta gece yarısı çıkarıverenlerin niyeti açıktır: “Seni gurbette yaşatmak, vatanında vatansız koymak…”

“Türk milletinin dili Türkçedir.

Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir.

Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında egemen ve esas kalacaktır.”
sözleri, yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleridir.

Günümüzde Türkçeye gösterilen özensizlik, okullarda Türkçe ders saatinin azaltılması, buna karşılık İngilizceye verilen aşırı önem, eğitim dili İngilizce olan okulların çoğaltılması, okullarda İngilizce ders sayısının artırılması, İngilizcenin desteklenmesi, hatta hatta bölücülerin, bir küçük yerel ağızla birlikte Ermeniceyle eğitim yapılacak dedikleri bir üniversite açılmasına bile izin verilmesi, İngilizcenin anaokullarına kadar inmesi, ilkokulda başlatılan bu gereksiz Arapça dersleri de tam anlamıyla Türk Dili’ni gurbete çıkarmadır…

Asıl, dilinin konuşulmadığı yer gurbettir insana.

Dilinden koparılmak gurbetin en acısını yaşamaktır.

Devletinin diline ortak etmek istemeleri bazı yerel ağızları, yurdunu gurbete çevirmektir!

Dilini bozmaya kalkmak, harfleriyle bölücülerin oynamasına izin vermek, bölücü hainlerin Atatürk’ün en önemli devrimi Türk Dili devrimine aykırı bir yasayı (Türk Alfabesine beş yeni harf ekletmek)Meclis’e getirmelerine göz yummak, sana dilde gurbeti yaşatacaklarının ön belirtileridir.

Fırsat kollayan hainler uygun zamanın geldiğine inandıklarında, bir an bile çekinmeden üstüne gelecekler. Topla tüfekle değil belki ama daha beteriyle.

Algını karıştırarak, sendenmiş gibi görünenlere seni kandırtarak, yok Türk birliği için, yok Türk devletleriyle dil birliği için diye diye, seni senden görünen sahtekârlara aldattırarak alfabenin bozulmasına razı ettirecekler. Sesin soluğun çıkmayacak bu en büyük hainlik karşısında, benim iyiliğim içinmiş dedirtecekler sana bu kanlı terör örgütünün, küreselcilerin, din devleti hayali kuran kara yobazların isteğini.

Seni kimliksizleştirerek, seni dilsizleştirerek, seni türlü bahanelerle uyutarak, aklını karıştırarak diline saldıracaklar…

Bir işaretinin (im), bir harfinin (yazaç) yerinden oynatılması, yerine minicik bir işaretin bile konması senin sonundur. Bu, diline tecavüzün yolunun açılmasıdır… Dilsiz kalmandır.

Dil gurbeti gurbetlerin en acısı, en dayanılmazıdır.

Dilimiz kimliğimizdir çünkü. Dilimiz ses bayrağımız. Dilimiz Türkçemiz, dil birliğimiz… Dilimiz geçmişle bağımız… Dilimiz Cumhuriyetimiz…

Dil millî duygumuzdur.

“Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir.” der Atatürk. Tarih için de, “Tarih, bir milletin nelere yetenekli olduğunu ve neler başarmaya gücü yettiğini gösteren en doğru kılavuzdur.” der.

Türk dilinin bozulması, Türk tarihinin değiştirilmesi gündemde.

Bakmayınız şu an konuşulmadığına bunların, bir anda vurgun yedirecekler topluma, işareti aldıklarında, başla denildiğinde, “Okyanus ötelerinden” buyruk verildiğinde…

Şairimiz bu en güzel gurbet şiirinde ne demişti?

“Gurbet o kadar acı / Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı / Hepsi başka biçimde”

Tarih kitaplarımızı yeniden yazarken tarihimizi bize yabancılaştıracaklar. Şanlı geçmişimiz, ulusal kahramanlarımız karalanacak… Hainler kahraman sayılacak…

Türkçe ders kitaplarımız çoktan beri bize yabancı… Resimleriyle, yazılarıyla… Yeni basımlarında kitaplarından kaldırılacak, ilk sayfalarda hep yazılı olan İstiklal Marşı, Gençliğe Hitabe. Bastırıyor kaldırılsın diye bölücüler, Cumhuriyetle sorunu olanlar, kuyruk acısı çekenler, okullarda sabahları bir ağızdan okutulan Türk çocuğunun ulusal yemini “Andımız ”a.

Katil başına heyet göndermişler yine bugünlerde. Gönderenler de, gidenler de hepsi bize yabancı! Bu durumu garipsemeyenler, bu pespayeliği ağızlarının suyunu akıtarak topluma haber diye yutturan yandaş basın yayın da bize yabancıdan daha çok yabancı…

Gece yarısından sonra vatandaşı yurda geri döndüğü hava alanına çağırmak, buna izin vermek, bunun için, insanlar toplanabilsin diye metro, metrobüs seferlerinin saatlerini keyfi olarak uzatmak, bir de çıkıp gecenin üçünde, tutulan el feneri ışığında toplananlara konuşma yapmak, alışmadığımız, hiçbir çağdaş ülkede yapılmayacak bir davranış. Sanki sürgünden dönen bir siyasetçi gibiydi dile yazdılar bu durumu gören yazarlar iktidar partisinin başına. Hem devletin başkentine değil de İstanbul’a iniliyor her gezinin sonunda.

Başkent hep ikinci konumda. İstanbul’da yabancı heyetler kabul ediliyor, İstanbul’da oturuluyor, İstanbul’da çalışılıyor. Gazeteler arada yazıyorlar, şu kadar günü yurt içinde geçirdi başbakan, şu kadar gün Ankara’daydı başbakan…

Geleneklerimize yabancı işler işleniyor. Koskoca ordu komutanı, bir önceki Genelkurmay başkanımız sebepsiz yere yıllardır hapiste. Savunmasını yapmış, ilk kez mahkemeye (?) girmiş geçen gün: “Savunma için değil, tarihe not düşmek için konuşacağım.” demiş. Eklemiş: “Ben buradayım, dimdik ayaktayım.”

Katil başı siyasetçi sınıfına girdi nerdeyse. Meclisten vekiller(?) ayağında.

Hürriyet gazetesinde bir başlık, dün akşamüstü koymuşlar bilgiağına:

“Zaten metresiyle falan oraya…” diye başlayan bir tümce. Metresiyle sözü ilk akla metres sözünü getiriyor. Kim metresiyle ne yapmış demeye kalmadan, metresiyle sözünün metre anlamında kullanıldığını, Gezi Parkı’nı alışveriş merkezine çevirmek isteyen betoncuların savunması olduğunu, bunu iktidarın başının dediğini anlıyorsunuz.

Dilimiz gurbete çıkmış. Dilimiz gurbette.

Ulusal bayramları kaldırılan bir ulusun dili de gurbete çıkmaz mı?

Türkiye Cumhuriyeti’ne Türkiye Cumhuriyeti denmesine, TC simgesine karşı çıkan bir yönetim, devleti bölücü eli kanlı terör örgütüyle bölecek, onların olmayan dilleriyle bölecek, Cumhuriyeti yıkacak bir yönetim önce dili gurbete çıkarmaz mı?

Gurbeti dışarda aramayın!

Gurbete gurbet demeyin artık.

Dil gurbetindeyiz!


Çapulcu sözünü kendisine karşı çıkan eylemcilere dedi diye iktidarın başı, Türk Dil Kurumu, sözlüğünü değiştirmiş iki arada bir derede, aynı gece içinde. Sözlüğündeki çapulcu sözünün anlamı kaldırılmış, yenisi yazılmış bir gecede. Yönetimin anlayışına göre yönetilen, kullanılan, eski yazıya göz kırpan, eski yazıyı öne çıkaran, kendini dincilere kullandırılan bir Türk Dil Kurumu var bugün, görünen köy kılavuz istemiyor!

Dilimiz bir gurbete çıkarılsa, tek bir harfine bile dokunulsa, hepimiz gurbetçi oluruz öz vatanımızda; bu gerçeği düşmanlarımızın hepsi biliyor…

Dil gurbeti dayatılıyor.

O zaman gelsin bölücülere uydurdukları dil, uydurdukları beş yeni sesle… Türkçemize metres mi kuma mı ne derseniz artık buna, gelsin ortak olsun!

Tükensin, öldürülsün Türkçe, Atatürk’ün en büyük devriminin köküne kibrit suyu dökülsün, Türk dili yüz yıl geriye döndürülsün…
Cumhuriyet birikimlerimiz, Cumhuriyet devrimleri çatır çatır sökülsün alınsın elimizden…

Taş taş yükselttiğimiz kültür duvarımız yıkılsın, ayaklara düşsün…

Sonra sızlan sızlanabildiğin kadar. Ozanımızın bu dizeleri, o zaman duyacağın acıyı anlatmaya az gelir:

“Eriyorum git gide / Elveda her ümide
Gurbet benliğimi de / Bitirdi bir biçimde.”



Feza Tiryaki, 8 Haziran 2013

Ek: Gurbet şiiri Cumhuriyet şairlerinden Kemalettin Kamu’nun şiiridir.
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x