Dolar’a Karşı TL Kampanyası, Ekonomik Kriz ve Atatürk Dönemi Ekonomi – Politik /Mithat AKAR

Üniversiteli Gençler Burada Yazıyor

Dolar’a Karşı TL Kampanyası, Ekonomik Kriz ve Atatürk Dönemi Ekonomi – Politik /Mithat AKAR

İletigönderen mithat akar 1923 » Sal Ara 13, 2016 13:35

"Dolar" mı Dolmaz mı?

Türkiye'de Dolar’a karşı Türk Lirasının değerini yükseltmeye dönük çaba ve bölge ülkeleri ile gerçekleşecek olan ekonomik - ticari ilişkilerde ülkelerin kendi ulusal para birimini kullanacak olması, sadece bölgesel zeminde değil, geniş anlamda, küresel zeminde değerlendirilmesi gereken bir konu.

Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, Türkiye'de ulusal para biriminin yabancı para birimi karşısında değer kazanması, yabancı dövizin Türk lirası üzerindeki sultasının kalkması her Türk'ün arzuladığı bir durum. Küresel sermayenin, ekonomi üzerinde egemen olması, aynı zamanda yabancı sermeyenin Türkiye'deki finansal hareketleri kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemesine ( dizayn etmesi ) olanak sağlamaktadır.

Bu yüzden Türk halkının, Dolar’a karşı Türk lirasının değer kazanması yönündeki çabası, siyasal düzlemde veya birilerinin yönlendirmesi doğrultusunda değil; ABD'nin ekonomik egemenliğine karşı milli bir hassasiyet olarak yorumlanmalı. Türk halkının bu milli yönelimi, siyasi partilerden ve kişilerden bağımsız olarak yorumlanırsa doğru bir anlam kazanacaktır. Dolar’a karşı, Türk ekonomisinde Türk lirasının kullanılması gerektiği yönündeki çalışmalar ve fikirler, 2000'li yıllardan önce milli kuvvetlerin de sürekli dile getirdiği bir konuydu.

Resim


Peki, Türkiye’de Dolar’a karşı yürütülen bu kampanya, mevcut ekonomik krizi ortadan kaldırmayı ve toplumun milli gelir seviyesi yükseltmeyi sağlar mı? Daha farklı bir ifadeyle, finansal düzenlemeler ( para düzenlemesi ) toplamda ekonomik ilişkilere yansır mı? Bu sorulara cevap verebilmek için, ekonomik ilişkileri bütünsel açıdan incelemek ve finansal yönetimi bu ekonomik ilişkilerin bütünü içerisinde değerlendirmek lazım geliyor.

Ekonomik Sistemler ve Para Hareketleri

Finansal hareket, farklı bir ifadeyle döviz hareketi, bir toplumsal sistemdeki üretim ilişkileri ve mülkiyet biçiminden bağımsız olarak ele alınamaz. Gelir – gider dengesi ( denk bütçe ), mülkiyetin kimlerin elinde toplandığı, sermayenin büyük çoğunluğunu elinde bulunduran sosyal sınıfın siyasi yönetim üzerindeki etkisi, toplamda mili gelir düzeyinin yüksekliği, son kertede yer alan para – döviz hareketini belirleyen etmenlerden sadece birkaçıdır.

Yukarıdaki açıkladığımız etmenlerin toplamı, aslında ekonomik sisteme ait faktörlerdir. Yani bir toplumsal düzeni oluşturan ekonomik – siyasi sistemin niteliğini belirleyen tablonun bütünüdür.

Genel bilimsel bir kural olarak üretim araçlarının gelişim seviyesi, mülkiyet biçimi ( özel mülkiyet, kamucu mülkiyet, liberal ya da devletçi ekonomi ) yani ekonomi ALT YAPI olarak toplumsal sistemdeki yerini alır. Alt yapıya ( ekonomik sisteme ) bağlı olarak siyasal, hukuksal, kültürel, dilsel kurumlar, yani ÜST YAPI kurumları oluşur. Bunların her ikisine toplumsal sistem adı verilir.

Bir toplumsal sistemde alt yapının liberal, üst yapının devletçi olması mümkün değildir. Elbette ki geçiş dönemleri olacaktır. Kapitalist bir sisteme karşı, üst yapıyı ele geçiren kamucu – devletçi sistemi savunan güçlerin, alt yapıyı dönüştürme süreci bir anda olamayacağı için, geçiş süreci içerisinde, yani alt yapının devletçi temelde değiştirilme sürecinde, eski sisteme ait olan üretim ilişkileri, mülkiyet biçimi bir süre daha varlığını korur. Geçiş döneminde toplumsal sistem ya üst yapıyı ( siyasal iktidarı ) ele geçiren kamucu- devletçi program doğrultusunda dönüşecek ya da eski sisteme ait olan sosyal sınıf, yani üst yapıyı elinde bulunduran eski siyasal yapı, geçmişten aldığı gücü kullanarak toplumsal sistemi eski biçimine dönüştürecektir.

Soğuk Savaş Dönemi Ekonomik Sistemler

1991 öncesi Soğuk Savaş döneminde Batı kampını temsil eden ABD kapitalist sistemi, Doğu Bloğu’nun temsil ettiği Rusya sosyalist sistemi temsil ediyordu. Bu paktlara ait olan ülkelerin iktisadi sistemi, iktisadi sisteme bağlı olarak askeri, siyasi ilişkileri de belirliyordu. Batı’nın sistemine dahil olan ülkeler NATO’da, Doğu ülkeleri Varşova Paktı’na dahildi. Yan iktisadi sistemlere bağlı olarak; siyasal rejimler, eğitim sistemi, dış ilişkiler şekilleniyor, askeri stratejiler bu toplumsal ilişkiler toplamına göre belirleniyordu.

1991 sonrası SSCB’nin çözülmesi ve dağılması ile birlikte “Yeni Dünya Düzeni” olarak adlandırılan, kapitalizmin küresel bir sistem haline dönüştüğü dönem başladı.

Resim


Tek kutuplu, tek merkezli ekonomik sisteme dayanan küresel kapitalizm çağında, dünyanın büyük çoğunluğunu denetim altına almak isteyen büyük sermaye grupları, sadece ürün ya da silah ihracatı yaparak dünyayı denetim altında tutma yöntemini benimsemediler. Bunlarla birlikte daha az masrafla, daha kolay yoldan bir ülkenin denetim altına alınmasını sağlayan para ihracıyla ( para sermaye yoluyla denetim sağlama ) aynı zamanda bankalarını ve sermaye dolaşımını da kontrol etme olanağına kavuştu Batı.

Para ihracının veya döviz hareketinin başka bir etkisi de var. Para üzerinden para kazanmak, bir koyup beş almak, sermayenin üretimden kopması, üretim yapmadan kar elde etmeye dayanan bir durum oluşturur. Tabi bu üretim yapmadan kar elde eden bir sosyal tabakayı gerektirir. Sadece döviz – borsa hareketi üzerinden kar elde eden ve toplumun belli bir kesimini çalışmadan sınıf atlama hayaline sürükleyen bu sınıf, adeta kupon keserek yaşam sürmektedir. Üretimde dönük olmayan, emek gücünü ve çalışmayı arka plana iten bu sistem, ekonomik krizleri yapısal bir bunalım haline getirdiği gibi, Batı’nı denetiminden çıkan ülkelerde dışarıdan müdahalelerle mali kriz çıkarmayı bir sabotaj yöntemi olarak kullanmasına olanak sağlamıştır. Çünkü küreselleşme dönemiyle beraber, dünyaya egemen olan sermaye grubunun parası da ( yani döviz – borsa sistemi de ) dünyada birçok ülkeye egemen olmuştur. Batı, para ile kendinse bağladığı ülkelerde medyayı, siyaseti, istihbaratı da denetim altına almıştır. Bu ülkeler denetimden çıkınca, kendisine para ile bağladığı ülkeleri, yine para silahı ile vurmaktadır.

Resim

Üretim ilişkileri, mülkiyet biçimi, siyasal yapısı ve eğitim sistemi ile dışa bağımlı bir mekanizmanın, para hareketinin bağımsız olması düşünülemez.

Türkiye’nin Mevcut Durumu, Dolar ve Yabancı Sermaye

Türkiye, özellikle 1947’den sonra hızla Batı kampına bağlanmış, ekonomisini Batı’ya teslim eden sistem adım adım eğitim sistemini, doğal kaynakların kullanımını, hatta sanayi yatırımlarını ve askeri harcamalarını bile Batı’nın onayına sunmuştur.

Türkiye’de egemen üretim biçimi kapitalizmdir. Ancak Türkiye’de işleyen kapitalizm ağır sanayi üretimine dayanmayan, ihracattan çok ithalata ( dış alıma ) dayanan, orta ölçekte gelişmiş bir yapıya sahip, dışa bağımlı bir kapitalizmdir. Bir tarım ülkesi olmamıza rağmen tütün üretiminin yüzde 80’i dışa bağımlıdır. Büyük oranda da Amerikan sermayesine… Milli Savunma Sanayi, 1952’de NATO’ya üye olmamızla berber dışa bağımlı hale gelmiştir. Örneğin Atatürk döneminde açılan uçak fabrikaları, 1947’den itibaren kapatılmış, yerine traktör fabrikaları açılmıştır.

Bir dönem IMF ile olan ilişkiler, AET’de yer almamız, Gümrük Birliği ile olan tek yanlı bağımlılık anlaşması gibi ekonomik ilişkiler, üretimin ve ticaretin tamamen dışa bağımlı hale gelmesine neden olmuştur. Ayrıca özelleştirmelerle ulusal kaynaklarımızın yabancı devletlerce yağmalanmasına neden olan bir işleyiş, Türkiye’de milli olan ne varsa, tasfiye etmiştir. Üretim ilişkileri itibariyle ekonomisi dışa bağımlı bir sistemde, milli para biriminin kendi değerini görmesi mümkün mü?

Elbet de Dolar yerine Türk Lirası tercih edilmeli. Ancak Dolar bozdurma kampanyasının bir propaganda dahilinde sürdürülmesi, haklı olarak bizim de birkaç soruyu sormamıza zemin oluşturacak.

1 – Mevcut mülkiyet biçimi ( özel mülkiyete dayanan kapitalizm ) varlığını koruduğu müddetçe, Dolar dışındaki para birimleri ile alış veriş yapılması, tek başına ekonominin bağımsız işlemesini sağlayacak mı?

2 – Büyük sermaye gruplarının, ABD ve diğer Batı ülkeleriyle olan bağımlılık ilişkisi üretim, yatırım, iş gücünün de bu ülkelere göre planlamasına neden oluyor. Daha farklı bir ifadeyle Türkiye’de büyük sermaye sınıfının çıkarları ile yabancı sermayenin çıkarları birçok durumda örtüşüyor. Bu durumda yabancı sermaye ile işini yürüten sınıfın çıkarı ile Türkiye’de Türk Lirasını Dolar’a tercih eden halkın büyük çoğunluğunun çıkarları her zamanki gibi çatışacak. Mevcut haliyle ya büyük sermaye sınıfı ekonomik ayrıcalığını teminat altına alan yabancı sermaye ile iş tutmaktan vazgeçecek ( ki bu mümkün değildir ) ya da bu sınıfla halkın çıkarlarının çatışması sonucu, büyük sermaye sınıfının mülkiyeti kamulaştırılacak. ( iktidarın da bunu gerçekleştirmesi mümkün değil ) Bu durumda karar vericilerin tercihi ne olacak?

3 – Geniş kitlelerin TL alımı ( medyadan yansıttığı haliyle, küçük esnaf da bu kampanyayı teşvik ediyor ) mevcut pazarda Dola’rı tasfiyeye dönük bir koşul yaratıyor. Bu doğru. Ancak TL ile değiştirilen mevcut Dolar’ların hangi merkezde ( sermayenin temerküzü – merkezileşmesi - anlamında ) toplandığı ve nasıl değerlendirileceği belirlendi mi?

4 – Ağır sanayiye dayalı, kamucu – devletçi bir ekonomik sistem olmadan, para hareketinin Dolar’dan veya Avro’dan bağımsızlaşması mümkün mü?

Peki, Ne Yapmalı?

“Peki, çözüm önerin ne? Sen de hiçbir şeyi beğenmiyorsun” diyenlere, karşımızda daha ileri bir örnek olduğunu hatırlatmak isterim. Çok uzakta değil, yakın tarihimizden bir örnek ve bizden bir örnek..

Atatürk Döneminde Uygulanan Ekonomi – Politik ve Dolar’ın TL Karşısındaki Durumu

Yazının girişinde “Finansal hareket, farklı bir ifadeyle döviz hareketi bir toplumsal sistemdeki üretim ilişkileri ve mülkiyet biçiminden bağımsız olarak ele alınamaz. Para hareketi, gelir dengesi, mülkiyetin kimlerin elinde toplandığı, sermayenin büyük çoğunluğunu elinde bulunduran sosyal sınıfın siyasi yönetim üzerindeki etkisi, toplamda mili gelir düzeyinin yüksekliği son kertede para – döviz hareketini belirleyen etmenlerden sadece birkaçıdır. “ demiş ve eklemiştim : “Genel bilimsel bir kural olarak üretim araçlarının gelişim seviyesi, mülkiyet biçimi ( özel mülkiyet, kamucu mülkiyet, liberal ya da devletçi ekonomi ) yani ekonomi ALT YAPI olarak toplumsal sistemdeki yerini alır. Alt yapıya ( ekonomik sisteme ) bağlı olarak siyasal, hukuksal, kültürel, dilsel kurumlar, yani ÜST YAPI kurumları oluşur. “

Resim

Şimdi Atatürk dönemini yukarıdaki açıkladığımız genel – bilimsel gerçek etrafında somut örneklerle inceleyelim.

Cumhuriyet’in 15 yılında Somut Veriler ve Ekonomik Kalkınma

Kurulan Banka, İşletme ve Devlet Kurumları

Türkiye’de aynı anda 26 ağır sanayi üretimi yapan fabrikalar kuruluyor.

Türkiye İş Bankası, Türkiye Merkez Bankası, Türkiye Sanayi ve Maden Fabrikası, Devlet ve Sanayi Ofisi

Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası, Barut ve Patlayıcı Maddeler Tekeli, Devlet Demir Yolları Ve Liman İdaresi, Devlet Hava Yolları

Sümerbank ve Etibank ( Sümerbank, devletçi ekonomi ekseninde işçi ve memurlara yönelik ucuz, kaliteli ve yerli mallar üretiyordu )

1926’da Kayseri’de Uçak Fabrikası kuruluyor.

Kamulaştırma ve Millileştirmelerle İnşa Edilen Kurumlar ve İşletmeler

Yabancıların elindeki reji idaresi satın alınarak millileştiriliyor.
Yine yabancıların elinde bulunan 3000 km. den fazla demiryolu millileştiriliyor.

Tramvaylar, Tüneller, kömür işletmeleri, telefon şirketleri millileştiriliyor.

Bunların yanı sıra Ziraat Bankası geliştiriliyor, aşar vergisi kaldırılıyor, birinci 5 yıllık sanayi planı 1934’te uygulamaya koyuluyor, tohum ıslah enstitüleri kuruluyor,

Ekonomik kurumsallaşmaya uygun olarak, Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüleri, İpek Böcekçiliği Okulları ve İpek Böcekçiliği Enstitüleri kuruluyor, Köy Enstitüleri, Halk Evleri ve Halk Odaları kuruluyor.

Cumhuriyet Dönemindeki Devletçi – Kamucu Ekonomi Politiğin Sonuçları

İnşa edilen ve millileştirilen bu kurumların işletilmesinin hangi sonuçlarla karşımıza çıktığını rakamsal verilerle inceleyelim.
Resim


Ağır Sanayi Üretimi : % 152 Toplam Sanayi Üretimi: % 80 Kömürde Artış : %100 Kromda Artış: % 600

Diğer Madenlerde : % 200 arttı. Demir Üretimi: 0(sıfır)dan 180 bin tona çıktı. Şeker Üretimi: 200 misli artış sağlandı.

1924’te 19 bankadan 15’i yabancılarda 4’ü bizim elimizde iken; 1938’de 39 bankadan 30’u yerli banka 9’u yabancı banka olarak bulunuyordu.

Son veriye dikkat…

1930’da 1Dolar 2,12 lira iken, 1939’da 1 Dolar 1,12 lira olmuştur.

Cumhuriyet tarihinde ilk denk bütçe ( gelir – gider dengesi ) bu dönemde gerçekleşmiştir.

( Rakamsal verilerde Sayın Sinan Meydan’ın “Aklı Kemal” adlı kitabındaki belgelerden faydalanılmıştır. Aynı konu için 6 Aralık ve 20 Aralık 2012 tarihli Saklı Tarih programını izleyebilirsiniz)

Görüldüğü gibi ekonomide, savunmada ve eğitimde millileşmeye gidilmiş, kamucu ekonomik sisteme dayanan ağır sanayici bir kalkınma modeli sonucu hem denk bütçe sağlanmış ( ki Cumhuriyet tarihinde ilk ve tektir ) hem de Dolar, Türk Lirası ile aynı seviyeye çekilmiştir.

Yabancı Sermayeye Karşı Atatürk’ün Yaklaşımı

Milli – kamucu ekonomik sistemi inşa ederken Atatürk’ün kapitalist ekonomiye ve buna bağlı olarak yabancı sermaye egemenliğine karşı olan tavrı da günümüz açısından hala önemini korumaktadır. Bakınız liberalizmi kutsayanlara karşı Atatürk ne diyor:

“ Bizim takip ettiğimiz yol, liberalizmden başka bir sistemdir. Yalnız serbest rekabetle bir ülkede ekonomik düzen kurulması; ya da kurulabileceğini sananlar kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya koyu verenlerdir.” ( Vatandaş İçin Medeni Bilgiler Kitabı )

Atatürk, İzmir İktisat Kongresi kararlarını alırken dikkat çeken vurgu yapar: Misakı İktisadi. Yani Milli İktisat. Misakı İktisadi maddelerinden birincisi şudur: “ Türkiye milli sınırları içinde lekesiz bir bağımsızlık ile dünyanın barış ve ilerleme unsurlarından biridir.” Tümcedeki “lekesiz bağımsızlık” vurgusunun özellikle altı çizilmeli.

Yine Misakı İktisadi kararlarının dokuzuncu maddesinde “ Türk; diline, milliyetine, toprağına, hayatına ve kurumlarına düşman olmayan milletlerle daima dosttur.” diyerek siyasi bağımsızlığın yanı sıra, iktisadi bağımsızlık ilkesini de net olarak ortaya koymuştur.

Son bir örnek vererek konumuzu bitirelim. Milli bağımsızlığın, ancak iktisadi bağımsızlıkla sürekli hale geleceğini ön gören Atatürk, “Bu millet, ekonomik bağımsızlığını elde ederse o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve ilerlemeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermedikleri budur.” (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, )

Ekonomik ve askeri başarının koşulu doğru politik hedefler belirlemek ve doğru bir strateji ile bu hedefleri gerçekleştirmekle mümkündür. Bir ülkenin siyasi ve askeri bağımsızlığının sürekli olabilmesi için de, iktisadi anlamda bağımsız olması gerekir. Durumu bütünsel açıdan değerlendirirsek, “İstiklali tam bir Türkiye” , “ denildiği zaman, elbette siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek mânasıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz.(1921 ( Nutuk II, s. 623-624) anlayışı ve yöntemi ile mümkün hale gelir.
Peki, “Ekonomi, savunma, eğitim milli olmazsa ne olur? Bunlar milli olmazsa Sevr gelir” ( Attila İlhan )

Son Söz Yerine

Dolar’ın bozdurulması, TL’nin değer kazanması; yukarıdaki saydığımız etmenlerle mümkündür. Yani bize uygun olan, bizden bir sistemle sağlanabilecektir. Mali bağımsızlık. Doların bozdurulması ve TL’nin kullanımın teşvik edilmesi yönündeki kampanya, değerli büyüğümüz Sayın Banu Avar’ın sürekli örneklediği bir diyalogu bana hatırlattı.

Banu Avar, gazetecilik konusundaki deneyimlerinden faydalanmak üzere Attila İlhan’a haberin ve araştırmanın doğru kaynağına nasıl ulaşacağını sorar. Attila İlhan geniş tarihsel tecrübesi ile yanıt verir. “Yeşili takip et. Yeşil kimin cebinden çıkıp, kimin cebine giriyorsa, araştırma ve haberin kaynağı da oradadır.”

Ee, bizde bozdurulan Dolar’lar kimin cebine giriyor acaba?

Işıklar içinde uyu Attila İlhan ağabey. Yine bize araştırmanın doğru kaynağını gösterdin.

Mithat Akar / Gaziantep

https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Kullanıcı küçük betizi
mithat akar 1923
Üye
Üye
 
İletiler: 298
Kayıt: Çrş Ağu 28, 2013 16:18

Şu dizine dön: Gençlik Diyor ki

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x