Orada da öyle oldu. Demokrasi, çok partili düzen diyerek var olanı yıkanlar kısa sürede şaşırdılar. Önce yüzlerce yıllık kurumsal yapılar aşındırıldı. Ortaklar aldırmadı, çünkü onların siyasal amacı da var olanı değiştirmekti. Hem yönetime görece ılımlı kişiler getirilmişti.
Yasların üstünde yeni yönetim oluşumlarına da dikkat etmeyenler, hükümetin değişmesi ve ülkenin tepeden emirlerle yönetilmesiyle uyanacaklardı, ama demokrasi sarhoşluğu kitleyi sardığından arkalarında güç kalmadığını gördüler.
Birkaç ay içinde bir emirle gazeteler kapatıldı. Gerekçe basiti; muhalefet eden kim varsa eski yönetimin, yabancı devletin ajanlarıydılar.
Yasaklar adım adım yayıldı. Yazarlar direnmeye çalıştılar, ama geç kalmışlardı. Dünyaca tanınmış edebiyatçılar, şairler, kadın-erkek ayrımsız ve sorgusuz sualsiz öldürülüyorlardı.
Özgürlük yolunda yürümüş olan üniversite gençliğinin önderleri, kızlı-erkekli hapislere tıkıldılar. Demokrasi-özgürlük aşkıyla coşan üniversite gençliği kısa sürede suskunlaştı.
Görünürde seçilmişlerin meclisi vardı; ancak tüm kurumların üstünde yüce karar verici vardı. Meclisin görevi yüce kişinin kararlarına yasal görüntü sağlamaktan öteye geçmiyordu.
Yeni düzeni koruyacak yeni silahlı güçler yalnızca bir görüşün elemanlarından oluşuyordu. Tüm kurumlara onların adamları yerleştiriliyordu.
Kim ki hukuktan, adaletten söz ediyor hapse tıkılıyordu. İlk ve tek amaç yalnızca sağ kalabilmekti. Geçmiş diktatörler döneminin çeyrek hukuku bile aranır olmuştu.
Artık tek iktidar vardı; en yüce kişilerden oluşan kurul, onların emrinden çıkmayan mahkemeler, polisler, subaylar, sivillerden oluşan silahlı ekipler.
▣
Komşu ülkeler de sığınak olmaktan çıktı. Çünkü o ülkelerden de militanlar devşirilmiş, inanç yakınlığı olanlar da açıktan korumacılığa soyunmuşlardı. Canını zor kurtaranlar da komşu ülkelerde birer birer katledildi. Komşu ülke yönetimleri aldırmadılar.
İşin başında demokrasi-özgürlük diye ortaklığa katılanlar aldanmışlardı, ama artık direnemezlerdi çünkü silahlı zalime karşı direnebilecek ne önderleri kalmıştı ne de güçleri.
▣
Sanatçılar yok oldular, çünkü sanat özgürlük isterdi. Müzikçiler eserlerini kendi ülkelerinde yurttaşlarına dinletemedikleri için kahırlıydılar.
Acımasız kurallar ne müzisyen, ne ressam, ne de heykelci bıraktı.
Yazarlar ve sanatçılar yaşayabilselerdi bu oyuna nasıl geldiklerini sorgulayacaklardı.
▣
Türkiye’de her açılımın, her sahte barışçılığın kuyruğuna takılıveren usta sanatçılar hala yaşadıklarına göre şöhret ya da para uğruna kimleri desteklediklerini ayrımsamaya başladılar mı dersiniz?
Hiç sanmam! Bir değil üç kez şeytana uyananın aklı da vicdanı da çürüyüp gidiyor!
Öyle olmazsa akşamları TV’lerde saatlerce fetvacılık oynayacaklarına önce günah çıkartırlar sonra da fantezileri, ham hayalleri bir yana bırakırlar ve faşizm ortamında seçim düşleri satan, gevezelikten başka bir şey bilmeyen parti yönetimlerini çoktan işe koşarlardı.