“Duman Çökmüş Şu Dağların Başına, Sular Taşmış Ovaların Düzüne”

“Duman Çökmüş Şu Dağların Başına, Sular Taşmış Ovaların Düzüne”

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Oca 07, 2012 19:16

“Duman Çökmüş Şu Dağların Başına, Sular Taşmış Ovaların Düzüne”


İki duygu ile çarpışıyoruz. Bir, daha çok bileniyoruz, başımız dik, doğruluyoruz; bir, ölümlerden ölüm beğen derler ya, öyle yerlerde sürünüyoruz…



Resim



Benim gözümde canlanan şu:

Ülkemizi yatırmışlar masaya, geleceği, sömürgeci eli kanlı ülkelere teslim edilmiş; bunlar, sözde iyileştirme bahanesiyle onu ameliyat edecekler. Yüz yıl önce yarım kalan işlerini teslim almışlar. İş pişmiş, ağızlarına düşmüş. Ülkemizi kesip biçip öldürecek, bir kenara atacaklar. Sonra her parçası kapanın elinde kalacak.

Kapıyı iktidar tutmuş bekliyor. Bunların omuzlarından kol bacak aralarından seyrediyor bir kısmı da, kesilecek, doğranacak olan ülkelerini… Ağızları kulaklarında. Salyaları akıyor, gözleri kayıyor zevkten, dilleri uzamış. Kalemlerinden kan damlıyor… Öyle heyecanlı ve sevinçliler ki, sanırsınız film seyredecekler. Bunları doğuran ana, büyüten baba, bunların sularını içtikleri, havasını aldıkları yerleri yurtları olmamış sanki... Ataları, kökleri, geçmişleri yok…

Karasakallı papazlar, hahamlar ta arkada baş sallıyor. Güdümlü imamlar bunları kucaklamış, asâlarını öpüyor, haçlarını okşuyor, yol veriyor. “Dinler arası diyalog var. Geçin, okullarımıza da girin,dininizi anlatın. Her yere çanınızı dikin!..”

Halkımız nerede? Halkımıza göstermiyorlar ki bu ameliyatı. Halka kapıdaki bilgi veriyor:

“Çok iyiyiz, çok ileriyiz, birinciyiz, bir inciyiz…”

Bacak aralarından bakanlar muştuluyorlar:

“Temizleniyoruz, temizlik, bağırsak, bok…”

Bir bütünü anlamak için ayrıntılarına bakılır. Küçük parçalardan ana yapıya varılır.

Duman mı çökmüş üstümüze? Bakınız:

İki haftadır Hürriyet gazetesi, Anayasamızın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez maddelerini teklif ediyor millete. Dünyanın gözü önünde. Binlerce, yüzbinlerce bellki, savcımız var, ama bir tek Cumhuriyet savcısından çıt yok!

Kılıçlı’dan ne ses ne soluk! Arkasında Cumhuriyetin altı oku poz veriyor ama bu okların hepsini kırmış. Kurban edilen kaçakçıların hakkını hukukunu şehitlerden üstün tutuyor. Ağzının içinde iki lâf geveliyor, duymak için çabalayın, yoksa duymanız güç.

Televizyonlarda danışıklı dövüş, üstü parlatılan, yıldızlaştırılan, ağzından namustan, yolsuzluktan başka lâf duymadığınız, bir kez bile milletine Türk Milleti diye seslenemeyen, Türküm diyemeyen, Türkiye’ye saldıran bölücülere karşı tek bir kelime karşı duramayanı seçtirdiler seçmene, partiye baş yaptılar, kasetle kaçırılıp gidenin yerine.

Devletine silah çekene gerilla demeye cüret ediliyor da Meclis’te, göğsünü siper eden yok! Terörist babaları yedi kat yer altına girip utançtan insan içine çıkamayacaklarına, değil kaçmak, utanmak, saklanmak, bas bas bağırarak katil oğullarını, anarşist oğullarını savunuyorlar. Askerine kurşun sıkana para istiyorlar, para!

Bahçeli’den buna karşı tavır var mı, bir ihbar savcılığa, Meclis’te bunu dile getirme? Yok… Son kurban edilene karşı sözü? Özeti şu: “Tarih yazacakmış, bir suça bir suç daha eklenmişmiş…”

Son kesim de tamamlanıyor, iki gün önce. Ülkenin en üst katında ordumuzu kaç yıl temsil edeni, terörle mücadelenin başını, şerefli, şanlı, Kahraman Türk Ordusu’nun en üstünde görev alanı bir arabaya koyup götürdüler.

Bakın bilgiağı gazetelerine. Baş resim bu. Arabanın önünde iki suratı asık götürücü. Arka koltukta giden ise biz… Ülkemiz… Cumhuriyetimiz…

Bu resmi niye özellikle seçip sundular dersiniz?

Bu işi kotaranlar bunun ilmini yapmışlar. Beyne, göze giriyorlar. Beynimizde bir resim. Yüzü düşmüş, perişan biri arka koltukta. Ne asker gibi dik duruşlu bir görünüm, ne asker giyimli. Çünkü sivil. Bir yüksek görevi bitirmiş, evine çekilmiş. Bundan böyle saygı görmesi gereken, önünden geçilmemesi gereken bir mevkinin emeklisi.

Bize bu resimle diyorlar ki: “Bir zamanlar askeri temsil edeniniz işte budur, bakın!” diyorlar. “Siz bittiniz!” diyorlar. “Siz bir hiçsiniz…”

Bu görüntülerin ardından, en en milliyetçi başkanımız, bu olanları sayıp döküp sözünü şöyle bağlıyor:

… ayıp ve vebal olarak AKP’nin lekeli siciline eklenecektir.”

Alkışlayan alkışlıyor bu sözü. "Helâl olsun, tam denilecekleri dedi."

Bazıları sarı ineği vermeyecektin diyor. Sarı inek? Generallerimiz mi?

Kemal Sunal rahmet istedi. Hababam Sınıfı’nda, İnek Şaban sözüne boşuna kızarmış zavallı. Anlayamazmış, düşünemezmiş, bir gün gelecek, Türk Ordusu’nun generallerine bu adla gönderme yapılacak…

Geçen yıl, askerlerimizin nasıl yüzlercesi toplandı götürüldü, içeri tıkıldı unuttunuz mu? Bir yıl oluyor hepsi tutuklu. Gericilerin yıllarca korktuğu 163.’üncü maddeye, Anayasa’nın bu maddesine karşılık olarak, 163 yüksek subayımızı bir salona toplayıp, sabaha karşı hapishane araçlarına bindirerek hapse götürmeleri…

Bu maddeyi anıt mezarlı Özalları kaldırmıştı. İlk yol taşını döşeyen. Askeri şortla denetleyen. Bir kere Anayasa’yı delsek ne olur diyen. Benim memurum işini bilir diyen, federasyonu tartışalım diyen…

Eğitim sistemimiz değiştirilmiş yeniden. Okul öncesi, arkasından dört yıl eğitim. İlk bölüm böyle olacakmış.

Sonra dört yıllık orta öğretim. Nereye ? Bu da sorulur mu? İmam Hatip’e.

Neden mi? Be kardeşim, oğlum, kızım, sizin kulaklarınıza tıpa mı koydular?

İlkokul dördüncü sınıftan başlayarak neden Arapça ders konuyor ilkokullara? Neden?

Bunu duyan anne babalar, aman çocuğum Kuran dilini öğrensin, dinini bilsin, Kuran’ı doğru okusun diyerek bu dersleri seçecekler çocukları için.

Başlayacak çocuk:

“Elif be!” ”Elif be!..”

Oh oh evlerde şenlik. Çocuğumuz okuyor.

Gerçekten o çocuk bir Arap çocuğu gibi olacak. Kuran’ı değil, Arap’ın anadilini öğrenecek.

Kuran’ı öğrenecekse devam etmeli değil mi? Nereye? İmam Hatip’e.

Oh ho, bir bakacaksınız, bir talep bir talep, herkes oraya!.. Dershaneleri gıcır. Üniversitelere cemaatleri hazırlıyor, hizmet ayağınızda. Bu dünyada, öbür dünyada çocukların yeri hazır.

Varsın tersten açalım defteri kitabı. Varsın geriye dönelim… Değil mi ya?

Sonra bütün okullar İmam Hatip. Nasıl bir İmam Hatip?

Anadolu Liseleri kıvamında. Dili İngilizce olan okullar:

Anadolu İmam Hatipleri.


Türkçe mi? Gülünç olmayın. Türkler, Türk, Kürt, Lâz, Çerkez, Ermeni, Rum… diye sayılan topluluklardan biri olacak artık! Dilsiz, kimliksiz, köle…

Yedi düvel, en az yedi yüz yıldır istediğini alacak!

Kırk bin yabancı İngilizce öğretmeni getirilecek. Neden? Türkten değil, yabancıdan feyz alacağız. Onun dilinin, kültürünün kölesi olacağız.Arabın, İngilizin, bilmem kimin… Bölücü Kürtlerimiz de bu arada olmayan dillerinin üç harfiyle tatmin olacaklar. Dağa taşa, kurda kuşa, Q,W,X’li lâflar yazıp kuyruklarına asacaklar!

Memleket gitmiş, küresel çete tepelerine binmiş, ikinci sınıf vatandaş durumuna düşmüşler, işgal edilmişler… Ne gâm…

Yabancı Arap doktorlar, hemşireler gelecek. İngilizce konuşan sağlıkçılar gelecek. Neden?

Sularımız yağmada! Neden?

Kentsel dönüşüm nedir, niye yapılıyor?

Memurların niye güvencesi kaldırıldı?

Yargının niye bağımsızlığı alındı?

Niye askerin elinden dinleme dairesi alındı, onbaşıyla yönetilen bir sivil kuruma verildi?


“Genelkurmay'ın dinleme üssü GES komutanlığı MİT'e devredildi. “diye duyuruldu haber 35 kaçakçının vurdurulmasının ardından. Yangından mal kaçırılırmış gibi dediler ki:

“Bundan böyle sivillerin kontrolü dışında teknik dinleme yapılamayacak!” Neden?

Bu nedenleri sorunuz. Nedenlerin yanıtlarını veriniz.

Duman kalkınca bunlar görünecek.

Cumhuriyet yıkılacak, Türklük yokolacak ya, bütün bunlara değer diyenler sevinebilecek yalnız sonunda. Bir avuç hain…

Duman kalktığında görünüş ve durum bu olacak. Sular üstümüzü örtecek…

“Duman çökmüş şu dağların başına, sular taşmış ovaların düzüne…”

Halk ozanı vuruyor sazının teline.

Dumanı aralıyor…

Resim
Bakın.


Feza Tiryaki, 7 Ocak 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: “Duman Çökmüş Şu Dağların Başına, Sular Taşmış Ovaların Düzüne”

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Oca 08, 2012 16:29

Görsellik, kimileri ne kadar inkâr etseler de, bir düşünceyi iletmek için çok önemlidir.
Bu yazının adı bir halk türkümüzden alındı.

"Duman çökmüş şu dağların başına, sular taşmış ovaların düzüne"

Sözlerin güzelliğine bakın. Bir kelimesinin yerini değiştiremezsiniz, yeni bir söz ekliyemezsiniz, sözdeki "şu"yu bile "bu" yapamazsınız. Sözlerin bütünü öyle güzel anlatıyor ki demek istediğini. Bu halkımızın gücüdür, kültürümüzün gücü...

Bu gücü resimle pekiştirmek istedim. Yazı açıldığı an türkümüzün yakıldığı dağların dumanını görelim, dumanla bir sarılalım önce, dedim. Resimleri ararken ülkemizin bir dağından olmasını özellikle önemsedim.

Sonra tabii oğluma rica. Demin bu güzel resmi eklemiş, gönderdi.

Ne diyorsunuz okurken böyle daha bir başka olmuyor mu?

Ozanımızın gördüğü dumanları siz de gördünüz mü? Dumanları aralayacak mısınız?
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x