Direnişin Başlangıcı 19 MAYIS

Direnişin Başlangıcı 19 MAYIS

İletigönderen Balasagun » Cmt May 25, 2013 11:05

DİRENİŞİN BAŞLANGICI 19 MAYIS

Resim

Mustafa Kemal’in yeni hayatı 1919 Mayısının 19’uncu günü başlar

Bugün 19 Mayıs 2013, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; Büyük Nutuk’a, “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” diye başladığı ve 16 Mayıs’ta İstanbul’da Bandırma vapuruna bindikten sonra Kız Kulesi açıklarında aranmasını takiben düşman zırhlıları arasından geçerken, güvertedekilere “Biz Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz; biz ideal ve iman götürüyoruz” dediği, Türk Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Samsun’a ayak bastığı günün 94’üncü yıldönümüdür. Bu yazı dizimizde Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’da oluşan 19 Mayıs Ruhu’nu ve Samsun’dan sonraki Milli Mücadele günlerini Prof. Dr. E. Semih Yalçın’ın Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayımlanan yazılarının ışığında yansıtmaya çalışacağız. 19 Mayıs bir başlangıçtır. Neyin başlangıcı dersek, Milli Mücadele’nin fiilen başlangıcıdır. Fikir ve karar sahibi Mustafa Kemal Paşa’nın, kendisine inanan arkadaşlarıyla birlikte milli hakimiyete dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devletini kurmak için yürüdüğü uzun ve meşakkatli yolun ilk adımıdır...

Bugünün bir ayrı özelliği de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisi ile yapılan bir söyleşide “Ben 19 Mayıs’ta doğdum” dediği gündür. Mustafa Kemal Atatürk’ün biyografisini yazan Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam” adlı eserinde 19 Mayıs’ı, Atatürk’ün yeni hayatının başlangıcı olarak tescil eder. Şevket Süreyya Aydemir bu konuda şöyle yazmaktadır: “Mustafa Kemal’in yeni hayatı, yeni âlemi, onun, 1919 Mayısının 19’uncu günü Samsun kıyısında Anadolu karasına ayak basmasıyla başlar, yani onun zuhurunun, hem kendi kaderine, hem milletimizin tarihine, hem çağımızın akışına, çeşitli yönlerden yön ve şekil veren safhası o gün, orada ve Mustafa Kemal’in Samsun kıyısına ayak basmasıyla başlamıştır.” (Şevket Süreyya Aydemir. Tek Adam Mustafa Kemal (1881-1919) C1. İstanbul. 1969. s.400. Remzi Kitabevi.)

Ya istiklal ya ölüm

Atatürk Nutuk’a, “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Umumî durum ve manzara: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde...” diye başlar ve kısaca bir durum tespitinde bulunur. Sonra düşünülen kurtuluş çarelerini sıralar ve şunları söyler:

“Efendiler, bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak... İşte İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur... Türk’ün haysiyeti ve gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.

Böyle bir millet esir yaşamaktansa, mahvolsun daha iyidir. Öyleyse ya istiklâl ya ölüm!”

16 Mayıs günü Atatürk ile birlikte Bandırma vapuruyla yola çıkanlar arasında bulunan General Hikmet Gerçekçi şunları anlatıyor:

Samsun’da büyük sevinç

“Karargah üstlerinin hemen hepsini deniz tutmuştu. Kimse kamarasından dışarı çıkamıyordu. Samsun’a az bir yolumuz kalmıştı. Herhangi bir terslik çıkmazsa, çok değil yarın sabah orada olacağımızı ümit ediyorduk, bu düşünceler içinde güvertede ellerimle küpeşte demirini tuta tuta yürümeye çalışırken O’nun kamarasından çıktığını gördüm. Sert bakışlarıyla ufka bir göz gezdirdikten sonra kaptan köşküne çıktılar. Bandırma vapurunda hemen herkesi deniz tutmuştu, oysa Mustafa Kemal dipdiriydi ve çok sağlıklıydı. Kıyı bir ana baba günü halini aldı. Gemimiz demir atınca coşkun gösteriler yükseldi. Hemen ardından geminin etrafını kayıklar aldı. Halkın bu coşkun gösterisini görünce boğazıma bir şey tıkandı, gözlerim yaşardı. Vapur 19 Mayıs sabahı Samsun limanına yanaştı. Kemal Paşa ve arkadaşları Samsun’da sevinç gösterileri ile karşılandı.”


Milli mücadelenin hazırlık tohumları İstanbul’da atıldı

Mustafa Kemal Paşa İtilâf donanmalarının mütareke hükümlerine göre fiilen işgal ettiği İstanbul’a 13 Kasım 1918 tarihinde gelmişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmeden önce İstanbul’da kaldığı altı aylık süre, Millî Mücadele hareketinin başlangıcını oluşturan hazırlık dönemidir. Bu dönem yakın tarihimizde, yeni Türk devletinin yapılanmasında siyasi ve fikri temellerin oluştuğu fevkalade öneme haiz tarihi hadiseler silsilesi ile doludur.

Mustafa Kemal Paşa, Mütareke Döneminde İstanbul’da iktidara gelmenin bütün yollarını denedikten sonra, Anadolu’ya geçmek ve Millî Mücadeleyi başlatmak gibi ağır ve kat’î bir kararı her yönüyle incelemiş ve bundan başka bir şey yapmak ihtimali kalmadığına inanmış; bu inanç ve karar, 19 Mayıs Ruhunun oluşmasında temel faktör olmuştur.

20. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin hem zayıf durumda olması, hem de Avrupa siyaseti dahilinde tarafsız kalması, o günkü şartlarda pek mümkün gözükmüyordu. Bu sebeple Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve Balkan savaşları akabinde Avrupa’da oluşan gruplaşmada tarafsız kalamamış ve Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na girmek zorunda kalmıştı. Çünkü, I. Dünya Savaşı sonrasında Mondros Mütarekesi’nin imzalanması ülke üzerinde başlangıçta büyük bir ferahlık meydana getirmişti. 1911 yılından beri savaşın içinde olan Türk halkı bu durumdan umutlanmış ancak mütarekenin uygulanış şekli bu ümitleri kısa sürede ortadan kaldırmıştır. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla ortaya çıkan Anadolu’nun haksız işgali meselesi, ülkenin kurtuluşu için fevkalâde ciddî düşüncelere ve teşebbüslere ihtiyaç olduğunun fark edilmesine yol açmıştır. Haksız işgallere karşı tepki olarak ortaya çıkan Millî Mücadele fikri, fiilî anlamda Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Millî Mücadele döneminde oluşan “Müdafaa-i Hukuk” kavramı; Türklerin millet olarak bağımsız bir devlet kurmak suretiyle yaşama hakkının, Osmanlı payitahtına İmparatorluğun diğer unsurlarına ve bu hakkı tanımayan I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı fiilî bir mücadele sonunda elde etmeyi ifade etmektedir.

İşgallere karşı başlayan Millî Mücadele’nin başarıya ulaşabilmesi ve millî istiklâlin sağlanabilmesi için verilen mücadelenin hukuken tasvip ve teyit edilmesi gerekiyordu. Bu yönde netice alınabilmesi için Mustafa Kemal Paşa liderliğinde sürdürülen mücadele, askerî olduğu kadar siyasî bir mücadeledir. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından itibaren beyanatlarıyla başlayan, kongrelerle ve nihayetinde Ankara Hükûmeti’nin kurulması ile devam eden çizgide temel amacın, hukuken temsili sağlamak olduğu görülür. Bu noktada en önemli mesele, Babıâli ve İstanbul Hükûmeti’dir. İşgal kuvvetlerinin zorlayıcılığı ile İstanbul Hükûmeti’nin kendi yapısından kaynaklanan hantallık ve acizlik, millî istiklâli ciddî olarak tehlikeye sokuyordu. Bu durumda yapılması gereken Anadolu’da Millî Mücadele’nin başlatılması ve millî hukukun tesisini temin etmektir. Nitekim, işgalciler İstanbul Hükûmeti’ni muhatap alıyorlar, Kuva-yı Millîye’yi de “asî” olarak vasıflandırıyorlar ve Kuva-yı Millîye’nin önlenmesi için sürekli baskıda bulunuyorlardı.


Anadolu’ya geçmenin çarelerini aramaya başlar

Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunduğu süre içerisinde düşüncesi, henüz Mebuslar Meclisi’nde güven almamış bulunan Tevfik Paşa kabinesine, mecliste güvenoyu verilmesini önleyerek, iş başına millî ülküye bağlı, azim ve kuvvet sahibi bir kabinenin geçmesini sağlamaktı. Bu fikrini tanıdığı ve güvendiği arkadaşlarına, bir kısım milletvekillerine de kabul ettirmişti. Şahıs şahıs yaptığı bu temas ve anlaşmaları yeterli görmeyerek, Tevfik Paşa kabinesinin milletvekillerini toplu bir hâlde görmek ve fikrini onlara anlatmak istedi. Mustafa Kemal, mecliste toplanan milletvekillerine düşüncelerini açık olarak anlattı ve o gün için alınacak tek tedbirin kabineye güvenoyu vermemek olduğunu izah etti. Böyle bir karar karşısında meclisin dağılması ihtimalinden bahsedenlere bunun muhakkak olduğunu ve esasen kabine güvenoyu alırsa ilk işinin yine meclisi dağıtmak olacağı cevabını vermiştir. Uzun tartışmalardan sonra bu hususî toplantıda bulunan milletvekilleri kabineyi düşürmeye karar vermelerine rağmen Sadrazam Tevfik Paşa, istediği güvenoyunu meclisten, tartışma bile olmadan almıştır.

Dinleyici localarından birinde meclisin çalışmalarını takip etmiş olan ve o günkü neticeden hiç memnun kalmayan Mustafa Kemal’in evine döner dönmez ilk işi, Padişah’ın başyaveri vasıtasıyla, Vahdettin’den bir görüşme istemek oldu. 22 Kasım 1918 cuma günü selâmlığından sonra yapılan görüşmede, Padişah, Mustafa Kemal’in düşündüklerini anlatmasına imkân bırakmayarak, ordunun, komutan ve subaylarının Mustafa Kemal’i çok sevmelerine binaen kendisine bir fenalık gelmemesini temin etmesini istemişti. Buna karşılık Mustafa Kemal tarafından kendisine sorulan “...ordu tarafından aleyhinize hazırlanan bir harekete dair malûmat ve mahsusatınız mı var?” sorusuna, padişah kesin bir cevap vermemekle beraber, o gün için değilse bile ilerisi için böyle bir ihtimali mümkün gördüğünü istemeyerek ifade etmişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetleri sadece Padişahla sınırlı kalmamıştır. İstanbul’da millî cemiyetlerle ayrı ayrı müzakerelerde bulunmuş, Erkan-ı Harbiye ve kendisiyle birlikte hareket etmeyi göze alabilen yakın arkadaşları ile de görüşmeler yapmıştır. Hatta işgal kuvvetlerinin İstanbul’da bulunan Komiserleri ile de bir dizi görüşmelerde bulunmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Mütareke Dönemi’nde İstanbul’da, iktidara gelmenin bütün yollarını denedikten sonra, Anadolu’ya geçmek ve “millî mukavemet” te bulunmak gibi “ağır ve kat’i” bir karan her yönüyle incelemiş ve “bundan başka bir şey yapmak ihtimali kalmadığına” inanmıştı. Sonunda devletin ve milletin İstanbul’dan kurtarılamayacağını anlayan Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçerek millî mukavemette bulunma kararını vermiştir. Bu karardan sonra Anadolu’ya geçerek millî mukavemet kararına varmakla iş bitmemiştir. Bundan sonra O, mümkünse resmî bir görevle, bu mümkün olmazsa özel olarak Anadolu’ya geçme ve orada bir Millî Mücadele hareketini başlatmanın çarelerini aramaya başlayacaktır. Bu hususta ona başta Ali Fuat Cebesoy olmak üzere arkadaşlarının büyük yardımı olmuştur. Önce Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’da görev verilmesi için kendisinin hükümette etkili bir kişiye tavsiye edilmesi gerekmiştir. Bu işi yapan kişi, Ali Fuat Paşa’dır..


Samsun ve dolaylarında çete faaliyetleri vardı

Türk İstiklâl Savaşı’nda başlangıç teşkil eden tayin meselesi tesadüfler sonucu olarak değil, Mustafa Kemal Paşa’nın Mütareke Dönemi’nde gösterdiği şuurlu faaliyetleri sonucu gerçekleşecektir. Mütareke Dönemi’nde Mustafa Kemal Paşa memleket meselelerinin dışında veya gerisinde kalmamıştır. O. herkesin her şeyden ümidini kestiği bir dönemde kendisine, devletine ve Türk Milleti’ne olan güvenini yitirmeyen bir liderdir. Kurtuluşu başka bir devletin himaye ve desteğinde değil, kendi gücümüzde görmüştür. Onun Mütareke Dönemi’nde İstanbul’da gösterdiği faaliyetlerin temelinde bu inanç ve karar vardır. İşte bu inanç ve karar 19 Mayıs Ruhu’nun oluşmasında temel faktördür.

Zürcher, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçerek Millî Mukavemeti başlatma kararını Nisan 1919 ortalarında verdiğini belirtmekte ve oldukça geç verilmiş bir karar olarak değerlendirmektedir. Anadolu’ya geçiş kararının gecikmiş olmasını bir eksiklik olarak görmek yanlıştır. Çünkü bu varsayımla hareket edildiğinde Mustafa Kemal Paşa’da Anadolu’ya geçme fikrinin Nisan 1919’dan önce olmadığını kabul etmek gerekir. Geç verilen “Millî Mukavemet” kararı değildir. Bu kararın uygulanma şekli ve zamanıdır. Bu düşüncenin ne şekilde, ne zaman ve nasıl tatbik edileceği arayışı değişik teşebbüslerle ele alınmış fakat sonuçta Anadolu’ya geçme fikri ağırlık kazanmıştır.

Dikkat edilirse Mustafa Kemal Paşa’nın fikrî faaliyetlerinin başlıca hedefi Anadolu’ya geçerek millî mukavemet hareketini başlatmaktır. O, bu gaye ile bir taraftan yakın arkadaşlarını bu fikir etrafında hazırlarken, diğer taraftan 19 Mayıs Ruhu dediğimiz bu idealin tahakkuku için yollar aramıştır. Gerçekten de Mustafa Kemal Paşa, bu ideal için sadece önüne çıkan fırsatları değerlendirmekle kalmamış, amacı doğrultusunda yeni fırsatlar meydana getirerek bunlardan azamî ölçüde yararlanmıştır. Diğer bir ifade ile O, tarihin önüne çıkardığı fırsatları olabildiğince iyi değerlendirmiştir. Bu büyük liderlere mahsus bir özelliktir. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da ilk ayak bastığı yer Samsun’dur. Bu nedenledir ki, Samsun Millî Mücadele’nin başlangıç noktasıdır ve Millî Hareketin ilk evresini teşkil etmektedir. İleride Kuva-yı Milliye Ruhu şekline dönüşecek olan 19 Mayıs Ruhunun tecelli ettiği mekandır.

Dönemin şartları içinde Samsun ve dolayları mütareke Türkiye’sinin en çapraşık çete faaliyetlerine sahne olan ilidir. Mevcut çete faaliyetlerinin çoğunluğunu Pontusçu Rumlar oluşturmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa’nın. 9. Ordu müfettişliğine atanmasının başlıca nedeni de bu yöredeki Rumları, orada yaşayan Türklere karşı korumak ve Anadolu’da kurulmakta olan millî cemiyetleri dağıtmaktı. Onun bu göreve atanmasındaki isabetlilik, şahsî kaygı ve korkuların bariz şekilde ön plâna çıktığı günlerde ’ “Millî Mukavemet” fikrini en üst düzeyde düşünen ve bunun uygulaması için çaba gösteren kişi olmasından kaynaklanmaktaydı. O daha İstanbul’a gelmeden önce sahip olduğu bu düşüncesini bir sır olarak saklamış; Anadolu topraklarına ayak basar basmaz bu düşüncesini uygulamaya başlamıştır. Öte yandan Samsun’un Millî Mücadeledeki diğer önemli tarafı, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ilişkin görevinin belirlenmesinde Osmanlı Hükûmeti’nin ne derece etkili olduğu hususudur. Çünkü Samsun’a gidiş, başlangıçta mevcut hükümete karşı bir tavır değil bilakis İstanbul Hükûmeti’nin zaruri gördüğü askerî ve idarî bir sorumluluktur. Ancak gerek olayların seyri gerekse Atatürk’ün bizzat kendisinin dile getirdiği hatıralarından anlaşılan, İstanbul Hükûmeti’nin Mustafa Kemal Paşa’yı bu göreve getirişinde aynı düşüncelere ve hedeflere ulaşmak isteğinin olmamasıdır.


Doğrudan doğruya milletle temasa gelmek istedim

Nitekim, Mustafa Kemal Paşa Sivas’ta, Heyet-i Temsiliye Karargâhında Samsun’a gidişini Kılıç Ali’ye şöyle anlatmıştır (Ekim 1919);

“- Ben tasarladığım programımı Şişli’deki evimin bir köşesinde oturarak ve birtakım pestenkerani anasırla görüşerek tatbik edebileceğime kanî olmadığım içindir ki doğrudan doğruya milletle temasa gelmek istedim. Cevherini çok âlâ bildiğim ve çok sevdiğim milletimin içinde ve onunla birlikte hareket etmeyi daha faydalı, hatta çok lüzumlu gördüm. Senelerden beri ıstırap içinde bulunan Anadolu’nun derhal varlığına karışmak elbette ki daha salim bir düşünce idi. Bundan dolayı 3.Ordu Müfettişliğine tayinimi temin ettim ve Seyrisefainin küçük bir vapuruna binerek karargahımla birlikte alelacele yola çıktım. Bazı dostlarım bana İngilizlerin yolda gemiyi batırması ihtimali olduğunu söyledikleri halde kulak asmadım, kıymet vermedim...”.

“Mustafa Kemal Paşa ’nın 9. Ordu Müfettişliğine tayini”, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa’dan başlayıp zamanın dâhiliye nazırı Mehmet Ali Bey Sadrazam Damad Ferid Paşa ve Sultan Vahideddin’e kadar uzanan bir tavsiye zinciri sonucunda gerçekleşmiştir. Mehmet Ali Bey’in Ali Fuat Paşa’nın ailesi ile dünür olması ve bu arada Ali Fuat Paşa’nın rahatsızlığı dolayısıyla Ankara’dan İstanbul’a gelmesi sırasında ona bu tavsiyede bulunmakla kalmamış, aynı zamanda onun İttihatçı olmadığına Mehmet Ali Bey’i ikna etmiştir. Öte yandan Samsun ve havalisinde asayişsizlik durumu ortaya çıkınca Mehmet Ali Bey Sadrazam Damad Ferit Paşa’ya meselenin halli için bölgeye Mustafa Kemal Paşa’nın gönderilmesini teklif etmiş ve ayrıca onu bu hususta ikna etmeyi de başarmıştır. Damad Ferit Paşa meseleyi Padişah’a arz ederken göreve Mustafa Kemal Paşa’nın tayini için ayrıca Vahideddin’i ikna etmesi gerekmemiştir. Zira Sultan Vahidettin Mustafa Kemal Paşa’yı çok iyi tanımakta olup şahsî kabiliyetini takdir etmekte ve değerini bilmektedir.

Mustafa Kemal Paşanın 9. Ordu müfettişliğine tayininde başta Sultan Vahidettin olmak üzere zamanın sadrazamı Damad Ferid Paşa, Dahiliye nazırı Mehmed Ali Bey, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Erkan-ı Harbiye-yi Umumiye Reisi Cevad (Çobanlı)Paşa ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye İkinci reisi Diyarbekirli Kâzım Paşa gibi büyük devlet erkanından bazıları şahsî kaygılarını bazıları da millî menfaatleri gözeterek bu tayin üzerinde hepsi de etkili rol oynamışlardır. Her ne sebeple olursa olsun Mustafa Kemal Paşa’nın tayini meselesi başlangıçta normal bir idarî-askerî karar gibi gözükmüş fakat sonuçları itibariyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir milletin istiklâl mücadelesinde hareket noktasını oluşturmuştur.

Atatürk, Nutuk’ta memleketin kurtuluşuyla ilgili o gün varolan birkaç çareyi izahtan sonra kendi kararını “ciddî ve hakiki karar” olarak telakki etmekte ve bunu “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hâkimiyeti milliyeye müstenit, bilakaydüşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek!” olarak açıkladıktan sonra “İşte daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.” demektedir.

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a gelir gelmez müfettişliğin kendisine yüklediği vazifeleri yerine getirmek amacıyla Samsun’da kaldığı beş-altı gün içinde durumu incelemiş, ve beraberinde gelen arkadaşlarından Refet (Bele) Beyi Samsun (Canik Sancağı)’a mutasarrıf atamış, daha sonra da Erzurum’da bulunan XV. Kolordu komutanı Kâzım Karabekir ve Ankara’da bulunan XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşalara telgraf çekerek, Samsun’a geldiğini bildirmiş ve kendisiyle ilişki kurmalarını istemiştir.


Vatanın nail olacağı şerefli istiklâlini müjdeliğe gelmiş

22 Mayıs 1919 tarihinde hazırlamış olduğu rapor, birçok noktalarda, Ordu Müfettişliği talimatının sınırlarını aşarak, bütün memleketin kaderi ile ciddî bir şekilde uğraşmış olduğunu göstermektedir. Millî Mücadelenin ilk ana programını teşkil eden rapor, özetle şu fikirleri kapsamaktaydı:

1. Samsun bölgesi Rumları siyasî emellerinden vazgeçerlerse, asayiş kendiliğinden düzelir.
2. Türklüğün yabancı mandasına ve kontrolüne tahammülü yoktur.
3. Yunanlıların İzmir’de hakları yoktur. İşgal geçicidir.
4. Millet, millî hâkimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.

Bu rapor, 19 Mayıs Ruhunun dayandığı temelleri tespit etmesi bakımından önemlidir. Raporda, Rum azınlığın faaliyetlerine, Yunanlıların İzmir’i işgaline açıkça karşı çıkış vardır. Bununla birlikte Türklüğün yabancı mandasına tahammülü olamayacağının açıkça ilan edilmesi ve millî mücadele hareketinin referanslarını Türk Milliyetçiliği fikriyatına bağlanması fevkalade önemlidir.

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gelmesiyle ilgili 1927 yılına ait bir yazıda şunlar yazılmıştır:

“Ordu müfettişi namı altında memleketimize ayak basan bu simadan o zaman kimse bir şey anlamamıştı... Çünkü o zaman memleket kafası yerinde anlayacak vaziyette değildi. Muhtelif ve müttezâ kavgaların hâsıl ettiği hay-huy içinde kendinden geçmiş gibi idi. O büyük sima, burada bir hafta sessiz durdu. Etraf ve esnafı dinledikten sonra mekânı Anadolu içlerine nakletti. İşte o zaman o büyük simadan bir şeyler okunmağa başlandı. Meğer o sima, o zat, o zeka ordu müfettişi değil, bir vatan mübeşşiri(müjde getiren) imiş... Üç sene sonra vatanın nail olacağı şerefli istiklâlini müjdeliğe gelmiş. Pek sarih olarak malumdur ki böyle bir nasib davasındaki hakkımızın mertebesi yüksekti. Belki de birincidir. Çünkü Anadolu’yu kurtarmağa gelen o büyük Türk, Anadolu toprağı olarak ilk adımını Samsun iskelesine atmıştır.” Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da önce güvenliğini sağlayacak tedbirleri aldı ve ordu ile ilk teması kurdu. Daha sonra hem Anadolu’nun içlerine doğru biraz daha ilerlemek hem de Samsun’un İngiliz işgalinde bulanması ve civarındaki Rum çetelerinin faaliyetinden ötürü karargâhını 25 Mayıs’ta Havza’ya nakletti. Havza’da halkı millî mücadele fikri etrafında toplamaya ve hazırlamaya çalıştı. Türk İstiklâl Harbi’nin ilk yıllarındaki bu tip teşebbüsler Millî Mücadele’nin ordudan çok “Kuva-yı Milliye” ye dayanması ve Anadolu direnişini halka mal etmek amacına hizmet etmiştir. Amasya Tamimi ile başlayan Milli Mücadele hareketini halka mal etme çabası kongrelerin toplanmasıyla başarılı bir seyir takip etmiş, özellikle Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Kuva-yı Milliye Ruhu, adeta bir iman şeklinde Anadolu Türk halkı tarafından benimsenmiş ve kabul görmüştür. Bu kabul Erzurum Kongresi sırasında mahallî nitelikli olmakla birlikte ülke bütünlüğünün esas alınması kongrenin en önemli özelliği olarak ortaya çıkmıştır. Erzurum Kongresi’ndeki bu eksiklik Sivas Kongresinde giderilmiş, “19 Mayıs Ruhu”, “Kuva-yı Milliye Ruhu”, “Müdafaa-i Hukuk” adları ile şekillenen bu kavramlar, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla tek bir isim, tek bir fikir, tek bir ideal altında birleştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun başlangıcı olan Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışı ve sonraki faaliyetlerinin kısa bir özetini verdik. Bundan sonraki yazı dizimizde Samsun’daki çalışmaları ve Cumhuriyete giden yolu tafsilatlı bir şekilde aktaracağız.


Özgürlüklerine kavuşacak olan daha çok millet vardır

İstanbul’un 16 Mart 1920’deki fiilî işgali üzerine çalışmaz hale gelen son Osmanlı mebuslar meclisi Sultan Vahideddin tarafından 11 Nisan 1920 tarihinde resmen feshedilmişti. Bu fesih, Millî Mücadele hareketinin resmî organı olan ve 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Heyet-i Temsiliye’yi artık Türklerin tek ve Millî teşkilâtı konumuna getiriyordu. Bu gelişmenin ardından 19 Mart 1920’de Heyet-i Temsiliye reisi Mustafa Kemal Paşa, vilayet ve sancaklara gönderdiği tamimle “olağanüstü yetkilere sahip” bir meclisin Ankara’da açılmasını sağlayan hazırlıkların yapılmasını temin etti. BMM, 23 Nisan, saat 14.45’de 78 milletvekili hazır olduğu halde en yaşlı milletvekili Sinop milletvekili Şerif Bey’in konuşması ile açıldı.

Meclis, 30 Nisan’da kuruluşunu Avrupa devletleri Dışişleri Bakanlıklarına bildirerek, Türk milletinin tek söz sahibi olduğunu ilân etti. Çalışmalarına hemen başlayan BMM, 26 Nisan’da 13 kişiden mürekkep bir başkanlık divanı oluşturarak yeni Türk devletinin siyasî anlamda oluşumunu sağlayan kararlar almıştır. Türk Bağımsızlık Savaşı’nın ulusal lideri olan bu büyük insanın bağımsızlık ve özgürlük idealizminin çapı, yetkili belgelere göre, ulusal sınırları çok aşmış; dünyanın birçok kesiminde emperyalizmin boyunduruğu altında çırpınan bütün ülkelere kurtuluş ümidi saçmıştır. Atatürk’ün daha 17 Temmuz 1922 gibi erken bir tarihte yapmış olduğu bir konuşmadaki şu sözleri gerçekten dikkate değer: “Türkiye’nin bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiye’ye ait olmadığını bir daha doğrulamak lüzumunu hissediyorum. Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsa idi; belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye, büyük ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü; müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün Doğu’nun davasıdır.” Evrenselliğe yönelik bu idealist amacın etkisi, Encyclopaedia Britannica’da, şöyle belirtilir:

“Mustafa Kemal’in Türkiye’yi kurtarma mücadelesi, Afrika ve Asya’da doğum halindeki birçok devletin bağımsızlık yolunda çarpışmaları için ilham kaynağı olmuştur.” Atatürk, sadece ilham kaynağı olmakla kalmamış; bu ülkelerin geleceğini de engin bir ileri görüşlülük ve derin bir insanlık duygusu ile ta 1923’te sezmiştir. İşte o sezgisi: “Şu anda, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüklerine kavuşacak olan daha çok millet vardır. Bu milletler, bütün engellere rağmen, muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır.”


Kaynak: Yeniçağ, 19-25 Mayıs 2013
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Mustafa Kemâl ATATÜRK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x