
BM Eğitim ve Kültür Komisyonu UNESCO, sistemi benimseyip bir “Eğitim ve Kalkınma Yöntemi” olarak başka ülkelere önermiştir. Köy Enstitüleri bir kalıplaşma değildir, ülke gerçekleri ve olanakları iyi belirlenerek, eğitimi arama yöntemidir.
Köy Enstitüleri, ülkemizin Osmanlı’dan bugüne aramakta olduğu modern eğitim çabalarından, modellerinden, büyük Atatürk’ün eğitim ile ilgili görüşlerinden yararlanarak ve onun koyduğu ilkeler üzerinden hareket ederek yaratılan bir modeldir.
Ülkemizde eğitim hiçbir zaman bugünkü kadar güçsüz, modelsiz olmamıştır. 1946’lardan sonra başlayan ve 1950’lerde gittikçe artan dış etkiler nedeniyle Türk Milli Eğitim Sistemi bozulmuş, ulusal karakter ve niteliğini kaybetmiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıdır.
Cumhuriyet kurulalı bunca yıl oldu, biz hala geri kalmışlık çemberini, zincirlerini kıramıyoruz. Vatandaşlarımızın çoğu hala çağdışı bir yaşam sürüyor, yanlış ve yönlendirilmiş inançların ve yoksulluğun çaresizliği içinde çırpınıyor. Yönetimin başına geçirilenler, dış güçlerin oyuncağı olmaktan kurtulamıyorlar. Milyarlarca dolar dış borcu olan bir ülke, bağımsızlığı tehlikede, yer altı, yerüstü zenginlikleri soyuluyor, dünyanın bugünkü haydut Amerikan yönetiminin dümen suyundan gidiyor... Neden böyle oldu? Nasıl oldu da buralara geldik? Çağdışı yanlış ve yetersiz eğitim ve bize uymayan modeller vb. nedeniyle...
Laik, demokratik, aydınlanmacı, üretici eğitim modeli olan Köy Enstitüleri modeliyle halkımız geri kalmış toplum olmaktan çıkacak, ivme kazanacak, atılımlar yapacak ve yaratıcı olacaktır... Ama bu uyanış, ülkenin geleceğini karartan dış güçlerce, kendi çıkarlarını her değerin üstünde tutanlarca engellendi, daha sonra da bu enstitüler kapatıldı.
İnsanın yaşam sevincini, çalışma gücünü arttıran uğraşların başında Güzel Sanatlar gelir. Bu Güzel Sanatlar Eğitiminden geçen, bu evreyi yaşayan toplumlar, daha çabuk gelişir, yenilenir ve hayatı daha güzele doğru değiştirir, topluma canlılık ve hız kazandırır. Onun için Köy Enstitüleri’nde resim, müzik, edebiyat, şiir, tiyatro etkinliklerine önem verilmiş ve her öğrenciden bu etkinlik türlerinde beceri sahibi olması istenmiştir. Her öğrenci bir müzik aletini çalacak, şarkılarımızı, türkülerimizi söyleyebilecek, halk oyunlarımızı oynayabilecek, çok kitap okuyacak, sevecek okuyacak, güzel konuşacak... Bunlar gerçek aydın olmanın ön koşulları değil midir?
Bugünkü eğitim durumumuz
Köy Enstitüleri’nin kurucuları İsmail Hakkı Tonguç (Tonguç Baba) ile Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dirler. Bu önemli olayın diğer kahramanları kimlerdir? Köy Enstitüleri ne zaman açılmaya başlanmış, ne zaman kapatılmışlardır?
Köy Enstitüleri’nin kapatılışının üzerinden yıllar geçti... Bugün ülkemizde eğitim ne durumda? 8 milyon vatandaşımız okuryazar değil, okullaşma oranları: ilköğretimde % 80, ortaöğretimde % 28, yüksek öğretimde %5. Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında: 150 bin öğretmen açığı, 4 bin okul açığı var. Diğer taraftan; okullar satılığa çıkarılıyor, M.E.B.’de programların hazırlanması işi Talim Terbiye Kurulu var iken, açık arttırmayla dış ülkelere özel kesime satılığa çıkarılıyor. Eğitim hızla özelleştiriliyor. Eğitimde Birlik, Eğitimde Eşitlik kaldırılıyor... Birçok yasa, anayasa dışı uygulama Yüksek Mahkeme’den dönüyor. Ülke kararıyor, Cumhuriyet’in temelleri “dinamitleniyor”...
Köy Enstitüleri’ni yeniden hayata geçirebilsek...
17 Nisan 1940 Köy Enstitüleri Yasası’nın kabul edildiği gündür.
Köy Enstitüleri ile bugünkü eğitim modeli arasındaki en önemli ayrıcalık; üreten, sorgulayan insandan, ezberleyen, sorgulamadan kabullenen 4, 5 seçeneğin ötesinde farklı doğruların da olacağını düşünmeyen insana geçtik.
Ezberci test sistemi Türk eğitimini bitirdi. İdealizmi yok etti. Ülkenin her karış toprağı benim memleketim diyen öğretmenden, yıllarca atanamadığı için kişilik erozyonuna uğrayan öğretmenlere geldik.
Çevresine ve sorunlarına duyarlı öğrencilerden, olup bitenlerin neredeyse hiç birine duyarlık, tepki göstermeyen nesillere geldik. Bu kişilerin çoğu, sanattan, kültürden, üretimden, saygıdan, idealizm’den habersizler.
Aradan 70 yıl geçmesi, o mucizeye yeniden yaratmamıza engel değildir. Yeter ki isteyelim. Bu günleri o günlerden farklı kılan, yalnızca inanç eksikliği ve farklılığı. O zamanın insanları, eğitimin ülkenin geleceği için olmazsa olmaz olduğuna inanıyor ve tüketen değil, üreten insanlar yetiştirilmesi gerektiğine inanıyorlardı.
Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, Türkiye bugün çok farklı yerlerde olurdu.
Köye dayalı toplumdan, kentsel yaşama döneli çok oldu. Bunun geri dönüşü olmaz. O halde dün Köy Enstitüleri’yle gerçekleştirdiğimiz eğitim modelini Kent Enstitüleri’yle yeniden yaşama geçirebiliriz. Bu Enstitüler üniversite ve TSK işbirliğiyle sağlanabilir.
Bu durumda neler yapmalıyız?
Çağdaş, bilimsel, demokratik, katılımcı, ilerici, laik, parasız, karma eğitimin uygulandığı bir temele oturtulacak bir eğitim modelini, yani bir Köy Enstitüleri modelini uygulayabilirsek; kişilikli, araştırıcı, sorgulayıcı, üretici, eleştirel düşünceye sahip insanlar, nesiller yetiştirebiliriz.
“Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrıldığı 1946 yılı Cumhuriyet’in eğitim hedeflerinden sapmanın da başlangıcı olmuştur”
Yeniden çağdaş Köy Enstitüleri kurmalıyız. TSK içinde de onların katkılarıyla yöresel teknik okullar açabilmeliyiz.
Son yıllarda TSK’nin Güneydoğu illerinde başlattığı ve çok başaralı olduğu üniversiteye girişe hazırlanan gençlerimizi yetiştirdiği okullar geleceğin Türkiyesininde yapı taşları olacaktır. TSK’nin yaptıklarını üniversitelerde bu göreve sahip çıkabilseler çok iyi yapabilirler.
Prof. Dr. Atıf URAL, 7 Mart 2016