Din Kardeşi Değil, Lawrence Uşakları!

Din Kardeşi Değil, Lawrence Uşakları!

İletigönderen Urunguj » Sal Haz 22, 2010 1:59

AKP’nin “Araplar ‘Din Kardeşimizdir’ Savunması”na, Yatağanbaba Karşı Çıktı: Onlar Din Kardeşlerimiz Değil, Osmanlı’yı yıkan “Lawrence Uşakları”dı
İHH Başkanı din adına sömürdüğü paraları ve ruhları bir de İsrail'e sattı. Ben bizzat İHH ile toplantı yapmıştım, bilenler bilir bu toplantı detaylarını ve bunların ne mal olduğunu, zavallı koyun Ülkem… Sürü gibi hareket etmekten kurtulsun beaa artık... Takip edeceğimiz tek kişi kendimiziz… (Sercan Duygun)

Sercan Duygun’un “bunların ne mal olduğu”ndan bahsetmesi ama “bilen bilir” diyerek ayrıntı vermemesine rağmen, Nihat Genç bu ayrıntıyı –başka bir bağlamda- şöyle verdi:
Konuşulacak ikinci şey, İslamcı camianın kalbinden çıkan ve tüm İslam Dünyası’na yardımlarıyla övülen İslami yardım kuruluşu İHH İnsani Yardım Vakfı, dokuz gemi ve beş yüz aktivistle Gazze Sahilleri’ne doğru yola çıktı. Ağırlık olarak inşaat malzemesi taşıyorlar ve İsrail’in dünyaya meydan okuyarak giriş çıkışlarını tutup bir hapishane gibi karantina altında tuttuğu Gazze’ye ulaşmak istiyorlar.
Türk Dışişleri’nden yapılan açıklamalara bakılırsa eşine rastlanmamış bu büyük yardım konvoyunu Türkiye Devleti hem destekliyor, hem takip ediyor.. İsrail şimdiden restini çekti ve karasularımıza girdiğinde gemilere el konulacağını duyurdu.. Yani ‘tetikte’ kriz saatleri başladı, artık her şey olabilir..
Öyle ya da böyle ya da yarın başka bir yolla Gazze’nin kapılarını insanlık kıracak, bütün bu insanlık gayretleriyle Gazze inşallah dünyaya açılır..
Gazze’ye ulaşmak herkesin hepimizin ‘insanlık görevi’, kim öncülük ediyor, kim destekliyor, kim İsrail ambargosunu kırmak için mücadele ediyorsa, hiç düşünmeden yanındayım, keşke ben de o gemide olabilseydim..
O eski arkadaşlar beni aradı, ‘Nihada yola çıkıyoruz, sen olmazsan olmaz..’, ‘sağolun, beni yanınızda bilin, ancak beş gündür yatak döşek hastayım…’ dedim. Ancak ‘hasta olsam da giderim, ölsem de giderdim…’.. Birkaç gün sonra tekrar aradılar.. Bu birkaç gün düşündüm.. O beşyüz aktivist yani gemi içinde kimler var, diye.. Hala tertemiz çocuklar şüphesiz var.. Ama…

> KALLEŞ ÇIKTILAR

Şu Ergenekon yalanları ve yaygaracı galeyancı İslamcı basının bizleri itham eden töhmet altında bırakan bizleri sorgusuz delilsiz hukuksuz suçlayıcı bütün manşetleri aklıma geldi.. Ne çok kendine İslamcı diyen arkadaş tanıdım ki hepsi (çok düşündüm artık asla ağır değil bu laf) ‘kalleş’ çıktı..
Tanıdığım sevdiğim arkadaşlığım olan insanlar Türk Ordusu kendi askerlerini öldürdü diye yayınlar yaptılar, tanıdığım çay içtiğim dostluğum olan nice genç yazar Taraf Gazetesi ağzıyla hatta direktifiyle galeyanvari yazılar yazdılar, tanıdığım ne çok genç aydın, bizleri suçlayıp mahküm edip hukuksuz delilsiz yaka paça götürülmeye alkış tuttular, ‘oh olsun’dan daha beter yazılar yazdılar…Amerika’nın Irak İşgali’ni övmüş desteklemiş faşist liberal yazarlarla kol kola girdiler.. Amerika’nın Irak’ta öldürdüğü bir buçuk milyon Müslüman’ın adından dahi bahsetmediler..
Bunlar geldi aklıma.. Kalbim o gemide, ama, kalbim çok çatallı.. Vicdan denen bir şey vardı güçlükle yol aldığımız boyumuzu sıkletimizi aşan Allah’ın hazinelerinden bir şey, işte bu son üç yılda ne çok İslamcıyım diyen insanda ‘zırnık’ kalmamış.. Tertemiz dediğim dünya güzeli dediğim onlarca değil yüzlerce genç samimi aydın çocuk birden ‘azgınlaştı’, ‘gaddarlaştı’ ve bizler dayak yerken sinsi sinsi gülmeye başladılar, açıkça kelimenin tam anlamıyla ‘kalleş’ çıktılar… Çocukluğumdan beri tanıdığım bu kalleş kelimesinin ne olduğunu işte bu son üç yılda gerçek sahici anlamıyla öğrendim, kalleş..
Sağlamdım yanılmazdım laf ettirmezdim derken tüm hayatımın en büyük hayal kırıklığına uğradım, hayat yolum ellidördüncü yılına girerken hepsini defterden telefondan masadan dostluktan siliverdim..
Artık hepsini birer birer hafızamdan silmeye ve geçmekte olan günlerin yardımıyla bütünüyle unutmaya çalışıyordum ki, ‘Nihada gemiler yola çıktı sen de gel’ diye bir eski arkadaş..
Yolunuz açık olsun, Allah’a dualar ediyorum inşallah kötü şeyler olmaz, ama Nihada artık o gemide hiç olmayacak.. (“O İslâmcılar Kalleş Çıktı” Yazısı / Oda Tv Sitesi 27 Mayıs 2010)

> “İNSANİ YARDIM” ADI ALTINDA “MOLLA HAREKETİ”…

Bu paralelde düşünen sadece Nihat Genç de değil. Bu olayın “İnsani Yardım” Kılıfı’ya bir tür “Molla Hareketi” olduğunu düşünenler de var:

Bu olay İnsani Yardım mı, İslami Yardım mı? Molla Hareketi’ne hayır! (Sonat Akkuzu / Facebook-İstanbul / 03 Haziran 2010)

Cümlede geçen “İslâmi Yardım” tabiri aslında amacı dışında bir şekilde kullanılmış. Çünkü yardım ister İslâmi, ister Hristiyani, ister Yahudii Yardım olsun o “İnsani Yardım”dır. Fakat “Molla Hareketi” dendi miydi, iş “İnsani” olmaktan çıkar ve “Milliyetçiliğe” döner. Söz konusu olan “Mollalar” olduğuna göre de kast edilen “Arap Milliyetçiliği”dir… Yani anladığımız kadarıyla Sonat Bey’in karşı çıktığı “Müslüman Yardımı” değil, “Arap Milliyetçiliği” yapılması…

Müzik ile ilgili organizasyonlar düzenleyen Sonat Akkuzu’nun bu “İnsani Yardım mı, yoksa Molla Hareketi mi” sorusunu, bir Türkolog şöyle cevapladı:


> TÜRKİYE’YE EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ YAPIYORLAR!

Protestolardaki insan profiline ve sloganlara bakınca buna sadece “İnsanî Yardım” demek fazla iyimserlik olur. Kendi Ülkesi’nde / burnunun dibinde 26 yıldır onca şehit verilirken, Kendi Vatanı’nın Evlâdı göz göre göre öldürülürken, kendini Filistin'le bu kadar çok özdeşleştirip Filistin'e böylesi adayan insanlar Ümmetçi Zihniyet’in geldiği boyutu açıkça ortaya koyuyor. Kendi Vatanı’nın Evlâdı’nı öldürenlere tepkiler Şehit Cenazeleri’ndeki ağıtlardan ibaret kalırken bu olayda binlerce kişinin birdenbire toplanması, bu Ümmetçi Zihniyet’e sahip insanların, aslında ne kadar güçlü bir örgütlenmeye sahip olduğunu da gösteriyor. Günlerdir toplanan binlerce insanın, dikkatleri “İsrail'in hukuk dışı davranışı”ndan ziyade “Filistin'e ve Müslümanlığa” çekmesi ise, olayı, “Dünya’nın meselesi” olmaktan çıkarıp, “sadece Müslümanlar’ın meselesi” haline getirmek suretiyle Türkiye'nin uluslararası platformda hak arama mücadelesinde ona yapılacak en büyük kötülüktür. (Nagehan Yüzüak / Facebook-İzmir / 03 Hazinan 2010)

Türkolog Nagehan Yüzüak’ın bu fikirlerini destekleyen bir başka bilgi daha vardı. O da “Türkler’in Gazze için Allah’a yalvarırken” bile “Arapça yalvarılması”ydı!

Taksim’in her yerine mikrofonlar yerleştirildi ve Arapça dualar okundu! Bu mudur Türkiye’nin Siyaseti?! (Sıtkiye Yavaş - Facebook / 03 Haziran 2010)


> LAWRENSLER’İN UŞAĞI ARAPLAR’A “TWO MÜNÜT”…

Peki bu AKP’nin Gazze ısrarı ve İHH’nın Gazze dayatması bir “Molla Hareketi” ise bunun anlamı ne? Bunun anlamını iyi anlayabilmek için, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına gitmek gerekiyor… O yıllara gittiğimizde, karşımıza bazı İngiliz Casusları ve de bunlarla işbirliği yapan / bunlara kanan Araplar çıkıyor:

Önce Filistin bize biat etsin!...Peygamberimizin Torunlarını Allah adına öldüren Müslüman kılıklılardı!.. Lawrensler’in Uşakları Türk Düşmanı Suudlar vb. tayfalar ve onların dizi dibinde oturup, “Türküm” diyemeyenleri iyi tanıyın!.. Ve ona göre düşünün! Two MÜNÜT...! (Suat Turgut / Facebook-İstanbul / 03 Haziran 2010)

Sosyal Antropolog Suat Turgut’un bahsettiği Lawrence ile ilgili elimizde şu bilgiler var:

Britanyalı arkeolog, askeri stratejist, casus ve yazar. Profesyonel olarak T.E. Lawrence veya T.E. Shaw isimlerini kullandı. 1916 - 1918 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yürütülen Arap Ayaklanmasında, Birleşik Krallık irtibat subayı olarak aldığı görev nedeniyle Arabistanlı Lawrence olarak tanınmıştır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Thomas_Edward_Lawrence)

Bu Casus yani İngiliz Görevlisi, Osmanlı’yı çökertirken kullandığı en büyük silahı, Müslümanları Müslümanlar’ın Silahı ile vurmaktı… İngiliz Görevlisi bunun için “Namaz” bile kılıyordu… Ayrıntıları İngiliz Kraliçesi Türkiye’ye geldiğinde çıkan şu haberden okuyalım:

Arap kıyafeti giyen ve namaz kılan İngiliz Ajanı, binlerce Türk`ün kanının çöl kumlarına akmasına neden olmuştu.

Kraliçe`nin Türkiye ziyaretinde, başını örterek camileri ziyaret etmesi, Kur`an-ı Kerim dinlemesi, ünlü İngiliz Casus Lawrens`i hatırlattı. Lawrens de, namaz kılarak Arapları Osmanlı`ya karşı kışkırtmıştı. Milli Gazete yazarı Afet Ilgaz, `Duatepe, Kraliçe ve bir Kitap` başlıklı yazısında, Kraliçe`nin ziyaretiyle Lawrens arasında bağ kuruyordu. İşte Ilgaz`ın yazısından çarpıcı bölümler:

... Kraliçe`nin gelişi, bu rahatsızlığımı çoğaltıyor. İngilizlerin varlığı, bu ülkeyi hep kuşkulandırmıştır. Daha doğrusu hep kuşkulandıramamıştır. Kuşkulandırsaydı Casus Lawrens, namaz kılarak ve Arap kıyafeti giyerek Osmanlı`nın çöküşündeki o melun yerini o kadar kolaylıkla alamazdı. O zamandan beri İngilizlerin sakinleştiklerini ve suya sabuna dokunmadan, `huzurlu` bir hayat sürmeye karar verdiklerini söyliyemeyiz. Bütün olayların ve girişimlerin arkasındaki Sionizm, susmaz çünkü. Hedefine varmadan susmaz ve hedefi de bu topraklardır. Kraliçe şimdi, durup dururken neden geliyor? Hadi, canı Boğaz`da yemek istedi de ondan geliyor diyelim. O halde Bursa`ya neden gidip Kur`ân dinliyeceği, Türkiye`nin bütün kanallarından ilan ediliyor? Kur`ân dinlemek isterse Kur`ân dinler, bunu bütün Müslümanlara duyurmanın alemi ne? (14 Temmuz 2008 / Yeniçağ Gazetesi)

Tarih’teki bu İngiliz Casusları / Görevlileri tecrübemiz ortada iken ve de bunun bir tür Molla Hareketi olduğu da ortada iken, şimdi “Tarihi Tekerrür ettirecek / tekrarlattıracak” mıyız? Çünkü Dini ve Milli Değerlerimiz kullanılarak, Türkiye’ye aynı tuzaklar gene kuruluyor gibi… Bu konuda çok ilginç benzerlikler var. Meselâ bu “Gazze’ye İnsanî Yardım”da “Türk Bayrağı” kullanılması buna bir örnek… Türk Bayrağı çekilen bu Mavi Marmara Gemisi ile ilgili şu bilgiler, “Balık Hafızalı” / çok unutkan hale getirelen Türkler tarafından çok çok iyi okunmalı:


> TÜRK BAYRAĞI ÇEKİLEN GEMİ, “TÜRK GEMİSİ” DEĞİL!

İsrail aptal bir Devlet değildir ve Hamas ve Ahmedi Nejad ise zannettikleri kadar akıllı değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, -bazen yöneticileri aptalca yada panik içinde davransa da,- her zaman doğruyu görecek kadar bilgi birikimi ve deneyime sahip “hepsinden de akıllı bir Devlet”tir.

Mavi Marmara Gemisi Komor Bandıralı’dır, “Türk bayrağı çekemez” kardeşim !

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne aittir ve KOMOR Bandıralı’dır.

Bu nedenle İsrail bir “Türk Gemisi”ne değil, “Komor Gemisi”ne saldırmıştır.
Bu durumda Türkiye taraf değildir.

Güvertesine Türk Bayrağı asılarak, Türkiye bu oyunun içine çekilmek istenmiştir.

Konu, tamamen Birleşmiş Milletlere ait bir konudur. Türkiye’deki provakasyonları durdurmamak için ne Büyükşehir Belediyesi ne de Hükümet ve bu durumdan fayda sağlamaya çalışan Dini Siyasete alet etmeyi defalarca uygulayanlar “İlk günden bu yana Gemi’nin Türk Gemisi olmadığını bilmelerine rağmen” bu konuda tek kelime söylememiş , hatta aksini teşvik edecek davranışlarda bulunmuşlardır. Toplumda infiali teşvik etmişlerdir. Ve bu suçtur. (Feridun Nevzat – Facebook / 02 Haziran 2010)


> ARAPLAR DİNİ-İMANI DEĞİL,
PETROLÜ KORUMAYA ÇALIŞIYOR!

Gemi ile ilgili bu bilgileri veren Ferudun Bey, Türkler’e de Tarihi hatırlatıyor ve “Araplar’a yardım edelim derken kendimizi yeniden satılmış bulamyalım” diye uyarıyor:

Arap Provakasyonları ile Tarih’te olduğu gibi yine kendimizi “ateşin içerinde onları savunurken” bulmayalım. “Onları korumak ya da savunmak için canlarımızı verip, defalarca satıldığımızı” unutmayalım.

Onların korumaya çalıştıkları şey “Petrolleri”dir ! “Din-iman” değil. Ve bizi yine satacaklardır kullandıktan sonra.

Mersin’deki Kardeşlerimiz’in, İsrail’in gemilere operasyonu ile eş zamanlı olarak şehit edilmesinin nedeni de; bu “Arap, İsrail ve Petrol Kavgası’nın içerisine Mehmetciği de çekmek”tir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin böyle bir savaşta İsrail’in karşısında olmasını, İsrail asla göze alamayacaktır. O halde İskenderun’daki Mehmetcikleri şehit eden o kahpeler “kimin talimatı ile” vurdular ve “neden eş zamanlı” vurdular. Birileri, “Mehmetciğin ve Türk Bayrağı’nın arkasına sığınarak İsrail’e karşı zafer kazanma” peşindedir.

Sivilleri vuran bir devlet tabi ki lanetlenmiştir ancak, lütfen sakin ve akıllı olalım.

Ve bu laneti tüm dünyanın her din ve milliyetten insanın görmesini sağlayarak akıllı diplomasi ve stratejilerle Akdeniz’in bu Terörist Ülkesi’ni ezelim. (Feridun Nevzat – Facebook / 01 Haziran 2010)

Şimdi bütün bunları yazdıktan sonra, “Yatağanbaba Arap düşmanıdır” diyen olur mu acaba? Olabilir! Peki öyle miyimdir? Hayır! “Düşmanlık” başka, ha bire kandırılmak yani “salaklık” başka… Osmanlı İmparatorluğu’nu İngilizler’e kanarak arkadan hançerleyen bu Arap, bu yaptığından “pişman” oldu mu, “tövbe” etti mi? Etmedi… Sıkıntı işte burada… Tarih’in önünde bir pişmanlığı ve özür dilemesi yoksa, bu durumda “hangi gerekçe ve güvence ile” Arap’a sıcak bakacağız?


> TARİH’İN ÖNÜNDE ÖNE ÇIKAN 3 KAFA:
ARAPÇI, AVRUPACI ve TÜRKİYECİ!

Daha üstünden 100 yıl bile geçmemiş nankörlüğünü / kaypaklığını / hainliğini yeniden yapmayacağının bir garantisi veya bunun bir belirtisi var mı? Bütün bu soruların cevabı belli: Yok!

Ben hayatım boyunca “Araplar dostumuz Avrupalılar düşmanımız” diye bir şeyi hiç mantıklı bulmadım… Düşmansa zaman zaman her ikisi de düşman, dostsa zaman zaman her ikisi de dost… Zaten Dış Politika’daki bu “dostluk ve düşmanlık” asla “zamanüstü” değildir… Dönemseldir. Dış Politika’da “zamanüstü” olan bir tek gerçek vardır, o da “ülkelerin karşılıklı menafati”dir…

Fanatik Kafalar İktidarı ele geçirdiklerinde, bazıları Arapçı bazıları da Batıcı olabilir! Öyle oldukları için de Türkiye’yi Araplara veya Avrupalılar’a yanaştırmaya kalkabilirler… Fakat biz Arapçı veya Avrupacı değil “Türkiyeci”yiz! Türkiyeci olduğumuzdan da, ayrıntılarını “Siyaset Peygamber Mesleğidir” (http://siyasetpaygambermeslegidir.tr.gg) Kitabımız’da verdiğimiz gibi Türkiye’nin Doğu’ya veya Batı’ya yanaşması gerektiğine yani bir tür “sığıntı” olduğuna asla inanmayız! Çünkü Türkiye sığıntı değildir!

Tarih’te öne çıkan “3 Kafa”dan söz etmek, şu ortamda pek mümkün değil. Çünkü “öne çıkan” 2 Kafa var… Arapçı ve Avrupacı… Başka bir deyişle de “Doğucu ve Batıcı”… Peki bu 2 Kafa’ya alternatif olarak öne sürdüğümüz 3.Kafa olan “Türkiyeci” Kafa neyin nesidir? Biz bunu, daha henüz hak ettiği ilgiyi görmeyen “Kur’an’a Göre Avrupa Birliği / Mutluluğun Yolu Bakara 177’den Geçiyor” adlı makalemizde anlattık…

Şunu da burada belirtemek gerekiyor:

Bu 3.Kafa / Arapçı ve Avrupacı Kafalar’a yani Araplara ve Avrupalılar’a sığınanlara alternatif olarak ortaya konan “Türkiyeci Kafa”, çok yeni bir Kafa / Siyaset’tir… Bu söylemi yazıya döken Yatağanbaba, bu Siyaset’i ortaya koyan ise Halkın Yükselişi Partisi olmuştur… Bütün bu ilhamları bize veren ise Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk’tür… Fakat maalesef bu Siyasi Hareket ve Fikir, Topluma yeterince duyurulamadı ve şimdi Siyaset Sahnesi’nde Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk de Yazar Yatağanbaba da yok! Halkın Yükselişi Partisi de artık sadece adı ile Siyaset’te ve yakında –Parti Yönetimi’ni devralacak olan Mustafa Sarıgül’ün Ekibi / TDH’nin isteği doğrultusunda- adı da değiştirilecek…

Böyle bile olsa, biz Türkiye’nin Dış Politika’da Arapçı veya Avrupacı değil, “Türkiyeci olması gerektiğine” halâ inanıyoruz… Bu inançla ben kendi adıma şunu söyleyebilirim:

Ben bu Siyaseti, “Yazar Yatağanbaba” Kimliğim’le anlatmaya devam edeceğim… Bunu Halkımız’a anlatabilirsek, bir zaman gelir ve bir partinin kadrosunda yeniden Aktif Siyaset’e döner ve Meclis’e gireriz… Fakat bunu Toplum’a anlatamadıktan sonra, mevcut “Arap ve Avrupa Yalakası Partiler Çöplüğü”nde Aktif Siyaset yapmanın bir mantığını göremiyoruz!


> “MOLLA ve MONŞER HAREKETİ”NE KARŞI, İKİ KİTABIMIZ!

Özetle; “Molla Hareketi”ne yani Türkler’in “Arap Hayranlığı’na ve Arap Milliyetçiliği’ne teslimiyeti”ne de hayır ama aynı zamanda “Monşer Hareketi”ne yani Türkler’in “Avrupa Hayranlığı’na ve Avrupa Milliyetçiliği’ne teslimiyeti”ne de hayır!

Türkiye’nin özelde Filistin-Gazze ile, genelde de Araplar’la fazla haşır-neşir olmasını “eksen kayması” olarak nitelendirenler de oluyor. İyi de Türkiye’nin Avrupalılar’la fazla haşır-neşir olması da bir “eksen kayması” değil mi veya değil miydi?

Milletimiz’i bu “kısır eksen kayması tartışmaları / Doğu ve Batı sığıntılığı”ndan kurtulmaya ve bu iki Kısır Siyaset’ten kurtulmaya davet ediyoruz… Bu kısır döngüden kurtulup bir çıkış yolu bulmanın yolu da Toplum’un bilinçlenmesinden geçiyor… Bunun için herkes elinden geleni yapmalı ve altına imzamızı atıp yayınladığımız “Türkiyeci” Siyaset’i anlatan iki kitabımızı okumalı ve okutmalı…

Bunlar; az önce sözünü ettiğimiz -ve Mühendis Osman Turan’ın ifadesiyle “herkese okutulması lâzım” dediği- “Türkiye Sığıntı Değildir” başlıklı Önsözü ile “Siyaset Peygamber Mesleğidir” Kitabımız, “Kur’an’a Göre Avrupa Birliği / Mutluluğun Yolu Bakara 177’den Geçiyor” Makalesi’nin de yer aldığı “Güllerin Efendisi Hz.Muhammed Sürgün’de” Kitabımız’dır…

Bu iki kitabımız okunmadan ve Toplum’a belletilmeden, Türkiye’nin Molla Hareketi’nden veya Monşer Hareketi’nden yakasını kurtarması mümkün görünmüyor… Bu yüzden ikisi sadece 15 lira gibi çok uygun fiyata satılan bu kitaplarımızı okumak ve “bilinçlenme seferberliğine” katılmak için herkesin elinden geleni yapması lazımdır…

Halkımız’ın sitelerinden sipariş verebilecekleri bu kitaplarımızı, imkân sahibi olanlar da topluca satın alıp insanlara hediye ederek okutmalı ve bu “bilinçlenme seferberilğine” katkı sağlamalıdır… Sağlanmazsa, “kendi çocukları” da bu “Arapçı” veya “Avrupacı” Kafalar’ın Aptal ve Sığıntı Siyasetleri arasında debelenir durur ve asla Türkiyeci Kafalar’ın Akıllı ve Onurlu Siyasetleri’ni göremez… Kitaplarımızı aşağıdaki sitelerinden sipariş verebilirsiniz:

“Siyaset Peygamber Mesleğidir” Kitabımız
http://siyasetpeygambermeslegidir.tr.gg

“Güllerin Efendisi Hz.Muhammed Sürgün’de” Kitabımız
http://gullerinefendisihzmuhammed.tr.gg


http://www.internetajans.com/default.asp?NID=97547
Kullanıcı küçük betizi
Urunguj
Üye
Üye
 
İletiler: 222
Kayıt: Cmt Ara 05, 2009 0:44

Re: Din Kardeşi Değil, Lawrence Uşakları!

İletigönderen Syriusien » Çrş Haz 23, 2010 13:48

Yatağanbaba'yı da içeri almış olmasınlar?
Kullanıcı küçük betizi
Syriusien
Üye
Üye
 
İletiler: 23
Kayıt: Sal Ağu 18, 2009 1:04


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x