
Bizim değişmeyen gündemimiz aslında dilimiz. Gerisi boş söz. İş dönüp dolaşıp sonunda dilimize dayanacak. Zehirli örümcekler o güne kadar ağlarını örmeyi, bizi kıskaca almayı sürdürecekler… İşaret verilince de dilimize çullanılacak! Bir asker gibi disiplinli, o güne hazırlanmamız, uyuyanları uyandırmamız, uyanık ve korunaklı olmamız şart. Gelin yine birlikte dilimize kısa bir gezinti yapalım. Bir olalım, diri kalalım, durmadan, bıkmadan çalışalım…
İşte yine dersimiz Türkçe. Dersimiz Türkçe Abece.
“Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”
Mustafa Kemal Atatürk
Kalbimiz Türkçede 29 harf vardır. Sırasıyla:
“A B C Ç D E F G Ğ H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z.”
“a b c ç d e f g ğ h ı i j k l m n o ö p r s ş t u ü v y z.”
Harf (yazaç) seslerin işaretidir. Bir dildeki seslerin tümü o dilin alfabesidir (abecesidir).
Alfabe, bir dilin kararlaştırılmış bir sıraya göre dizilmiş harflerine denir. Bu sıra, ezbere ulusça bilinmelidir. Alfabe ezbere okunmalıdır. Her anne babanın ilk görevi okula giden çocuğuna Türk alfabesini ezberletmek olmalıdır.
Dilini bilen onu daha çok sever…
Yabancı dilin Türkçenin önüne geçmesini önlemeli, bunun için elimizden geleni yapmalıyız…
Dilimize özgü harflerimize ( ğ, ı, ş, ç ) özellikle değer vermeli, kullanmayanları uyarmalıyız.
Yazı dilinde “v” yerine, dilimizde olmayan ”w“ nin kullanılmasına, dilimizin bozulmasına, kurallarının çiğnenmesine izin vermemeliyiz.
Dilimizdeki 29 harfin 21’i sessiz harf (ünsüz), 8’i sesli (ünlü) harftir.
Sesli harfler ( a,e, ı, i, o, ö, u, ü) tek başlarına okunabilen seslerdir.
Sessiz harfler (b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z) tek başlarına okunamazlar.
Sessiz harfler “e” sesinin yardımıyla okunurlar. B, c, de, f (be, ce, de, fe) gibi… V sesi “ ve” diye okunur. S sesi, se, ş sesi, şe, k sesi k, h sesi he… Dilimizde çok az kullanılan “J” sesi, je’dir ama halk dilinde c’ye yakın söylenir.
Kuralımız, sessizlerin “e” seslisi yardımıyla söylenmesidir. 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen yasayla(Yeni Türk Alfabesi) her harfin şekli, adı belirtilmiştir. 29 harfimizi buna göre okursak:
A, be, ce, çe, de, e, fe, ge, yumuşak ge (ğ), he, ı, i, je, ke, le, me, ne, o, ö, pe, re, se, şe, te, u, ü, ve, ye, ze.
Yabancılar kendi abecelerini bir güzel tastamam okurlar. Tek bir yanlış yapmazlar. Bir sözü kodla( şifreli söyle) dersen hiç yanlışsız kent adlarını sırayla söyleyerek sözü buldururlar.
Bizde ise kent adlarını bırakır, çayır çimen adlarını bile sayar, aklına ne geldiyse söyler Türkçe yoksunu sözde aydınlarımız. Bununla kalsalar yine iyi, bazı seslerimizi üstelik yanlış söylerler:
H(he) ve K(ke) sesleri.
Nasıl tüm sessiz harflerimiz “e” seslisi yardımıyla okunuyorsa, bu iki harfimiz de doğal olarak öyle okunur. Bundan başka fe’ye ef diyen mi, le’ye el diyen mi, re’ye er, se’ye es, me’ye, ne’ye em, en, diyen mi ne ararsanız bizde var. Aklı karışık yeniyetmeler gibi koskoca adamlar, kadınlar TV’yi, televizyonun kısaltmasını, simge yazımını “ti vi” diye okumuyorlar mı deli olmamak elde değil… En çok da ke’ye ke denmiyor. Bir “ka” tuturmuşlar gidiyorlar. Yasa belli, kural belli; kullanış, kimin canı nasıl isterse, canı ne çekerse öyle…
Hadi Pkk katilleri, bu katillerin sevicileri, yandaşları “Pe ke ke” demişler kanlı örgütlerine. Yurtseverler de, onlardan ayırmış kendini, bölücü kanlılara ” Pe ka ka” demiş. Belki “kaka” ses benzeşmesi bunda etkili olmuştur. Pkk’yı öyle bırakalım. Diğer adlardaki ke sesi neden ke sayılmıyor? H (he) sesi de aynı durumda. İsteyen istediği gibi okuyor. H (he’ye) “ha” diyorlar. Bu da yetmiyor bazen, “aş” “haş” bile diyorlar. “Aş” Almanca, Fransızca söylenişiymiş bu sesin. “Ne alaka kel alaka?” desek anlarlar mı? Türkçe abece ile elin dilinin ne ilgisi olabilir ki? Bu kadar çok mu bilgilisiniz?
Diğer dil bilmezleri, Türkçe sevmezleri bırakın, CHP (ce he pe) bile kendine genellikle “Ce ha pe” diyor. Türk dil devriminin içine etmeye kendinizde nasıl bir hak görüyorsunuz? Siz kimsiniz?
Dilimizde olmayan yabancı dillerdeki o üç harf, eğer yazı içinde bir yabancı sözcükte geçiyorsa dilimize en yakın okunuş hangisiyse öyle okunur:
W, ve diye, q, kû, diye, x, iks diye okunur. “Dabılyu” demek ne öyle? Q’nun, x’in Türkçede ne iş var?
Bunlardan en çok w ile uğraşıyor düşmanlarımız. En çok bu sesi oramıza buramıza sıkıştırmaya çalışıyorlar. Adlarındaki “ v” leri, içinde “v” geçen sözleri bu “virüs”le değiş tokuş eden edene. Bilerek yapan vatan millet düşmanlarını bir yana koyarsanız dilini bilmeyen eğitimsiz, yarı cahil kalmış, önce yabancı dil diyerek beyni tutsak edilmiş kesim de bu harfi bilir bilmez her yerde kullanıyor.
Dilimize en büyük kötülüğü de bu bizden görünen, bilinçsiz, beyni yıkanmış zavallılar yapıyor!
Yabancı dil hayranı omurgasız gazeteciler, çok bilmiş geçinen entel yazarlar, dilini öğrenememiş cahil bırakılmış vatandaşlar, kandırılmış yarı cahiller, aşağılık duygusuyla çırpınan Batı hayranı, Yunan hayranı, Amerikan hayranı bazı zavallılar veya art niyetli ırkçı bölücüler, kanlı terör örgütü Pkk sevicileri, katil sevici ulus düşmanları, Türkçenin, Türk’ün hiç değişmeyen ezelî düşmanları, dinmeyen bir kuyruk acısı çeken kaç asırlık Cumhuriyet - Atatürk karşıtı yobazlar, katıksız vatan hainleri dilimize durmadan bunları sokuşturmak istiyorlar.
Bildikleri şu: İşi bu harfler çözecek. Türkçeyi bu harfler dağıtacak, bozacak!
Yabancı dillerdeki “w” sesinin adı Türkçede “çift ve” dir. Tıpkı “v” sesimiz gibi okunur. “Dabılyu” bu sesin İngilizce okunuşudur. Almanca okunuşu tıpkı Türkçe okunuşu gibidir. Onlar w’yi bizim “v”yi okuyuşumuz gibi okurlar. Bilgisayar adreslerinde www diye üç “çift v” birden yazılır. Aslında bu yazılıma gerek de yoktur. Böyle yazmadan da kolayca istediğimiz yazı sunumlarına ulaşabiliriz. Bunu okuyacaksak: “Ve, ve, ve” diye okuruz.
Bu bölücülük, dilimize düşmanlık başlamadan önce bize bu harfi yüksek sanat okullarında ( liseden sonra gidilen) böyle öğretirlerdi. “Güzel Yazı” dersimizde Türkçe harfleri değişik yazı türleriyle mürekkebe batırılmış uçlarla yazardık. 29 harfimizden sonra reklam dünyası, yabancı adlar için ayrıca bu harflerin de yazımını gösterirlerdi. Bu harfleri hiçbir Türkçe sözün içine katmazdık. Zaten eskiden beri daktilolarımızda bu harfler vardı. Dükkân- işyeri adlarımız o zamanlar hep Türkçeydi. Kimse çocuğuna Arapça okunuşuyla, ad koymazdı. Son u” d” ile biten adımız yoktu. (Türkçede sözcüklerin sonunda “d” bulunmadığı için.)Yabancı bir adı canı istedi diye çocuğuna koyamazdı kimse, kimliğimiz, dilimiz, böyle denetim altında, devletin korumasındaydı…
Devletin TRT’si bile şimdi bir başlıyor, anlaşılmaz sözlerle bülbül gibi şakıyor: “Dabılyu, dabılyu, dabılyu…” Elimde olmadan her duyduğumda içimden derim:
“Hay dilinizi eşek arısı soksun! ” Madem bu kadar bayılıyorsunuz İngiliz’in Amerikan’ın diline bari Türkçesi olan bu sesi Türkçe okuyun:
“Ve, ve, ve” deseniz incileriniz mi dökülür? Kocaman açılmış kovboy ağzınız mı büzüşür?
Türkçeye, bölücülerin can simidi gibi sarıldığı o üç harfi katma teklifinin Meclis’e verilişinin üzerinden kaç hafta geçti. Muhalefette, Türkçüyüm, Türkçem, Türk dili en değerli varlığım diyenler bile suskunlar, Türkçeye bu yapılana duyarsız kaldılar. Bir vurdumduymazlık, umursamazlık, ne çıkarsa bahtıma anlayışı sürüp gidiyor… Konuşurken mangalda kül bırakmayanlar, iktidardaki baş adamın ardına takılmış, onun ortaya attığı yemleri yemekle, ayranını içmekle, önerdiği üç buçuk çocuğu büyütmekle, varlığına, canına göz dikmiş teröristini sevmekle, gösterilen çayırda sessizce otlamakla uğraşıyorlar…
Sonra da bu gün, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda, İstanbul’da Ermeni kilisesinde verilen uluslararası bir caz müziği konserinde aşka gelen bir iktidar bakanı,” tutar, Türkçede değişiklik yapacağım!” deyiverir.
Sözün büyüklüğüne bakınız:
“Türkçede bir değişiklik yapıp,” diye söze başlıyor, “ caz yapma” deyimini kaldırıyorum. diye devam ediyor. Uyduruk, eften püften argo bir deyim de olsa halkın bir deyimini durduk yerde kaldırdığını duyurulabiliyorlar iktidarın bakanları. En acısı Türkçede değişiklik yapacağım sözünün artık yol olması…
Türkçenin yükseklerden yere düşürülmesi… İsteyenin el atacağı bir konuma indirilmesi…
Pkk’nın Meclis’teki uzantısı BDP’li biri vermişti o bölücü öneriyi. O günden bu güne o teklif orada duruyor. Biz de burada yapay gündemle, ceviz kabuğunu doldurmayan sözlerle oyalanıp duruyoruz.
Diyarbakır’da bayrağımızın yanına konan terör çaputlarıyla birlikte göstermelik İstiklal Marşı okunmuş, sonra terör örgütünün hapisteki eski başının sözleri dinletilmiş. İstanbul’da ortalık savaş alanına döndürülmüş, halka terörist muamelesi yapılmış. Teröriste, özellikle Diyarbakır’da uslu çocuk imajı çizdirilmiş… “Bunlar katil falan değil, bunlar Kanarya Sevenler Derneği üyesi masumlar… ”denmesine, merak etmeyin, az kadı.
Yabancılar (Avrupalılar) memleketlerinde konserlerle, yemekli içkili eğlencelerle emeğin, işçinin bayramını tadıyla insanca kutluyorlar. Hepsinin tuzu kuru. Bizde numaranın biri bitiyor, diğeri gündeme sokuluyor. Bayrağımızı kirli çaputlarla yanyana dizdirttiler, böyle bir ortamda da İstiklal Marşı gibi ulusun en önemli değerini bölücülere, terörist sevicilere yerle bir ettirdiler ya, bundan sonra dilimize bütün bunları etmişler çok mu?
Hem soralım bu arsızlara, gözü dönmüş bölücülere, vatan millet düşmanlarına:
“Türk Alfabesi” değişsin demenin bir bedeli yok mu? Bir soran, bu durumu yargıya götüren bir Cumhuriyet savcımız , milletini düşünen bir milletvekilimiz hani nerede? Türkçeyi terör örgütünün eğlencesi, çerezi, kullanacağı sakızı yapmaya kimin hakkı var? Bölücülükte kulanılmasına neden sessiz kalınıyor? Ne bekleniyor? Canı isteyen Türkçeyi değiştirmeye kalkabilir mi?
Türk dili bu kadar mı orta yerde! Değişiklik yapma, yaptırma, teklif etme bu kadar mı kolay?
Hep söylenir. “Sinek küçüktür ama mide bulandırır.”
Türkçeye sokulacak bu virüs keşke sinek kadar küçük olsaydı? Keşke yalnızca mide bulandırsaydı?
Oysa dost düşman, herkes biliyor ki bu virüs öldürücü!
Kene virüsü gibi. Girdi mi, dikkatlice çıkarma, sonra özenli bir bakım, hastalık bulaştırıcı yollardan da, virüslü ortamlardan da önemle sakınma, korunma gerekiyor.
Bunu yapacak eğitimli bir toplum, dilini bilen, dilini doğru öğrenen bir toplum gerekiyor. Yıllardır dilimizi bu yüzden bozdular, gözden düşürdüler, eğitim dili olmaktan neredeyse çıkardılar. Hem, ülkesini, ülkesinin ulusal çıkarlarını düşünen, ulusalcı bir yönetim de şart bunun için.
Girdi mi dilimize bu uğursuz kene, bu üç virüs, işimiz bitecek!
Feza TİRYAKİ, 1 Mayıs 2013