DİLDEN GELEN ELDEN GELSE

DİLDEN GELEN ELDEN GELSE

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Ara 07, 2020 12:02

DİLDEN GELEN ELDEN GELSE

Gözümüz yaşarıyor, bu nasıl bir gönüllü (!) reklamcılık? İnsan, kendi evladı için bile, ben ona kefilim, bunu yapmaz, yapamaz diyemiyor, kızını (!) dövmüyor, dizini dövüyor; bu basın yayın gülleri - bülbülleri üstelik de çoğu tıp eğitimi almış kişiler, doğru dürüst denenmemiş, insan bedeninde neler yapacağı bilinmeyen, kestirilemeyen, aşı tarihinde bir ilk olacak genetik aşıların koruyucusu, sözcüsü kesilmişler. Ya Çin aşısı sevdalıları? Göz yaşartıyorlar göz!

Pazardan, Çin porseleni almazsınız zehirlenirim diye, Çin oyuncaklarını çocuklarınıza vermezsiniz, kanserojen diye, Çin’den gelen kuru fasulyeyi bile yemekten korkarsınız geniyle oynanmış mı, gübresi kimyasal mı, dışkılı mı diye, bu kapalı kutu ülkenin, emir altında yaşamaya alışkın robotlaşmış insanlar ülkesinin aşısına ise, bayılırsınız! Ne tezat ama…

İçeriğini inceleyen, içinde denildiği gibi o çok tehlikeli “alüminyum” var, bu maddeyi vücut atamıyor, karaciğere yerleşir, hem çok büyük çoğunluğun, sağlıklı kişilerin kolaylıkla basit bir grip gibi geçirdikleri bu “taçlı virüs gribi”, salgın hastalık – bulaşıcı hastalık sınıfına da girmiyor diyen, kaç tıp uzmanı gördünüz, duydunuz?

Aşısına ayınılıp bayınılan Çin’in (dünyada her beş kişiden biri Çinli) insanları hastalanmazlar, dünya, yaydıkları virüsten kırılır, ne masal ama…

Aşıyı da, üç yılda, on üç yılda değil,üç günde onlar bulur çıkarır, sizi de böyle kurtaralım deyiverirler, ne plan ama…

Maske satışıyla, ilaçlarıyla, kalitesiz tüketim ürünleriyle yaptıkları vurgunu hiç saymayalım, yanımız yöremiz Çin malı, “Made in China”.

Bunların yanında, Çin’in, aşısıyla aynı adlı Sinovac şirketini Gates vakfının yıllardır parasal olarak desteklediğine ne diyeceğiz?

Sonra siz, daha önce böyle, yetişkin, tuzu kuru birilerinin, kerli felli adamların, şık bayanların, çıplak kollarına aşı vurdururlarken gazetecilere asortik pozlar verdiklerini hiç gördünüz müydü? Aşıcıların gücüne bak! Oynatmadıkları tek artist kalmadı. Hele birisi, okurken üzülüyorsun, 23 yaşında, öğretmenmiş, denek olmuş aşıya, kapalı giyimli, tek, gözleri görünen öğretmen annesi de yanında, anne aşıyı bir övüyor bir övüyor, sanırsınız aşı şirketinin yöneticisi.

Böyle aşı görüntülerini, çocukluk çağının aşı öykülerinde, anılarında görmüşüzdür, o da tarihin tozlu sayfalarında durur… Şimdi en üst hastane görevlilerinin boy gösterdikleri, poz poz kırıttıkları bir alan bu!
*
2020, hiç yaşayamadığımız, “korkudan korku”nun egemen olduğu, insanlığın çöktüğü bir yıl oldu. Aralık ayı, yılın son ayı, son darbenin vurulduğu ay olacak. Yeni yılı bile beklemeden, başlattıkları işi bitirecekler, insanların genetik yapılarına girip, en nihayet istedikleri düzenlemeyi yapacaklar… Milyarların genetik yapısıyla oynanacak. Geri dönüşü olmayan bir yola girilecek.

“Kedi, yavrusunu yerken sıçana benzetir”miş. İnsanları yerlerken de aynısı olacak.

Daha Aralık başında İngiltere’den ilk sinyal geldi. Bir gen aşısına, geçen ay piyasaya çıkan “yeni gelin”e (!) Avrupa’nın, Amerika’nın dev şirketlerinin, dünyanın en zenginlerinin birlikte kotardığı gen aşısına (Pfizer-Biontech ortaklığı) onay verilmiş. Çetenin önünde engel yok, elde ağulu iğneleri koşarak geliyorlar. O soyadları ayrı, aşıcı karı koca da yeniden gündemde. Arkaları kalın. Kolay mı onlarla Türk toplumu avlanacak, tava getirilecek…

“Hilekârın mumu yatsıya kadar yanar”mış. Ama yatsı vakti geldiğinde iş işten geçmiş olacak.

“Hoca gelmiş iken ölen ölsün!” derler umutsuz durumlarda.

“Baykuşun da kısmeti ayağına gelirmiş.”

Ufukta bunlara tek engel gözükmüyor.

Oyuncu çok, kendi kendine görev veren, ünlenme uğruna ruhunu satan çok…

“Paranın yüzü sıcaktır” boşa denmemiş.

En ünlü politikacılarla, dünyaya parmak atan ülkelerin yöneticileriyle başladılar, ben de “taçlandım” (testim pozitif) dedirtmeye, şarkıcılar, oyuncular, sporcular derken, daha alta doğru iniyorlar. En tuhafı, bu ortaya atılan, testim pozitif çıktı diyenlerin hemen hepsi ertesi hafta kaldıkları yerden şımarıklıklarına, pembe hayatlarına tam gaz devam ediyorlar. Zaten testleri öyle çıkmasa, “yalancı koroya” katılmasalar şaşardık.

“Kelin ayıbını takke örter,” bunlarınkini para, güç, ün…
*
Karadeniz’de, adının önüne ne zaman eklendiyse, padişah (Kanuni) adı eklenen bir üniversitenin en önemli kişisi, dinsel bir ağızla, cami hocası gibi konuşmuş geçen gün, sosyal iletişimde, duyuru yayınlamış: “Hiçbirine hakkımızı helal etmiyorum.” demiş sahilde gezenlere kızmış da.

Sanırsınız, cenaze namazında çıngar çıkaran, imamın sorusunu terbiyesizce yanıtlayan bir cahil. “Hakkını helal etmiyormuş” sayın hekim.

Sanki, parasız, gönüllü çalışıyor işinde. İşinin karşılığı maaşını almıyor. Hakkını helal etme – etmeme yalnızca anaya babaya düşer, kişinin yaşamındaki çok özel kişilere düşer, bir rastlantı bir yere baş olmuş kişiye ne düşer?

Açık havada, deniz kıyısında tertemiz havada gezmeyecek de insanlar, ya ne yapacaklar? Evlere tıkılacaklar, aynı kirli havayı soluyup duracaklar, soğuk kış gününde, üç dört metrekare içinde sıkışıp daralıp kalacaklar öyle mi? Ne kadar süre? Aylarca, yıllarca… Böyle bir yıl geçirildi neredeyse, eve tıkılma tavsiyesi, buyruğu, zorlaması sürüyor, sürecek. Bir de hekim olacak, ev hapsi sonrası dışarı çıkan vatandaşa takmış, bakın siz!

“Özellikle sokağa çıkma kısıtlamasının ardından vatandaşların sahillere akın etmesinden…” şikâyetçiymiş sayın hekimbaşı.

Bunu sekiz ay önce dese, bir parça anlarız da çünkü neyin ne olduğu tam bilinmiyordu, korku egemendi, dayan, üç gün evde kalmayla kurtulacağız bu baskıdan deniliyordu. Şimdi, bunu yıllarca sürdürecekleri, insanların eski düzenlerine – dayatılan aşıları olsalar bile - hiç geçemeyecekleri, bir daha özgür olamayacakları, küresel hedefe (Tek dünya devleti kurma, ulus devletleri yok etme) doğru hep güdülecekleri anlaşıldı. Söyleyiniz, bu ağız, bu korkutucu dil bir hekime yakışır mı?

“Servisler ve yoğun bakımlar dolu, ne umuyorsunuz mucize mi? Öyle bir yeteneğimiz yok, sadece insanız. Ayıptır, günahtır. Sağlıkçıya acımadığınızı biliyoruz da bari kendinize acıyın.” demiş. “Ayıptır günahtır” diyor. Vay canına!

Sonra sağlıkçı, sağlık çalışanları ne demek?

Bu sözü ilk kez bu dönemde duyduk, ne demekse sağlık çalışanları? Otopark çalışanları, fabrika çalışanları gibi… Bizim bildiğimiz, doktor, hemşire, hastabakıcıdır sağlıkla ilgili meslek sahipleri.

Aynı profesör yalvarıyor: “Çoluğunu, çocuğunu, eşini, dostunu, annesini, babasını düşünen varsa; azıcık insafı ve vicdanı olan varsa evinde kalır ve çok gerekli olmadıkça evinden çıkmaz.”

Bakın nereden tutturuyorlar. Sahilde gezmenin insafla vicdanla ne ilgisi olabilir?
*

Bu salgın tiyatrosunda işi buradan götürüyorlar. Kişiliğin, kendine olan sorumluluğun yok yeni düzende. Karşındakine; “Sen başkası için potansiyel hastalık yayıcısısın, sen katilsin, sen acımasızsın” denilen bir delilik hali yaşanıyor. Aşı olan kendini korur değil mi? Burada öyle değil. Olsan da hastalık yayıyormuşsun, olmasan da. Olsan da korunmuyorsun, olmasan da. Ha olmuşsun ha olmamışsın! Maskeye, özgürlüğünün engellenmesine devam.

E, kendini korudun, aşı olmuşsun ya. Yok, kazın ayağı öyle değil, sen de olacaksın, o da olacak, herkes olacak, yok yok, yetmez, tüm dünya olacak!.. “Gözler doyacak!”

Şunu ağzından kaçırmış geçenlerde Oxfordlu bir İngiliz profesör: “Aşılananların yüzde yetmişi kısırlaşacak.”

Herkes özgürlüğünü, bireyselliğini yitirene, sürü olana kadar yani herkes aynı çukurda debelenene kadar rahat yüzü göstermeyecekler insanlığa… Bakın nasıl uyarıyorlar insanı sosyal ağlarda:

“Grip aşısıyla kendini ve başkalarını korumaya yardımcı ol.” Bunu, DSÖ güdümündeki Batı ülkeleri söylüyor üstelik!

Kendini ve başkalarını…

İşin hilesi, işi böyle yaygınlaştırabilmelerinin yanıtı bu cinlikte. Bu verdikleri algı, insanların başkalarına saldırmalarının önünü açıyor. Kendimi, kendimin koruması yetmezmiş, başkaları da beni koruyacak, herkes kendini koruyacak ki, ben de korunayım, ancak öyle korunabilirim, anlayışı. Başını kaldıranın başına vurulması.

Bu çarpık algı herkesi toplumun kralı yapmış. Öğüt veren, benim başıma geldi aman sana gelmesin feryatları. Herkes misyonerliğe soyunmuş, kanatsız melek rolünde.

Bu arada verdikleri, yararı – zararı çok tartışılan hapları da pazarlıyorlar, algımıza yerleştiriyorlar:

“Kayseri’de 15 günlük ilaç tedavisinin ardından virüsü yenen Bünyan İlçe Devlet Hastanesi Başhekimi Nuri Çakır (43) "Koronavirüs nedeniyle herkes neredeyse bir yakınını kaybetmeye başladı. Bu durumun ciddiyetinin farkına varmak lazım." dedi.”

“Ufak at da civcivler yesin!” demek bize yakışmaz ama bu durumda, yalnızca ülkemizde milyonlarca kişinin ölmesi lazım değil miydi?

İzmir’de, testi pozitif çıkan sunucu (E. Önel) topa girmiş:

“Yalvarırım evden çıkmayın! "Kimse “Bana virüs bulaşmaz” demesin. Çok sahtekâr bir virüs, yüzüne gülüyor, arkandan hançerliyor.”

Tiyatrocu Nilgün Belgün de sekiz günde atlatmış bu virüsü, kendisini arayan Kılıçdaroğluna özellikle teşekkür etmiş. Çok iyiymiş çok.
*

Aşı işlerinde, iktidar da muhalefet de aynı yolda yürüyorlar. Hele bölücüler, el ovuşturuyorlar, daha çok kısıtlama istiyorlar. Bunların yönetimindeki tabip odaları yangına körükle gidiyorlar. Ülkemizdeki bütün hastalıkları çözdüler, iş buna kaldı!

“Sağlığın Karanlık Yüzü”nde, bir hekim yazmış bunu da: “Altı ayda doksan - yüz bin kişi kanserden öldü. Bu, günlük beş yüz, altı yüz kişinin ölümüne denk geliyor. Aynı günlerde, C-19’dan öldüğü söylenen otuz – kırk kişinin ölümü dışında, hiçbir ölümün haberi yapılmıyordu, hâlâ da yapılmıyor.”

Neden böyle dersiniz? Tüm bu çabalar, korkutmalar aşı için olmasın?

Ünlü yazarlarımızın öve öve bitiremedikleri, ortağıyla gururlandıkları (!) o genetik aşı, Bill Gates’in sözünü ettiği çipli aşı acayip korunup kollanıyor. Çip lafını unutturdular. Gates’i de akladılar, öyle demek istememişmiş. Eksi yetmiş derecede korunması bile dert edilmiyor genetik aşının. Maliyet konuşuluyor artık. Asıl iyi ve pahalı aşı Çin’inkiymiş (?).

Çipli çipsiz fark etmiyor, bir şekilde aşı olunsun da… Hangisine denk gelirse havası veriliyor. Bizde Çin aşısı tercih edilmiş öncelikli olarak, elli milyon doz da alınmış. İşte bir soru ve sağlık bakanının yanıtı:

Gazeteci: “Madem “inaktif” dediğiniz aşı üretme yöntemi (Çin’inki) daha güvenilir, neden dünya bu yönteme yönelmedi?”

Sağlık Bakanı: “Çünkü bu yöntem çok zor ve çok pahalı bir yöntem. “İnaktif” aşılar, kolay üretilebilir aşılar değil. Maliyeti çok yüksektir. O nedenle diğer yöntem daha fazla tercih edilen yöntem oldu.”


Yine bir soru, Bilim Kurulu üyesi Kara yanıtlıyor:

“İnaktif aşı ile mRNA arasındaki en büyük fark nedir?”

“İnaktif aşının (geleneksel aşı) en büyük dezavantajı, üretimi zor ve pahalı. (Genetik aşı) “mRNA” aşısının teknolojisi zor ama üretimi kolay. Arada böyle bir fark var.”


Yanıt bu kadar. Asıl söylenmesi gerekenler söylenmiyor. Aşılar gelince önce dağıtılıp sonra yeniden test edileceklermiş. Konuşmanın bir yerinde “Kara” ağzından kaçırıyor:

“Testlerde bir şey çıkarsa, tüm aşı geri alınıp Çin'e ya da Moderna'ya geri gönderilecek."

Bu Moderna, nereden çıktı bu söyleşide? Neyin nesi? Bakın açıklanıyor: “Moderna'nın mRNA teknolojisine dayanan aşısının…” Neymiş neymiş? Genetik aşıymış. Demek o da alınmış, bekletiliyor.

Sabah gazetesinin son dakika haberi, prof. Yağız Üresin yanıtlamış. Soru:

“Pfizer, Moderna ve Çin'in korona virüs aşısı arasında fark var mı?” Yanıt:

“Aşılar arasındaki farklar daha çok saklanmasıyla ilgili."

Profesör burada alkışı hak ediyor! Ört ki ölem!

*

Yoksa Çin aşısını önce övüp, sonra ünlü köşe yazarlarına kötületip, daha sonra da zaten pahalıydı deyip ardından genetik aşıya mı yönelecekler, bunlar taktik mi?

Küresel aşıcının ağzı kulaklarında, sonuca yaklaştıklarından, balığın yemi yutacağından emin. Yüzde yetmişi aşılama bunların hedefleri. Sanki Tıp okumuş, nur yüzlü (!) mübarek:

Bill Gates: “Tüm Covid -19 aşılarının işe yarayacağından eminim.”

Novavax'tan aşı açıklaması: “Maymunlar arasında virüsün yayılması engellendi.”

Yaşasın maymun insanlar! İnsan maymunlar! Pardon, denek maymunlar!

Mehmet Öz durur mu? Siper etmiş kendini küreselcilere:

“Ben ilk aşıyı tabii ki rahatlıkla yaptırırım.”

Ha insanlı deney, ha maymunlu, arada fark yok görüyorsunuz!

Dünyaya çok öldürücü bir salgın var havasını oldubittiyle, para gücüyle bir anda kabul ettirenler şimdi işin en tatlı yerine geldiler, dağıttıkları paraları kurtaracaklar, yeni paracıkları lüpleyecekler. “O aşı bu aşı çok da önemli değil, zaten bu kadar kısa sürede hem aşı bulunamaz, uygulamaya konamaz, hem de gribin aşısı olmaz, aklı olan genetik aşı zaten olmaz,” demeyin.

“Horoz çok olan yerde sabah tez olur.”

Ortalık horoz kaynıyor! Gün, sabaha yakın!

Umalım da, “Evdeki pazar çarşıya uymaz!” sözü gerçek olsun.

“Eşek eşeği ödünç taşır.” Bekle, gör.

“Yalnız elin avazı çıkmaz!” Bekle; “Sabah ola, hayır gele!”

İkinci perdesi açıldı oyunun, bakalım ne zaman “Perde!” denecek?

Oyunu bozacak mısın?

Feza Tiryaki, 4 Aralık 2020

Ek: Bunların hızına yetişilemiyor. Haber dünden:
"Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Çin'in daha fazla aşı talebini karşılayamadığını aktardı ve ..."
"Bakan Koca yerli aşı için nisan ayını işaret etti: İthal aşıya ihtiyacımız kalmayacak"
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: DİLDEN GELEN ELDEN GELSE

İletigönderen Gönül Pınar Atacı » Sal Ara 08, 2020 20:00

Başlığı da dahil en değerli ve ebedi atasözleri ve çok özlü düşünceler ve irdelemeler içeren MUHTEŞEM bir yazı. Sevgili Feza'yı en yürekten tebrikler ve en iyi dilekler sunarak kutlamak gerek.
Kullanıcı küçük betizi
Gönül Pınar Atacı
Üye
Üye
 
İletiler: 1285
Kayıt: Sal Ara 01, 2015 9:02


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x