Dolmabahçe - Çankaya Hattı
Hüseyin Mümtaz
İsme bir türlü ısınamadım; 'Başbakanın İstanbul'daki Çalışma Ofisi''..
'Başbakanlık'' değil,
'Başbakan'ın makamı'' değil,
'Başbakan'ın makam odası'' bile değil..
Berlusconi'nin fikir babası olduğu elden geçirilerek,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na 'tahsis edilen''Dolmabahçe Sarayı Musahhihan Müştemilâtı'ndan bahsediyoruz..
Ben orasını nedense hep 'gayri resmî'' olarak düşündüğümden, orada yapılan çalışma ve görüşmelerin de gayri resmî olduğu zehabına kapılırım..
Ankara Başbakanlık makamında yapıl(a)mayan, kaydının tutulmasına gerek duyulmayan bir takım 'günlük'' toplantı, görüşme ve buluşmalar..
Fakat geçen hafta 'e-muhtıra''dan beri bir türlü görüş(e)meyen Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın bahse konu 'ofis''te tam iki buçuk saat konuşmaları o ofis hakkındaki düşüncelerimde de değişime yol açtı..
Başbakanlık arşivlerinde, görüşme tutanaklarında kaydının asla olmayacağına bahse girerim..
Ama aynı şekilde, Genelkurmay Arşivlerinde mutlaka bulunacağının da teminatını veririm..
Sahi ne konuşmuş olabilirler? Açıklama yapılmadığına göre emârelerden yola çıkıp akıl yürütelim..
Türkiye, 12 Nisan'dan beri kritik bir süreçten geçiyor.
Cumhurbaşkanı, Anayasa mahkemesi ve nihayet 'millet'' duruma müdahil oluyor, el koyuyor.
Akepe; bütün bu olanlardan, Gül'ün Cumhurbaşkanı olması gerektiğini 'algılıyor''..
Dolmabahçe görüşmesi gerçekleşiyor.
Gül 'adaylıktan'' vaz geçiyor..
Sonuçta Türkiye'nin son dört buçuk yılına damgasını vuran üç mutena ve muteber şahıs 'devletle'' tanışmışlardır.
Erdoğan; hükümet etmiş fakat Cumhurbaşkanlığına 'nedense'' aday olmamıştır.
Gül; 'nedense'' adaylığını geri çekmiştir.
Arınç Türkiye 'Büyük'' Millet Meclisi Başkanlığı'nı yaparken yasal sınırlar içinde bulunması gerektiğini öğrenmiştir.
Arınç aslında Manisa'da da büyük kayıplar içindedir..
Dört buçuk yıldır tek başına ve her seferinde yüzlerce-binlerce mesir macunu topladığı Sultan Meydanı 5 Mayıs Cumartesi gününden itibaren tekelinden çıkmış, 'bayraklaşan millete'' intikal etmiştir.
Ben bu süreç içinde askerin hassasiyetlerinin, yine de gerektiği gibi değerlendirilmediğini düşünüyorum..
Financial Times'a bir demeç veren Gül muhabirin sorduğu bir soruya tepki gösteriyor.
Adaylığınızdan önce ya da sonra siz, Başbakan ya da parti yöneticilerinden biri bunu Genelkurmayla tartıştı mı?''
sorusuna
Hayır. Bu demokrasi, burası Türkiye.. Avrupa Birliği ile müzakere eden bir ülkeyiz. 10 yıl önceki Türkiye değil bu. Sizce bunu yapmalı mıydık?''
diyor ve röportajı bitiriyor.
Aynı günlerde Amerika'nın Ankara Büyükelçisi ile de konuşuyor gazeteciler..
Ross Wilson, NTV''de; Genelkurmay ile bildiri sonrasında temasta bulunup bulunmadıklarının sorulması üzerine, özel yollarla diplomasi yürüttüklerini ve doğal olarak Türk yetkililerle siyasî ve askerî düzeyde temaslarının olduğunu söylemekle yetiniyor.
"Büyükanıt'a bir orgeneral ve önemli bir lider olarak büyük saygım var. TSK'nın, Türk halkını koruma, savunma hakkı var. Biz Sayın Büyükanıt'a bu konuda saygı duyuyoruz, özellikle kendisinin siyasî iradenin karar vereceğine ilişkin ifadesi önemlidir"
diyor.
Gül benzer bir soruya 'sinirleniyor'', bir yabancı ise
'Büyükanıt'a bir orgeneral ve önemli bir lider olarak büyük saygım var''
diyor..
Sence ey kıymetli okuyucu, siyasi iktidarın Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde aday belirlerken yargı ile, üniversite ile, askerle görüş alış verişinde bulunması normal değil miydi?
Daha normali bu gayri resmi görüşmelerin 'sonra'' değil de 'önce'' olması gerekmiyor muydu?