Dünü Unutma!

Dünü Unutma!

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal May 20, 2014 17:47

Dünü Unutma!


İlçenin hafta pazarı girişinde, bir pazarcı minibüsünün arkasında yazılıydı bu söz. Önceki gün gördüm: “Dünü Unutma!”

Sonra kendi kendime sordum: “Dünü unutma” ne demek?

Dünü, neden unutmayacağız?

Unutmak nedir? İlk akla gelen anlamı unutmanın, aklında kalmamak, aklına getirmemek. Gereken önemi vermemek, önemsememek de unutmaktır. Unutmak, aklından, gönlünden çıkarmak anlamına da gelir. O halde insan anımsadıklarıyla var. Gönlündekilerle yaşıyor.

Dün, geçmişimizdir, bir ulusun da tarihidir, bellektir, gönüldür…

Gönlü boşalan, gönülsüz kalan, duygularını yitirmiş, yaşayan bir ölüdür. Unutmak, aklını gönlünü yitirmekse, bağlanarak sevmeyi bilmemekse, gönlünden ne geçirdiğini, neyi sevmesi gerektiğini anlamamaksa, gönlünden geçenlerin ayırdında değilse unutan insan, gönlünü pazara çıkarmışlarsa; dünü unutmak bir toplumun intiharı olmalı.

Pazartesi günü sabahı, art arda kaçıncı kez yasaklanan, kutlanmasına izin verilmeyen, en kötüsü buna alışılan bir 19 Mayıs’ı yaşadık. Daha sonra kutlanmasının sözü bile edilmeyen, ertelenen değil, kutlaması ortadan kaldırılan, aylardır boşuna hazırlanılan bu ulusal günün yıldönümünü yok saydırdılar ulusa.

19 Mayıs 1919’un yıldönümü olan bu gün, belleğimizden siliniyor.

Belleğini yitiren kişi yaşayan ölü değil midir?

Belleğini yitiren bir toplum ulus olarak kalabilir mi? Yoksa sömürge olmaya mı başlamıştır çoktan…

Çağdaş hekimlikte hastaya acı da olsa görünen sonunu, durumunu söylemek esastır. Yalanla avutulmaz hasta. Neyse ne söylenir. Yakında ölecekse, öleceği saklanmaz. Umarsız bir hastalıktan sürünecekse başına gelecekler tek tek sayılır.

Kimse sözü eveleyip gevelemesin. Acı gerçeği çıkıp ortaya söylesin!

Türk ulusunu öldürüyorlar. 19 Mayıs 1919 yıllarını, neredeyse yüz yıl sonra yeniden yaşıyoruz. Bu kez daha da kötü durumdayız. Çünkü dünü unutmak üzereyiz! Dünü unuttuğumuz an da öleceğiz. Bedeni yaşayan gönlü kurumuş bir sömürge toplumuna dönüşeceğiz…

Dün 19 Mayıs’tı. Mayıs’ın on dokuzuydu. Üç yıldır kutlanmayan bir bayram gününü, bir 19 Mayıs gününü daha geçirdik.

En çok saldırı, en çok engelleme nedense hep bu güne. Kızların- erkeklerin alanlarda şortlarla, kızların bazen kısa eteklerle, ellerinde bayraklarla, yazılarla, süslerle gösteri yapmaları eskiden beridir bu dinci yobazları pek kızdırır. Dayanamazlar çağdaş görüntülere, gençliğin spor gösterilerine, güçlü, kendinden emin görünümlerine…

19 Mayıs, bu gün, 19 Mayıs 1919’un yıldönümü. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı gün. Ulusal bayramların ilki. Bir yıl sonra 23 Nisan 1920’de ulusal egemenliğimizin duyurulması, Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığında, ulusun kurduğu meclisle Kurtuluş Savaşımızın yönetilmesi. Üç yılı aşkın sürdürdüğümüz savaşın, savunmayı bırakıp düşmana saldırmamızla, 1922’de son bulması. Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasındaki Büyük Taarruz’la kazanılan 30 Ağustos Zaferi. Ertesi yılın 29 Ekim’in’de Cumhuriyeti kurmamız. Atatürk’ün ilk Cumhurbaşkanımız olması.

Türk yakın tarihinde dört önemli gün. Cumhuriyetin dört ulusal bayramı.

19 Mayıs 1919, kurtarıcımız, yüce önderimiz, devrimci, eşsiz devlet adamı, büyük komutanımızın kurtuluş için harekete geçtiği gündür. Düşmana karşı başkaldırışımızın, birleşmemizin, el ele verişimizin, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde direnişimizin, yurdu savunmamızın başladığı gün. Yüce önderimizin bir güneş gibi Türk ulusunun gönlüne Samsun’da doğduğu gün. Türk vatanını ışıklarıyla aydınlatmaya başladığı gün!

Bugünü kutlamadık bu yıl. Durum, geçen yıldan, önceki yıldan çok ayrı. Üç yıldır kutlanmıyor bu bayram ama bu yılki durum başka. Alıştık. Alıştırdılar.

Başarmak üzereler!

Görünen köy kılavuz istemezmiş. Köy göründü bugün. Açıkça, hiçbir şüpheye yer vermeden göründü.

Bayramlarımız yok artık. Bayramlarımızı bitirdiler. Bitti. Bir dönem kesinlikle bitti. Belki böyle bir iki yıl daha kandırmacaya devam ederler. Sonunda bayramları kaldırdık derler. Sorarlar belleği zayıflatılmış, ulusal kimliğini unutmaya yüz tutmuş, köleleştirilmiş topluma: “Var mı bir diyeceğiniz! Bayramlarınızı kaldırdık!”

Dünü unutma! Dünü unutmazsan bunu yapamazlar. Bunu yapmalarına izin vermezsin!

Dün, Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin ufkundan doğdurulmadı. Elbirliğiyle, yüz yıllık düşmanlarımız 19 Mayıs 1919’un üzerini çizdiler! Biz de buna boyun eğdik. Bir kısmımız (hainler) sevinerek, bir kısmımız(alıklar) aldırmayarak, bir kısmımız(kandırılanlar) bilinçsizce, bir kısmımız (cahiller) bilmeyerek, bir kısmımız da ( çıkarı için) bencilliğinden bayramın bitişine ses çıkarmadı.

Bilerek ses çıkarmayanlar, kendini kandıranlar da var.

Düşünenler, okuyanlar, aydınlar, sözüm size. Herkes kendi yaşadığı yöreyi anlatsın. Ne yaptınız bu gün? Dün nasıl geçti? Bayram mı kutladınız? Bayram kutlayamayan yurtseverler buna karşı zorunlu halk yürüyüşleri mi düzenlediler? 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı bulunduğunuz yerde nasıl kutlandı? Çocuklarınız ne yaptı? Onları alıp Atatürk anıtlarına getirdiniz mi? Genç oğlunuz kızınız bayram sabahı neredeydiler? Tembel tembel yataklarında uyuyorlar mıydı? Anneniz babanız Cumhuriyet alanına gitti mi? Dedeniz nineniz, büyükleriniz neredeydiler sabah tören saatinde? Neden okul çocuklarına geçit töreni yaptırılmadı diye karşı çıkan oldu mu oralarda? Acılı olmakla, tören geçişinin yasaklanmasının, gençlere Atatürk şiirleri okutmamanın, Atatürk’ü anmamanın, spor gösterilerini yapmamanın ne ilgisi var dendiğini duydunuz mu hiç? Ses çıkaran var mıydı çevrenizde? Bir tek kişi resmî çelenk koyma töreninde ilinin ilçesinin yöneticilerine bunu sordu mu? Tören yerine ailece gittiniz mi? Binlerce kişi kendiliğinden toplanarak Cumhuriyet alanlarını doldurdu mu?

Marşlar çalındı mı sokağınızda, meydanınızda? Onu bırakın radyonuzdan marş duydunuz mu marş? Vıcık vıcık sözlü, bayatlamış sözüm ona aşk şarkılarını niye çaldı radyolar? Devletin TRT’si bunda niye başı çekti? Türk olduğunuz için sizi onurlandıran, vatan uğruna şehit olan atalarımızı hatırlatan müzikler duydunuz mu dün? “Dağ başını duman almış” çaldı mı evinizde belinizde? Atatürk marşları dinledi mi çocuklarınız?

Gençliğe Hitabe okundu mu gümbür gümbür meydanlarda? Gençliğin yanıtını okudu mu yine gençler Atalarına, bir tek İzmir dışında?

Andınız mı Atatürk’ü, Atatürk’ü Anma Günü’nde?

Evlerde, işyerlerinde bayrak var mıydı bayrak?

Eliniz, yakanız bayraklı mıydı? Göğsünüzün üstünde Atatürk resmi var mıydı bu gün?

İlinizin ilçenizin yol kıyılarına bayram kutlama yazıları konmuş muydu?

Kent girişlerine bayraklar asılı mıydı? Beyaz bezlere bayram kutlama yazıları yazılı mıydı?

Çocuklarınızdan şiirler dinlediniz mi? Kahramanlık türküleri, şarkıları okunan ağırbaşlı bayram konserleri düzenlendi mi? Topluca bir araya gelip bayramını kutladınız mı tanıdık tanımadık herkesin? 1919’u, o yılın Mayıs’ının on dokuzunu andınız mı?


Halim Yağcıoğlu’nun ünlü bir şiiri vardır. “Siz beni hâlâ anlayamadınız” der şair orada Atatürk’ün diliyle:

“Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın! / Uluslar keşfine çıkıyor dünyaların…
Mustafa Kemal’i anlamak, göz boyamak değil, /Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil…”

Şair: “Hep tutturmuş, yıl 1919, Mayıs’ın 19’u diyorsunuz.” der şiirinde. Yakınır bayram kutlamalarından, Atatürk’ü anlamamaktan.

Bu günleri hayal bile edememiştir bu şair gibi çoğu kişi. Eskinin kutlamalarına özlem duyacağımız günlerin geleceğini, çocuk ve gençlerimizin belleklerinin boşaltılacağını, dinci, Atatürk düşmanı bir kadronun bir dümenle başa geçirileceğini, Atatürk ilkelerine göre öğrenci yetiştirmenin Milli Eğitimin amaçlarından çıkarılacağını, buna karşı bile çıkılmayacağını, sessizce boyun eğileceğini…

Herkes gördüğünü anlatsın dün neler yaşandığını bir düşünsün.

Yerel seçimlerin önemini küçümseyenler, iktidardaki anlayışa karşı birleşemeyenler utansınlar.

CHP’den yıllar sonra AKP’ye geçen Kaş belediyesindeki farkı buralarda gören gözler gördü.

Sanki bayram izlencelerinin iptali, bayram yok sayılsın demekmiş gibi ilçeye, ilçe girişine tek bayrak asılmadı. Tek bir kutlama yazısı konulmadı. Tüm işyerleri, alışveriş yerleri açıktı. Kapısına kilit vuran bayram tatili yapan, bayramını kapısına astığı bayrakla duyuran tek dükkan, eczane, muayenehane yoktu.

Limandaki Munise Hanım’ın doktor muayenesinde, o güzelim tarihi binada bile bayrak asılı değildi. Kapıları açıktı.

Liman’da meydandaki Atatürk anıtına CHP ve Kaymakamlık dışında tek bir kurumun çelengi konulmadı. Saat dokuz olmadan iki dakikada İstiklal Marşı okunması, saygı duruşu ile yasak savma gibi on beş yirmi, siyah takım elbiseli, kravatlı ve asker üniformalının katılımıyla bir tören yapılmış sayıldı. Halktan tek kişi, öğrencilerden tek bir genç yoktu meydanda. Yandaki çay bahçesi vatandaşlarla, gezginci- yerleşik yabancılarla doluydu. Limana bakan kanepelerde işsiz gençler, eli bastonlu yaşlılar güneşe karşı geriniyorlardı. Belediye işçisi gençlerin sırtlarında belediye yazısı, ellerinde süpürge faraş vardı bu bayram gününde. Gezginci Türk gençleri grup grup ilçede dolaşıyorlardı sırtlarında sırt çantalarıyla. Ayaklarında parmak arası terlikler.

İlçede lise öğrencilerinin Kültür Evi’nde bir sergileri vardı. Kapısına bayramda bayrak asılmamış bir Kültür Evi. Girişinde bayramı anlatan tek resmin, yazının bulunmadığı bir sergi.

Gelenleri karşılayan güler yüzlü bir öğretmen. Konukseverlik gösteren yardımcıları, içerde dolaşan liseli gençler…

Yurtdışında bile sergilerde daha yürekli olunabilirken, bayrağımızı en azından kapalı alanlarda duvarlara asabilirken, vatanda tutsak gibi korkak, bayrak asmaktan, Atatürk resmi koymaktan, Atatürk’ün özlü sözleriyle duvarları süslemekten çekinen insanlarımız…

Aylin, çıtı pıtı bir genç kız, narin, ince. “Kömür yüzler” adında ölen madencilerimizi anlatan bir resim yapıp eklemiş sergiye son günü. Duygusunu boyadığı madencinin gözlerinden vermiş. Resme bakamıyorsunuz, kömür karasına bulanmış genç madenci sizi sorguluyor sanki.

Yine aynı kızımız başka bir resim yapmış önceden. Bob Marley imiş tablosunun adı. Kırklı yıllarda doğup seksen bir de ölen biri. Büyükannesinin döneminde yaşamış, hesaplarsak yılları. Ne anlatıyor bu tablo, bu çığlık resmi ne dedim? Uzun uzun anlattı bana. Yabancı terimlerle. Sesini çok sevdiği, hep dinlediği bu adı ve müziğini. Hiç bilmediğim başka bir dünya. Kızımıza bizim dünyamız öğretilmemiş, onu kim suçlayabilir ki? Bir şehidimizi, bizim müziğimizi, halkımızdan birini, köylümüzü, bizim değerlerimizi nasıl anlatsın? Televizyonlardan etkilenerek yaptığı resim (Kömür yüzler) ondaki yeteneği, duygusallığını gösteriyor. İşte, kimliğiyle oynanan bu gençler, bu çocuklar…

Siz, sergideki bir ortak tabloyu İngilizce “Big Face” adıyla koyarsanız, en azından önüne adının Türkçesini yazmazsanız, İngiliz’in sistemli bir şekilde topluca yerleştiği, kıyılarda İngiliz kasabaları kurduğu söylenen bu bölgede, bu adla bir tabloyu okul sergisinde en başa asarsanız, çocuklarımıza kimin kızmaya hakkı olabilir ki?

O gün, ilçeye giderken geçtiğimiz hiçbir köyde, belde de, muhtarlıkta, yoldaki alışveriş merkezlerinde, devletin kurumlarında bayrak göremedik.

Sömürge ülkesi görünümüne bürünmüştü eşsiz güzellikteki cânım ülkemiz…

“Bayrak asanı asarlar!” dedi neden bayrak asmadın diye sorduğumuz bir yöre insanı... Gezgincilerden para yiyenler, buraların çok para kazanan işyerleri yabancı ülke vatandaşı gibiydiler, para kazandığı işyerine tek bayrak asan yoktu.

Tüm bu olanların üstüne, ülkeyi yöneten iktidarın başı, yasakladığı bayram gününde kendine bağlı TİKA’nın bir töreninde televizyonda konuşuyordu:

“19 Mayıs'ı tam da ruhuna uygun kutluyoruz.”

İyi, kutlayın bakalım.

Dünü unutturmak o kadar kolay mı sanıyorsunuz!


Feza Tiryaki, 20 Mayıs 2014
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x