Eğlenmek, bir eylemin adıdır; bir yerde durup kalmak, beklemek, hoşça vakit geçirmek, oyalanmak , bir de biriyle alay etmek anlamına gelir.
Birine, eğlen biraz derken, biraz bekle demek istersin veya hoşça zaman geçir, oyalan. Eğlenmek sözü yumuşak g harfi (ğ) ile yazılır, okurken bu sesi çoğu kez y sesiyle okuruz. Yazımda ise ğ harfini kullanırız.
Ünlü bir türkümüz var: “Eğlen Sunam Eğlen.” Türkünün sözlerinden, buradaki eğlenin bekle, oyalan anlamına geldiği anlaşılır.
“Eski evin merteği / Eğlen sunam eğlen
Ben istemem ortağı / Yandım sunam oy / Oyna sunam oy”
Suna göçmen kuşlardan, bir ördek türüdür. Al kuşaklı ördek diye tanımlanır, erkek ördek demektir. Diğer anlamı boylu poslu, yakışıklı, gösterişli demek. Bu ad, daha çok kızlara ad olmuştur dilimizde. Suna, boylu poslu, güzel kıza denir. Suna, gösterişli, güzel bir kuş türü olduğundan olmalı bu yakıştırma. Suna isimli bir erkek yoktur ama Suna adlı pek çok kadın tanırsınız. “Suna boylum”, der ozan sevdiği kıza… Bir de bu sunalı türkülerimizin neredeyse hepsi hüzünlüdür, özlem yüklüdür. Suna göçmen bir kuş olduğundan mı, kuşun güzelliğine kıyamamaktan mı?.. Suna sözüyle bir bakıma Türk insanı anlatılır diyebiliriz. Güzel, yiğit, güçlü kuvvetli ama çilekeş, göçmen, acı çeken Türk insanı… Sılasından ayrı düşen Türkler… Vatanını canından çok seven Türkler…
“Nedendir suna boylum nedendir / Bu geceki benim uyumadığım
Çetin derler ayrılığın derdine / Ayrılık derdine doyamadığım”
Bu da başka bir deyiş:
“Şafak söktü yine sunam uyanmaz / Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım sunam sesim duyulmaz / Uyan sunam uyan derin uykudan”
Karacaoğlan’ın sunalı deyişleri ünlüdür:
"Sunayı da deli gönül sunayı / Ben uğruna terkederim sılayı
Armağan gönderdim telli turnayı / İner gider bir gözleri sürmeli"
Yine Karacaolan der:
“Sırma sandım kirpiğini kaşını / Delik deşik ettim sinem başını
Uzatır boynunu arar eşini / Bir tek suna gördüm göl kenarında”
Bu da başkası:
“ Yeşil başlı gövel ördek / Uçar gider göle karşı
Eğricesin tel tel etmiş / Döker gider yâre karşı”
Sunalara sesleniş bitmez:
“Yavrum çıkmış yücesine yuvalar
İnmiş düz ovaya şahin kovalar
Değmeyin sunama beyler ağalar”
Yine aynı şiirin başka dizelerinde sunaya (sevilene) şöyle seslenilir:
“Sunam seni nere koyam gideyim ”
“Yol bilmenem sunam nerden gideyim”
*
Son günlerdeki olan bitene baktıkça dilimde bu türkülerin karışık dizeleri:
"Eğlen sunam eğlen,
Yandım sunam yandım,
Oyna sunam oyna,
Uyan sunam uyan… " Sonra yine baştan alıyorum: “Eğlen sunam eğlen… “
Bundan sonra artık düz yola zor çıkarız. Hele böyle uyku durumu devam ettikçe… Takım tutar gibi parti tuttukça…
Saptık bir yola ama ne yola… Ülkücüler hâlâ başkanlarını, partilerini savunuyor. Halk Partililer şaşkın çaresiz. Kendilerini temsil edenlerin aslında kendilerini temsil etmediklerini gördüler. Canla başla ülke çıkarlarını savunmadıklarını, bir noktada hepsinin aynı olduklarını gördüler… Meclisteki partilerin hepsi iktidara dayanak. Hepsi aynı. Farkları yok birbirlerinden…
Dün iki sözcükle duyurdular olanları haber merkezleri. Matematik başarısıymış gibi coşkuyla verdiler:
“4+4+4” Tamam yazdılar haber sayfalarına.
Yasa, yumruklar konuşarak geçmiş. 295 evet, 91 hayır oyu varmış, bir oy da çekimsermiş.
Bölünme Anayasası’nın geçip geçmeyeceğini tartışmayı bırakmalı, görünen köy klavuz istemiyor. İki yumruk, iki kavga, iki gün öncesinden Tandoğan’da bir gaz alma, bir görünme, ertesi gün şakşaklar arasında ülke bütünlüğünü yıkmak, Türkiye Cumhuriyetini tarihe gömmek… Olacağı bu…
Şeriat eğitimi geldi dayandı. Yok çocuğa dinini öğretmekmiş, yok çocuk peygamberini öğrenecekmiş… Geçiniz bunları. Bunları diyenler de aslında dediklerine inanmıyor.
Önce eğitimden Atatürk ilke ve devrimlerine göre insan yetiştirme amacı çıkarıldı mı? Çıkarıldı!
Millî Güvenlik Dersi kaldırıldı mı ortaöğretimden? Askerler artık bu dersi vermeyecekler öyle değil mi? Ya İnkılâp Tarihi dersi? Kalktı mı? Kalkacak mı?
Bayramları meydanlarda halkla birlikte törenlerle kutlamak kaldırıldı mı peki? Kaldırıldı.
“Atatürk’ün Gençliğe Hitabı” özel okullardan kalktı mı? Kalktı.
Atatürk köşesi hazırlanması sınıflarda mecbur olmaktan çıktı mı? Çıktı.
İlkokul dörde Arapça dil dersi alındı mı? Alındı.
Camilerin ve imamların görevleri artırıldı mı? Yaşlı ve hastalara evlerde din hizmeti verecek mi imamlar? Evet.
İmamlarla birlikte diğer dinlerin din adamları da yani papazlar, hahamlar da bu hakları alacak mı? Evlerde bunların toplu dinî törenleri yaygınlaşacak mı? Ne olacak misyonerlik, nerelere kadar gidecek?
Ocak ayı sonunda birdenbire aşağıdaki kararları almamış mıydı Diyanet İşleri?
“Diyanet, İslam'ı geniş kitlelere anlatmada ve din hizmetinin daha kaliteli sunumunda yeni bir vizyona göre hareket edecek.”
“Cami derslerine etkinlik kazandırılarak din görevlileri cami dışı din hizmeti için teşvik edilecek.”
“Hac ve umre hizmetleri etkinleştirilerek, hacda görevlendirilecek bayan din görevlisi sayısı artırılacak.”
“Evde Din Hizmeti başlığıyla yürütülecek çalışmaya göre evde sürekli bakıma muhtaç olan engelli, yaşlı ve hastalara yönelik din hizmeti sunulacak."
Son değişim en tehlikelisiydi: "Din görevlileri hutbeleri bundan böyle kendileri yazacak kendileri okuyacaklar."
Böylece kimin ne yaptığı belli olmayacak. Tarikat- cemaat övgüsü yapsalar, Büyük Önderimiz Atatürk’e dil uzatsalar kim bilecek, kim karışacak?
Bütün bunlar olurken muhalefet partilerimiz ne yapıyordu? Her Salı günü iktidarı eleştirmenin dışında ne yaptılar?
Hele Devlet Bahçeli iktidara neler neler diyordu. Yüce Divan’da yargılanacaksınız, diye başlayarak…
Sonra bir bakıyorsunuz, hepsi elele kolkolalar…
Başbakan bir açılışta şöyle demiş bu gün:
“Kemal Efendi Torununu Gönderme” başlığıyla verilen haberi Hürriyet gazetesinden aldım:
…“Biz Kuran’ı Kerim’i böyle gayet güzel işlemeler, kılıflar içerisinde odamızın başucunda hep saklarız, yastıklarımızın altında başucunda saklarız’ diyor. Sayın Kılıçdaroğlu Kuran bir süs eşyası değildir. Bundan niye rahatsız oluyorsunuz. Seçmeli yahu. Zorunlu değil. Kemal Efendi sen torununu oraya cebren gönderme, gerek yok. Bütün efradınız rahat olsunlar. Çocukları 7 yaşında okula alıp 15 yaşına kadar 8 yıl boyunca kesintisiz şekilde formatlama dönemi artık son bulmuştur. “
Daha ne densin istiyorsunuz?
Öğretmen atamaları yaza bırakılmıştı. İhtiyaca göre atanacaklardı. Gördünüz mü şimdi ihtiyacı? Bu dersi kim verecek? İmam. İmamlar öğretmen olacaklar. Bütün imamlar öğretmen, ek derse girecekler veya öğretmen olarak atanacak, orasını bilemeyiz… Düşünebildiğimiz, neredeyse her imamın okullara öğretmen olacağı… Evlere ek din hizmeti, engellilere din hizmeti, yaşlı ve hastalara evde din hizmeti… Bunları da imamların yeni görevleri diye saymadılar mıydı?
İmamlar ihya edilecek, hepsi canla başla bu yolda (iktidara) çalışacaktır…
Neredeyse bütün görevliler imamdan olacak. Evimizde, okulumuzda, camimizde… Ölümüzde, dirimizde, dünya işimizde, çoluğumuzu çocuğumuzu eğitmede, öğretimde, eğitimde, dini gezimizde, terbiyemizde, düşünmemizde hepsinde imamlar başrolde olacaklar…
CHP’nin başına söyleneni bir daha okuyalım: “ Dersler Seçmeli yahu. Zorunlu değil. Kemal Efendi sen torununu oraya cebren gönderme, gerek yok. Bütün efradınız rahat olsunlar.”
Küçük yerlerdeki okullarda çevre baskısı nedeniyle bütün çocuklar bu derse katılacaktır. Katılmayanlar mimlenecek. Gâvur denecek, kâfir denecek. İşte bu Alevi denecek… Herkes sınıflanacak, birbirinden ayrılacak. İmam hatiplerin orta kısmını tekrar açıyorsunuz, yetmiyor mu? Eğitim birliği yeniden bozuluyor. Meraklısı , cami kurslarına gönderdiği gibi çocuğunu, oraya da gönderir zaten. Devlet okulu din ağırlıklı oldu mu herkes ayrışır, herkes baskı görür, herkes birbirini denetler.
Okuldan mezun olan çocuk iş bulma da bile zorlanacaktır eğer bu derslere girmemişse…Karnesinde yazacak… Yüksek öğretimde, meslek yaşamında bu etiketlenme hep sürecek… Okullarda Kur’an dersini imam hatipli kadınlar verirse kadın öğretmenler derse nasıl girecek? Başı açık olur mu, aklınızı mı yediniz? O halde… Öğretmenliğin meslek kapanışı başlayacak…
Sonra bu dersleri kızlar doğal olarak başı açık görmeyecekler. Başlar bağlanacak. Başını o derste kapayan öbür derste açacak mı? Kim karar verecek buna. Karışan öğretmeni bir de sözleşmeliyse tutarlar mı meslekte? O zaman bütün ağızlar kilitlenecek. Gözler yumulacak…
Hoş geldin medrese eğitimi… Eskinin mahalle okulları…Hoş geldin Atatürk’ün kaldırdığı, tarihe karıştırdığı çağdışı ezber eğitim…
Sonra sonra bu da yetmeyecek. Kız oğlan aynı sınıfta Kur’an öğrenir mi? Camilerde nasıl oluyordu? Ayrı. O halde…
Öyle bir zaman gelecek ki yere oturmadan ders görülemeyecek. Rahleler çıkacak ortaya. Başlar kapalı, oğlanlar takkeli. Dilimiz Arapça… Dördüncü sınıftan başlayan bu ders, Arapça dersi talep üzerine niye birinci snıfa alınmasın. Sırayla, adım adım değil mi bütün bu yapılanlar, bu geriye dönüşler… Bir karışan mı var, engel mi var? Yok.
Türkçe dili ne olacak dersiniz o zaman. Türkçemiz ne olacak? Bölücülerin eli armut mu topluyor? Arkalarında yedi düvel onları kolluyor… Yerel ağızların dillerinden biri sayalım gitsin onu derler mi? Türkçe,Türkiye Cumhuriyetini’nin dili, yerel ağızlardan biri gibi, Lâzca, Çerkezçe, Zazaca…bilmem nece gibi aynı değerde sayılır mı, bu yerel ağızlar da seçmeli ders olur mu olur… Artık hiçbir şeye şaşmayacaksınız… Resmî yazışmalar nece olur?
Yazışmalar da, devlet katında artık o dil olmayan yapay dile, Osmanlıcaya döner canım, merak etmeyiniz… Olmadı, İngilizce ne güne duruyor? Bölücülerimiz de incinmez, rahat ederler…
Okullarımıza da özel abdest yerleri açılır tez elden… Yandaş müteahhitlere gün doğar. İnşaatlar, ek binalar gırla gider…Abdestsiz din kitabı okunacak değil ya… Abdesthanelerin yanına mescitler de hazır edilir. Kızlara ayrı, erkeklere ayrı mescit olmadan olur mu?…
Okulda din kitabının dersini alan çocuk nasıl giyinecektir dersiniz? Bu da sorulur mu? Siz hiç Kur’an kursuna giden kız çocuğu görmediniz mi? Uzun etek, uzun kollu elbise, pardesü… Başı gözüne kadar kapalı.
Devletimizin lâiklik özelliği de bu yasayla biter gider…
Din ve devlet işlerinin ayrılması, devlet yönetiminde ve siyasette din kurallarına yer verilmemesiyse lâiklik, işte böylece ortadan kalkıyor. İşte dini siyasete alet etmek budur… Din, din dersi kitaplarında çocuklara zaten öğretiliyordu. Peygamberimizin hayatı da din dersi kitaplarının konusuydu. Şimdi yapılanın bununla hiç ilgisi yoktur, konuyu iyi bilelim, iyi düşünelim, iyi kavrayalım…
Atatürk:
Din, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse, hiçbir kimseyi ne bir din ne de mezhep kabulüne zorlayamaz. Din ve mezhep hiçbir zaman politikaya âlet olarak kullanılamaz.” demiştir.
Her geçen gün Atatürk’ten uzaklaşıyoruz…
İster eğlenin, ister oyalanın… İsterse uyuyun…
Bundan sonra sizi sevenlerce size, “Uyan sunam uyan.” dendiğinde iş işten geçmiş olacak…
Feza TİRYAKİ, 31 Mart 2012
Dipçe: Şükriye Tutkun söylüyor: "Uyan sunam uyan"
http://video-klipleri.org/sukriye-tutkun/uyan-sunam-uyan-klibi_200be4715.html
