Sevgili köşeliyorum,
Mevcut düzeni ben eleştirmem. Bu düzenlerin ne ara vücut buldukları ile, kimlerin bunlar için zemin hazırladıkları ile ilgilenirim. Bu bağlamda dediğiniz gibi akıllı değilimdir. Hatta mümkün ise akıllının da benden uzak olmasını dilerim. Öyle ya, cüzi aklı ile övünenin, cüzi iradesine güvenenin malum akıbetini çok iyi bilirim. Naçizane ben, gezegenleri de tıpkı bal arısı gibi yaylım yollarına sokan külli akılda, aklından mahrum bir kul; milli iradenin bir deli sözcüsü olmak ile övünürüm. Lütfen önden buyurun... Akıllı işlerde sizin kafanız işlesin. Bu bir olsun.
"
Adam gibi"ye takılmışsınız. Sevindim. Meclis'te "
laiklik nedir" tartışmaları sürer iken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün lafıdır "
adam" olmak.
Babadan oğula geçen batıl saltanatın son mucidi Muaviye'nin devamı olmak ile kibirlenmiş;
Bektaşi-Mason Bayezid'i ile meşhur Osmanlı'yı noktalayarak, hilafeti Hz. Adem misali aklı ve vicdanı hür bireye
Allah'ın emri gereği veren o bilge adamın yanında altı okun altısından da nasibini alamamış İsmet İnönü'nün adını yazmanız beni fazlasıyla üzdü. Bundan önce de nice yazar ile bu meydanda aynı noktada ayrılmıştık. Sizin yazınız ile ilgili üzüntümün asıl nedeni ise yazınızın ayetler ile süslü olması idi. Madem ayetten-kanıttan-gerçekten konuşacağız, tüm başarısını milletine yüklemiş bir adamın adının yanında, kula kulluk düşüncesinden kurtulamamış
Ulu Manitu Şef İsmet'in adını ağzımıza almayacağız. Lütfen... Lütfen! Bu da iki olsun.
Bu ülke adında Cumhuriyet olandan da, dilinden Atatürk'ü düşürmeyenden de çok çekti. İşte geldiğimiz durum ortadadır. Münafıklar yalnızca dinde değil, siyasette de mevcuttur.
Münafık dönmelerin gizli işleri, kafirlerin inananların başına ördükleri çorapların şişleridir. Aman dikkat! Bu üç.
Bu meydanda İnönü'nün ettikleri ile ilgili bin yazı bulabilirsiniz. Yeter ki bulmaya niyetiniz olsun. Ben binden birinin bir kısmını sunuyorum. "
Adamüstü" aklınızın bir köşesinde bulunsun. Yorum yaparken belki lazım olur. Köşe... Yorum... Anladınız siz onu köşeliyorum!
Zahide Uçar yazdı:11 Kasım 1938 yılında Milli Şef İsmet İnönü ile başlatılan karşı devrim süreci AKP ile tamamlanıyor. Türk Halkı ise aydın ihaneti ile yıllardır kandırılıyor.
İlk sömürge anlaşmalarını İsmet İnönü yaptı. İsmet İnönü anti-emperyalist bilince sahip değildi. 1919 yılında Atatürk'e yazdığı mektupta, "bütün memleketi parçalamadan ülkeyi bir ABD denetimine bırakmak, yaşayabilmek için tek çare gibidir
" diyordu.
Atatürk'ün vefatından sadece altı ay sonra bağımsız dış politika anlayışından vazgeçilerek, İngiltere ve Fransa ile iki ayrı deklarasyon imzalandı. Dışişlerine getirilen Şükrü Saraçoğlu İngiltere Büyükelçisi'ne Türkiye'nin bütün nüfuzunu batı ülkelerinin hizmetine verdiğini söylemişti. Antlaşma yapılan İngiltere 1930 yılına kadar süren bütün Kürt ayaklanmalarını kışkırtıyordu.
Bağımsız dış politikadan vazgeçerek üçlü ittifak imzalayan Türkiye; Almanya, Rusya ve Balkan devletlerinden tepki aldı. Rusya ve Türkiye birbirine öncelikli tehdit oluşturan iki ülke oldu. Atatürkün "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi ve komşularımız ile iyi ilişkiler sürdürme dış politikası terk edildi. Hani şimdi diyorlar ya: "Komşularımız ile hep sorunluyuz" diye
... Sorunlu olmanın temelleri o yıllarda atıldı.
Atatürkün ölmesinden önce projeleri hazırlanan Demir Çelik, Genel Makina ve Elektrolit Bakır gibi yatırımlar programdan çıkarıldı. ABD ile gizli "sanayileşmeme" antlaşmaları yapıldı. 1945'de BM'ye katılındı. 1947de IMF, Dünya Bankası ile antlaşmalar yapıldı, Truman Doktrini kabul edildi. 1948'de Marshall yardım planı kabul edildi.
Milli Şef döneminde ABD ile bir dizi ikili antlaşmalar imzalandı. Bu antlaşmaların içinde "sömürge devletlerin bile imzalamayacağı" antlaşmalar vardı. Bu antlaşmalar Türkiye'yi ağır sorumluluklar altına soktu. Bu maddelerden birine göre, T.C. Hükümeti sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri ABD'ye sağlayacaktı. Bu antlaşmanın sınırı da belirsizdi
.
Tam bir ihanet antlaşması olan Eğitim Antlaşması 27 Aralık 1949'da imzalandı. İmzalanan antlaşmaya göre Türkiye'de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu kurulacak, parasını Türk Devleti verecekti. Komisyon üyeleri dördü ABD, dördü Türk olmak üzeresekiz kişiden teşekkül edecek; oylar eşit olduğu takdirde kararı komisyon başkanı verecekti. Komisyon başkanı kim dersiniz? ABD'nin diplomatik misyon şefi! Eğitimin dinselleştirilmesi de "yeni dünya düzeni politikaları"na uygun olarak Milli Şef dönemidir. Din dedi isek, "ABD'leştirilmiş bir dini eğitim"den bahsediyoruz. İki Bakanlık bütçesine sahip bir Diyanet'e rağmen bu ülkede insanlar dinini neden öğrenemedi, neden hurafeleri din sanıyorun cevabını belki de buralarda aramak lazım.
Bebek-köpek davasından yargılanan Menderes ise NATO'ya girmek uğruna yer altı kaynaklarımızı 50 yıl çıkarmama antlaşması yapmıştır. CHP vekili olan Menderes'in yolu CHP ile "toprak reformu" nedeni ile ayrılır. DP ve CHP aslında farklı iki parti değildir. Biri ABD'deki Demokratların, diğeri Cumhuriyetçilerin Türkiye uzantısıdır.
Bebek-köpek kavgası yapanlar, idam sehpaları kuranlar bu gizli antlaşmaları asla deşifre etmediler. Tıpkı günümüzde olduğu gibi
...
İlk devşirilen aydın kesim halkına ihanet ederek bu gerçekleri sakladı. Mason kadrolar bütün milli bünyeyi kanser hücreleri gibi sardı.
ABD'de alınan bir karara göre ele geçirilmek istenilen ülkelerin ilk önce üniversite ve basını ele geçirilecekti. Banu Avar gezdiğim 80 ülkenin hepsinde bu yapılmıştı diyor. İşte bu yüzden ülkemizde çeviri ile doçent-profesör oldular. Bilimsel çalışmalar hep engellendi.
Ve son olarak din üzerinden proje tamamlanıyor. Halk, aslında İsmet Paşa'da bir su kaçağı olduğunu bir şekilde anladı; DP, ANAP ve AKP gibi sağ tandanslı partilerde din hassasiyeti nedeni ile tuzağa düştü. Dinini doğru dürüst bilmediği için bunların yaptıklarının dindarlık değil dine ihanet olduğunu anlayamadı.
İsmet İnönü'nün yaptığı gizli antlaşmaları saklayarak halkına ihanet eden sözde aydınlardan sonra, AKP'nin gizli antlaşmalarını saklayarak hem Türk Halkı'na, hem İslam'a ihanet eden yeni mahalleli güruh, "muhafazakar kılıfı" ile halkı kandırıyor.
AKP, Milli Şef'in tarlasında yetişme iklimi bulmuş bir başbelasıdır.
Din ve demokrasi yalanı ile ülkeyi peşkeş çekenler Türk Halkı'na maraba olmayı layık görüyor.
AKP Suriye sınırını, AKP'nin mecburiyetleri nedeni ile İsrail Firmalarına peşkeş çekmeye kalkarken Başbakan, "Burada İzhak çalışmayacak, Hasan, Ahmet, Mehmet çalışacak" diyor. Yani kendi halkını İsrail firmalarına maraba yapmakla övünüyor. Tıpkı "yeşil kart sayısı" ile övündüğü gibi. Yani, halkın fakirliği ile övündüğü gibi...
Kurulacak "Yahudi Kürdistanı"na bir koridor açılırken İsrail'in "Arz-ı Mevud" hayaline giden yolların taşları döşenecek. O zaman mayın niye temizleniyor ki? Siz o bölgeyi bir İsrail firmasına vererek zaten asıl mayını döşemiş oluyorsunuz. Milli bir hükümet ne yapar? Toprağı olmayan, yıllardır ağaya maraba yapılan insanlara bu toprakları paylaştırır. Belli ki AKP'nin mecburiyetleri buna engel. Verilen sözler var. O nedenle Başbakan saçmalıyor.
Azınlıkları göndererek faşizan bir durum sergilemişiz
! Bu konuda bile tarihi gerçekleri saptırıyor. Sanki İkinci Orhan Pamuk
!
Sayın Başbakan, bu toprakların çocukları hep mazlumun yanında oldu. "Gürcüyüm" diyen sizin aileniz Türkiye'ye niye gelmişti?
Faşizan duygulara sahip olduğumuz için mi?