
Doğru soru sorma kültürü edinmiş kişiler-kurumlar-milletler başarılı olurlar. Doğru soru sormayı bilen ve yanıtını alıncaya kadar ısrarcı olan milletler, demokrasilerini en üst seviyede yaşarlar…
Demokratik rejimlerin en belirgin özelliği herkesin haklarını bilmesi, bunları şahıslardan-kurumlardan ve devletten gelecek saldırılara karşı, yasalar çerçevesinde örgütlü olarak korumasıdır.
Demokrasilerde, “Biat Kültürü” yoktur, olamaz. Demokrasi ile biat kültürünü kırk yıl aynı kazanda kaynatsanız, yine de birbirlerine kaynamazlar!
2002 yılından beri, her hareketiyle toplumun her kesiminden şartsız itaat (Biat) isteyen, yasaklara sığınan, milletin kendilerine emaneten verdiği devlet gücünü bir sopa gibi kullanan, fakat dillerinden “Muhafazakâr Demokrat!” olduklarını düşürmeyen bir ucube iktidarla yaşıyoruz.
İktidara geldikleri günden itibaren tarihten ders almak, varsa geçmişteki yanlışları belgelere dayalı olarak düzeltmek ve Türk Milletinin birliğini güçlendirmek yerine, merdiven altlarında-yobazların kucaklarında öğrendikleri yalan-yanlış bilgilerle milletin içine nifak sokmaya, Türk Milletinin canını yakmaya, ayrıştırmaya çalışıyorlar!
Ayrışma o kadar feci bir hale geldi ki; TC Başbakanı Ahmet, MHP Lideri Bahçeli’ye “Sen Tunceli’ye gidemezsin, haydi cesaretin varsa git” diyebilmektedir. Böyle konuşan birini demokrasisi gelişmiş bir ülkede değil Başbakan, mahalle bekçisi bile yapmazlar…
-Doğru soruya örnekler verelim;
ABD’ nin bölgemizdeki 22 ülkenin sınırlarını değiştirecek projesine, bilmeden öğrenmeden incelemeden sazan gibi atlayan ve EŞBAŞKAN olmayı kabul edip bunu her yerde gururla anlatan Cumhurbaşkanı Recep, Ortadoğu’da bataklığa saplanınca feryat etmeye başladı;
“Her şey İsrail’in istediği gibi oluyor. Eyy dünya görmüyor musun?”
Hâlbuki Cumhurbaşkanı Recep, okusaydı-öğrenseydi-sorsaydı ve sonucunda bilseydi, şu doğru soruyu soracaktı;
*Amerika yönetiminde ABD-İsrail çifte vatandaşı olan kaç Bakan-Senatör-Milletvekili-Üst düzey Bürokrat var?
Alacağı cevap;
4 mevcut Bakan- 5 eski Bakan- 12 Senatör- 31 Milletvekili-24 halen görevde olan üst düzey Bürokrat (Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı Robert Satloff gibi) olacaktı!
-Papa Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı Recep, Papa ile poz-poz resimler verip dünyaya hava attığını zannederken, bizzat Papa tarafından Türkiye’nin altının oyulduğunu fark etmedi bile!
Hâlbuki okusaydı-öğrenseydi-sorsaydı ve bilseydi şu doğru soruyu Papa’ya sorardı;
-Diyarbakır Sur Eski Belediye Başkanı ve Kırklar Meclisi Üyesi Abdullah Demirbaş (Bunlar Sevr’in savunucularıdırlar) sizin ve İstanbul Rum Patrikhanesinin davetli listesinde niçin yer almaktadır?
Papa’dan yanıt alamayacaktı ama araştırınca şunları öğrenecekti;
*Vatikan ve Papalık için Bölücü-Kürtçüler, Türkiye’nin bölünmesi ve Türklerin Anadolu’dan sürülmesi için vaz geçilmez elemanlardır. 1860 yılında Papalık, bölgeye onlarca Misyoner Papaz göndermiş ve bunlardan Papaz Maurizio Garzoni, 18 yıl Diyarbakır’da kalmış ve dönüşte ilk Kürtçe sözlüğü yazmıştır.
Garzoni hala Kürdolojinin babası olarak bilinmektedir.
*Mevcut Papa, Abdullah Demirbaş ve heyetini Vatikan’da da kabul etmiştir.
*Haziran 2014’te Papa-Patrik Bartholomeos ve İsrail yetkilileri İsrail’de buluşarak, Türkiye hakkındaki politikalarını gözden geçirmişlerdir…
Cumhurbaşkanı Recep’in de kendisine şu soruyu sorması şarttır;
-Ben “Açılım Süreci” dediğim bu süreçte neler yapıyorum?
*PKK silah bırakacaktı, bırakmadı!
*Militanlar Türkiye dışına çıkacaklardı, çıkmadılar!
*Diyarbakır’da yapılan Kürdistan Konferansında, Kürdistan’ın kurulması kararı aldılar!
*Rojava modeli öncelikli uygulama olmalıdır, dediler!
*ABD ve İsrail’in en önemli projesinin “Büyük Kürdistan” olduğu artık anlaşılmıştır!
*Kobane, kurulacak Büyük Kürdistan’ı denizle buluşturacağı için çok önemlidir!
*KCK, Kürt Halkına karşı suç işleyen(!) Türk Askerlerini-Türk Polislerini- Türk Kaymakamlarını tutuklayıp sorgulayacağını açıkladı!
*Son üç ayda 67 vatandaşımız, PKK tarafından infaz edildi!
*Polis Karakolları-Polis Araçları ağır silahlarla sürekli saldırıya uğruyor!
Cumhurbaşkanı Recep, ya bu soruyu kendisine sorup doğru cevabı bulacak, ya da Türk Milleti ona şu soruyu soracak; “Sen Türk Milletine Düşman mısın?”
Haa, bu sorularla ve aldıkları yanıtlarla Badem Cemaati düzelir mi, bilemem! İhanet mikrobu kalıtımsal mıdır, onu da bilemem!
Nobel Ödüllü Genetik Profesörü Linus’a “Kalıtım” nedir diye sormuşlar;
“Kalıtım; Fiziksel ve psikolojik karakterlerin genler yoluyla ebeveynlerden çocuklara nakledilmesidir” demiş.
Aynı soruyu Dumurlu Köyünden Ali Ekber Dayıya sormuşlar;
“Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsini s.ktiğim cinsine çeker” demiş.
Böylesine esprili ve pratik yanıtı duyan Prof. Linus, “Alın bu ödülü Ali Ekber Dayıya verin” demiş…
Ne dersiniz, bunların babaları-dedeleri de böyle miydi, ya da doğru soru;
“Sizler Hain misiniz” mi olmalıydı?
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat SERDAROĞLU, 1 Aralık 2014