DÖNEK

DÖNEK

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Şub 16, 2013 11:02

DÖNEK


İnsan, yaş yaşadıkça akıllanacağına, inceleşeceğine, daha bir kibar olacağına inanın tam tersi oluyor. Eskiden ne kötü bir söz bilirdim, ne kaba bir söz. Çok çok üzüldüm mü, kızdım mı iç çekerdim, bir köşeye çekilirdim.

Şimdi öyle mi?

Sabah kallkıyorum, daha ilk duyduğum haberde basıyorum kalayı. Akşama kadar onlarca kez! Kiminde hızımı alamıyor, tükürüyorum beni kızdıran, akıl mantığa ters, insanı enayi yerine koyan o söz, o yorum, o akıl, o fikir her nereden çıkıyorsa, ona aracılık eden alete!

Ağzına yakışmıyor diyen de var. Sen böyle değildin, nen var diyen de… Kaç çocuk annesi, onca yıl öğretmenlik etmiş, boy boy yüzlerce, binlerce genç yetiştirmiş birine bu yakışırmıymış…

Yok yok öyle fazla kötü söz bilmem. Bildiğim bana yetiyor. Bilip de eskiden kullanmadığım, ayıp bulduğum, kimselere yakıştıramadığım sözler… Şu günümüze, olaylara, kişilere cuk diyor oturuyor.

Şimdi sözlüğü açıp bir anlamına bakıyorum bu dediklerimin, tertemiz açıklanmış sözler. Ne denildiği açık… Sözlüklere alınmış. Yani sakıncalı falan değiller…


Bir ara, akıl ve beden sağlığı bozuk, yetişkin çocuklara öğretmenlik etmiştim. Bedensel ve zihinsel özürlü. Tekerlekli iskemlesini kullanamazdı bile bazısı. Kafası karışır, düğmesini bulamaz. Bulur basamaz. Basmak ister elini o noktaya bir türlü getiremez, elini bükemez. Elini getirir basar, kaldıramaz, duvara toslar, bakıcısı yetişmezse. Kimi eliyle beynini aynı anda devreye sokamaz. Yurtdışında engelli doğmuş çocuklarımız. Bir kızımız vardı: Sevim. İlkokul beşteydi sanırım. On iki, on üç yaşlarında bir kız. Özürlüler okulunda.Tekerlekli sandalyede. Yürüyemez. O yaşına kadar okula gitmiş, daha harfleri çözememiş. Alman eğitmeni, bana okuma yazma öğrenmesi mümkün değil, bunu beceremez, ama dilini öğrenmesi, konuşması önemli demişti. Gruptaki diğer çocuklar bedensel engelli, aynı zamanda yavaş öğrenen, güç öğrenen çocuklardı. Tek Sevim değişikti. Bir de Selma başkaydı. Bedeni yeni doğmuş çocuk bedeninde, on yedi yaşındaydı. Başı gelişmiş, normal görünüşte, zekası ileri düzeyde, bedeni ise eksik. Bebek arabası büyüklüğündeki yürüyen yatağında yalnızca bir baş, örtünün altında ayakları olmayan, kolları bebek kolu, ufacık bir gövde. Vatanı anlat, ulusumuzu anlat, Kurtuluş savaşımızı anlat, Türk’ü anlat, yazarlarımızı, şairlerimizi anlat, İstiklal Marşımızı oku, okut… hepsini su içer gibi içerdi. Sevim de kendisine anlatılanı kelimesi kelimesine kapardı. Ona yalnızca masallar anlatırdım. Tekerlemeler okurdum. Anlattıklarımı tek sözcük atlamadan baştan sona anlatabilirdi. Benden iyi anlatırdı dinlediğini. Ama harf öğretmeye kalk, okuma yazma öğret, emeğin boşa giderdi. Karadenizli’ydi Sevim. Karadeniz şivesiyle konuştu mu hepimizi güldürürdü.

Türkçe dersine de istemeden gelirdi. Geldimi de gitmek istemezdi. Sabahları normal derslerinden Türk çocukları tek tek toplanır benim ders verdiğim sınıfa getirilirdi. Zorunlu tutulmuşlar okulun müdürü tarafından. Madem okulumda Türkçe dersi veriliyor, tüm Türk olanlar gidecek demiş.
Huyumdur her yere koşarak son dakikada giderim. Koşturarak nefes nefese. Belki de işimin yanında çocuklarıma olan sorumluluğum, onların bakımı, okullarına hazırlanması, ev işlerim bana boş zaman bırakmazdı. İstesem de ucu ucuna yetişirdim her yana. Bu okula da yine öyle son dakikasında yetişmiştim bir gün. Çocuklar sınıfta beni bekliyorlar. Gecikince Sevim okulun girişine kadar sürmüş arabasını. Yolu gözlüyor. Gelmiyeceğim sanıp sevinmiş. Beni görünce bastı çığlığı:

“Oruspi!.. Oruspi!.. Yine geldin!..”

Ben şaşkınlıktan çevreme bakınıyorum. Almanlar zaten ne dendiğini anlamıyor. Türklerden bile duyan olsa anlamaz. Böyle söylenen bir sözümüz yok çünkü.

Sevim bu sözü annesine de söylüyormuş, ablasına da böyle sesleniyormuş meğer. Onu konuşturunca anlamıştım. Kendine de annesi böyle seslenirmiş kızınca.

O günden beri Sevim’i hiç unutamadım. Bu sözü ne zaman duysam, Sevim’in dilindeki anlamı aklıma gelir. “Ah utanmaz, yaramaz, başımın belası” anlamındaki bu söyleyişi…

Devranın döneceğini, bu günlere gelineceğini, akla aykırı bu günleri göreceğimizi, ortalığın döneklerle dolacağını, vatanına düşmanlığın alkışlanacağını, insanın aklıyla alay edileceğini, ayağımıza ulusça kurşun sıkmaya kalkacağımızı, kasabımızı sevebileceğimizi, bıçağına koyun gibi boyun uzatabileceğimizi o zamanlar nasıl bilebilirdim? Gördüklerime dayanabilmek için hiç kullanmadığım bu sözü bu kadar çok kullanacağım aklıma nasıl gelirdi ki?

*

O…pu Farsça bir söz. Eşanlamlısı fahişe, kahpe, Arapça. Sözlükleri tarıyorum bu sözün Türkçesi yok. Mecaz ( değişmece) anlamı da kalleş demek. Kalleş sözü de Arapça. Bunun Türkçesi dönek.

Ortaokullar için hazırlanan sözlükte (tebliğler dergisinde okullara tavsiye edilmiş, 1982, Kocaoluk yayınevi), sayfa 155’de, Fahişe (a.): “O…pu “ yazıyor.

O…puluk, Türkçesi olmayan bir kavram.
Bir durumun adı. Türkçe karşılığı sözlüğün birinde (Mahir Ünlü) “kötükadın” olarak yazılmış. Eksik. Sözün tam anlamını karşılamıyor. Dönek kalleşin karşılığı. Kalleş sözüyle anladıklarımızı sanki bize demiyor. Hem ortalık dönekten geçilmiyor bakınız. Ne yana dönsek, dönek!.. Dönek, sözünden dönen, sözünde durmayan, kandıran. Şimdi hepsi o…pu mu bunların? “Kötükadın” yani. Ya bunu yapanlar erkekse. Kötükadın demekle kadınları aşağılamıyor muyuz hem? Bunu yapan erkekse ne diyeceğiz? Hem, kötü sözü, göreceli bir söz. Bana göre kötü olan, ona göre iyi olabilir. Kötü, Türkçe bir söz. Fena, berbat, habis, hain, mel’un, melanet, şer, kem demek eski dilde. Şimdi kötükadın sözü o…puyla anladığımız anlamı veriyor mu? Kendini para karşılığı satma, bu sözün asıl anlamı. Para ile satın alınan insan. Kadın, erkek. Türk Dil Kurumu, sözlüğüne, ayrımcılık yaparak, bunu “hayat kadını” adıyla almış. İkincil anlamı kolay elde edilen, “düşük ahlaklı” kadınmış. Yani ille de kadın. “Düşük ahlaklı” ne demekse? Kalleş sözü için ise birine gizlice kötülük eden demişler. Düşünelim: Bu kötülük edilen biri, bir insan olabilir, bir canlı olabilir, doğa olabilir, tarih, geçmiş dönem olabilir, devletin kurucusu, en büyüğü olabilir. .. Kişinin ülkesi olabilir, vatanı olabilir, toplumu, ulusu da olabilir…

Bu sözün argosu, kaba dille söylenişi: “Orostopol, orostopolluk.”(Kemal Demiray sözlüğü)

Küfür anlamında kullanılan bu sözün Türkçesinin olmaması sizi şaşırttı mı? Türkçenin büyüklüğünü bir kez daha anladık. Böyle bir sözü yapısında barındırmamış. Söz üretmemiş. Arapçadan, Farsçadan duyduğu sözleri kullanmış gerektiğinde.

Bu duruma göre, dilimize en çok yakışanı, uyanı “dönek” sözü olmalı. Neredeyse tüm sözlüklerimizde kalleş sözünün karşılığında kullanılmış.Hem söylerken bu ayıp sözü, kibarların( ince, görgülü ) hiç ağızlarına almadığı bu sözü ağzımıza almaktan utanmıyoruz , hem de dönek demenin bu kadar kötü olduğunu, ne kadar ağır bir küfür ettiğimizi kimse bilmiyor. Çekinmeden istediğimize, bu sözün gerektirdiğini yapanlara söyleyebiliriz:

“Dönek!”



Feza Tiryaki, 15 Şubat 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1011
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x