Ebe de Sizsiniz Sobe de / Feza TİRYAKİ

Ebe de Sizsiniz Sobe de / Feza TİRYAKİ

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Oca 20, 2013 10:47

Ebe de Sizsiniz Sobe de

“Evim Şahane” diye bir izlence varmış. Ne zamandır var, kaç bölüm yayın yaptılar bilmiyorum. Bildiğim bu izlenceyi Kanal D(de) adlı kanalda hafta içinde gün ortasında gördüğüm, bir saat mi iki saat mi ne, nefesimi tutarak, şaşkınlıkla, tiksinerek, ölesiye üzülerek izlediğim. Sonuna kadar gelebildim ama deyim yerindeyse içimin öğürtüsünü tutarak, güçlükle dayanarak… Sonunu nasıl getireceklerini görmek, bu rezilliği yazabilmek için bu işkenceyi çektim… Bu izlenceyi kurgulayana, oynayana, yayınlayana, buna her kimin eli değmişse bu kadar pisliği karıp karıştırıp izleyiciye sunan herkesin yüzüne tükürme isteği duyarak…

Vatana ihanet budur işte! Vatana daha başka nasıl ihanet edersin? Dış ülkelerin maşası eli kanlı örgütün yaptığının bu yapılan kansızı. Kan dökülmüyor ama Türk toplumunun ruhu, kişiliği,insanlığı, dili, ulusu, nesi varsa onu yücegönüllü yapan hepsi hepsi kıymık kıymık ediliyor, öldürülüyor. Cinayet işleniyor. Kan dökmeden toplum tutsak ediliyor, vatanı altından çekiliyor. En kötüsü bunun ayırdında olmuyor çoğunluk. Eğer bilinseydi bu ihanet, ortalık yıkılmaz mıydı? Kanalın telefonları kitlenmez miydi? En azından orda burda tek tük sesler çıkmaz mıydı? Eğitimcilerden, öğretmenlerden, yazarlardan… Yurtseverlerden…

Diyeceksiniz ki şimdi: “Ohho… o da bir şey mi? Bize daha neler neler izlettiriyorlar. Hiç mi görmediniz kocasını yarı çıplak kadınların arasına salan, biraz gözün gönlün açılsın diyen yarışmacı bayanlar. Türbanlı otuz yıllık karısına ekranda yeni aşık gençler gibi sarılan kocamış beyaz saçlı adamlar, yarışmacı karısının kazanınca orasını burasını orta yerde sıkan, kucaklayan baylar… Bir karış etekle kıç kıvırtarak ortada salınan, kendini eşya durumuna düşüren evli hanımlar… Yetmiş iki milletin kadınlarını getirtip, soyup giydirip, mankenlik yaptıran, onları öne çıkarıp öven, “onu değil beni al,” der gibi kırıttıran yapımcılar… İlkokul çocuklarına şarkı okutan türkü okutan, sonra da bu sesler üzerine yorum yapan şaklabanlar…

Her yapılan bir cinayet aslında. Toplumun doğrularını öldürmek, yüreklerini, Batı’nın ellerine, değiştir, oyna, boz diye teslim etmek…

Bu “Evim
Şahane” kanımca hepsinden beteridir. Bunun üstüne bir ihanet kurgusu düşünemem. Tekmili birden derler eskiler bir şeyle dalga geçerken burda da öyle. Yok yok!

Ev barınılan yerdir. Aile, çoluk çocuk, yuva demektir. Ev, “yurt” anlamına da gelir.
Evinden, yurdundan uzak kalmak böyle bir sözdür. Türküde gelin kız,”Ben evimi özledim der, ardından “Ben köyümü özledim…”

Ev, köyündür, kentindir, yurdundur, vatanındır. Evsiz yurtsuz kalmak sözü de böyledir. Ev yurtla özdeşleşen bir sözdür.

“Eve bir kapağı atayım… Eve bir an önce varayım. Evim gözümde tütüyor. İnsanın evi gibi var mı?” Hepimiz yeri gelince böyle deriz. Bunlar, benim bir anda aklıma gelenler:

“Evini açmak, ev açmak, evine almak, evine bağlı olmak, evinden ölüsü çıkmak, evini başını yıkmak, ev bark yıkmak, ev ev dolaşmak, evini dar etmek, evinde gibi rahat etmek, evde kalmak( kocaya varamamak), ev yıkmak… “ Evdeki hesap çarşıya uymaz, ” bilirsiniz. “Ev ev üstüne de yapılmaz.”

Çocuk tekerlemesinde bile oyun bitince: “Evli evine, köylü köyüne, evi olmayan tavuk pinine( kümesine)”denir.

“Ev alma komşu al. “ “Evlenenle ev alana Allah yardım eder.” “ Evli evinde köylü köyünde gerek. “

“Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet.”

“Evişi” yaparız. “Ev kadını" derler çalışmayan kadına, mesleği olmayana, koca parası yiyene… “Ev sahibi ” mülk sahibidir. Kişi ister kirayla tutsun, ister evini satın alsın. Evinde herkesin kendi borusu öter.

Atalarımız sormuş:

“Ev sahibi mülk sahibi, nerde acep ilk sahibi?”

“Ev yemeğini" kim sevmez? Gülünç bayağı işlere, "Evlere şenlik" demez miyiz? “Evine iyi bakıyor”, övgüdür, “Evine bakmıyor” da yergi.

Bu sözü duydunuz muydu bilmem? Yüzlerce yıllık atasözümüzdür… Bu günümüzü kelimesi kelimesine anlatıyor. Dincilerden (dini kullanan), yobazlardan korunmamızı öğütlüyor, bizi uyarıyor:

“Evi delikle baca, milleti hacı ile hoca yıkar.”

Sizi maske takarak aldatanlara bu söz . En son bir eski artist, bölücülere destek vermişti. Filmlerinde de hep kahpeyi oynardı, bu nasıl bir rastlantıysa:

“Evi süs gösterir, kahpeyi düzgün (makyaj).”

Evine yurduna bakma, üretme ile ilgili bu söz:

“Ev yapılı, bağ dikili.”

Bu da uyarı:

“Ev yap ev yıkma!”

Evle mescidi, dinle devleti karıştıranı da uyarırlar. İşte böyle:

“Eve gerek iken, mescide haram.”

Evimiz önceliğimizdir, canımızdır, ciğerimizdir:

"Evde bir ölünce yabanda bin ölsün.” demişiz.

Evini başkasına yaptırırsan, emanet edersen işte atalar sözü:

“Evin yapılmış, avradın tutulmuş, donun dikilmiş.”

Evine göz kulak olma üzerine:

“Evin yattı sen dur, evin durdu sen yat.”
derler.

Evinin düşmanları evini elinden almak isterler. Atalarımız bunu yaşayarak biliyor. Yurdunu satmaya kalkana düşmanı zırnık koklatmaz, elinden kapar:

“Ev başına bir yumurta, o da köyü verirse. “

Açgözlü salaklara da sözümüz vardır:

“Ev bize kaldı desene, helva pişirip yesene."

Köpeklik edenlere de sözümüz eksik değildir:

"Ev sahibinin köpeği baş sedire geçer.”

Ordunun askerin önemi de bu sözde:

“Evde atı olan dağda yorulmaz.”

Evini koruyamayan, önlemini almayana da sözümüz hazır:

“Eve hırsız girdikten sonra kapıya kilit asar.”

Sen ülkenin anayasasını başkalarına yaptırırsan, dümeni onlara verirsen durumun aşağıdaki gibi olur. Elin bulduğu kıza gelin dersin.

“Evde başını bağlamayan düğünde gelin saçı bağlar.”


Vatan haini satılmışlara değil mi bu söz?

“Evinde ekmeği yer, elin damında ürür ( havlar)!”

Döneklere, her devrin adamlarına da söz atılmış:

“Ev senin yoğurt kelin, suyu görürse ayran olur.”


Hem suçlu hem güçlülere, arsızlara, katil sevicilere bu söz:

“Evi yanmış çıfıt karısı gibi yaygara eder.”

Boş oturmamak, evini yurdunu korumak gerektiği de bu sözümüzde gizli:

“ Evde oturan nöbet sorar, değirmene varan un öğütür.”

NATO’nun eli kanlı askerinden medet umanlara denmiş sanki bu söz:

“Çarşı iti ev beklemez!”

Yurdunu bırakıp başka yerlere yardım etmeye kalkanlar, Afrika, ne, orda burda dolaşanlar unutulmamış:

“ Baktın kar havası, eve gel kör olası!


Ev öyle kutsal bir yerdir ki evini işlettirirsen , evlikten çıkarırsan, olur evinin adı: “Genelev.” Ev işletene de ne derler bilirsiniz.

Evi yurdu için atalarımız hep uyarmış durmuş evlâtlarını:

“Evin büyük ise yanına çalı yığ!

Biz bizim dilimizden anlarız:

“ Evceğizim, evceğizim, sen bilirsin halceğizim!..”

*

Şimdi gelelim bu Evim Şahane’ye.

Bu izlencede evin bütün durumları gösteriliyor.

Yurdumuzun durumu. Yapmak istedikleri, başımıza gelecekler. Hepsi var bu izlencede. Allah göstermesin, yazdıysa bozsun, burda gösterilen şu:

“Sonumuz.”

Türk yurdunun, Türk ulusunun sonunu nasıl getirecekler. Bunun bilinç altı işlemesi…

En çok kullanılan söz:

“Değişim.”

Değişimin birinci günü. Değişimin ikinci günü. Değişim de değişim. İki çift lafın biri değişim.

Ev, ev sahibi var burada. Ev nasıl bir evdir. Dıştan göstermiyorlar. Daire olmalı. Ev sahibi bir kadın. Yaşı geçkince. Adı Zehra. Kocası ortalıkta yok. Yetişkin kızı, arada çıkarılıp, “Ay, şahane, süper! Ay inanamıyorum!" dedirtiliyor.

Evin değiştirilecek kısmını gösteriyorlar önce. Şirin mi şirin bir oturma odası, kullanışlı, içinde her şeyi olan bir mutfak. Mutfağa açılan bir balkon. Neresini neden değiştireceklerse…

Ev sahibi günümüzün aymaz aydınının kopyası sanki.
Giyim kuşam yerinde. Süs püs o biçim. Avrupalı’dan çok Avrupalı havalarında… Ülkesinde sanki irtica tehlikesi yok. Şeriatın adım sesleri ensesinde değil. Şimdilik giyimine karışan yok gibi görünüyor ya, bu da buna inanıyor. Kalça oynatarak, kırıtarak gitme, giydiği dar pantolondan etleri taşan zavallı halini görmeden, kendisiyle alay edenleri bilmeden, bebek gibi güle oynaya , bunların önünde yürüme, kendine her gösterileni beğenme, her denileni doğru bulma onda…

Kasaba giden koyun gibi.


Mimar, onun sesiyle bile dalgasını geçiyor. Bu arada Türk Sanat Müziği alaydan, horlanmaktan payını alıyor. Mimar kadına:

“Siz konuşurken bana Türk Sanat Müziği söyleyecekmişim gibi geliyor.” diyor.

Bu izlencede hepsi var.

Yayılmacı ülkelerin bütün araçları gereçleri, yolları, taktikleri…

Eve dışardan el koyanlar, üste para vererek evini bizim elimize bırak, değiştirelim gönlümüze göre dönüştürelim diyenler burada. Bunların kullandıkları işbirlikçiler, burada mimar. Parayı büyük patrondan alıp kandırdığı ev sahibine veriyor. Ev sahibi de mimarın dümenindeki işçilere, veriyor bu parayı. Duvarlarını yıktıkları, tamir ediyoruz ayağına yeniden yapacakları eve malzeme aldırıyorlar ev sahibine. Eloğlunun ülkemizde açtığı koca koca mağazalara gönderiyorlar ev sahibini. Evden yıktıklarını, doğal olanı, duvar taşını, yer taşını, mutfak taşını, musluk taşını çuvallara doldurup götürüyorlar. Aldırdıkları malzeme ise onların buna dayattıkları. Ya o kötüyü, ya bu kötüyü alacaksın. Tahta olmayan tahta görünümlü dolaplar, içi sıkıştırılmış talaştan yer döşemeleri, parmağınla bile oyacağın alçı dolgular…

Burada herkes var:
Para için iş görenler, evinin duvarını balyozlarla yıkanlar, evi,evin asıl anabölümünü, mutfağı, salonu kendi isteklerine göre, kafalarına göre yeniden yapanlar, iki üç bölümü birleştirip evin özel yaşam alanlarını kapatanlar. Duvarlara geleneksel memleket resimleri, aile resimleri asmak yerine, alimunyumdan kağıtları ezip büküp, üstlerine de boya sıkıp duvara yapıştıran, her boku bildiğini sanan sözde usta mimarları görüyorsunuz burada. Senin evini el evi yapıyor. Senin çaktırmadan içini boşaltıyor. Evin hava aldıran tek yeri balkonu salon büyüsün diye evin içine katıyorlar. Mermer tezgahı yıkıp yerine suntadan olanı koyuyorlar.Taşını söküp yerini naylon malzemeyle kaplıyorlar.

Evde çalıştırılan işçileri yan dairede bir salona doldurup ne alâkaysa beş dakikalık İngilizce dersi vermek de bunlarda. Bir süslü, kısa etekli, kalça kıvırtan kadın kapıyı çalıp alıp götürüyor bunları: Hazal.

İşçi tulumları giyinmiş, iri yarı, adları Fatih, Nevzat, Recep, Hüseyin, Doğan olan ustalara, kara kaytan bıyıklı, kara kaşlı, kara gözlü Türk işçilerine, İngilizce “Ay lav yu” dedirtmek ise işin en feci yönü. Bir salona alıyor bunları “süslü gacı”, beş dakika ufak bir İngilizce dersi vermek istiyorum.” diyor.

Evde çalışan işçilere dinlenme saatinde beş dakika İngilizce!

Ne bu şimdi? diye sormayın sakın. Saç baş yolmadan dayanın dinleyin daha neler oluyor?

İngilizce dersi verecek ama Türkçesi dökülüyor bu süslünün. “Ufak ders” olmaz, öyle denmez a benim Hazal hanımım. İngilizceden çevirerek mi Türkçe konuşuyorsun yoksa zavallı kadıncık? Bir karatahta konuyor karşıya. Üstüne yazıyor:

“I love you.” Okuyor: “Ay lav yu!”

Hazal çığlığı basıyor: “Süper! Manası nedir?”

Hemen söylüyor kendisi anlamını bunun, cevap beklemeden. İşçiler ağzı açık ayran delisi gibi bakıyorlar. Safça mı, aptalca mı, hayranlıkla mı, şaşkınlıkla mı? Kadının dediğini tekrarlıyor birinci sıradaki. Hepsi de tekrarlıyor ardından.

İşte tam burada bıçaklanıyoruz. Koca koca adamlar bir hatuncuğun elinde çocuk oyuncağından beter durumdalar. Çoktan ölüyor evin sahibi, evi yapan işçiler… ama öldüklerini bilmiyorlar…

Ülke olarak, toplum olarak, kasap bıçağının altında boynumuz. Farkında değil aldatılanlar…

Hazal birini bırakıp diğerini alıyor karşısına, güçlü kuvvetli, karayağız, genç işçilerin. Diğerine soruyor: Yakında evleniyormuşsun öyle mi? Evlilik teklifi ettin mi? İngilizcesini yazıyor bunun. Böyle diyece’n. “Benimle evlenir misin?” demek bu. Söyle bakalım.” İşçi emir altında. İşçi sarılmış, örümcek ağında, bunların eline bırakılmış işi, geleceği. Ne yapacak? Söylüyor öğretileneni. Yavuklusuna İngilizce evlenme teklif edecek. Artık doğacak çocuklarıyla da İngilizce konuşur garibim.

Sonra sıra öbüründe. Diğeri karşısına geçiyor kadının. Hazırolda. Kadın iş başında, işe devam:

“Eve gidince hanıma böyle de. “

Hayda bir İngilizce tümce daha yazıyor. İngilizce okuyor, çeviriyor: “Seninle mutluyum demek bu. Nevzat usta bunu eşine söyle! Çok mutlu olur. Böyle İngilizce söyle. De bakalım İngilizce!”

Hepsine bir laf öğrettikten sonra dönüp soruyor bunlara:

“Bir şey unuttunuz? Garibanlar, silkinip mırıldanıyorlar:

“Teşekkür ederiz.”

Kaşlar çatık Hazal’da:

“Ben size İngilizce öğrettim!”

“Tenk yu veri maç!”

*

Ev sahibi kadının devamlı yinelediği söz ise şu:

“Ebe de sizsiniz sobe de!”

“Beğendiniz mi gerçekten nasıl olmuş?” diye soruyorlar. Ev sahibi kadın kurulmuş oyuncak kutusu gibi:

“Ebe de sizsiniz, sobe de!”

Dilimizde olmayan bir sözü , insanın insana kulluğunu, boyun eğmesini, koyun gibi güdülmesini anlatan bu sözü kim uydurmuşsa iyi uydurmuş.

Mimar:

Söz de saz da bende, diyor. İzlencenin sonunda ailenin gözlerini bantlayıp değiştirdiği eve sokuyor.

Koca:

“Gerçekten çok güzel!..”

Kadın:

“ Bu sözün bittiği yer! Harikasınız ! Harikasınız!” Ağlıyor.

İçine edilen, uzay mekiğinde bir odaya döndürülen, içi, ruhu boşaltılan, duvara alüminyumdan bükülü kabartılar resim diye asılan evine bakarak sevinçten ağlıyor.

Evde iki renk var. Duvarlarda, eşyalarda. Pembe ile mavi. Çingene pembesiyle camgöbeği mavi. Burada doğal olarak bu renklerin adı da yabancı dilden. Fuşya çiçeği rengi ile turkuazmış bu iki renk. Bu yabancı dil ve yabancı zevk hayranı düldüllerin dilinde…

Mimar : Gelin değişime bir bakalım!” diyor en sonunda. Tek tek yaptıkları yıkımları, çirkinlikleri sayıyor. Eve gereksiz doldurulan, eskisi kullanılırken, bozulmamışken atılan fırını, havalandırmayı, perdeyi, sandalyeleri, masayı, ıvırı zıvırı sayıyor…

“Bu eski hali… Bu da yeni hali…”

Son sözü:

“Bu gün sizin gününüz! ”

Kadın hıçkırıyor:

“Harika! Harika!

Mutfağım beş yıldızlı otelin mutfağı sanki!”

İnsanın içini sıkan, hastanelerin hasta bekleme odasını andıran bomboş duvarlı, gri renk tabanlı, bembeyazla, pespembe karışımı yemek masasına doğru dönüyor:

“Önünde bir lebiderya, bir deniz eksik!” diyor. Ağlıyor.


Ben de ağlıyacağım ama öyle sinirlenmişim ki, yalnızca yüksek sesle ileniyorum…

Ebe de, sobe de olanlara boyun bükenlere! Evini yurdunu yıktıranlara teşekkür edenlere! Yalakalara! Omurgasızlara! İngilizce misyonerlerine, dilsizlere, bu dili arada derede her fırsatta topluma sokuşturanlara! Türkçe düşmanlarına! Utanmazlara!

Feza TİRYAKİ, 18 Ocak 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x