
Türkiye’de siyaset, gün geçtikçe, daha da sıkışmaktadır. Her ne kadar iktidar, Türkiye’deki aksaklıkları, elde etmiş olduğu basın yoluyla, güllük gülistanlık göstermeye çalışıyorsa da, iktidarın tüm bu gayretleri maalesef tabanda makes bulmuyor.
Zira ülkemiz selamet ve saadet yolundan sapmış, meçhule doğru doludizgin gidiyor. En doğrusunu yaptıklarına inanıyorlar. İşte tehlikenin büyüğü de bu anlayıştadır. Buna kontrolsüz gidiş denir.
Ak Partide kontrol mekanizması olmadığı için, tek söz sahibi Genel Başkandır. İşin başından beri, ifade etmeye çalıştığımız gibi, Tayyip Erdoğan var Ak Parti var, Tayyip Erdoğan yok Ak Parti de yok, demektir.
Bu tespitimizin doğruluğu önümüzdeki seçimlerde görülecektir. Ne var ki, Ak Parti de böyle bir görüntüyü göstermemek için, elbette ki didinip duracaktır. Ancak yıkım rüzgarlarının tahribatını payandalarla önlemek mümkün değildir.
Geçmişimizde güçlü partiler kurulmuş, ama vatandaşın dertlerine pansuman tedbirlerle çare aramaktan bir müddet sonra yorgun düşmüş ve geldikleri hıza benzer bir hızla yıkılıp gitmişlerdir. ANAP, DYP, DSP’nin akıbetine benzer bir akıbete, Ak Partinin uğraması da mukadderdir.
Çünkü milletin derdi ile hemdert, sevinci ile mesrur olmayan partilerin tabanı kucaklama heyecanı gün be gün azalır, sonra da dibe vurur. Bunu görmemek, sadece siyasi taassuptan kaynaklanır.
Herkes elbette siyasette kalmak ister. Ancak siyasette kalabilme adına, devletin hükümranlığından taviz vermemek, üniter yapıyı zedeleyecek sözlerden, vaatlerden uzak durmak gerekir. Çünkü devletin olmadığı veya paramparça edildiği bir yerde, siyasetin önemi yoktur. Zira siyaset, daha iyiye ulaşmak için yapılır. Yıkıp, parçalamak için yapılmaz.
Uzun yıllardan beri başımıza musallat olan terörün hedefi, ülkemizi köşeye sıkıştırmak ve emperyalistlerin desteğini alarak üniter yapımızdan parça koparmaktır. Bu anlayış kurutulacağı yerde, filizlenmesine sebebiyet verebilecek açık, gizli çalışmalara teşne olmak, aklın alacağı iş midir?
Etrafımızda yer alan ülkelerin içine düştükleri kaos ortada iken, dış politikadaki tutarsızlığımız bizi de benzer bir kaosa sürüklemez mi? Milletin beklentilerine ters siyaset, hiçbir zaman başarılı olamaz. Kıbrıs meselesinde, Ermeni meselesinde ve açılım meselesinde olduğu gibi.
Politikada aslolan denge hesabının tutarlı yapılmasıdır. Günübirlik politika günümüzde geçerli değildir. Suriye meselesinde görüldüğü gibi. Devleti yönetenler temkinli ve tutarlı davranmalı, Donkişotvari çıkışlardan uzak durmalıdırlar. Geçer akçe de budur.
İktidarın gidişatını kontrol, muhalefete düşer. Ancak bizdeki muhalefetin bütün marifeti, iktidara sövmekten ibarettir. İktidarın estirdiği rüzgara kapılıp, alıştırılmış papağan gibi konuşmaktadırlar.
Gördüğümüz kadarıyla, muhalefetin beceriksizliği yanında, iktidar çözücü olmamakla birlikte daha başarılıdır. Üç dönem iktidar olduğu için yıpranması gerektiği halde, her seçimde güçlenmesi, muhalefetin kusuru ve ayıbıdır. Böyle bir muhalefetin siyaseti çoraktır. İleride iktidar olma şansını da kaybetmiş demektir. Her seçimde oy kaybeden bir muhalefetin, millete umut vaat etmesi düşünülemez bile.
Ancak mevcut iktidar ve parlamento içi muhalefetten ümidini kesenler, yeni bir hamle ile yeni oluşumlara tevessül edebilirler. Zira iktidar ve muhalefet partilerinin aksaklıklarını haykırabilecek yeni kadrolara ihtiyaç vardır. Bu da tabanda fikir birliğinin oluşmasına bağlıdır. Bremen mızıkacıları gibi her telden çalan bir siyaset değil, aynı hedefe koşan, milletin âli menfaatlerini düşünen bir anlayışla hareket edebilecek kadroların bir araya gelmesine ihtiyaç vardır. Ülkemizin izmihlaline sebebiyet verebilecek tüm yolları tıkayabilecek cesur, muhtevalı, tecrübeli ve akil siyasetçilerin el ele vermesi, tehlikelerin önlenmesi için yeterlidir. Yoksa dışarıdan gazel okumanın hiç kimseye bir faydası yoktur.
İsmail MÜFTÜOĞLU, 12 Şubat 2013
i-muftuoglu@hotmail.com